Kalkütada (Firpos) lokantası- Sazbandı çılgınca (o çalıyor, #ündüz etrafı biribirine katan, çayırlarını e sırsrklam Tapan yağmurun şimşeklerinden Meta elekiriklenmiş hissini veri- Eri #mokinli zabitlerin yanında, #kekleri seyahat elbisesi giymiş, Kadınları alelâcayip (giyinmiş pösrikalıar, hep karmakarışıktı. çiftlerin başı ları bir aydanberi, onları bi- ifinden ayrı görmek imkânı . Klüplerin balosunda, vi- — etin resmi kabulünde, konso- lerin, tüccarların verdik» bi ziyafetlerde, (o süvarelerde, bu hudut kahramanı fki zabi- hürmet ediliyor, baş kö- Hide yer gösteriliyor, velhasıl iki daş şehirde müthiş sükse ya- 'lardı. Herkes onlarm mace- "dimı biliyordu. Nikolsonun ke- hareketini, Robertsin kahra- Manlığını ve (9) numaralı blok- havar tarihlere geçecek | Müdafaasını herkes öğrenmişti. Pembeler giyinmiş genç kızlar, Yi a Nikolsonla flört yapmağı can kabul ediyorlardı. i Ni arkadaşın arasındaki dost- herkese hürmet hissi veri- u. Filhakika bu dostluk, #üzel ve asil bir şeydi. eşaver hastanesinden tepdili çöva mezuniyetlerini alarak çık- şim Hindistanda bir iki kalmağı ve sonra İngiltereye eti kararlaştırmışlardı. Delhi ve Bombayda bir çek lara çağrılmışlar, tam sportmen olatak vakit geçir- i. Sonra, Robertsin bir arkadaşları bulunan Kalkü- gitmişlerdi. akşam, (Lady dö Brent) in b daki bir garden partiden dö- erik hareket tarzlarını k üzere (Fripos) lokan- a” yemeğe karar ver- Yil em edeceğiz? De ayın sonunda Bombay- ket ediyor. (Cook) a- n sordum, vapur tama my Öyle ise, Mesajeri yan vapurunda | arar aralık münakaşaya başla | Nak vee artık kat'i bir ka- ON İn Londraya |: ii Ti ya İ | | e Yer tutalım. Galiba 12 Şubatta hareket $ 0» Üç hafta daha bek- © yapalım? Herhalde Mağ Yapurile seyahat et- e öğe Evvelâ ye- » ' m7 Fakat biliyor Mu einen! ğa b ci — Maurice de Cobra'nın Son Romanı: "Türkçeye çeviren: Fahamettin Arvay ler ise, genç ve parlak yüz“ | 33 — Hbdsebez oldukça bir dakika bile canımız sıkılmadı. — Hay, Allahtan bul... Evvel- ce biribirimize şöyle ters ters bak- tığımızı hatırladıkça güleceğim geliyor. — Doğru.... Biribirimize ne- ler yapmadık? Eğer biraz daha devam etseydi, herhalde günün birinde biribirimizi paralıyacak- tık. Her ikimizin de kemiklerini bir köşede bulacaklardı. Görüyor musun, dostum? Aklı başında iki adamın arasına bir kadın girince nasıl sersem oluyorlar? — Bu gibi şeylerin insanı nele- re sürükliyebileceğini tasavvur e- demezsin! Dün Kalküta klübünde idim. (Californiya oil Compani) nin müdürü (Jimmy Bentley) bana derdini anlattı: Karısı, bir erkânı harp (o zabitine karşı biraz temayül gösteriyor- muş gibi imiş. rakibinin kafası- nı kıracağından ciddiyetle bah- sediyordu. — Doğru mu söylüyorsun? — Şaka etmiyorum. Fakat ben kendisine nasihat verdim: de- dim ki “Jimmy, deli olma! Bis- Mmarkın Şark meselesi için söyledi- ğiğ şu sözleri hatırla: “Bir topçu neferinin kemiklerine bile değ- mez!,, bu da öyle.... Hiç bir ka- dının kıymeti, bir erkeğin ötekine ters bakmasını icap ettirecek ka» dar değildir. Arkadaşlığı, bir ka- dınm deliliğine