Sayıfa 6 Edebi kontenjan isteriz Lozan konferansında (edebi milkiyet hakkını tanımadık. — Biz, diye düşünüyorduk, zengin bir millet degiliz. Bundan sonra kültürümüzü garptan al- mak istiyoruz, garbın büyük mü- tefekkirlerinin, âlimlerinin yük: sek eserlerini tercüme edip genç- lerimizi okutmak, onlara irfan vermek mecburiyetindeyiz. Eğer milkiyet hakkını tanırsak, bunla” rı tercüme etmk için müelliflerine Reşit Gali Beye Bu sayıları mahdut muharrirle- rin ekserisi de, kendisine tercüme için verilen eseri bir veya bir kaç tanıdik arkadaşa götürür, aldığı mühim paranın onda biri ile, bu tercümeyi yaptırır, sonra kendisi yapmış gibi götürür verir. Hoş, böyle olmasa bile yapılan terümeler doğru da değildir, ba- zan.. Meselâ, bir zamanlar Maarif Vekâletinde kitap tercüme işleri- nin başında bulunan ve son gün- milkiyet hakkı vermeğe paramız | lerde de “Bergsoh,, un bir eseri- yetişmez, garp ilim ve irfanından istifade edemeyiz. z Muarızlarımız, yani Avrupa devletleri, noktai nazarımızı doğ- ru buldülar ve Türkiye, (bütün dünya alim ve fadıllarının eserle- rini. kendi malı imiş gibi kullan- | mağa selâhiyet kazandı. Bu selâhiyetin bize verdiği haktan şimdiye kadar nasıl, ne | kadar istifade ettik ve negibi isti- fade ettik?, Bana kalırsa istifade şöyle dursun iki büyük ve ayrı cepheden tasavvurumuzun daha üstünde zararlar gördük, bunu kıs saca anlatayım. İlim ve irfan hazine- miz kazanmadı Milkiyet hakkı, Avrupada mü- ellif öldükten muayyen bir müd- det sonra biter, onun eserleri u- Mumun ve beşeriyetin malı olur. Bu itibarla bu gibi eserlerin ter- cümesi için hiç bir kimseye telif hakkı vermek icabetmez. Meselâ bügün ben kalkıp Valtaire, Rous- seau,, Edgar Pol, Tolstoi, Dante, Oscar Wilde, Göthe, Carl Marx - gibi müelliflerin eserlerini, tercü- meye kalkışsam “ve Türkiyede | milkiyet hakkı tanınmış bile olsa, | hiç bir kimse benden bir hak id- dia edemez. Çünkü bu büyük a- damların eserleri milkiyet hakkı lutlarının ötesine aşmışlardır . Halbuki, bir “Arsöne Lupin,, bir “Sfenks Konuştu, tercümesine başlasam, bütün dünyada şubele- *i olan milkiyet hakkı bürosu ge- lip benim yakama yapışır, bu e- serlerin sahipleri “Maurice Leb- lanc,, ile “Maurice Dekobra,, sağ ol için tercüme hakkı is- terler ve alırlar. Ve ne yazık ki, bize verilen muafiyet müsaadesinden biz an- cak bu sonuncu müelliflerin eser- lerini tercüme etmek suretile isti- fade ediyoruz. o Kütüphanelere Uğraymız, tercüme ve adapte © dilmiş eserlerin hemen hepsi ni- yet mz havasına da- yanan eserlerdir. Ga: ika- larımız da öyle... e Beynelmilel fikir, san'at âle- minde mühim mevkileri olan yük- gram geli Mhr ol bi : bi diyebiliriz. Çünkü, al Ankara caddesindeki “kütüpha- neci,, lerden bir tanesini tanımı- yorum ve bilmiyorum ki kalkıp “kendi hesabma,, büyük bir mü. tefekkirin eserini bassın. Bunu ancak Maarif Vekâleti “senden su kadar yüz kitap alırım,, derse yapar. (1) Ve böyle eser. ler pek nadir. Bu pekna- dir eserlerin bazılarını da biz - zat Maarif Vekâleti tanıdığı ve sayıları mahdut