l ' 2 Kününüevvel 1932 Sfenks konuştu ! Maurice de Kobra'nı VAKTT n Son Romanı: 58 Türkçeye çeviren: Fahamettin Arvay Facianm aktör ve seyircileri sükâtü muhafaza ediyorlardı. Ni- kolson, bitkin bir halde, yaptığına Pişman, koltuğa gömülmüş kal - mıştı. Alni srmerkı bantlarla sarılı 0- lan Roberts tastaki kırmızılaşmış *u ile cam parçalarını seyrediyor du. Tamamen kendisine gelebil - Mmişti. Böyle ufak yaralar onun i- Şin“ehermmiyetsizdi. Şimali garbi hududunda bundan 'daha çok mü- himlerini görmüştü, Bu vak'anın heticelerindeki korkunçluğu şim- di anlıyan öteki zabitler de susu- yorlardı. Bu sükütu evvelâ bin - başı Sted bozdu: — Arkadaşlar; Nikolsonun bu | hareketi son derece teessüfe lâ - yıktır. Askeri kanunlara göre ce- Zası da ağırdır. Amirine karşı bu şekilde muamele'eden bir zabitin Dasıl cezalandırılacağını hepiniz bilirsiniz, çok şükür Robertsin yarası ağı değil; fakat kan aktı. Roberts itiraz yollu bir hare- kette bulundu; — Kan aktı denilemez. Yara o kadar hafif ki, hem zaten Fredi sarhoştu. — Süphesiz! — Görüyorsunuz ki, tamamen hislerime hâkimim; kirk sekiz sa | at #onra tamamen İyileşirim. Bir daha da bundan bahsetmeyiz; o- lar, biter! Burges ilâve etti: — Tabit.. Roberts, Nikolsona karşı gösterdiğin yüksek kalplili- ği hepimiz takdir ederiz, ve za - ten senden bunu beklerdik. Ni - kolson bunu yarı deli bir: halde Yaptı; şimdi yaptığına son derece Pİşmandır; öyle değil mi, N'kol - son? d Nikolson ümitsiz'iğinin büyük- lüğünü gösteren bir hareltette bu- lundu. Burgos devam otti: — Stedin güşünces Turn, yarin #btir gün dedikodular çıkmasına, meydan vermemeli » yiz. Bu hidire hakkında bir tevil yölu bulacaksak şimdi karar verelim. Hepimizin sözü bi. ribirini tutsun. Öyle değil mi Stad? — Evet; onu söylemek İste - dim: Evvelâ bu meseleyi kimse- ye anlatmıyacığımıza namusu - muz üzerine söz verelim. Frimanla Yung derhal yemin ettiler. (Sted) devam etti: nhvo- nasıl a ya — e Z rast müdürü Yabani ağaçların müşmir bir hale getirilmesi hususunda teşeb- büsatta bulunmak üzere Şileye gi: din Ziraat müdürü Tahsin B. şeh- rimize dönmüştür. Burada bir çok ağaçlardan istifade edilmesi mümkündür. Şilelilere bu hususta azami teşhilât gösterilecektir, Mink Karanlık sokaklar Son günlerde belediyeye birçok mahallelerden mazbatalar gel - mektedir. Halk mahallelerinin bir an evvel karanlıktan kurtulması - Bi, elektrik olmazsa bile hiç ol - mazsa, havagazi veya birer gaz lâmbası asılmasını istemektedir. Belediye bu talepler karşısında 933 senesinde tatbik edilmek üze Te hazırladığı 500 lâmbalık proje- Yi değiştirmek mecburiyetinde kalmıştır. Yeni hazırlanacak proje 1500 lâmbalrk olacaktır. Belediye pro - İsyi hazırladıktan sonra elektrik şirketile görüşecek, — Her şeyi evvelden düşün- meli.. Meselâ tasavur ediniz ki, mesele yüksek makamlar tarafın dan duyulabilir. — Buna ihtimal var mı? — Bilinmez! Bir işin her tara- fını iyice düşünelim. o Tahkikat yapılacak olursa tabii > vak'anın İ şahidiyiz, diye biz de çağrılaca - | gız. Hepimizin ayni şeyi söyleme- miz lâzım Friman: — Bir kaza oldu, deriz. — Peki ama hepimiz bu kaza“ ! nın nasi olduğunu bilmeliyiz ki ifadelerimiz bir olsun. — Kolay.. Altımız da Roberts sin pavyonunda toplanmıştık. — Yatmadan