feda etmek için insanm budala olması lâzrm!, ile bah- Hattâ ona ÇE te) tan bile bah aklımda bu cümleden başka bir şey kalmadı ya: “En güzel kadın bile beş para etmez),, — Hattâ yalnız bizim arzumuz ona bir kıymet vermektir, demiş olsaydı daha iyi ederdi. Baksana Edi Kalkütada acaba seni tahrik edip benim kafamda bir viski şi“ şesini parçalatacak derecede se- vebileceğin bir kadın var mı der- sin? — Canım, buma vereceğim ces vap gayet kolay! Bir misal: Me- i selâ Madam (Whencot) veya kü- çük (Ellâlin Krosley) le olan mü- nasebetlerimi hatırlıyorsun? Pek âlâ sana yemin ederim ki, o ara- lık bana: “Edi, endaht sahasından çekil, esmeri ve yahut sarışına |- ben nişan alıyorum,, demiş olsay- dım emin ol ki şöyle omuzuna bir de hafif yumruk vuraark: “Key- fine bak oğlum, diyecektim. — Ama bir kadını kaybedecek- tin... — Canım.... Bunlara ehemmi. yet verilir mi? Güzel bir duş alır- sın, aklını başma toplarsın vesse- lâm. Biz de ipekten yapılan hülya merdiveninin sağlamlığına gü- vendik; fakat daha ilk basama- ğında biribirimizi (o boğuyorduk. Allaha şükür kü vukuat bizi ça- buk akıllandırdı! — Orası doğru, hem gözümüzü açmak için de benim bir kurşun yemem, senin de ölüme atılman icap etti. — Zaten öyledir. İşin sonunda insanım gözü açılır. Aşk, hakika- tin şeklini değiştirebilen bir dür- bündür. Onun ayarını bulmaz- san Venüsün yüzündeki sivilceyi göremezsin! —Doğru..... Hem bütün in- sanların bunu görememelerinin se bebi 1 nedir biliyor musun? | Lütfi Bey Barut inhisarı şirketinin tasfiyesi Bir müddet evvel bazi işler hakkında alâkadar vekâlete iza- hat vermek üzere Ankaraya git- miş olan barut ve patlayıcı mad- deler inhisarı umum müdürü Lüt- fi bey dün şehrimize gelmiştir. Lütfi bey dün bir muharriri- mize Ankaradaki faaliyeti hak- kında şu izahatı vermiştir: — Bir müddet evvel maden- ciler maden ocaklarında kullanı- lan patlayıcı maddeler fiatlarının indirilmesi için teşebbüslerde bu- lunmuşlardı, Ankaraya giderek bu maddeler üzerinde ne gibi tenzilât yapılabileceği hakkında Em makamlarla temaş et- b burada bu meseleyi tet- kik etmekle meşgulüz. o Neticeyi vkâlete bildireceğiz. Kat'i karar © zaman verilecektir. Her halde madencilere ve diğer müsteblik- lere azami kolaylık gösterilmesi imkânını temine çalışacağız. Bir rovelver inhisarınm teşkili mevzuu bahis olduğunu bitiyor- sunuz. Esasen bu inhisar filen mevcuttur. Yalnız vekâlet bu inhisar için hazırlanacak kanun hakkında tetkikler yaparak bazı esaslar tesbitini emretmişti. Bu meseleyi tetkik ederek bir ka- nun lâyıbası projeleri hazırladık. Projeyi Ankarada alâkadar ma- kama verdim. Bu kanun rovel- ver inhisarının tatbik suretine dairdir. yakında vekiller bey- etinden geçerek Büyük Millet “devrede kâhun © haline ceğini ümit ediyorum. Barut inhisarını evvelce işleten şirketlerin tasfiyesi işi bitmek üzredir. Barut inbisarmın da diğer in- hisarlar gibi tevhidi hakkında henüz verilmiş bir karar ve emir yoktur. Barut ve âv fişengi satışı bu sene pek fazla olmamıştır. Av mevsimi başlamak üzre bulun duğu için satışların önümüzdeki aylarda çoğalacağını ümit ediyo- ruz, Bu da nereden çıktı ? Londrada çı- kan “The Pe- ople,, gazetesi, on beş yaşında olan Jean İrn- side namındaki Aberdinli bir ingiliz (kızının Türkiye babri- yesine | iltihak etmek arzsün- da bulunduğu- nu ve bunun için Türkiyeye müracaat ettiğini haber vererek kızın resmini de dercetmektedir. Bize pek garip gelen bu ha- berin on beş yaşındaki kızın bayalhanesinden çıktığını sanı- yoruz. Sarhoş küpü kırdı! Karagümrükte Atıçeşme ci- varında oturan hâmal Şerif sır- tında bir küp olduğu halde Be- yazıttan ogeçerken meyhaneci Kadri önüne çıkmış, hiçbir se- bep yokken küpü kırmış, bamalı Md. Jean döğmüştür. Azılı sarhoş yaka: | Milk Roman PT İşliyen Yara Yazan: Necmettin Halil Diğer taraftan Mister Allende | milleti başka milletlere tecavüz bu tayyare ianesi mevzuu üze- rinde konuşmak üzere itimat ettiği üç beş talebeyi kendi evi- ne çağırmıştı. Bu çağrılanlar arasında Turan da vardı. Mister Allen müdür muâvini sıfatiyle, umumi tedrisatın nazım- lığı vazifesini ifa eder ve ayni zamanda son iki sınıfın içtima- iyat, ruhiyat ve felsefe dersle- rini verirdi Kendisine bu ders- leri vermiye salahiyet kazandı- ran vesika elindeki parlak ilâhi- yat diplomasıydı. Esasen Kolej idaresi konturatla kendisine bağ- ladığı muallim ve profesörler için o ders üzerindeki vukufla- nndan evvel bir gaye adamı olmalarını esas tutardı ve bunun içindir ki hep birer ilâbiyat dip- loması almış olan profesörlerin- den birisinin riyaziyat, diğerinin edebiyat bir başkasının ziraat dersleri vermesinde beis gör- mezdi. Mister Allen de üzerine aldığı vazifeyi salâhiyet ve dirayetle ifa ederdi. Sosyolaji dersinde iç- timai teavür mevzuubahis olur- ken kiliselerin ifa ettikleri ha- yırkâr mesai hakkında uzun uza- dıya izahat verirdi. Böyle riyasız bir gâye adamı olması dolayısile Kolecdeki vazifesine zamimeten ber sene Kudüste toplanan şark misyonerleri kongresine reis in- tibap edilmişti. Bu sıfatla, şark- taki kolecler arasında mesai ahengi temin edecek uzun mu- kendisini geceleri bile çalışmıya mecbur ederdi. Her senenin kânunuevvelinde “Mısıra tetkik seyahati,, unvanı- nı verdiği bu Kudüs içtimaları onun bir ay kadar Kolecden ay- rılmasına sebep olurdu. Fakat bu zaman zarfında dersleri boş kalmaz, zevcesi onun yerini se- lâhiyetle işgal ederdi. Mister Allen o gece davet et- tiği çocuklara uzun bir hayır- hahlık konferansı verdi: — Çocuklar, dedi; başkalarına yardım etmek insanlığın en belli başlı vazifelerinden biridir; bu itibarla iane toplamak teşebbüs- lerini memsuniyetle karşılarız. Yalnız, bu yardımların mahalline sarfedilmesi de şarttır, Arkadaş- larmızm bu son teşebbüste biraz düşüncesizce hareket ettiklerini görüyorum. Her birinizin aklı se- limine itimat ettiğim için sizlerle bü mevzuu konuşmayı müsasip buldum. Bir insanın memleketini sevmesine haydi bir şey demiye- lim; fakat bu vatanperverlik i değil şovenliktir. Bu gün her millet mes'ut olmak için ancak sulbe matuf teşebbüslere kuvvet ve faaliyetini hasretmek zarure- tindedir. Türklerde