10 Ocak 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

10 Ocak 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayıfa 8 Yunanistan haricinde | Ne kâdar Yunan tebaası var ? 10. Kânunusani 1Y43 © Evlenmek istiyen Erkekler © —10 - Yazan: Matmazel Kiler klavnat “ Şimdi hiç bir işim yok, fakat içimde bir kasvet var! ,, Harbi umumide meşhur Alman tayyarecisi Rihthofemin Hatıraları Nokleden : fa, Tefrika Numarası : 8 Kendilerini mazur görerek ser - | yorum. Artık sinirlerim sakin. A « best bıraktım.. Bu tayyareciler, GE keke il Ere ik sonradan bana hücum etmek su - retile teşekkür ettiler. O gündenberi, artık düşmanla - rımla konuşmadım.. Şüphesiz bu- nun sebeplerini pek iyi takdir e - dersiniz.. Bu sefer ben düştüm “Ben düştüm,, demek doğru de- gil. Düşmek demek, tepesi aşağı yere yuvarlanmak demektir. Hal-| buki ben, yuvarlanmadım. Tam şun atmıştım ki, bir patlama işit- Yw arlanacağım sırada doğrulup kalktım ve yere rahat rahat in- dim. 1917 senesi Mart ayının ortala rında, filotillam ile Leus civarm - da, topçu mevzilerimizin üzerin-| 'de idim. Düşman da filotilla ha 1 linde idi. Düşmanı görüp te üze rine saldırdığım zaman, kar$ılaş- madan evvel bir kaç dakika geçer. Bu esnada insanın sinirleri fevka- öde gerilir. Böyle bir zamanda ayaya bakmadım amma, sarar - dığımı tahmin ediyorum. Bunun-| la beraber, bu dakika pek heye « canlıdır, ve onu severim. Düşman uzaktan görülür, sayılır, vaziyetin iy! veya fena olduğu hesaplanır. Meselâ rüzgârın, cepheden uzak- İeştarıp uzaklaştırmamak nokta - sından mühim bir rolü vardır. Bir defa hatlarımızdan uzak bir yerde düşürdüğüm bir İngiliz tayyaresi ni, rüzgâr, bizim hatlarımızın ge - risine kadar sürükleyip getirmiş « si. İ tayyarelerde de böyle olurdu. Bu, lelekser, dövüş pek o kadar ehem- miyetli değildir. Soğuk kanlılığnı kaybedenin düşmanı yenmek ihti- mali pek azdır. Bu, biraz da alış - kınlık meselesi. Leh ve aleyhteki vaziyetlerin hepsini hesaplamak lâzımdır, Her ne olursa olsun, ben hata yapmadım, ve şimdi artık İn- gilize elli metre kadar yaklaşmış- tım. İyi nişan alarak atılan bir kaç kurşunla, muvaffakıyete ereceğim şüphesizdi. Fakat henüz on kur - tim. Peşinden bir daha. Tayyare: | me isabet vaki olmuştu. Şiddetli! bir benzin kokusu duydum. Sonra azaldı. İngiliz bunun farkına var- mış olacak ki ateşi şiddetlendir - di. Mücadeleden vaz geçmem lâ - zımdı. Amudi bir surette inmeğe baş - ladım, gazı söndürdüm. Benzin deposu delinip te, benzin akmıya başladı mı, yangın tehlikesi var- dır. Unutmamalı ki, makine, yüz elli beygir kuvvetinde ve kızışmış- tır. İnerken arkamdan beyaz bir duman çıkıyordu. Düşürdüğüm pek yakında bir infilâk olacağına delildi. Henüz üç bin metre yük - seklikte idim. Bereket versin mo- tör durdu. Ne kadar hızla indiği- mi besaplamam kabil değil, fakat çok büyük bir süratle indiğim mu- hakkak, zira, başımı biraz uzatın- ca şiddetle geriye itiliyor. Şimdi artık düşmandan çok u * O gün, biz beş tayyare idik. Düş- man, bizden üç defa fazla idi. İn- giliz tayyareleri, karma karışık bir vaziyette, bir sinek kümesi gi - | bi geliyorlardı. Bu kadar karışık ve sık bir kümeyi delmek güç bir seydir. Hele bir kişi bu işi hiç ya- | pamaz. Maamafih insan, kendisi- nin hasma faik olduğunu hissedin- | ce iş değişiyor. Hücum fikri, yer - | de ve denizde olduğu gibi ha - | vada da muvaffakıyeti temin edi- yor. Herhalde düşman da bizimle ayni fikirde olacak ki, oda