evvel, son kadeh leri içmek için... Bundan tabii ne olabilir. — Sonra? — Roberts bize, size birer brandi ikram edeyim diyerek ye- rinden kalkmış, tam şu camlı biü- fenin önüne gelirken ayağı şu işkemleye takılarak düşmüş, başı büfenin camına çarpraış, olabilir; ne dersiniz, bu fikir muvafık mı? — Evet, bem sada, hem ma - kul! — En doğru hal çaresi budur. — Roberts, sen ne dersin? — Muvafık. — Binbaşım, siz ne dersiniz? Binbaşı Sted de başile tasdik etti; — Mükemmel. Yalnız büfenin camlarını kırmalı. Friman eline geçirdiği bir si « gara tablasile bir vuruşla camı parçaladı. — Şimdi hepimiz bu ifade ü- zerinde mutabık mıyız? — Tamamile... Yalnız bir da- hn tekrar edelim: Roberts bize brandi ikram et- mek için ayağa ke'ktr.. Yun kesti: — Sus, ayak sesleri var, Zabitlar kulak kabarttılar, Fri man yüvaş — Galiba Rorhertsi Bengamer hastanesine götürmek için geli - yorlar; daha iyi. Pavyonun koprsı açıldı, Alba görüktü, fakat valnız değildi. Ar kasmda jeneral Sir Ronald Arms trong ve marki dö Pazan da var İ dı. (Davam var) Holkevi balosu Halkevi İçtimai muavenet şu- besi komitesi toplanarak yakmda verilecek olan balo hakkında gö - rüşmüştür. Balo hasrlâtı ile fakir talebeye yardım edilecektir. Balo faal ko-| mitesi de pazartesi günü saat dört- te içtima edecektir. lann Müsamere tehiri Fen Fakültesi Talebe cemiyeti tarafmdan bu akşam Maksimde verilecek müsamere Maksimin ka- patılması yüzünden tehir olunmuş- tur. e Halkevindeki konferans İstanbul Halkevi reisliğinden: 23 —12 — 932 cuma günü saat (15) te Halkevi merkezinde yeni | ölçüler hakkımda verileceği ilân olunan konfrans başka bir güne tehir edilmiştir. Konferans tarihi ayrıca tekrar ilân edilecektir, 5— Ne yapıyordunuz derlerse? | Zoronun iki kişiyi yaralaması “Eğer öldürmek isteseydim, öldürürdüm, ama ben kor- kutmak istedim! Topbanede Karabaş mahallesin de hir vak'a: Öldürmek kasdile yaralama, Maznunlardan biri, Sis i irtli Zoro diğeri kardeşi yaşar. Ya i şar, öldürmek kasdile yaralamak tan maznun değil. O, yalnız kav» gaya iştirakten maznun bulunu - yor. Yaralananlara gelince, Siirtli Raşit ve Akif... Bunlar da iki kar deş. Zoronun üst üste sıktığı kur şunlarla ikisi de ağır surette yara» lanmışlar, hattâ vücutlarında kur şun kalmış... Vak'a, Mecidin kahvesi önün de, bu senenin Mayıs ayında ol: muş. Mayısın son günü... Sebep: Aradaki münaferet tesirile çıkan | kavga... Bu muhakeme sırasmda, mah - keme salonu Tophanede oturan bir çok Siirtli ile tamamile dol muştu... Zoro mahkemede mev - kuf olarak hazır (o bulunuyordu. Kardeşi, mevkuf değil. Yarala « nan iki kardeş te, vekillerile bir « likte gelmişlerdi. Reis Aziz Bey, evvelâ Zoroyu sorguya çekti. Zoro, öldürmek kasdile kurşun (sıktığı iddiasını kabul etmiyordu. Reis, bu ifade- sine karşı evvelce verdiği ifade - sinde “hem kaçıyor, hem taban - ca atıyordum,, dediğine işaret et- iti: — Kaçarken, silâh atmağa ne- den lüzum gördün? — Tecavüza uğrayan bendim. Bana birşey “yapmasmlar, diye onları korkutmak istiyordum. Öl dürmek isteseydim," öldürürdüm. Çünkü aramız, iki metre var, yok tu! Zoronun sabıkası ! Davacılarm vekili Nuri Bey, Zoronun Siirtte amcasının © oğlu Reşidi kurşunla öldürüp kuyuya altığını, bundan dolayı idama mahküm olduğunu, sonra bazı kanuni noktalardan cezasının ye- di buçuk seneye indirildiğini ve nihayet aftan istifade ettiğini id- dia etti, Zoro, bu iddiaya karşı, şu ceva- bı verdi: — Bu, bir iftiradı. yirmi sene evvelisine ait mesele... Tahkikat yapılırken altı ay mevkuf kaldım. Cinayeti benim yapmadığım an - laşıldı. Salıverildim! Zoronun kardeşi Yaşar da, te- cavüze uğrayanların © kardeşile kendisi olduklarını söyledi. Davacılar, iki maznunun da kendilerine karşı müşterek hare - ket: ettiklerini, ancak tesadüfen ölümden kurtulduklarını, halâ te- daviye mühtaç vaziyette bulun - duklarını söyliyerek, tekrar mu - ayenelerini istediler. Şahterin sözleri Şahitler çağırıldı. Kahveci Hü- seyin, şunları anlattı; — Zoro, Mecidin kahvesinde oturuyordu. Benim kahvem, onun kahvesinin karşısmdadır. Bir ara lık Raşit geldi, Zoroya bir tokat attı. Biz koştuk, ayırdık. Biraz sonra, öte tarafta duran Raşide yaklaşan Zoronun kardeşi yaşar, bir tokat vurdu. Raşit, Yaşara sa- rıldı. Akif aralarına girdi. Üçü bi- ribirlerini tuttular, Ben de yanla- rma koştum. Derken, arkadan bir silâh sesi.. Kurşunlar yağıyordu. Raşit te, Akif de yaralandılar, ye- bat saat on iki buçu! A Milf Roman —44— Fakat benim içimde büyük saa detimin fecri başlamıştı. Ertesi gün Pır ye geldik. Bu rası kalabalık, gürültülü bir Ji- | man. Benim sükünete ibtiyacım vardı; çünkü geçirdiğim kâbusun ağırlığı balâ üzerimden kalkma- mıştı, Saniyen paramı da idare etmek mecburiyetindeydim. O nun, için Pırede yırmi dört saat kalmamıza rağmen dışarı çık- madım. Tuhaf bir his; fakat defterim- de samimiyetle itiraf etmiye mecburum; Burada yaşıyan mil letide pek sevemiyorum. içimde onlara “karşı biç bir gayiz ve kin yok amma tam manasile seve miyorum işte. Takdir ediyorum ki, insan olmak itibarile, onların da bence diğer milletlerden far kı yoktur. Fakat bu gayrı şuuri antipati, küçük yaşımdan, baba- mın tesiri olsa gerek. Artık ba- bamın yüzünü bile bafızamdan kaybetmiye başladım, o yüzün ince çizgilerinin hemen hiç biri kalmadı, kendimi çok zorlssam banlarını çıkarabiliyorum. Fakat şimdi takdir ediyorum ki o adamcağız da birez dar görüşlü ve dar düşünüşlüymüş, ikinei uğradığımız möhim li man Napoli oldu. Arkasında ke yifli bir tiryaki gibi bafif hafif çubuğunu tüttüren Vezüv ile, ka- maramın penceresinden Napoliyi seyrederken coğrafya kitabımın bir sabifesindeki resme bakıyo” rum sandım, Piredeki düşüncemi burada tatbik edemedim, vapurda biraz canım sıkılmıştı; bir parça do- laşmak ve öğle yemeğini ucuzca yemek için dışarı çıktım. Burası umumiyet itibarile pis bir şehir; mama re düştüler. Zoro kaçtı. Bence, iki tarafta da kabahat vardır. Allah için söylüyorum. Doğrusu | budur.1 Şahit, İbrahim, Mehmet, Cemil sonra kahveci Mecit dinlendiler. Vak'a onlarm ağzmdan da dinle- nildi. Bu sırada gerek davacıla - rin vekili Nuri Bey, gerek maz - nunlarm vekili Şahinyan Bey, şa- hitlere muhtelif sualler sordurdu- lar. Davacı vekili, Zoronun öldür me kasdile silâh attığında ısrar ediyor, maznun vekili, nefsi mü - dafaa için korkutmak maksadile silâh atmak zaruretinden bahse - diyordu. Zoronun tabancası meydanda yoktu, Kendisine soruldu, “benim bildiğim bir yerde. Getirtir, mah- kemeye veririm!,, dedi. Vekili Şahinyan