muharrirlere ve- rir, onlar vasrtasile tercüme etti- rir, (2) İtiraf edelim ki, bu sayı- ları mahdut muharrirlere tercü- me ücreti olarak verilen meblâğı, belki bizzat müellifi bile kazana- nin tercümesini yapan felsefe pro- fesörü Mehmet Emin Beyin yap- tığı tercüme meydandadır. Bir felsefe profesörü felsefi bir eser tercümesinde bu kadar gaf ya - parsa, “var kıyas et,, derler ada- | ma... Hem sonra eğer bugün yaşıyan bir müellifin eserini tercüme et- mek istiyorsak, nasıl tercümesine para veriyorsak, müellifine de ve- ririz. Hülâsa ve netice: Fikir san'at eserlerinden istifade ede- lim diye milkiyet hakkını tanıma- dık. Buna mukabil Nat Pinker- tonlar tercüme edip kafaları bes- liyecek yerde zehirledik. "Tercü- me ettirilen fikir adamlarının e- serleri de mahdut zevat arasında spekülâsyonlara sebep oldu ve yanlış tercüme edildiler. Türkiyede muharrir yetişemiyor Mütemadiyen haykırır duru- ruz: “Türkiyede edebiyat yok! Muharrir yok! Eser yok!,, Nasıl olur?. Nasıl olsun ve nasıl yaşa» sın?. ç Bugün, tanınmış mubarrirlerin bile içinde, sadece eserleri ile ge- çinen yok gibidir. Bir muharrir, sadece kendi hususiyeti olan şu- bede çalıştığı takdirde aç kalır. Muhakkak, gene, tahrir mesleği içinde olsun veya hariçte olsun, başka bir iş de yapmak vaziyetin- dedir. Muharrirlerimizin en büyük rakipleri, Avrupa muharrirleri ile mütercimleridir. Anlatalım: Evvelâ şunu itiraf etmek lâzım- dır ki, Türk muharrirleri, Avrupa muharrirleri ile rekabet edemez- VAKTI Bir horoza Bir genç çocuk mahkemeye düştü! Hüsnü isminde 13 yaşında bir genç sokakta yakaladığı bir Hint horozuna eziyet ettiği kay- dile, adliyeye verilmiştir. Dava hayvanlara eziyet edenler hak- kında ceza kanununa konulmuş olan maddeye göredir Yakında muhakemeye (başlanacaktır. Balık ihracatı Memleketimizden harice çıka- rılan balıkların koktuğu ve bu- nün önüne geçmek lâzım geldiği ileri sürülmüştü. Balıkçılık mü- fetlişliği tarafından hazırlanan bir raporda, balıkların iyi şekil- de tuzlanmadığı ve tuzlama işinde iyi tuz kullanmamasının | balıkların kukmasına sebep ol ve | duğu yazılmıştır. Rapor ticaret odasınca tetkik edilmiştir. —e— Sarıkamış peyniri Sarıkamış peynircileri İstanbul ticaret odasına müracaat ederek Istanbula gönderdikleri peynir- lerden zarar ettiklerini hiç ol mazsa okka başına alınan 2 ku- ruş okturuvadan Sarıkamış pey- nirlerinin istisna edilmesini iste- mişlerdir. Ticaret odasi belediye ile görüşerek bu müracaat et- rafında bir cevap verecektir. Bir camiin tahta perdeleri AMranpaşi erinin Yalta per- delerini sökmekle maznun kah- veti Halitle Vehpi isminde biri- sinin dün İstanbul ikinci ceza mahkemesinde muhakemelerine başlanmıştır, Kahveci Halit, kendisinin tab- taperdelere el sürmediğini, bun- ları Vehpinin sökmiye kalkıştı- ğını sonradan işittiğini söylemiş, “bu genci yalnız kahveden ta- nırım. Bazan gelir, otururdu. Be- nim çırağım falan değildir, de- miştir. Mahkeme, Vehpinin bulunarak mahkemeye getirtilmesi için, ler. Zira, bizim sahip olmağa ça- ıştığımız kültüre