25 Kasım 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

25 Kasım 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA. & a em NARA & Seita AİLE Mak A OR ve e > e vE A ir Se. Ver e e Mik Rebap kelimesi Avru- » Paya nasıl yayıldı ? —..— p Başka dillerde kemane— İskoçya polifo- hİsi — Alevi Türklerde iki sesli musiki j Ma Makalenin birmei kısmı geçen Cw / “ Zünü çıkan San'at sayıfamızda ine | KS etaniştir,) Gudok adları hep kema - ara, ektir; ayni köke mensup- ! ğ « Kelime Garba doğru yayıl- devam etmiştir: o Rusça ve Gege, Lehistanda Ge'ga, ence'deki Giya veya Ge- Sırp - Hırvat dillerindeki Ge- meleri hep keman mana- a kullanılıyor. 13 üncü asır o Almancasında 8 vardır ki, yayın hareketine İbihen “gidip geliş,, manasıne ie (geigen) ve (geiga) fiilleri k halk dilinde kullanılır olmuş- * İşte bugünkü Almancada ke- pa manasında kullanılan Geige mesinin aslr budur. Gige, 13 Üre asır Almanyasında henüz iie i bir kelime gibi geçmekte drama için de eski bir mata Gi ildi; Orada Gigue, Guige, ue, Giga imlâlarile yazıldığı- Sörüyoruz. Adenös isimli mu- , Srir, “Romans di Clöomadös,, İli eserinde (Gigoucurs d'Alle- palke)iden bahsetmiştir. Avru- pi tayin edemedikleri bu Gige imesinin menşei de, Türkçe cak ve Gıyak ile alâkadar bus | yağ şüphesizdir: o Çünkü, | 4 leşi keman nevinden çalgıla- deliye etmişlerdir (1). İlâve e- ki kelimenin İngilizcedeki mean bir parça değişmiştir: 16 İla asrın ilk yarımından itibaren Ci; dada moda olan (yig) ve ya 28) adlı dans, Gigue kemanı akatile oynandığı için bu ismi hagi; İngiltere hükümdarları “aki ü Lui) nin sarayında otur- a, : esnada bu dansın ilk defa Maaş prtaya çıktığı ozannedil- ir, yu liste ise (Rebab) kelimesi- Avrupadaki intişar sahasını m söle renal rel el , Ri , Rube- m anl yi ; Biretonca Kai İs .. İhap kelimesinin bu derece- Kn ayılabildiği anlaşıldıktan cak kelimesinin İngilte- dar yayılışma hayret edil- Sakebab) tan bozma kelimelere Wrupa dillerinde rasgelin- * p Onun Araplar ovasıtasile ç Yülüs tarikile Avrupaya : ğu yolundaki umumi it eden en kat'i delil ki (Gıcak — Geige) A. kelimelerin daha ziyade A bu kep dillerinde bulunuşu : enin bilâkis Karade- ar rna Garba geçtiğini Rep, , seçiş tarihlerine gelin- dah iin in Endülüş Arap mede- duy but muhaceret tarihi ün Diğerinin göç devresi- verin garbı istilâ edişi ili. * milâdi beşinci asra ida, Niyiz? Filhakika, Atil- rakı altımda Kelt ve Cer- mühre girân oHünler, ik; > San'at tesirleri br- i bu tesirler hakkında * Fuat Beyin “On al- ma kadar Türk saz ) adir kitabının ilk “miktar © izahat ips, YAY ile ç de çalgı çal ilk defa olar apak efe olark EMA KL z / şi ; zi f rupaya geçmesi tarihinden evvel - bu Hün akınları ile birlikte “Bard,, denilen Kelt ve İrlanda sazlı şairleri arasına geçtiği düşü- nülebilir. Filhakika, Tariltere Bi- retonlarının ve Keltlerin üç telli ve yay ile çalınan “Crouth,, adlı çalgılarından ilk bahseden zat, 6 ıncı asır sonunda yaşıyan Saint Fortunant'dır (2). İlâve edelim ki Mişel Bröne'ye göre, İngilterede ilk taammüm eden kadim “çok sesli musikiler,, de yay ile çalınan “crouth,, kemanının icra bususi- yetlerinden doğmuştur; Avrupa- nın tarihçe malüm en eski polifo- ni tezahürü işte budur. Ona göre, 1185 senelerinde Girald dö Kam- bri şimali İngiltere sekenesi ara- sında bir kaç sesli ve Armoni ha- linde şarkı söylemek © tarzınm mevcut olduğunu görüp yazmış, ayrıca daha eski bazı vesikalar- da da 1159 da Thomas