yakın zaman- da, diğer milletler gibi, harbin pek çok fenalıklarını bizzat gör- müşlerdir. Sonra size samimi olarak söyliyorum ki Türklerin dünya milletleri indinde fena bir şöbretleri vardır. Siz yeni nesil nmumi harpte bir çok masum insanların kanını döken adamlardan oolmadığınzı ispat etmek zaruretindesiniz. Halbuki böyle harp vasıtalanna para vermekle bu töhmet altından sıyırlmazsımz. OBütün dünyada militarizim devri artık geçmiştir. Çocuklardan biri; Türk etmek için değil, dünkü gibi bir tecavüz karşısında kendi memleketini müdafaa etmek için ordusuna kuvvet veriyor. Diye itiraz ededek oldu. Mis- ter Allen yüzüne dik dik bakark derhal onu susturdu ; — Hayır, buda yanlış bir zihniyettir, Harp vasıtaları elde bulundukça tecavüz etmek fikri hiç bir zaman insanın kafasından çıkmaz. Bütün dünya milletleri artık elele vermek, aynı şeylere dale inanmak mecburiyetindir. Bina- enaleyh şiindi siz dostça nasi- hatlerle arkadaşlarımızı bu yan- lış düşüncelerden vaz geçirmiye çalışmalısınız. Sizin içinizde böy- le bir teşebbüsün lüzumuna ka- ni olan var mi? Çocuklardan biç biri bu suale “evet” cevabını vermedi. Bunda kimisi samimi idi; kimiside şah- si menfaat kayıtlarile Mister Al- lene karşı vaziyet almak iste- miyordu. Fakat, Mister Allene ilk iti- razı yapan çocuk, Amerikanın deniz ve hava filolarına yeni ilâ- ve edilen cüzülere dair son gün- lerde gazetelerde gördüğü ha- vadisleri hatırlamaktan kendini menedemedi. Turanın içinde çok zamandır başlıyan ibtilâl bu sözler üzerine tekrar alevlendi. Babası ona da- ima milliyetperverliğin ve vatan- perverliğin ilk derslerini vermiş- tü. Fakat burada öğrenmişti ki milliyetten daha geniş bir insam mefhumu, vardır. Bu iki aki- denin ara sıra taarruz ettikleri oluyordü. Fakat bütün dünyanın mes'ut olabilmesi için ister iste- mez ikinciye taraftarlık etmek lâzımdır. Meselâ bu kolejin ho- €aları bu mefkürenin en canlı misalleriydi. Onlar kendi mem- leketlerini bırakıp burada Türk “çocuklarını okutmıya koşuyorlar ve bu uğurda da avuç dolusu para sarfediyorlardı. Mister Allenin sözlerine ilâve ettiği son cümle hepsinin tered- dütlerini gidermiye kâfi geldi: (Devamı var) İL a Efganda kıyam Nadir şahın kardeşi ted'p ile meşgul (Taymis) in verdiği malümata göre Efganistan hükümeti Zad- ran kabilesine mensup Darekel- ler aleyhinde tedip hareketlerin- de bulunmuştur. Bu hareket ce- nubi Efganistanda, bir takım kı yamlar koptuğuna dair şayialar intişarına sebebiyet vermiş bu- Junuyor. Darekeller aleyhindeki tedip hareketleri devam etmek- tedir. Nadir şahın biraderi ser- dar şah Mahmut hanın kuman- dası altındaki kuvvetler asileri tenkile kâfidir. Gene (Taymis)in Delbiden ak dığı malümata göre Hindistan matbuatının oEfganistan ahvali hakkında endişeli haberler neş- retmeleri Üzerine Efgan ordusu mabeyin kumandanı serdar şah Mahmut han, Efganistan cenw- bunda vaziyetin iyi olduğunu ve kendisini “İnayetullah han,, diye ortaya atan bir sabtekârın ya kalandığımı tabliğ etmiştir, — İnayetullah hanın kendisi, hali hali azirda Tahisi Kiel