hü-| cum etti, Beş arkadaş toplu bir halde uçuyorduk. Mesele geri kal- mamaktı. Zira, bu ona pek paha- İiya mal olabilirdi. Böylece, toplu bir halde, İngi- İizlerin biraz yaklaşmalarını bek- liyorduk. İçlerinden birisinin bi - raz ayrılmasını bekliyordum. Fil- hakika, birisi ayrıldı. Kendi ken- dime: — Tamam, dedim, mahvoldun yavrum. Süratle hücum ettim, sokuldum. Daha doğrusu, biraz daha sokul - muya hazırlanıyordum. Ateş etti. Aklımdan: — İstediğin kadar ateş et, di- yordum, vuramazsın | Düşmanım, ziyadar kurşunlarla | ateş ediyordu. Kurşunlar kulakla- | rımm yanından geçiyor, kendimi bir fıskıye karşısında zannediyor- dum. Ne çare, İngilizler hep bu kurşunları kullanıyorlar. Alışmak gerek. İnsanlar her şeye alışabilir- ler. Bunları düşünürken, hafifçe güldüğümü de hatırlıyorum. Fa“ kat başıma gelecekler varmış. Şimdi, İngilize yüz metre kadar | yakındayım. Mitralyözüm hazır. Tecrübe için ateş ediyorum. Ta - mam. Biraz daha sabretmek lâ - zım. Aklımdan, düşmanm nasıl tepetaklak edeceğini bile tasarlı - zaktayım. Havada kalan dört ar- kadaşıma bakıyorum. Dövüşüyor- lar. Mitralyöz seslerini duyuyo - rum. Birdenbire bir tayyare parlı- yor ve düşüyor. Acaba bizimkiler- den mi? Pek te benziyor. Fakat değil. Bir İngiliz tayyaresi. Acaba kim düşürdü? O aralık, bir tayya- re daha benim gibi amudi bir şe- kilde iniyor, bir kaç tepetaklak a- tıyor sonra düzeliyor. O da benim gibi ayni kazaya uğramış. Yere yüz, iki yüz metre kadar yaklaştım. İneceğim yeri intihap etmem lâzım. Aksi takdirde bir kaza olabilir. Nihayet bir çayırlık Başta Rusya, sorra Türkiye geliyor Yunanistanda, memleket budut- ları haricinde ne kadar Yunan te- baası bulunduğuna dair bir ista - tistik hazırlanmıştır. Bu istatistiğe göre, Sovyet Rus- yada 213,000 Türkiyede 166,700 İtalya idaresinde bulunan ve Do » dekanez denilen Akdenizdeki on iki adada 97,000 Fransada 30,000 Bulgaristanda 17,000 Arnavutluk- ta 7,600 Romanyada 5,100 İtalya- da 3,600 İngilterede 2,700 Alman yada 2,200 İsviçrede 1,400 Belçi- kada 650 Avusturyada 500 Lehis- tanda 138 Felemenkte 171 Yunan tebaası vardır. Bunlardan başka nın sayısı, her memlekette 100 den azdır. Bu istatistik, 1932 senesi Tem - muzunun 31 inci günündeki vazi - yeti göstermekle beraber, aradaki beş aydan biraz fazla zaman içeri- sinde, rakkamlar da kayda değer mühim değişiklikler olmadığı tah min edilmektedir. Karadenizde fırtına bir yelkenli batırdı Karadenizde kuvvetle hüküm süren bir fırtma neticesinde Kil- yos açıklarında dalgalara kapılan | bir yelkenli kurtarılamamış ve bat- mıştır. Yelkenlinin ismi henüz an- | laşılamamıştır: Tayfalardan, bir kişiden maada ,hepsi kurtarılmış - tır. amini Kadın yüzünden Balıkesirde Vehbi isminde bi- ri Ahmet isminde bir iplik boya- cısını yaralamıştır. Vak'a şöyle olmuştur: Hamdiye mahallesinden Mu- harrem oğlu İplik boyacısı Ah - met Aygören mahallesinden Sa» lih kızı Nigârla buluşarak © öğle vakti Kelek tarlası civarında gez- meğe çıkmışlar. Bu esnada bu - rada dolaşan Dinkçiler mahalle - sinden kunduracı Nurettin, se - seçiyorum, ve iniyorum. İlk - işim, benim gibi yere inen tayyareye bakmak oluyor. Fakat müsterih o- luyorum. Benden bir kaç kilomet- ! re öteye iniyor. Şimdi, bakalım ne zarara uğra- muşız. Bir kaç kurşun makineye i- sabet etmiş, iki benzin deposu da delmiş. Artık bir damla benzinim | yok. Motörde de isabetler var, o da bozulmuş. Tayyareden ayaklarımı çıkara: rak, düşünmiye başladım. Her hal de gülmüyordum. Bunun için ko - şuşan askerler, bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. (Devamı var) ——— ii Cilt hastalıklarının bedava muayenesi İtsanbul Halkevi reisliğinden : Cildi ve zührevi hastalıklar mü- tahassısı Dr. Rıfat Salih Bey Halk evinin vesikası ile gelecek fakir hastaların, Halkevi karşısındaki muayenehanesinde , o meccanen muayene ve tedavisini kabul et - miştir. Muayene zamanları cumar- tesi, çarşamba 15 ten 18 e kadar - dır. Arzu edenlerin idare memurlu - ğuna müracaatları , İ olduğu anlaşılan Nigârr merci İsmail oğlu Vehbi, pabuç- çu Ahmet ve Süleymanın. oğlu Hasbi ile karşılaşmışlardır. Bu dört kişi uygunsuz takımından almak Ahmede vermemek istemişler, aralarında bir kavga çıkmıştır. İsmail oğlu Vehbi ile Ahmet to- kat tokata gelmişlerdir. Bir ara - lık Vehbi bıçağını çıkararak Ah- medin sırtına saplamiş ve kanlar içinde yere sermiştir. Zabrta biraz sonra vak'aya vazıyet etmiş, yaralıyı hastaha - neye kaldırmış, suçluları da ya - kalıyarak haklarında takibata gi- rişmiştir. srmn M. Troçki hasta Geçenlerde Danimarkaya yap- tığı bir seyahatten döndükten sonra Büyükadadaki eski evine yerleşen sabık Sovyet harbiye komiseri M. Troçkinin hastalan - dığı haber verilmektedir. M. Troçkinin hususi kâtibi de bir müddet evvel Avrupaya git - miştir. Bu seyahatin Avrupadan meşhur bir doktor getirmek mak- sadına matuf olduğu da tahmin edilmektedir, Yazdığım müracaata gelen ce- vaplar içersinde birçok müsteh - ! zileri vardı. Maamafih garip ve cazip olanları da yok değildi: Bisterden gönderilen imlâsı bo zuk tarzı garip bir mektupta de - niliyordu ki: “Gazeteye yazdığınız ilânları görmüşüm, okumuşum, size şu i- ki satırı da benden olsun diye yaz dım. Tam bu zamanda buhran öy le fena ki anlatılamaz, İş yok... Mangiz nanay,. Şu güçlükten be- ni eğer kurtarırsan oyokmu ya... Yani çok sıkıntıdayım da azıcık yardım istiyorum.. Çok bir şey değil.. Birkaç paracık... Bu iyili- ği bana yaparsanız ben de sizin | teklifinizi kabul ederim.,, memleketlerdeki Yunan tebaası» | Bişa hastanesinde yattığını ya fade ve imlâ ile yazıyordu: “Aziz dostum, size şu mektu- bu yazışım gazeteye koymuş ol - duğunuz ilândan (dolayıdır. Siz vicdan sahibi bir adamm sizin hayatı tekrar canlandıracağını ve sizi ihya edeceğini söylüyorsu - nuz. Ben daha gencim, yirmi dört buçuk yaşındayım. Boyum fidan gibidir. Bir metre yetmiş santi - mi tutar, Saçlarım kestane rengi- dir. Hem de güzeldir. İspora çok merakım var. Güzel boks oyna - rım. Şimdilik bir boğaz hastalı - ğından hastanede bulunuyorum. Ama iyileşince sizi görmek ve si- ze vicdan sahibi olduğumu anlat- mak isterim.,, Bule sokağında mösyö Koru - ar daha veciz ve düzgün bir ifa- deyle şu satırları gönderiyordu: “Matmazel!!! Gayet kısa ya - zacağım. Zaten âdetim lâfımı u - zatmamaktır. Ben adıyla, sanıy - la tanınmış bir ziraat mühendi - siyim, Şimdiye kdar pek mühim vazifelerde bulundum. (Bunları günün birinde size sayar döke - rim, Halihazırda hiçbir şey yap - mıyorum. İçimde kasvet var... Ah şu kasvet yok mu?.. Bir defa beni kasvet kapladı mı, artık ha- yır gelmez.. Hiçbir iş görmem. İlâhare..,, “Trova,, şehrinde mösyö Hek - tor dö Godgrov da kendini şu sa- tırlarla takdim ediyordu: “İlânmızı gazetede okudum. Ben öyle hassasiyet taslıyan a - damlardan değilim. Yaşım tam o- tuz.. Vücudum oldukça munta - zam ve yüzüm de yakışıklıdır. Ah lâkrm