ve vesaite onlar asırlardır sahiptirler, elbet onlar- la bu vadide döğüşemeyiz. Bunu bir defa kafamıza koyduktan son- Ta yapacağımız şey, onlara yetiş- a üzere çalışmağa — başlamak- ar. Oturuyor, çalışmağa | başlıyo- ruz. Günlerle, aylarla uğraştıktan sonra ortaya bir eser çıkarıyor koltuğumuza alıp “piyasa,, ya g X tiriyoruz. Fakat orada bu esere verilen fiat ekseriyetle o kadar düşüktür ki, insanın ağlıyacağı | gelir. Zira karşımızda o milkiyet hakkı olmadığı için önüne gelen tarafından bedavadan urup eksi- ğine bir fiatla tercüme edilmiş e- serler vardır, ve yukarıda da söy- lediğim gibi, zavallı bir Türk mu- harririne rakip olarak, bütün me- deni dünya muhatrirleri ortaya çıkmıştır, Yerli mallara rekabet etmesin diye kontenjan listeleri, milli sa- nayi muafiyetleri yapılıyor. Nasıl olüyor da yerli fikirlerimizin bu kadar müthiş ve devâsa bir kuv- vet karşısında ezilmesine müsaa- de ediliyor. Şuna emin olmalıyız ki, İngiliz kumaşına göre yerli kumaşımız, muhakemeyi yedi kânunusaniye bırakmıştır. —e— Emet göklerinde ! Emet, 26 (Hususi) — Emet afakında dün akşamdan sonra havada projektöre benziyen ba- zı garip alâmetler görünmüştür. LANA A BL TE GE GT Avrupa yo — yo'suna karşı Uzun- çarşı yo—yo'larımız ne ise, dünya muharrirlerine karşı Türk muhar- rirleri de odur. Sanayiden esirgenmiyen kon- tenjan, fikir âleminden de esir- genmemelidir. Yani, Türkiye bü- tün dünya devletleri gibi milki- yet hakkını tanımalıdır. Hem ni- hayet, şunu da kabul edelim ki, bir adamın bankadaki parasi ile | kafasındaki fikir arasında hiç bir | fark yoktur. Her ikisine ayni de- recede hürmet lâzımdır. Fikret Adil (VD Bunda “külüphaneci., iş noktai | mazarından haklıdır belki, Fakat be- nim maksadım kitap licaetinden de- gül, fikir ticaretinden bahsetmek ol- duğu için fazla izahata üzüm görmi- yorum, (2) Şimdi böyle yapılmıyor artık zannediyorum. Meşhur 27 Teşrini ” Dolandıtızılar Yirminci asırda yaşıyoruz, fen harikalar: yaratıyor ve herşeyin yalnız maddeye istinat edebile- ceğini gösteriyor. Ama hâlâ yüz binlerce kişi büyüye, sihire ve fala itikat etmektedir. Bu yüz den milyarlarca para sarfolunu- yor. Öyle büyücüler var ki yal- nız sihirli veya uğurlu bir küçük alet satarak yüz binlerce lira kazanıyorlar. Meselâ siyah taş- tan küçük bir fil, bir yılan gibi. Birçok kadınlar bunları bir süs gibi boyunlarına takıyor, yanlarından ayırmıyorlar. **ş Londrada hali hazırda Baba | Mahir isminde bir Iranlı vardır. Londra civarında bir sayfiyede oturur, Kendisi yedi sene söz söylememiye ahdettiğinden ken- disi ile konuşmak kolay değildi Bir gazete muharriri kendisini zamane peygamberi olarak tak- dim eden bu adamı ziyaret ede- rek görüşmüştür. “ Baba ,, so- rulan suallere önündeki bir elif- bada harfleri bir değnekle ve son derece süatle göstererek veriyormuş. Babanın uzun bıyıkları, omuzlarına düşen saç- ları vardır. iranlı Mesihih anlattığına gö- re peygamberlik mesleğine 17 yaşında başlamıştır. Evvelâ da Seheri isminde bir sihirbaz ka- dınla karşılaşmış o kadınla her buluştukça vecde gelmiş, yedi sene böyle yaşadıktan sonra tekrar dünyalık olmuş, fakat hiç bir mesleğe girmemiş, evlenme- miştir. Maddi hayatta da yalnız günde bir zeytin tanesi yiyerek alâkası vardır. “Baba” “Krişnamorti” gibi ferdin tekâmülile meşgul olmıyor. O içtimai ve siyasi teşkilâtta 1s- lahat yapmak iddiasındadir. Ka- naatince bir münevver devrenin başında yaşıyoruz. Bu yeni dev- renin en mühim şahsiyetlerinden biri kendisidir, Fakat siyasi ve içtimai yeni usulleri öğretmek ni- yelinde değildir. Onca zamanı- mizda materyalist usuller inkira- eziyetten. | Baba Mahir ismindeki İranlı Peygamber ! Londrada söz söylemiyen bu adamı! gördüğü iş ve Almanyada bir fal bakı€ za uğramıştır. Maamafi bunlar” mahvetmemeli fikir sayesinde “dahili bir şe'niyet,, vücude 8” tirmelerine (Oyardım etm Devlet, sanayi ve edebiyat me deniyetini idare edemez. ezleştirici bir kuvvei fikriye Bir kadının uğur getirece” diye taşıdığı oyuncak 1 olan adamlar yeni bir veçhe “ yeni bir medeniyet halk edece lerdir. . Fal bakıcı * Müke Berlin muazzam bir apartımanın Li dairesinde oturur, Müke hergi muhtelif memleketlerden ce mektup alır. Köntüisine ler sorarlar, masihatini ist Bankerlere borsa spekülüsr ları için,' sanayicilere ir eczacılara yeni ilâçlarının meti hakkında, tiyatro direkti lerine oynıyacakları yeni piyefi muvaffak olup olmıyacağı hak kında malümat verir. Kay şeylerin yerini söyler, Mont loya gitmiş ve bir gecede | milyon frank kazanmıştır. g Müke bunun için hususi * | metot o kullanmadığını, i kendi (kanaatine (güven | söylemiştir. j Mükenin Hanüsen isminde “4 rakibi vardır. Bunlar birbi” gene şarlatanlıkla ittiham © ler. Birbirleri aleyhine bir © dava ikame etmişlerdir. Ma” fih ber birinin ayda yüz İranga yakın para kazandi tahmin olunuyor. 01000 A GA DG 0 AB KB ALI Bir rum aleyhine bazı iddialar Geçende Cümburiyet ilânının yıl dönümü gecesi, bir gazinoda Reisicümbur Hazretleri ve kanun- lar bakkında yakışık almayacak sözler söylemekten maznun Pet- ro isminde birisinin dün İstanbul ikinci ceza mahkemesinde muha- kemesine başlanmıştır. Petro kendisinin böyle şeyler söylediği katiyen doğru olmadı- ğını bildirmiş, şahitler dinlenil- miştir. Sandıkcı Ali, Celâl, Mustafa , Cemil, Muhlis, Agup Efendiler maznunun Reisicümhur hakkında bir şey söylediği işitmediklerini anlatmışlar, bu şahitlerden bazı- ları yanlız kanunlar aleyhinde bulunduğundan bahsetmişlerdir. Muhakeme (gelmeyen şahit Cafer Efendinin çağırılması için, 24 kânunevvele' bırakılmıştır. Memlekete benzi” sokmamak için * Benzine ispirto k ve bu suretle memlekete ten benzin ithalâtını / meselesi Ziraat vekâletine* | kik edilmektedir. Bulgar!” Yunanlılar da bu mesele fında tetkikata başlamışlardı” j Yunanistanda şöyle bi” ileri sürüldü: | Haftanın dört gününde ve taksi otomobillerini mamak, Otobüs ve ka” bundan istisna edilecekle Bu teklif etrafında yapılmaktadır —— italya ve yağı tohumlar italya hükümeti yağlı lardan aldığı ithalât arttırmıştır. Arttırma mis” e teren liste ihracat ofisi”* rilmiştir. 13