Becket ve refakat eden bir alyda benzer tarzda şarkılar okuduğunu O bil- dirmiştir. İşte, (Chrout) denilen iptidai İngiliz kemanında telleri yüksek tutacak eşik bulunmadığı için yay her tel üzerinde ayrı ayrı çekilemiyor, bütün tellere birden sürtünüyor, ve bu sayede kulak iki veya bir kaç sesin bir anda çıkması »keyfiyetine > alışıyordu. Müge ve büyüklerim. söylenen mezkür iptidat pi polifonisi işte bu keman ahengi- nin insan seslerile (taklidinden doğmuştu. Nasıl cenubi OAvrupa- nın ilk polifenik musikisi de doğ- rudan doğruya (org) musikisinin sesle taklidinden başka bir şey de ğildi. Şu halde Asyai keman ya- yının garba gelişi, yalnız ilk garp kemanının değil, ayni zamanda ilk İngiliz polifonisinin de doğu- munda âmil olmuştu. Hünlerin de kemanı bu suretle bütün tellerin- den birden ses çıkararak mı çal- dıkları ve bir kaç sesle türkü oku- masını bilip bilmedikleri malüm değilse de, M. Zatayeviç'in tet- kiklerine göre bugünkü Kırgızla- rın, Prof. V. Belaief'e göre Hazar denizinin şarkmda oturan Türk- menlerin, müdekkik musikişina- sımız Hâmit Beyin son hususi tet- kiklerine ve ele geçirdiği bazı yazma vesikalara göre ise Anado- lu ve Trakyalı bazı Alevi Türk kabilelerinin asırlardanberi iki sesli saz ve ses musikileri kullan- dikları tahakkuk etmiştir. Son se- neler zarfında anlaşılıp henüz Fikir ve edebiyat hareketleri: ensar sereni ama sase smear Zindan Genç şair İsmail Safa Bey bu isimle bir şiir kitabı neşretmiştir. Hüzün ve melâl dolu bir sevginin tahassüsleri bu kitapta bilhassa terennüm ediliyor. İsmail Safa Beyin şiirlerinde duygular içli, özlüdür; fakat sonu- na kadar ayni kuvvetle devam et- miyor. Çok güzel başlıyan bir manzumede yer yer ayni kuvveti muhafaza edemiyen o kısımlarla karşılaşılıyor. Bununla beraber u- mumiyet itibarile (Zindan) bize çok şeyler vadeden bir istidadın ifadesidir. Şairin dili de üzerinde ehem- miyetle durulacak ve kendisinden bundan sonraki şiirleri için daha fazla sadelik istenilecek (o kadar pürüzlüdür. Bu hal yabancı keli- melerin fazla kullanılmasından i- leri geliyor. Aşağıya aldığımız manzumesi, - son kıt'asındaki berbat, irşat gibi kelimelere göz yumulursa » şairin güzel ve a- henkli şiirlerinden biri olarak zevkle okunulacak bir eserdir: Aksaçlı ninemin harap bağından Dün akşam iç çekip baktım engine. Sürüler inerken köyün dağından, Yaşlı gözlerimle aktım engine. Yıllar var, arkadaş, sanma dargundum, Bir Çerkes güzeli kıza vurgundum, Türküler çağırıp baktım engine, Postayı gözledim, yardan selâm yok; Seslendim dört yana, hiç bir kelâm yek. Ölmele istiyorum yerl belâm yok... Bir sürü kurulta taktım engine, Uçuşan kuşların feryudı için, Bir, iki, ç silâh çaktım engine? Galatasaray Galatasaray lisesi talebe aka- demisi dikkatle, itina ile hazırla- nan ve gününü şaşırmadan çıkan bir mecmua neşrediyor. Her sayı- sında Galatasaray (gençliğinin yüksek fikir ve mesai mahsulleri» ni ihtiva eden bu mecmua on se- kizinci sayısında ölümünün seki- zinci yıl dönümü münasebetile Ziya Gökalpe tahsis edilen yazı- lar, Ziya Gökalpın bazı şiirleri ve bir makalesi var. Galatasaray gençlerinin Fransız edebiyatı hak- kında tetkikleri, Fransızca, Türk- çe yazdıkları şiirler, Ahmet Ra- sim hakkında güzel bir tetkik ya- zısı, başka mensurele ve makale- ler var, Galatasaraylıların mecmuası bize takdire değer bir emeği ve iyi yetişen bir gençliği haber veri- matbuata geçmekte bulunan bu | Yor bilgilerin garp polifoni tarihinin başlangıçları ile alâkadar bulun- duğu şüphesizdir. Söz sırası gel- mişken mevzuu bahsettiğim bu mesele hakkında Vakıt karilerine ayrıca etraflı malümat vereceğim. Söylemeğe bile lüzum yoktur ki, Şarktan Garba giden musiki göçleri hakkında göstermeğe ça- lıştığımız bütün bu izler ve bazan hayreti mucip olacak derecede garip görünen karşılaşmalar he- nüz tarih noktai nazarından yüz- de yüz muhakkak ve mutlak ha- kikatler gibi sayılamazlar. Mak- sadımız, bugüne kadar dikkati celbetmeden bir kenarda kalıp durmuş olan bazı ihtimal veya hakikatlerin tarihe (O geçmezden evvel münakaşasına vesile hazir- lamış o! ir, Köse Mihal zade Mahmut Ragıp (1) Bütün bu benzer isimli komanlarn mukayeselerinden ayrıca şayan: hayret ne- tlceler çıkmakta isa de mevzuu bu derece- izmirde İzmir, ötedenberi o Türkiyenin uyanık ve ileri bir şehridir. Za- man zaman kuvvetli fikir ve san- at hareketlerine sahne olan İzmir- de son günlerde yeni bir edebiyat bir fikir hareketi uyandırmak ü- zere (Yeni yol) ismile aylık bir mecmua çıkarılmağa başlanılmış» tır. İlk sayısında İzmir mubarrir- lerinin şiirleri, makaleleri, hikâ- yeleri vardır. Mete Şair Yaşar Nâbi Beyin bu isim- le yazdığı manzum piyes Halkevi temaşa şubesinin yetiştirdiği ama- törler tarafından temsil edilmişti, piyes kitap halinde de basılmıştır. İY lerde tamika gazete sütunları müsait değil- dir, 12) Geçen makalelerimden birinde, bu vakadan beksedilirken, yanlışlıkla 6 me asır yerine 4 Unc'ü srir şeklinde çıkumuştır. Di Kösen Dilimizin büyüyü güzelleşmesi için .. Osmanlı hükümeti kurulurken — Uydurma dilin akıbeti — Yapılacak işler Refik Ahmet Bey tarafmdan İstanbul Radyosunda verilen “Dülmizin büyüyüp yü- Zelleğmesi,, mevzuu etrafındaki konferansın Ak kanmını dün dereşimiştik. o Konlaranam birinci Kumunda di) inlerkibinm. yüke mü nası kaydedildikten sonra Türk dilinin geğ- Hg tekâmül yolu anlatıyor, dilimizin bir aralık uğradığı &ci ihmal mevzuu behsedi- İiyor ve bahis Osmanlı hükümetinin kurulu- Şu zsmanma kadar getiriliyordu. Fonferun. sın ikinci kısmını aşağıya koyuyoruz: On dördüncü asırdan itibaren Anadoluda Osmanlı hükümetinin kuruluşu ile beraber acem ve arap dillerinden bir çok kelimeler al- mış olan, bunu da kâfi saymıya- rak bu yabaner dillerden bir çok kaideler alan, türkçelikten çıkan, fakat ne arapça, ne de acemce ol- mıyan garip, karışık, tuhaf Os- manlı lisanı meydana geliyor. İkilik büyüktür ve acıdır: Bir tarafta öz kitle, halk, köylü türk- çe konuşur, türkçe söyler, türkçe ağlar, türkçe gülerken ötede- $e- hirli, halka, köylüye. lâkayt ka- lan ve kendisini ondan üstün sa- yan tuhaf zihniyetli münevver böyle garip bir dilde edebiyat vü- cuda getiriyor, garip bir ağız kul- lanıyor, garip bir uydurma İisan yapıyordu. İkilik, yakın zamanlara kadar sürmüştür. Bunun neticesi şudur ki; osmanlıca, uydurma bir lisan olduğu için, sayılı bir zümre lisa» nı olarak kullanıldı, bu isanın halka inmesine, yayılmasına, bü- yümesine imkân yoktu, olamaz- dı, olamadı. Fakat asıl acıklı ta- rafı Türkçe, öz Türkçe asırlarca ve asırlarca ihmal edilmiş yüz üstü bırakılmış, bakılmamış, bes- lenilmemiş oluyordu. . Onun için- dir ki bir çok kaideleri unutuldu, kelimeleri dağıldı, üzerinde işle- nilmedi. Uydurma Osmanlıca her sun'i şeye mukadder olan akrbet karşı- sındadır, seneden seneye © yıkılı- yor. Bu işe Osmanlıca denilen bu garip lehçedeki yabancı © kaide lere göre yapılmış