6 Kânunusani 1933 Musa Süreyya için Dresden: 28. XIL 1992 | Büyük savaş yıllarında idi. O: | iz penceresinden ( dışarıya | tığım vakit Kurfürstendamm'ı | ayraklar içinde © gördüm. Al ene Fransız cephesini yarmış « .—. an €sir almışlar, Pansiyo - titan Gi girdiğim vakit ha -| nen ya yayılmış buldum. amin ehemmiyeti iliyordu. Ensesi kat - merli bir Romanya yahudisi, Al - ti daha keyifli idi. Göz“| isi Me endamını içer gibi baktığı alman kızma boyuna teklif edi - yordu; e Haydi, hanım kız, piyanoya seçiniz. Haydi alman zaferinin bayramını yapalım, haydi, Deu - tachlan, Deutschland über Ales... aydi, Piyano alman marşı ile çağla» dı. Salondan uzaklaşırken Roman | Yalın yaşlı sesi taze kadın sesle- Tini aşıyordu. Berlin sokakları bayrak için « de. Ben de seviniyorum. Arada sırada gözüme bir Türk bayrağı i- lişiyor. İçim ürperiyor. Sevinçle üzüntüyü hiç bir vakit bu kadar Yanyana bulmamıştım. Sevin - mek istiye--İum, sevinemiyordum. züntüle de haksız bulmağa çalışıyordum. Çünkü: böyle kor - kunç bir kararı ben nasfi verebi - Virdimi. İki gün sonra Berline çok ehemmiyetli bir Türk heyeti gel « mişti, Ve iki gün önce benim içi - me sonsuz bir karanlık çökmüştü. Heyetin korkunç bir vazifesi var- dı. Onlardan bir ikisini otellerin- de yıkılmış gibi gördüm: — Nermi, diyorlardı, Çanakka lede dayanamıyacağız, o galiba.. Toplarrmızın cephanesi artık kal- madı. Bunu almanlara bildirmiye geldik.. Bu arkasında uçurumlar saklı- Yan sözleri en derin ve sezilmez bir gönül yerine gömmek istiyor - dum, Alman ordusu henüz yıkık mümuıştı, her şey değişebilirdi. E- vet, fakat biz, yıkılışa bu kadar yakın olmamalı idik. Bayraklar, bayraklar. Sokaklar bir renk de - nizi.. Fakat bu renkleri gözlerim, | « omuzlarım bunaltıcı bir a- | ğırlık gibi duyuyordu. Kulaklarım da ayni ses uğulduyor: — Bunu Almanlara bildirmiye | geldik... Belki Fransız cephesi yarılmış- tır, 8.000 esir de almmıştır. Fakat ya Çanakkale açrlırsa, ya Rusya birdenbire canlanırsa... Bir el koluma ilişiyor: -— Nermi, bu ne dalgınlık. Ne- reye böyle?.. Bu dost sesine cevap veriyo - rum: — Sana geliyordum, Süreyya. Ve konuşuyoruz; — Buraya bir heyet gelmiş? — Evet.. —— Onlardan birile mü, bari? — Evet.. — Ne anlatıyorlar? Gönül se- çinletecek haberler var mı? görüştün İ da bir Türk vilâyeti idi. Harpten İ şimdiki san'at musikimize karşı | : etmekten ibarettir, Almanlar, cep — Vaziyet iyi imiş, diyorlar, * Musa Süreyya, çocuk gibi ae- Yazan viniyor. Birdenbire yanımdan ka- çıyor. Birkaç dakika sonra gene | yanımda,. Anlatıyor.. o Gene bir kayboluş.. Gene yanımda, Soru - yorum: — Süreyya, niçin böyle kaçır yorsun ve birkaç dakika sonra ge ne geliyorsun?. Anlıyorum. Sorduğum şey onu üzüyor ve anlatıyor: — İki adımda bir köpek, ge - ne köpek.. Gene uzaklaşıyor, gene geli - yor ve anlatıyor- — Köpek.. Bak, gene bir tane geliyor. Şöyle gidelim. Yanımdan geçti mi, tüylerim fırça gibi olur. | — Kediler gibi demek? | — Öyle bir şey Nermi... Kleiststrasse'de oturduğu Al - | bercht pansiyonunun merdiven | lerini çıkıyoruz. Süreyya, köpek - li © sokaklardan © kurtulduğuna | memnun, bana anlatıyor: — Hindenburg