tamamen yerindedir. Ha - yatımda yalnız bir defa bir saç - ma hareket yaptım.. Felsefi mef- hum noktai nazarmndan yanlış bir yola saptım. Ah o hatayı iş - lememiş olsaydım.. Fakat ne ya - payım, bir defa oldu. Şimdi iz - divaç sayesinde veya diğer bir suretle kendime say ve şahsi hats sayesinde bir iş bulmıya ve ka - zanmıya heves ediyorum. Yaptı - ğrm hezeyan bana o kadar paha- lıya mal oldu ki, hali hazırda halâ onun cezasmı (o çekiyorum. İşte vaziyetim budur matmazel! Hiçbir şey saklamadan size ha - kikati söyledim. Sayenizde ya - kın bir zamanda mes'ut bir say ve tefekkür hayatı geçireceğimi ümit etmekle bilmem © yanılıyor muyum.,, | Mektubun sonunda da haşiye | olmak üzere şu sözler: “Eğer ka- zan bir diğeri de ne bozuk bir i- | bul ederseniz sizi aileme takdir ederim.,, Trova şehri Paristen çok uza) olmasaydı, doğrusu oraya kadai gider, mösyö Hektörün bahsetti ' ği hezeyanın ne olduğunu anlar dım. Ne yapayım ki zamanım bu na müsait değildi. 3 : 4 Anketim neticelenmek üzer idi: Doğrusu son derece meyus * tum. Olanca fedakârlık vadime rağmen bana karşı (fedakârlık vadinde bulunan ve hiç olmazsa kabul edilecek bir teklif ileri süren kimseyle O karşılaşmıyacak mıydım? Demek ki, o kadar ü * mitlerle açtığım iyilik haftasında iyilik edince bir insan bulmak bana nasip olmıyacaktı. En me - yus olduğum bir sırada ilânımın mucip olduğu cevap tufanınm su dalgalarından biri olarak su sa- tırların yazılı olduğunu temiz ve güzel bir mektup aldım. “Madam, ilânınızı bundan bir kaç gün evvel gazetede gördüm. İlân beni çok alâkadar etti. Çün- kü ben de evlenmek arzusunda - yım. Evvelâ şunu ikrar edeyim ki ilânmeözleri iptidasmda be - nim betbinliğimi ve gururumu ok- şadılar. Sizi alacak adama ken » dinizi tamamen tahsis vaadinde bulunmak büyük bir feragati ne- fis ve fedakârlıktır. Böyle bir va- adi duyan kimse nasıl olup da size cezbolunmaz. Yirmi beş'ya” şımda genç ve güzel bir kadının insana kendini esir olarak ver « mesi, nasıl hevesler (o uyandırır. Maamafih bu hissim uzun sürme- di. Biraz düşününce size karşı büyük bir merhamet hissi duymr- ya başladım. Siz terkedilmiş bir kadındınız, yeisinizden ne yapa - cağınızı bilmiyor, gözünüze felâ- keti alıyordunuz. Erkeklik vicda- nım harekete geldi. Yazık! Sizi bu hale sokan benim gibi bir er- kekti, Bir erkeğin yaptığı bir ha- tayı diğer bir erkeğin tashih et - mesi icap etmez miydi? Adalet insaniyet bunu icap ettiriyordu. Ben bir menfaat hissi takip etmi- yecek, fakat size karşı (yapılan fenalığın telâfisine o uğraşacak - tım. Emin olunuz ki, size karşı hiçbir menfaat beklemiyen sadık bir dost halinde hareket edece - ğim. Sizden bunun mukabilinde yalnız bahtiyar olmanızı ve başı” nızdan geçen macerayı unutma * nızı istiyorum. o Zenginim, bina - enaleyh sizin ve çocuğunuzun maddi istirahatini fazlasile te » min edebilirim. Başınıza gelenle ri henüz bilmiyorsam da çok a- erklı bir hayat geçirmiş olduğu * nuza emin bulunuyorum. Geli - niz! Bana geliniz! AnlaşmamıZ mes'ut ve Msvamlı olacaktır. Şimdiden hakkınızda hissetti * ğim hürmet ve muhabbeti ben # ti için en emin bir şey addediyo* rum.,, (Devamı var) —— Kaçarken yakalanan hırsız # Sabrkalılardan Hayrullah Ba” kırköyünde Hüsreviye mahalle * sinde Zekiye Hanımın evine gir” miş, bayramlık elbiselerini çal * mıştır. Zekiye Hanım hırsızı 8” vinden çıkarken görerek (polis? yakalattırmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: