24 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

24 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bütün hayalı- 2 berâber yaşıyacağız!.. leyse sideyim, idare- 4 sent izin alayım.. Şeytan öldü! ktepte Hocaefendi melek- #eytandan bahsediyordu. insanları nasıl kandır- , anlatırken küçük Abmet altı im, dedi. Şeytan ge- sizlere ömür, vefat et- e hi hâyretle sordu: şal 5 Ne biliyorsun ? Babam söyledi, bir gün teri ta gidiyorduk, bir cenazeye , dik, cenazenin arkasında re kimin cenazesi oldu- sordu, öğrenince: “Hay Yİ sende mi öldün?,, saran a0 018 BABAN ENE 263 EE EEETARN ENSE 46 0 KAS AAA 04PPA98 178 BEAM 00 PAGAN BEAM UUUABA APO MMA A ANA 080 404 BE FAA BANU 904 BA8AE 00 eA90 SAN CE L0N EM EMEEAEBE ALAN ETREMA SPA ETA BONPORAM AE Arne EĞLENCELİ YAZILAR < VAKIT Nahit ve Karısı! ! Nahit Beyle Münevver Hanım altı aydanberi evli idiler, Nahit Bey çıldırarak sevdiği bu kadına sahip olunca artık deli olmasın dan korkulan bir adam olmuştu. Fakat zaman geçip te yavaş ya- vaş yeni zevkler aramıya başla- yınca bu sefer Münevver Hanr- mın çıldırmesından korkulmıya başlandı. Nahit Bey evvelâ akşamları arkadaşlarına kahvede, biraha- nede refakat etmekle başlan çıktı, sonra yolda giderken ar- kadaşlarının takıldığı kadınlarla alâkadar oldu. Bu kadınlar, ka- dın değil, genç kızlar, işçiler, taze ve olgun müstakbel kadın- lardı. Ne ise ârtık bunlara karşı içinde derin bir hasret duymaya . başlamıştı. Daireye gelip gider- ken rast geldiği körpe kızlar için “ifade edilemez bir meyil duyuyordu. Bir gün ona: — Yahu karın var, ayıp de- gil mi? Dediler: Belki ayıptı, ama e- linden -gelmiyordu. Gayri ihtiyari o'arak genç kızlara temayül edi- yordu. Nibayet olan oldu. Nahit Bey bunlardan birisi ile münasebeti ilerletti. Genç kız onun evli ol- duğunu bilmiyerek gönlünü kap- tırdı. O gönlünü kaptırınca Na- bit Bey durur mu? O da gayri ibtiyari kizi sevdi ve seviştiler. Ancak kız bu sevişmenin ga- yesine ermek, evlenmek istiyor- du. Nahit Beye bir gün bu fik- rini açtı; — Ben seni seviyorum, sen beni seviyorsun. Peki Obunun sonu ne olacak? Nahit B. bunun sonunu düşü- ler veni sevemedim Zehra, çünkü meram ka- m elersme nürken kız boynuna sarıldı: — Düşünme, evleneceğiz!. Dedi. O zaman birdenbire afallaşan Nahit yavaş yavaş bu fikrede temayül etli. Öyleya, mademki sevişiyorlardı , evlen- mekten başka çare yoktu. Peki ya karısı? Genç kız arada böyle bir en- gel olduğunu bilmediği için ber gün Nahidi sıkıştırıyor: — Haydi, ne vakit evlenece- ğiz? Diye soruyorcu. Nabit yavaş yavaş karısından ayrılmaktan başka çare bulamamıya başladı. Fakat nasıl? Karısına nasıl söy- iliyebilirdi? Hiç günahı olmıyan, | ikendisine çok sadık olan karı- İ sına nasıl anlatabilirdi? Kadıncağız kocasının gün geç- tikçe kendisinden ayrıldığını 50- iğuduğunu, kendisine otamamile lâkayt bulunduğunu görüyor, fa- kat hepsinin bir gün geçeceğini bir gün havalanan bu adamın yola geleceğini umuyordu. Fakat kadının sabri günün bi- rinde yakaladığı bir mektupla tükendi, gitti. Mektupta: “Nahitciğim, canım, ciğerim! Bugün beni bekleme. Annemle çarşıya gideceğiz, sonrada ha- mama,. Yarın gelirim, Fakat dün söz verdiğin gibi nikâh kâğıtla- rımızı hazırladın mı?,, Deniyordu. Kadıncağız yıldı- grmla yurulmuşa döndü. Demek iki*kocasının bütün o lâkaydisi- inin, soğukluğunun sebebi var- dı ha!. Hınçkıra hınçkıra ağladı; ağ- ladı,. Akşam, gene gece yarı sından sora gelen kocasını ya- 'takta bekledi ve gözleri kızar- mış olduğu halde göz yaşlarını zapta çalışarak ona bulduğu mektubu uzattı: — Cebinden düşmüş !.. Dedi. Yüzüne baktı, Nahit mektubu alır almaz evvelâ şeşi- rır gibi oldu, ama sonra kendini çabuk topladı, kaşlarını çatarak: — Ha, evel; dedi, Mürüvve- tin mektubu! — Demek ki ceksin... — Evet, maalesef! — Beni bırakacak mısın ? — Başka çaresi yok ki. O- unla evlenebilmek için, Kadın birdenbire kızdı: — Onu sevdin, onunla evlen- mek istiyorsun öyle mi? Peki beni ne bakla bırakacaksın Na- hit? Nahit de kızarak haykırdı! — Anlamıyor musun ? Ben ar- tık evli kadınlardan boşlanmıyo- rum da onun için. onunla evlene- Bitaraf bir adam Bir mecliste havalatdan, bava- ların kararsızlığınlan bassedili- yor, kimisi yazın sıcaklarından kimisi de kışın soğuğundan şi- kâyet ediyordu. Yüzü gözü es- merce bir bir zat da fikrini söy- ledi: — Doğrusu ben sıcaktan nef- ret ederim. Soğuk bin kere si- cağa müraccahtır, kış, ah canım kış... — Ne iş yaparsınız? — Kömürcülük, Sayıfa İ a msmamaznamermanani ULU - Hanım seninle oturmaktan canın sıkılıyor, diyorsun ama bir zamanlar benim iki karım vardı, ikisi de fevkalâde şen, neş'eli yaşarlardı. — Tabii, birbirlerile konuşup eğleniyorlarmış demek. İstikbalde Süleyman bey zengin, asilzade kibar bir zattı. Yalnız bir evlâ- dı vardı. Son günlerinin yaklaş- tığını hissederek evlâdının mür- rüvetini görmek istedi. Bir gün giyindi, kuşandı. Kar- şiki komşuya gitti: Alp Doğan beyler... Onu Alp Doğan beyin karısı Nazlı hanım karşıladı, büyük sa- lona aldı. Likör ve fondan ik- ram elti, dereden tepeden bah- se başladılar. Lâkırdı gençlerin gidişlerine, çapkınlığına intikal elti. Süleyman bey kızı 'Sevim,, in çapkınlığından şikâyet ediyor- du. Nazlı hanım: Yakalık Macide evleneli daha bir hafta olmuştu. Kocası için yakalık ala- caktı. Kocası pek meşgul olduğu için bu işi de sevgili karısına | havale etmişti. Macide bir yaka aradığını söyledi. tar: dükkâns girdi Tezgâh- — Nasıl bir forma istiyorsu- | nuz efendim ? Diye sorunca şaşırdı. Kocasına işte bunu sormayı unutauştu. O zaman tezgâhtar imdadma yetiş- | tü. Kendi yakası göstererek : — Bunun gibi vereyim mi «- fendim ? ——- Hayır bayır, temiz istiyo rum. Hasta ve doktor - Dün bize doktor geldi. — Vah vah... Hastanın “bali pek mi vabimleşti ? — Hayır, getirdiği hesap pu- sulasını gördükten sonra benim halim daha vahimleşti, Görücüler — Bizimki maşallab, pek us- ludur, dedi. Bir gece geç gel diğini bilmem. Yalnız sinemaya bile gittiği vaki değildir. — Ah, ne mutlu sizel.. Keş- ke erkek evlâdım olsaymış! Nazlı haftanın dört gecesi evin semtine bile uğramıyor. — Zararı yok efendim, genç- liktir, tabii evlenince geçer 1. Lâkırdı bu mecraya girince Süleyman bey cesaret aldı. — Ben de hayırlı bir at- la geldim efendim, dedi. mem için mahdumunuzun | izdivacını talep edecektim... Yalancı bacaksız Hüsnü altı yaşında bir bacak- sızdır. Büyük annesine bir takım yalanlar attı. İbtiyar: — Hüsnü, dedi. Ben yalancı- ları sevmem. yle ise ben de gider, anneme söylerim, Avcılar — Biliyor musun? Nadir ko- ca bir hayvan vurdu. — Sir tarafından yaralan- dın mı?

Bu sayıdan diğer sayfalar: