Muharriri : Pitigrilli Polün yaralarını Profesör Piza- ni dikti. Profesör Havr şehrinde oturuyordu ve hususi bir tedavı evi vardı. Burası neşeli, ferah bir köşktü, Bu köşkün bayazlar için- de oluşu, Polü neşelendirmek için kâfi bir sebep idi isede, Havr şehrinin kurşuni havası, onu me « lânkolik yapıyordu. Seligman kendisine resimli ga- zateler, Profesör de kitaplar gön- 'deriyordu. Fakat Pol, Profesö- re: — Bana renk getiriniz, renk ve- riniz! Diyordu. Profesör zile bastı, ve içeri giren hasta bakıcıya kısa» ca; — Liana! Dedi. Biraz sonra on beş yaşla» rmda bir kız içeri giriyordu. Bu İzm kızıl renkte saçları vardı. A- detâ, bu saçların içinde bir elekt- rik İâmbası yanıyordu. Profesör onu Pola takdim etti ve: — İşte renk! z Dedi, Liana Profesörün kızı i- di. Hayran gözleri vardı. Pol: — Ziyaret ettiğiniz hastaların Mepsi iyi olurlar, siz etrafınıza sa- adet saçıyorsunuz. Dedi. Babasının yanında, sükü- ti hasta bakıcıların içinde büyü - yen bu genç kız, hâlâ çocuk kal Muştı. Ağustos geceleri, gök yü - Aşk Arayan Adam Tercüme eden : fa, pa A Deli mi, Akıllı mı? ? Bu gün son cevapları a- z Ay Sy SL larak neticeyi gelecek hatta 8 Hân edeceğiz ve hediyele- İrina kimlere isabet ettiğini £ bildireceğiz. gay Bg gg eski evine döndü, Hizmetçi kadın izinli idi. Kuşlar dağılmıştı. Fa- kir çocuk biraz daha büyümüştü. Kütüphanedeki hukuka ait kitap- lar, ona, başka birisine aitmiş gi- bi geldi. Karşı evdeki genç kadm, çıp- lak kolları ile, yuvasmı temizle- mekte devam ediyordu. Halbuki kapının önünde bir otomobil ken- disini bekliyordu. Polün hayalin- den Liananın ve “Saat,, in gölge- leri geçti, neşeli Parisin göbeğin- de, bu genç kadınm kimbilir han- gi sebeple tahta silmekte devam ettiği düşüncesile karıştı. Jutta ertesi gün, Berlinden bü- tün neşesi ve gençliği ile dönmüş- tü ve Pol, boynunda, onun güzel yasemin kokulu kollarmı hisse- dince, Lianayı, karşiki kadını ve her şeyi unuttu. Artık yegâne ar- zünde yıldızlar uçuşurken, için » den bir şeyler tutmak için, sabah - lara kadar pencerede beklediğini, Pola itiraf etti. Bir gece başmı koluna dayıyarak uyuya kalmış « t. Bir kuyruklu yıldız, oradan geçerken'ona takılmış, alıp bera « berinde götürmüştü. Liananm o - yun oynuyacak hiç bir arkadaşı m Yalnız bir “Saat, i var - — “Saat,, mi? — Evet, Bir kedi.. — Ne tuhaf isim koymuşsunuz? yn Öyle koydum, çünkü gözleri saatin kaç olduğunu gösterir, Ken- disi de bunu bilir. Göz bebekleri, | gündüz küçülür ve gece açılır. Ve hareketleri o Mala Dimdkbede arz kaç olduğunu hemen ve ırmadan anlarım, göz bebekleri iz yaar leyin beyzi olur. Öğle üstü idce âmuüdi bir çizgi vardır ki, akşam olunca gittikçe açılır. Saaatin kaç zusu Jutta ile bir seyahate çık- maktan ibaretti. Bu dakikada Pol, dünyanm ancak sevilen bir kadın arasmdan seyredilebileceği- ni düşünüyordu. Kapri adasını, Juttanın has - sas ruhu arasından gördü, ve aş» km, itiyadın kuvveti altında git - tikçe zayıflamıya başladığını da duydu. Jutta ile ilk beraber ge - çirdikleri geceyi, Parisin şehvet diyarı oluşu hakkındaki mükâle -” melerini hatırladı ve Paris gibi şehvet memleketleri olan Vene « dik, Sevil ve Kapriyi bu hisler al - tında gezdi. Şimdi Pol, aşkının bu gibi şüphelerin yardımile hıza gelebildiğine sinirleniyordu. (Devamı var) Mısır çarşısının bir kapısı tehlikeli Mrsir çarşısında çiçek pazarına bakan kapısı üzerindeki bir kaç olduğunu öğrenmek isterseniz ba. | taş düşmüş, kapının üzerindeki na sorunuz, trikotaj imalâthanesi kısmen tah- Pel, çinden Juttayı düşünüyor, | liye edilmişti. Belediye mühendis On"in zekâsmun intizamı ve işleyi- | lerinin yaptıkları keşif üzerine de $i ile bu çocuğun safvetini muka- yese ediyordu. —Ma'raatel Lian, siz saati ke- dinin gözlerinden anlıyor, gecele- rinizi yıldızların uçuştuğunu sey- retmekle geçiriyorsunuz. Fakat tenüz bana itiraf etmediğiniz bir şey daha yapıyorsunuz. Çocuk kızardı. —Dün pencereden sizi bahçede | liğat gördüm. Bir papatyanm yaprak: | at etmiş, kapın tamirine lüzum gösteril - mişti. Evvelki gün ikinci bir mu - «yene daha yapılmıs, kapının kıs men tadil edilerek tamir olunma- sının İcap ettiği anlaşılmıştır. Bu- Dün üzerine imslâthane sahibine dün tebliğat yapılmış, üç gün zar- fında binayi boşaltması bildiril - miştir. İmalâthane sahibi bu teb - üzerine belediyeye müraca- üç gün zarfında makine gördüm. Bir papatyenin yaprak-| lerini sökemiyeceği cihetle veri - İarımı koparıyordunuz. Kızcağız, şaşkmlığnı göster -| tir. Diğer taraftan len mühletin uzatılmasını İstemiş kapı ve üzerin memek için başını eğdi ve koşa deki bina tarihi olduğundan mğ- koşa kaçtı. Üç dört gün sonra Pol Pot te - davi evinden çıkarken bir demet papatye ile “Saat,, in bir fotoğra - fını Lianaya hediye etti ve: — Bakalım, dedi, bu fotoğrafı saat kaçta aldım, bilebilecek misi- niz? — Bilmem. — Gözlerine bakmız. Saat dört- ie oldu; hemen anlarsınız. Paris dö döner dönmez, Pol Pot ze idaresine haber verilmiş, kapı nım kısmen yıkılarak tamir oluna cağı bildirilmiştir. Müze idaresi kapının yıkılmasına riza göster - meinektedir. Müze mühendisleri ile belediye mühendisleri yakın - da müştereken bir keşif yapacak» lardır. Belediye mühendisleri ka- pının ve üzerindeki binanm bu « günkü halile muhafazasınm teh- likeli olduğu hakkmda rapor ver- mişlerdir. Bu Hâkim! #| köyünde bir adam karısını ve ço- ,İ vam etmektedi İ” Memleket Haberleri | asra eee vemez aras Karısını ve çocu- ğunu öldüren haydut Orhanlar nahiyesinin Çırpılar cuğunu feci bir şekilde öldürmüş- tür. Ali oğlu Mehmet geçinemedi- ği karısmı ortadan kaldırmak is- temiş, günlerce düşünmüş, niha- yet verdiği bir kararla bir gece karısmı ansızın başma odun vu- rarak öldürmüştür. Katil cinayetini saklamak için de bir çare aramış, zavallı kadının cesedini bir çuvala koyarak köyün dışımdaki bir dere kenarma götür- müş, boğazıma taktığı iple ağaca asmıştır. Katil bunları yaptıktan sonra tekrar evine dönmüş bir buçuk ya- şındaki çocuğu da alarak anasının asılı bulunduğu ağacm dibine bı- rakmıştır. Çocuk iki gün sonra aç- lıktan ölmüş bir halde anasmın cesedi yanında bir çoban tarafın- dan bulunmuştur. Katil jandarma- lar tarafından yakalanarak Balya- ya getirilmiştir. . izmir ayakkabıcı- : larının şikâyeti İzmir, 20 (Hususi) — Aayak- kabıcılar Birliği, İstanbulda iki fabrika tarafından imâl edilmekte olan lâstik ayakkabılarım yerli ma- mulâta rekabet ettiklerinden şikâ- yet etmektedirler. Ayakkabıcılar Birliği, rekabet sahasmda muvaffak olabilmek i- gin Belediyenin bu lâstik ayakka - bılardan yüksek oktruva resmi al- masını istemektedir. Bunun için vilâyete, ve belediyeye müracaat edilmiştir. Manisada Fırka kongresi Manisa, 20 (Hususi) — C. Halk fırkası Manisa vilâyet kongresi müzakerelerini bitirmiş ve dağıl- mıştır. Kongrede memleketi alâ - kadar eden mühim meseleler ko- nuşulmuştur. Bunlar rapor halinde Fırka w- mumi kâtipliğine bildirilecek ve ayrıca Ankarada toplanacak olan büyük kongrede (konuşulacaktır. Müzakerelerden sonra yeni vilâ - yet idare heyeti intihabatı yapıl - mıştır. Rakı içerlerken.. Bergama, 21 (Hususi) — Ber- gamaya bağlı Poyrazçık köyünde bir cinayet olmuştür. Niyazi isminde birisi arkadaşı Abmet ile karşılıklı rakı içerler- ken bir kadın meselesinden taban- casını çekerek Ahmedi kalbinden yaraldı. Ahmet öldü. Katil biraz sonra yakalandı. Mahküm komünistlerin nümayişleri yüzünden tahkikat Istanbul ağır ceza mahkemesin de komünistlik tahrikâtmdan mu hakemeleri yapılarak, dün hakla- rında verilen mahkümiyet ve be- raat kararları, bildirildikten son- ra taşkınlık yapanlar aleyhine bu cihetten de takibat başladığını yazmıştık. Bunların otuz beş maznundan on yedisi ve aralarında üçünün de beraat edenlerden olduğu ne - ticesine m Tahkikat de - Olgun kadın nedir? Kırkını geçtiği halde kız kalmış olan bir kadınla nasıl evleneceğimizi bir kiralık odada konuştuk... eğil “48 yaşında bir şato (o sahibi, her noktai nazardan mükemmel - dir. (60000) frank iradı vardır. Yaşına uygun ve ayni muhite mensup bir kadınla evlenmek is - tiyor. Trahoma azdır. Pek genç veya pek modern olan kızların nafile zahmet etmemeleri rica o « İunür.,, Yukarki ilânı gazetelere koy - durmaktan maksadım, “Evlenmi- ye namzet,, olgun kadmlarla te- mas ederek onlar hakkında bir fi kir edinmekti. İlânım boşuna git- medi. Henüz yirmi dört saat geç- meden gazetelere verdiğim adre - se 135 mektup geldi. Evet 135 namzet zuhur etmiş, hepsi benim- le evlenmiye hazır olduklarını bil- diriyorlardı. Trahoma aramışor sözlerinin ayrıca tesirini göster « miş olduğu muhakkaktı. Evlenmi- ye talip hanımlardan biri bana şu satırları yazıyordu: “Dünyada artık asil kimse kalmamış olduğunu zannediyor - dum. Gazetelerde bugün dercetti- iniz ilânı okuyunca hata etmiş olduğumu anladıtm.,, Diğer biri yazıyordu: “Bir s08- yete adamı olduğunuza göre ü - zerimde iyi tesir yapacağınıza e - minim. Onun için talip oluyo- rum.,, Üçüncü birisi ise şu mütalea - yı yürütüyordu: “Ne nazik o bir adamsınız. Trahomayı nazarı dik kate almıyorsunuz. Şu zamanda bu kadar mürüvvetkârlık nadir görülür.,, Müracaat edenler arasında: “Kırk yaşında mütedeyyin ve mü- siki meraklısı matmazel,, “Çocuk ve aile hayatımı seven, fabrikatör dul karısı.,, “Kendi lehine olarak kocasmdan ayrılmış ve yeni bir yuva kurmak istiyen kadın,, “U- zun boylu, ince belli idealist, der- di anlaşılmamış genç kadın.,, var- dı.“Minimini ve cici,, ler, yakışık» kı ve otomobil meftunu olanlar, “Serbest düşünceli ve konser - vatuvardan birinci mükâfatı al - mış,, lar, “Spor yapan ve edebi » yatı,, sevenleri vardı. Hatta bir de 60 yaşında bir hanrm nine var dı: “Kumral, ateşli, olduğundan çok genç gözükür, diye ken- dini tarif ediyordu. Beş altı nam- zet şatonun kulesinin irtifamı ve iradımın hangi bankalarda oldu- | ğunu soruyorlardı. Diğerleri ise | hep “Maddi işlerle alâkadar olma dıklarmı,, bir “Aşk izdiyacı,, yap - mak istediklerini söylüyorlardı. Aldığım mektupları yazanla « rın içtimai mevkilerine göre sıra- ladıktan sonra baktım, bir numa- ralıyı: “Sermayeli, oapartımanlı, ve mobilyeli bir eski nazırın kızı, ve 135 inci ise, şayanı hürmet ve trahoaya malik bir kâhya ka - dın,, teşkil ediyordu. Beşeriyetin en canlı numaraları sınıfların zümresinin 2 nihayetlerinde bulun- duğuna göre bu iki namzetle mülâ- i de gösteriş yapmamak, katta bulunmıya karar verdim ve kendilerinden randevu istedim. ». 4 “Kâhya kadın,, bana Feodal ma hallesinin bir evinde bir randevu vermişti. Bu evlerde anartıman - Yazan: Perri Pizani | lar senevi en aşağı (12,000) franktır. Buhran çoğunun boşal * masını intaç etmiştir. e “Namzet hanım,, bana yazdığı cevapta “sizi dostum olan bir hanımın & vinde kabul edeceğim,, demişti. Fakat kapıcının “Zemin katında sağ taraftaki apartmman,, 1 işaret etmesi tarzından “Bina sahibinin iki senedenberi kira alamadığı i* gin bütçesinin rahnelerini kapat- mak çarelerini aradığını ve zemin katı odalarını böyle “Varacak ko- ca,, arıyan hanımlara gündelik ki- ralamakla bu çareyi kısmen bul- duğunu hissettim. İçim sızladı. Fakir olduğu şüphesiz (bulunan zavallı “namzet hanrm,, şu “be kâr odasında,, beni kabul etmek için hiç olmazsa yüz frank ver - mişti. “Bekâr odası,, dedim, Ve düşünüyorum. Bu kelime şimdi - den ne kadar garip geliyor değil mi? Acaba elli sene sonra bir ma- na fade edecek mi? Filhakika o- tomobil “Bekâr odaları,, na mü « him bir darbe vurdu. Şüphesiz ahfadımız dedelerinin haftada bir iki gün akşam üzeri bir bekâr odasında vakit geçirdiğini oku- yunca kahkahalarla gülecekler « dir!.. Maamafih sol taraftaki zemin katı apartımanının kapısını çalar“ ken, vaktile nice randevulara şa“ hit olmuş olması lâzmgelen şu dairede eğlenceli bir sergüzeşt, soğuk bir izdivaç teklifinden da- ha cazip bir şey bulacağımı tah « min ediyordum. Heyhat ne kadar yanılıyormü- şum! “Kâhya kadın,, bana “Şa - yanı hürmet,, olduğunu yazarken asla mübalâğa etmemiş! Kırkın « dan ziyade ellisine yakın bir şey.. Bana “Trahomam var,, diye yazmıştı. Eğer bu trahomayı ev « lenmek çağına geldiği sırada ha“ zırlamışsa zavallı (o trahomanm şimdiki moda ile hiçbir alâkası ol mamalı. Bu elli yaşında “Prens siplerle yaşamıya alışmış,, kadı * nin hiçbir suretle “Aşk,, denilen “Zebani,, den endişesi olmadığı nı ilk bakışta anladım. İnsanın giyiniş tarzı seciyesini meydana koyar. Filhakika kâhya kadının elbiseleri hanımının eskileri ol* duğundan oldukça iyi (şeylerdi. Maamafih etekliğin bir tek kırışı" ğı yoktu. Korse ise tamamen ka* palı idi. Ayağında ipek çoraplar vardi. Velhasıl (o bütün giyinişin- üzerine nazarı dikkati celbetmemek endi- şesi görülüyordu. Bu hal insana a“ deta hüzün veriyordu. Ya söz söy- leyişi? Ya dert yanışı? Herbir sö- zü insana keder salıyordu: — Mösyö, pek güç zamanlar" da yaşıyoruz. Hele “Kâhya ka dın,, lara hiç iş kalmadı denile * bilir, (Devamı var) ——————ma Avukatların toplantısı İstanbul barosunda avukatla geçende idari ve mali raporlar tetkik ve senelik bütçeyi tasdik et mek üzere toplanacaklardı. Fakst ekseriyet olmadığından, toplan” kalmıştı. w