için yapmış ol | duğum marşı gönderdim. Teşek- kür mektubu bile geldi.. Benim Çanakkale marşmı ( dinlemiştin. Onu da orkestra için işledim. «Süreyyanm-odaşındayız. Bana bütün bestelerini birer bifergüe. | teriyor. Son zamanlarda gece ya- rılarma kadar çalışmış. Gözleri, birdenbire tutuşuyor 4 Fakat, Nermi,; diyor, me - dern musiki, bizde, kendisine gok güç yol açacak... Bizdeki san at musikisi ezan taklidi bir şey... Hiç olmazsa seninle birlikte Puc- cini'nin bir operasını tercüme et- sek.. Ben değiştirilecek (o sözleri sana söylerim. Musikiye uyan te- miz bir tercüme. Belki bu suretle bizde yeni bir yol açılmış olur. Bulgarlarm bile Ooperaları var, Burası, babalarımızm zamanın sonra büyük bir Türkiye var.. Fa kat bu Türkiye içi boş bir şey mi kalmalı?. O vakit eski hamam, eski tas.. Biz ilerlemezsek, geniş ülke, gene kendiliğinden erir. Bi- zi bu ağır şark uykusundan u - yandracak kuvvetli bir el lâzım. Biz hep kuruntu arkasından ko - şuyoruz. Osmanlılık meydanda.. Şimdi de İttihadı İslâmeilik.... Asıl anlamadığım şey bu. Arka-| daşlar arasmda da böyle kuruntu lara bayılanlar var. Tuhaf bir gençlik. Ben Türkiyeye dönünce payıma düşeni yapacağım. Bizim var kuvvetimle mücadele açaca- ğrm. Her gencin en şerefli vazi » | fesi inandığı şeyin zaferini temin he yarmışlar. Bizim de yaracak cephelerimiz yok mudur? Ordu | kendisine düşen (cepheyi yarar, bilgi de kendisine düşen cepheyi. | Burada her gün musikinin en de- rin meseleleri için yazılmış va - zıları okuyorum. Bütün gönüller yeni bir şey yaratmak için güres halinde. Bir de bizde yürütülen teze bak.. Al, oku. Ve kafatası sesinin güzelliğini anla.. Süreyya, çok sessiz bir insan - dı. Münakaşalarında bile geniş | bir gönül yumuşaklığı vardı. Fa - İ dim. O sessiz Süreyya, gözümde , tutmuştu. O gün İm kendileri M. Nermi kat o gün gönlü, son bir damla ile coşmuştu. O gün onunla saat- lerce musiki üzerine görüşmüş - tük. Gelecek günleri ümitle bü - İ rünmüş görüyordu. | Pansiyonuma döndüğüm kit onu daha çok duydum ve sev- | va» | artık bir şey yapmak istiyen Sü - reyya idi. Bir şey yapmak iste - mek, yurt için böyle bir duygu - nun kaynağı olmak gençliğin en büyük hakkıdır. İçinde yurt ür permiyen gönüller ne acıklı birer göldür. Aradan yıllar geçti. Süreyya” yı birkaç kere daha gördüm. Ça- nakkalenin önünden birkaç defa geçtim. Sırtlar bahar yeşilliği i - çinde idi, İçimde kaç kere uzak bir ses ürperdi: Toplarımızın cephanesi artık kalmadı, Bunu Almanlara bildir- miye geldik.. Kaç kere bu sırtlara gönlüm- le içinde yıldız yağmurları tutuş- muş geceler gibi döküldüm. Sü - reyya, benim en üzüntülü bir gü- nümde, varlığımda büyük bir yer tehlikede bir Çanakkale günü idi. Fakat Türk Memleket hikâyeleri “Bekir Sıtkı,, imzası ilk defa | nız kesesini düşünen, olarak bundan bir kaç yıl evvel VAKIT'ta, Son Saatte, Uyasıış ve Artist mecmualarında görülmü;- tür, Önceleri bu imza - üstünde | kıvrak bir aşk nesri okuduk. Kıv- | Bekir Sıtkı; Basan; Remzi Istanbul 1988 — karnı tok, sırtı pek, ibresi menfaat olan ve iş paraya dokununca kardeş, ak- raba, filân tanmmıyan yerli hasi- sin hikâseyidir. “Bar açan mütekait,, , “Erba - — Yazan Kütüphanesi ; rak, neş'eli, şehvetli bir edebiyat. | bı mesalih,, , Hazreti Cimri Aley- Bir genç adamin sinirlerine sar smtı veren kuvvetli istekler, o sa- bi bir lisanla söyleniyordu. Bu | yazıların ahengi insana ılık bir yaz gecesi içinde uzaklarda akan bir küçük derenin şırıltısmı ha - tırlatiyordu. O kadar temiz, ha « | fif ve sevimli idi. Muharrir, o zaman İstanbulda Darülfünun tahsilini yapmakta i- di. Bekir Sıtkı imzası üstünde son- kım küçük hikâyelerdir. Bir ta - muharririn eski fantezisinden e - ser yoktur. Bu küçük hikâyelerde İstan » i bul hayatından sahneler görül - müş, gösterilmiştir: Orta halli | İstanbul mahallelerinin, basık ta- | vanlı, pencereleri kafesli mahalle- lerin tipleri bu hikâyelerde ko - nuşur, dolaşır, yaşar. raları intişar eden yazılar, bir ta- | kım küçük hikâyeler ki içlerinde | - | hisselâm,, , cepheleri erirken Çanakkale; ta- rih fırtınası önünde.» granit gibi durmuştu. Türk sezgisi, Türk: kahramanr, yeni tarihe yol değiş- tiren hız burada doğdu. Beş ay önce Süreyyayı İstan- bulda gene görmüştüm. Hiç de - ğişmemişti. İçinde, benliğine te- mel olan sevgi ve yumuşaklık çok daha olgundu. Berlinde bin bir savaş haberi heyecanı içinde gene tahsil günlerimizi * andık. Sordum: — Puccini ne oluyor? Dost bir yürekle cevap ver - di: — Artık hakikat olacak Şimdi, içim sarsılmış, Musa | Süreyyayı düşünüyorum, o Çanak kale için bestelediği 5 Mart marşı ne oldu? Birçok eserleri ne oldu? Onlar, belki, bıraktığı (O kâğıtlar arasında duruyor. Fakat o bugün gönüllerde yaşıyan bir gölgeden başka bir şey değil. Sevgiden 8- rülmüş bir gölge.. WM. Nermi İsa ares Edebi sanatlara dair | All Nihat Beyin “Edeti san'atlara dair, ismile yeni bir eğe Edetiyat doktaru ri çıkmıştır, Bu kitaptn All Nihat Bay bizdeki #dö- bi sam'stleri çok yeni bir tarsda tetkik edi- yor, bunları rubi msbiyetlerine göre tasslf ve nrnlarmıdahi farklar: açık olarak tahifl ve tayin eyliyor. Edebiyat o muallimlerinin ve mensuplarının bu İrymetii kitamı okumala- £in #ikri bir kazanç olabilir. —e— ” se s Çöl güneşi Edebiyat âlemimizde şiirlerila kendisine palihim bir mevki temlia etmiş olan Şüküfe Nihal Hanım bir zamandanberi de ramaf yazmaktadır, Bu vadide “Renksiz ıstırap, ve "Yakut kayalar, İsimli Siki aaşr pağret «| #aiş olan genç muharrirenin bu bafta yeni | Muharrir o zaman İstanbulda | gazetecilik ediyordu. ç, Seyrek yazan muharririn im - Zası bir zaman matbuatta görün- medi. Bekir Sıtkı, memur olmuş, Anadoluda geziyordu. Muhtelif kasabaları dolaşıp, köyleri gezip, “Anadolu,, yu ta - nıyıp İstanbula dönen muharrir, son günlerde edebiyat kütüpha - tabı verdi: “Memleket hikâyele - Kg Bu isim, daha evvel bir başka mubharririn kitabı üstünde görül- müğştür. Bunu Bekir Sıtkı da bi - liyor ve kitabının ilk yaprağında bir izah neşrediyor: Her hikâyem başlı başına bir mem- İ leket hikâyesidir ve mevzularına göre isimleri vardır. Binaenaleyh, bu hi - | kâyeleri toplıyan kitabın kapağına görmedim ve “Memleket hikâyeleri,, ni bir isim olmaktan ziyade hikâöyele- rimi toplu olarak ifade eden bir ter- Hp olduğu için