Bey, tabanca- nm bulunması, müekkilinin lehi - ne olacağımı kaydetti ve Zoronun kefaletle serbest bırakılmasmı is- tedi. Müddei umumi Kâşif Bey, “sü- but delilleri daha toplanmamış - tır. Bu isteğin reddini işterim. Ba husus, katilden şabıka mevzuu bahistir. Böyle sabıkası olan tah- liye edilemez,, dedi. Şahinyan B., şu mukabelede bulundu: — Sabıkası sadece mevzuu ba- histir, Mevhum bir iddiadan, kav li wücerretten ibarettir, Bu Yazi - yet, tahliyeye mâni değildir. Mahkeme, serbest bırakılma is- teğini reddetti, tabancanm getir- tilmesi, şahit Mehmet ve Hayda - rın çağrılması, davacıların tekrar muayenesi için mahkemeyi bir şu - ğa biraktı. İşliyen Yara Savıfa 5 Yazan: Necmettin Halil zaten bununla meşhur o'duğunu iştmiştim. Bana çıktığım şebri o cehennemi hatırlattı; sinirlen- dim ve yemeğimi a'eâde bir io kantada yiyere vapura döndüm. Çezayire mütevecçihen Napo- den ayrıldık. 6 Kânunucevvel Cezayire ve diğer bir iki Af» rika limanına uğradık. Buralarda adamakıllı bahar var, Her gün manzara değ ştikce kendimi ruyada zanned'yo'um. Fakat bu ruya değil tam bir ba- kikat. işte v porun peryaresi durmadan uğuldayıp dönüvor ve bana mütemadiyen Ümit ve sa adet besteleri terennüm ediyor. Şimdi Cebelüttarik boğazım dan geçiyoruz. Gece olduğu için bir şey görmek kabil değil, yal- mz iki tarafta bazı ışıklar park dıyordu. Yarın Lizbondayız. Vapurda hayat epeyce eğlen celi geçiyor. Denizden de pek şikâyetçi değilim, Yalnız dön biraz sallandık. 13 Kânunuevvel Lizbondan da ayrıldık. Lizbon medeni bir şehir; garr be bakıyor. Orada on iki saat kaldık, fakat ben çıkmadım, Yal nız çıkanlarla annemin. ve Dok- tor Vudun adreslerine birer kart yolladım. Artık Atlantiğe açıldık, kara ile muvakkaten alâkamızı kestik; on bir gün mütemadiyen bu em gin suyu geçeceğiz. Koca Atlantik şefkatli bir dost gibi gemimize kocağım açtı; te- menni edelim ki bu şefkati de- vam etsin, Fakat hiç kimse iti- mat edemiyor, bu mevsimde at- lantiği” fırtınasız geçmek müm- kün değildir, diyorlar. (Devamı var) Mübadiilerin bonosu Mal alan, yahut almıyan müba- dilire istihkaklarının bakiyesine mukabil bono verildiği malüm - dur. o Bonolarınralan mübadil - lerden bir kısmı İzmire ve diğer bazı vilâyetlere gitmişler- dir. Sebebi bonolarma mükabil bu yilâyetlerde kendilerine tahsis €- dilen ve temlik edilecek emlâk bu lundüğunu tahmin etmeleridir , Şehrimizde mübadillere verile- cek emlâk kalmamış gibidir. Hal- buki diğer bazı şehirlerde böyle emlâk vardır. ——e—— Zabıtai be.eaiyecen şikâyet Belediye, dün şubelere mühim bir tamim göndermiştir. Bunda, zabıtai belediye talimatnamesinin hemen çoğunun memurlar tarafım dan tatbik edilmediği bildirilmek tedir. Bütün zabrtai belediye memur- larının talimatnameleri yanların « da taşıyarak en ufak kusurlara bi- le dikkat etmeleri, talimatnamevi tatbik etmiyen memurların ağır surette cezalandırılacağı zikredil- mektedir. Ayrıca Emniyet müdürlüğüne de bir tezkere yazılarak polişlerin de talimatnameyi tatbik etmeleri ve bu işle ehemmiyetle alâkadar 3 olmaları bildirilmistir. Me Bir isveç kruvazörü , Öümüzdeki ayım onunda lima. nımıza Filikya isminde bir İsveç kruvazörü gelecektir. Kruvazör limanımızda beş gün kalacak ve sym on altısında gidecektir. gd e,