Mü Na bekliyorsun. tavşanı vursana ... niş se diye bekliyorum 1. i ETE EYİ TL LİLA i Namuskârlık Yakalanmak !. da bir dükkân sahibi oğ-| Tevfik Bey giyindi, kuşandı, | ah mesleğinde yetiştiriyor, o sa> | tam sokağa çıkacağı sırada karısı rı erken kaldırıp dükkâna | yük dikildi: iriyor, yolda ona mesleğin $ır- İ — Nereye böyle vakitsiz?. anlatıyordu. İ — Bir kitap bastırmak istiyor- Bir gün gene böyle yolda veli- | dum da.. Kitapçı ile konuşmuya talimat verirken dedi ki: ! gidiyorum. — Evet, kitabın mevzuu lara dair galiba.. — Nereden anladın?. — Cebinde müsveddelerini gör | İ Ün Esnaf dediğin, tüccar dedi- ruh | mutlaka namuskâr olmalı, öruluktan ayrılmamalı. Sözü- i Dün eri olmalı. Bak sana bu hu- di e bir ders vereyim: o Benim | düm, Serlâvhası “ruhum, diye ektik bir ortağım vardı. Dük- | başlıyordu. basılâtını yarı yarıya pay: a ope ık. Bir gün o yokken dük- Bir tebşir bir müşteri geldi. Eski bir i tarirlek mnclisinre MM imizdi, epeyce alış veriş et- Br ai ke man, piyano ve viyolensel çalını- yordu. Fakat çalanların ne çal- dıklarını anlamak © ve bundan zevk almak mühim bir mesele ol- duğu için dinliyenlerden üç beş kişi esniyor, uyuklamak istidadı- nı gösteriyordu. Aralarında birisi başını eğmiş, ti | ük, tıktı, gitti. Fakat gider git- e baktım ki bana para verirken re bir beş liralık düşürmüş -. h #kası olsa ne yapar?. Hemen “1, “ cebine atar değil mi? Hayır, ok, öyle yapmadım, yapmam da.. aker ortağım gelince kendisine Ne verdim ve beş lirayı paylaş dalgın konseri dinliyor gibi bir e Dişlerimiz İ halde idi. Konser bittiği balde bu Yahu, ne tuhaf zamandayız, | zatın ayni vaziyette kaldığını gö- hemen çürüyüveriyor, bi - İren karşısındaki zat hayret etti. bi üç aylık oldüğu halde | Yanındakiler onun sağır olduğu" Birden çürüyüvermişi. nu bildirince dedi ki: »©o bir i?. Bi oğlan zi iz pi ee — Öyle ise işaretle kendisine ken ağzımda bir tak- Nü bir koron vardı ya! konserin bittiğini tepşir edelim. | A 0 BL YA GL b EĞLENCELİ YA/! anan ALA AA AA A ak Tıbbiye talebesi ! Izmirli bir genç İstanbula gelmiş- ti. Burada doktorluk tahsil ede - cek, tıbbiyeye yazılacaktı. Fakat daha evvel, Beyoğlunda bir pan- siyonda bir genç kız buldu. Genç kızda da gizli bir hararet bulduve babasına mektuplar yazmıya baş- ladr, İstanbulda geçim müşkülâ- tını, mektep kitaplarının pahalılı- ğını zikretti. Maamafik senelerin çabuk geçeceğini, günün birinde doktor çıkarak bütün bu aldığı paraları fazlasile iade edeceğini ilâve etti. Babası bu ümitlerle oğ- luna istediğini gönderiyordu. Aradan bir sene geçti, mektep- lerin tatil zamanı geldi, fakat İz- mirli genç buradaki mesaisinden ayrılmak güç olacağını söyliye- rek İzmire gitmeyince babası va- pura atladı, oğlunu görmiye gel- | di. İhtiyar bu vesile ile İstanbulu da gezmiş oluyordu. İlk defa gel- diği bu güzel şehri oğlunun delâ- letile gezmiye başladı. Bir gün Kadıköy vapuruna bin- diler. Modaya gideceklerdi. Yol- da ihtiyar oğluna büyük bir bina gösterdi: — Bu bina neresi acaba oğlum, ne güzel! Dedi. İzmirli genç de bu binayı tanı- mıyordu. Bilet kontrölüne gelen memura sordular, O şu cevabı verdi: — Tıbbiyedir efendim.. | AGLA GB ATAM — Sizin kayın veldenizi ben nakictmişiim. Sen şoiör müsün ? Hayır, ıskatçı. 0000 A KA A 0 AA BAM A Kibar bir adam! Mecliste herkes esaletinden, ki» i barlığından, ailesinin büyüklere iptisabından bahsediyordu, biri» si: — Bizim peder, kilercibaşı idi. Amma sarayın pek gözdesi idi, âdeta.. Bir diğeri: — Bizim pederin de iki defa defterdarlığı vardır. Bir başkası: — Bize Babımeşihat miras kal- Sayıfa 7 < mes aaranpensren Zmesmmanı aranı — Polis Efendi, nafile itme; ben kendi kendime de yuvar- lanırım yahu .. GAGA 2040 LR DAVA RA A GALA GA Tecrübe Annesi o gün büyük bir çay ve- riyordu. Salonda kalabalık top- lanmıştı. Küçük Fikri misafirler- le ancak beş dakika kadar otura- bildi. Hemen dışarı çıktı. Hizmet- çi kızın hazırlamakta olduğu çay masasmın etrafında (dolaşmıya başladı. Aradan yarım saat, bir saat geçti. Annesi onu aramak üzere dışarı çıktı, Hizmetçi kıza artık çayları getirmesini ve arkadan pastaları ikram etmesini tenbih e- derken kenarda duran Fikri: — Anne, dedi. Bu pastalar hiç de ikram edilecek şey değil. Te- min dokuz tane yedim, bir tanesi iyi çıkmadı. “ Garsonun telâşı Bir lokanta garsonu caddede ala- bildiğine koşuyordu. Onun bir fe- lâkete uğradığını tahmin ederek yardım için bazı hayır sahipleri de onunla beraber korarlarken bi- risi sordu: — Ne var, ne oldu?. — Ne olacak, edepsizin biri yemeği yedi, para vermeden kaç- tı, gitti. — Ne tarafa gitti?. — Bilmem, bilsem böyle “ko - sar mıyım hiç?. mış "gibi idi. Büyük peder, peder hep orada... Nihayet söz alan Şevki Efen- di: — Pederin önünde zamanın bütün sadrazamları eğilirdi. Mev- küni söylemiye lüzum yok! . Dedi. Herkes hayret etti, söy- lenmiyen bu memuriyetin ne ola- bileceğini, nereye kadar yüksele- bileceğini düşünüyorlardı. Şevki Efendi yanındakinin kulağına: — Doğrusu, dedi. Peder bir sadaret dairesinde hademe idi... Paltolarını tutarken sadrazamla- gördüm. rin onun önünde eğildiklerini çok İ Babam uyudu! O akşam küçük Adnanı baba- sı uyutmıya götürecekti, annesi romanını okumakta devam eder- ken ihtiyar adam Adnanın elin- den tuttu, yatak odasma göltür- dü. Aradan bir çeyrek geçince Adnan ayaklarının ucuna basa rak annesinin yanına geldi. Ku- lağına eğilerek: — Anne, dedi, babam uyudu. Söylemedi, söyle- miyecek !.. İki arkadş Beyoğlunda bir bi- rahanede oturarak biraz kafaları tütsülemek istediler. Lâf kadın. dan, izdiyaçtan açıldı. Birisi evli idi. Dedi ki: — Ben evlilikten çok memnu num, sana da derhal tavsiye ederim, evlenmeni — Evet amma karımın beni sevmemesinden çok korkuyorum. — Benim için karımın beni sev mediğini bilmemek kâfidir. İster- se o beni hakikaten muş, ben bilmiyeyim de.. — Ben de bunu düşünerek sa- na hiç bir şey söylemedim. Bun- dan sonra da söylemem.. sevmiyor ANK 0 ALA GG AB A — Tetkikatım neticesinde hayatın . gittikçe ucurlam&kim olduğuns kanaâi getirdi.n. — Sahi mi doktor ?