kullandım. Günür | birinde başka bir. hikâyeci gene bu cinsten hikâyeler yazarsa onlara de “Memleket hikâyeleri,, ismini vere - bilir, Bekir Sıtkı Beyin o kitabında dokuz hikâye var, Bunlardan “Köylünün yediği kazık,, Anado- lu kasabasınr, Anadolu çarşısını, | malını pazara getiren ve satamı - i yan köylüyü, köylüyü aldatan ka- sabalı esnafı pek canlı olarak gösteriyor. Anadolu köylüsünün asil safveti ve kasaba esnafının madrabazlığı bu hikâyede san'at- | kârane bir şekilde tasvir edilmiş- tir, Kitaptaki ikinci hikâye . bu bir değirmen hikâyesidir! - eşraf tipini, canlandırıyor, eşraf zül - münü söylüyor. “Çifte,, de cisim haline gelmiş bir zomanı datın kitap halinde © çıkmıştır. Bu romanı ismi “Çöl güneşi; dir. İntişire mi edebiyat karilerine Kaber veriyoruz. il olan sefalet anlatılmıştır. nemize küçük bir cilt hikâye ki - | ayrıöa Dir isim uydurmağa lüzüm | “Küp kapağı,, ismili hikâyeler, İstanbulun başka baş * tırlarda berrak, parlak billâr gi- | ka köşelerinden alınmış fotogra * fileridir. “Arap hoca,, isimli hi - kâye, dünkü mektebin hem acı, hem gülünç hatıralarını kudretle canlandırıyor. Bekir Sıtkının kitabında ken- disini bulmuş, yolunu çizmiş, çiz- diği yol sağlam, hedefi uygun bir genç muharririn şahsiyeti hâkim - dir. Bu yol, edebiyatta memleket ! gilik yolu, bu hedef edebiyatın memleket damgasmı taşıyan, yet li rengi, yerli kokuyu, yerli tadı duyuran bir hal almasıdır. Bekir Sıtkının bir kusuru var Az yazıyor, seyrek yazıyor. Bir tesellisi olabilir: Gençtir, daha önünde yılları vardır. Falcrlıktan hoşlansaydım, bu genç adam yarının edebiyatımıza istikamet ve kıymet verecek en kuvvetli san'atkârlarmdan — biri olacaktır, derdim. Pefik Ahmet dh Mi Büyük Behzat için Darülbedayi san'atkârlarından büyük Behzat Beyin bu sene san- hi« ate intisabının yirmi beşinci yi * İmı idrak ettiğini yazmıştık. Da » rülbedayiin bu kıdemli san'atkâ- rımız için hazırlamakta (olduğu tiyatro şenliği Ramazandan son - ra yapılaacktır. Ayni zamanda Behzat Bey na mına bu jübile münasebetile gü i zel bir risale neşredilecektir. Bu risalede san'atkârın tercümei ha“ li, sana't hayatı, temaşamıza olan | hizmeti ve muhtelif muharrirle* rin Behzat ve sanati hakkındaki mütalea ve ihtisasları ile san'at - ; | kârımıza ait muhtelif resimler bu risaleye dercedilmektedir. Darülbedayi ne yapmalı? Son zamanlarda gazetelerde Darülbedayi hakkında gene gü“ rültülü nesriyat oldu; Darülbeda- İ yün yolunu şaşırdığı, Darülbeda- yiin bir hars müessesesi olduğu ve çalgılı çengili eserleri oyna * manın Darülbedayie yakışmıya » cağı yolunda yazılar intişar etti. Darülbedayi tarafından neşredil « mekte olan Darülbedayi mec“ muası, bu münasebetle ti“ yatro omünekkit ve müellif» lerine birer (o mektup gönder“ miştir. Bu zevata Darülbedayi - den ne istediklerini, onun ne yap* ması, hangi yola sapması, hangi eserleri oynaması lâzım geldiği hakkındaki düşüncelerini sor « muştur. Darülbedayie mütemadi» yen hücum eden tiyatro münek * o © kit ve müellifleri bu suale cevap verirler, ona yol gösterirlerse Da * rülbedayi mecmuası bu cevapları “Hancı Fettah Efendi, , yal - | dercedecektir.