terkiplerin çözülmesile başlanıldı. Terkiple- rin çözülmesi bağların çözülme- si demektir, Osmanlıcayı ayakta tutan; onu bir müddet için âyak- ta tutan bağlarm çözülmesi, ,... Yani terkiplerin çözülmesi ile Osmanlıcanın dizlerinin bağı da çözülmüş oluyordu. o O, artık a- yakta duramıyacaktır. İşte biz şimdi bu safhada, bu vaziyet karşısındayız. Osmanlı hükümeti yıkıldı, Osmanlıca da yıkılıyor. Türkiye ile beraber Türkçe de yükselecektir. Fakat onu elinden tutup kaldırmak, onun tozunu pasını silmek, onu O işlemeklâ- zımdır. İşte yapılmak istenilen budur. Başlanılan iş budur. Bu nasıl olacak? Bunun için evvelâ Türk dilinin dört bucağa dağılmış olan sözlerini toplayıp büyük Türk lügatini yapmak lâ- zımdır. Türkün çok sözü var, Türkçede her şeyin ismi var, şe hirli dilinde Türkçesini bırakıp Arapçadan, Acemceden, başka dilden aldığımız kelimelerin hep- sinin Türkçeleri var. (Bunların goğu halkın dilindedir, hattâ bir i manaya gelen başka başka Türk- | çe kelimeler vardır, yurdun baş- ka başka köşelerinde bunlar kul- | lanılyor. Bunları toplayıp bir a- raya getirmek ilk yapılacak işler- den biridir. Buna başlanılmıştır. Devlet, söz derleme işinde bütün teşkilâta vezife veriyor. O Vilâyet merkezlerinde (o valinin, “kaza merkezlerinde kaymakamın, na- hiyelerde nahiye müdürünün re- isliği altnda söz derleme heyetle- ri bu işle meşgul olacak, derlenip toplanan sözler merkeze gönderi lecek. Bütün aklı erenler bu işte kön- disini vazifeli saymalı, bu teşki- lâta yardım etmeli ki bu iş çabuk olsun. Türk dilinin bütün kelimeleri- ni içine alan söz kitabı bu suretle meydana gelecek. Türk dilinin lü- gati yoktur. Fakat Türk dilinin - söylemesi acı - grameri de yok- tur. Yahut daha doğru bir şey söy- lemek için bu sözü değiştireyim, Türk dilinin grameri. yazılmamış- tır, diyeyim. Çünkü bilirsiniz ki gramer diye lisandan ayrı bir şey olamaz. Gramer, dilin tetkiki ne- ticesinde bulunup meydana çrka- rılan kaidelerdir. Türk dilinin çok esaslı kaideleri vardır, ama bun- lar iyice tetkik edilip yazılma- mıştır, Mekteplerimizde okutulan gramerler yakın vakitlere kadar Osmanlıcaya göre yapılmış, A- rap, Acem dillerinden aldığımız kaideleri gösteren kitaplardı, bu- günküler de dilimizin kaidelerin- den bazılarını göstermekle bera» ber daha ziyade firenk dillerinin gramerleri taklit edilerek vücuda getirilmiştir. Asıl Türkçenin ya- pılışı, kuruluşu göz önünde tutul- maraıştır. Sonra ıstılâhlar bahsi geliyor. Gramerimizdeki astılâh- lar ya yabancı dillerden alınmış» tır, yahut ta her muharrir kendi. sine göre bir ıstılâh koymaktadır. Böyle şey olur mu? Istılâh bahsi tabii sade gramere ait değil. İlmin her şubesindeki ıstılâhlar yabancı dillerden alın- mış, anlaşılması güç, öğrenilme- si müşkül, hattâ bazan manasız şeylerdir. Daha düne kadar kulla» nılan hendese ıstılâhları, o bugün yerini ya firenkçeye bırakmış o- lan, yahut ta kullanılmakta “de- vam edilen hekimlik tabirlerinin bir çokları bu sonuncu kısımdan değil midir? Dilimizin lögatini yapacağız, dilimizi büyük Türk ülkesinin başka başka yerlerinde değişik ko nuşuyorlar, bu ayrılıkları göste“ ren lehçeler lügati yapacağız, di- limizin gramerini yapacağız. Di- limizin gramerini yapacağız, de- mek ki dilimizde kelimelerin na- sıl doğduğunu, nasıl konulduğu- nu tetkik edeceğiz, lâzım olursa ona göre öz Türkçeden herkesin (<Lütlen savıfayı çeviriniz ) MAM MAO kk kkLk444455555555551

Bu sayıdan diğer sayfalar: