TAŞ UNTEI Beyaz Kadın ticareti Her alışveriş böyle değildir. Bazan Mösyö Madamdan memnun oimaz. Yazan :? — Bu andan itibaren kocan ben değilim, Seni bu adama dev- rettim, Artık onun sözünü dinli - yeceksin. Sakın sızlanayım deme sonra belâ çıkarırım haydi arş! Zavallı kadın ne desin, mem- leketinden binlerce mil mesafede kimseyi tanımadığı bir memleket- te bulunuyor. Ağlayıp kim dinliyecek... İster o istemez yeni kocasının peşine takılır, baş ka bir kazitada onun hesabına işler. Hem de niçin şikâyet etsin. kimini eline geçse ayni işi yapa - cak, başkasının kesesine para dol- duracak. değil mi? “Jakolaroz,, bunları söylerken birdenbire ciddi bir | tavır aldı. Mensup olduğu loncanın şerefi - ni koruyan bir adam tavrile dedi ki: — Emin olunuz ki, her şey intizamla geçiyor. Dünyanın baş- | ka taraflarında olan işlerle bunun | arasında hiçbir fark göremezsi - niz. Meselâ Avrupada bir genç kızı kocaya verirken (yaptıkları nedir? Evvelâ delikanlı ile karar- laşılır. Sonra kıza: “— Haydi, kızım bu senin ko - candır. Bundan sonra onun emrin den çıkmıyacaksın!,, denmez mi? Görülüyor ki, Jaklaroz modern genç kızların halini bilmiyor, ya- hut mesleki menfaati olarak bil - mek istemiyor. Ona göre kadın halâ esir pazarında satılan, en çok para verenin alabileceği bir maldır, Maamafih her alışveriş böyle yapilmaz. İşin başka türlüleri de vardir. Mösyö madamdan mem - nun değildir. Madam meselâ tem beldir, çok iş görmek istemez, ya- hut kıskançtır, Mösyönün © öteki kadınları ile geçimsizlik çıkarır. Velhasıl Jakonun tabirile pis ah - lâklı bir mahlük!,, tur. Maama - fih madam öyle pek boş kafalı | değildir. İşin menfaatli O tarafını anlamıya yarıyacak zekâsı var - dır, O vakit mösyö madamı karşı- sına oturtarak şu teklifte bulu - nur! — Bana bak, iki aydır aramız- da işlerin fena gittiğini görüyor- sun. Sen benim öteki kartımı kış- kanıyorsun. Halbuki senin hatırım için ondan vazgeçemem. İşi o ka: tani ki, artık anlaşıldı. Se- iki.yol var. Ya doğru dü- ini görerek eskisi gibi ça - , ticarete halel getirmemek, yahut bu diyardan O gitmek yani sahip değiştirmek!.. Sana son sözüm bu, eğer tekrar adamakıl- lı çalışmıya başlamıyacaksan he - sabı keselim. Gözünün kestirdiği bir adam varsa söyle, ben onunla konuşur, uzlaşırım. Merak etme işi mutlaka hallederim. Hanıme - fendi.belki yeni kocası ile daha mes'ut yaşar! Her halde ben de bir yandan kurtulurum! Bu tekli- fi madam ekseriya kabul eder, Öyle ya! Hareketinde ısrar eden bir adamla © boğazlaşmaktan ise hoşuna giden birini bulur, onunla yaşar. Adamı görünce haber ve - rir. Adam da aşağı yukarı pazar - lık ederek kadını devralır. Jakla» roz bu usulü gayet iyi buluyor; diyor ki: — Kadımların çok iyi bir tara- fı vardır. Onlar, bir adamdan bıktılar mı, başkasile mes'ut ola- caklarını sanırlar, mübadeleye as la muhalefet etmezler. sızlasa | Tefrika : 30 Bu suretle uzlaşarak “kadının tatlı satılması bazı memleketler- de tatbik edilen iki tarafın imza- sile boşanma gibi bir şey oluyor. Jaklaroza soruyorum. — Böyle alışverişi görünce kı- zan, razı olmıyân kadın yok mu- dur? Bir kadın koyun keçi gibi satılarak elden ele geçmesini na - sıl olur da tabii bulur? Jaklaroz yüzüme alaycı bir na zar fırlattı, Herifin bakışmdan: “Hay aptal herif hay!,, demek istediği anlaşılıyordu. Cevap ver» meden devam etti: — Bazı kadınlar dört bin pe zoya kadar satılıyor be!,, Düşü - nünüz dört bin pez0!.. Bu kadın için şeref teşkil etmez mi?, Mese- lâ Avrupada bir kız kocaya veris lirken kendisine (odrahoma veri- liyor. Bazı zenginler kızlarına 500,000 franga kadar odrahoma verirler. Burada dört bin pezo et- mek Avrupada bu kadar büyük bir drahoma ile kocaya varmak- tan neden farklı olsun? İkisinde ide bir alım satım (meselesi var. Kadının kıymeti var: Büenos Ayres (o mösyölerinin toplandığı bir bara gelmiştik. İçe- riye girdik. Loletin kocası Polo başka bir adamla masada otur - muş, kadeh tokuşturuyordu. Jak- larozu görünce eli ile bize işaret etti, gidip masasına oturduk. Po - lo keyifli idi bağırdı: — İkram benden! Malüm ya bugün alışveriş yaptık. Hoş işte çok kârlı çıkmadım amma ne İ- se.. Gene bir ikram borcum oldu- ğunu unutmam. Jaklaroz nazik bir tavırla sor- du: — Demek mesele hallolundu, Loleti sattın öyle mi? Kime dev- rettin? Polo yanında oturan arkadaşı- nın omuzuna eli ile vurduktan sonra; içkinin verdiği yarı keyif arasında kahkaha atarak dedi ki: — Kime olacak, bizim baba Öjen aldı.. Ama ne hasis şey.. Bir pezo fazla koparmak için insanın göbeği çatlıyor. Karıyı 3000 pezo- dan aşağı vermiyecektim. Türlü dolaplar çevirdi. Nihayet 2700 pezoya almıya (muvaffak oldu. Vallah ömrümde alış verişi bu ka» dar güç, bu kadar nekes adam görmedim. Ölen, Polonun kendi ticaret ehliyetini takdir eden sözlerinden böbürleniyordu. Böyle olmakla beraber bunu göstermemiye çalı- şarak memmun değilmiş gibi ho - murdandı: — Haydi sen de.. Ben kazık yediğimi bilmiyor muyum?. Ka - rıya 2500 pezodan fazla verme - miye karar vermiştim. Nasıl oldu bilmem dolaba geldim. Böylece bu nazik efendiler ti- cari İstidatlarındın dolayı biri- birini methediyor, ayni zamanda işin kârlı olması şerefine kadeh boşaltıyorlardı. Öjen saçları Oopomadalı, yüzü “Jönprömiye,, yüzü gibi düzgün - lü, civelek, bir delikanlı idi. Polo devam etti: — Sana evvelden de söyledim ya! Kadını aldığına asla pişman olmıyacaksın, sen ne dersin baba i Jak? (Devamı var) Fransız Misafirimiz af (Baş tarafı 1 inci sayfamızda) saat 10,15 ta kalkan Toros eks- presile Suriyeye doğru yola çı kacaktır. M. Ponsot dün öğleye kadar Perapalasta kalmış, Mm. Ponsot Fransız elçiliği müsteşarının zev- cesi M, Barbier ile birlikte şehirde bir. olomobil gezintisi yapmıştır. Suriye fevkalâde komiseri, öğ- le üzeri Fransa büyük elçisi kont de Chambrun tarafından şere- five verilen ziyafette bulunmak üzere Fransa elçiliğine gitmiştir. Ziyafette Başvekil Ismet paşa Hz.leri ve Dahiliye vekili Şükrü Kaya Hariciye müsteşarı Numan Rıfat, Vali Muhittin, Başvekâlet hususi kalem müdürü Vedit bey- ler, kolordu komandanı Şökrü Naili paşa Fransa elçiliği ve konsolosluğu. erkânı hazır bu. lunmuşlardır. logiltere büyük elçisi Sir Georges Clerk'de ziyafetta bu: lunmuştur. M. Ponsot ziyafelten Perapalas oteline dönmüş, biraz sonra yanında Fransa elçisi Kont de Chambrun olduğu halde Dolmabahçe sarayına gitmiştir. M. Ponsot ve Kont de Cham- brun saat 15,10 da saraya gel- sonra mişler ve sarayın dış merdiven- lerinde Riyaseti Cümbur yaver- lerinden Şükrü: Bey tarafından, saray metbalindede baş yaver Celâl B. tarafından karşılanmış- lardiir. M. Ponsot ve Fransa elçisi biraz sonra Reisi cümhur haz- retleri tarafından kabul edilmiş- lerdir. Hariciye Vekâleti Vekili Şükrü Kaya Bey de hazır bulun- muştur. Suriye fevkalâde komi- seri ve Fransız elçisi Reisi cüm- hazretlerinin opezdlerinde saat on altı buçuğa kadar kalmış- lardır. M. Ponsot saraydan ayrıldık- tan sonra şehirde otomobille kir gezinti yapmıştır. Suriye fevkalâde - komserinin Paristen Suriyeye o giderken memleketimize de uğıryarak bir iki gün kalışı tamamile bir ne- zaket ziyareti mahiyetindedir. Bu ziyaretin, evvelce de işaret etti- ğimiz gibi, hususi bir manası ve Fransa ile aramız daki muallak meseler hakkında cereyan eden müzaketelerle alâkası yoktur. M. Ponsot dün refakatinde kulunan zatlare, 18 sene evvel bir defa daha geldiği İstanbolu tekrar ziyaret imkânımı buldu- ğundan do'ayı çok memnun ol- duğunu ve burada gördüğü hüs- nü kabulden çok müteşekkir bulunduğunu söylemiştir. Suriye şimendiferleri ve emlâk meveleleri etrafında Dahiliye ve- kili Şükrü Kaya ve Hariciye müsteşarı Numan Rifat beylerle Fransa büyük elçsi Kont de Chambrun arasında yeni biçbir temas olmamıştır. Bu husustaki müzakereler, Su- riye fevkalâde komiseri M. Pon- sot'nun . ziyareti dolayısile, iki gün için durmuştur. M. Ponsut bugün Suriyeye gideceği için müzakarelere bugün tekrar baş- lanması muhtemeldir. Mütercimi : Zonguldak mebusu Halil Yüz, fikir ve yürek hassalar! ve bunların kıymetleri İ Vakıa, çocuklarile bir arada bulunmaları caiz olmuyan analar da vardır: Bu gibilerin şüphesiz kızlarile temas ettirilmemeleri makul ve mantıki olur. Hele, ai- le cünbüşlü bir cemiyet hayati içinde yuvarlanıyorsa genç kızın, evin dışında terbiye görmesi ek bette zaruri olur; fakat bu zaru- ret, genç kızın, ana evinin hari- cinde de yetiştirilebileceğini is- pat etmez; bilâkis, anaların, dai- ma uyanık bulunmaları ve evle- rini kızlarının oturmasına lâyık olacak kadar (temiz) tutmaları lüzumunu gösterir. Eğer mümkün olsaydı, terbi- yenin hedefi, genç kızı -bir ka- dına mubitinin takdir ve tahsi- nini, bürmet ve muhabbetini cel- bedecek- bütün meziyetlere ma- lik, mükemmel bir varlık dere- cesine çıkarmaktan ibaret o'urdu. Fakat, bu kadar yüksek bir ha- yal, her vakıt bakihat olamaz. Bunun için elden geldiği kadar ona yaklaşmıya çalışmalıdır. A- na, tarafkirane bir körükle kr zının mükemmel olduğuna kendi kendisini inandırmak için değil; | fakat, örnek ve taklit arasındaki mesafeyi yavaş yavaş azaltabil- mek için bunu bir gaye gibi daima göz önünde bulundurma- lıdır. Bir kadının cazibesini teşkil eden hassaların tabii olanları"ol- duğu gibi kendi himmetile veya muvaffak olmuş -bir'tahsille-elde edilenleri vardır. Tabii olan has- salar, iyi kullanılır ve onlara tes miz maksatlarla bağlanılırsa ka» dın için birer meziyet sirasına geçebilirler. Meselâ, zekâ ve gü- zellik, hiç bir zaman “fazilet, sayılmazlarken pek büyük fazi- letlere vesile olabilirler. Şu bal- de bir genç kızın varlığında par- hyan vehbi veya kisbi hassaları hakir görmemek ve vehbi olan- ları da birer nimet saymak ica- beder. Biz, bu hassaları üç esasla toplıyabiliriz: Yüz bassaları, fikir hassalarr, yürek hassaları... Bu üç esasın, kıymet itiberile dere- ce sırası görünüşteki tertibin bütün bütün aksinedir. Eo evel gözümüze güzellik çarpar, sonra zekâ, ve en sosra iyilik: Halbuki kıymetçe en yüksek hassa, iyilik ve masumluklur; sonra zekâ ve istidat, ve en nihayet, güzellik gelir. Biz, butada görünüşteki tertibi takip edeceğiz yani en hafıf ve en sathi hassalardan başlıyarak sırasile daha gizli ve binaberin daha kıymetli olanlara geçeceğiz. Güzelliğin fenalığından asla bahsedemeyiz. Daimi değildir, diye bunu istihfaf edenler var. Biz bu fikirde değiliz. Eğer ge- çici birşeydir diye güzelliği hor görmek lâzım gelseydi dünyada ne varsa biç birine kiymet ver. memek icap ederdi. Çünkü ge- çici olmiyan hiç bir şey yoktur. Hayat geçici değil midir ? Hal- buki hayatı mühimsemeyen ka; babayeğit bulunur. Eğer kadının güzelliği bir yalan ise baharın da güzelliği bir yalandır. Çünkü ba- barın güzelliği, daha zayıf ve daha narindir. Denilecek ki ba- har gider ama gene gelir. Hayır, aldanıyorsunuz. (Bahar © gelmez. Hani geçen yılın leri nerede ? Tekrar gele” değil, yepyeni bir bahardı” biat her mevsimde yeni | zellik getirir; bu yeni sönmüş güzellikleri silef onların yerini tular. bir iyilik yapabilir, yals9 dir. Halbuki güzellik, her iyilik yapabilir. Çünkü bir seciyenin müzaheretin€ olan bir güzel yüz, temif bir ruhtaki yüksek muksf aşkını uyandırabildiği gibi. şık bir ruhuda iffet ve tn met sahasına sevk edebilif Set, halde güzelliğin bir yalan t ğunu iddia edemeyiz. Man mümtaz bir kadının nl husustaki sözünü tekrar diyeceğiz ki, güzellik bir sallanattır ve her saltanat gözelliğin de bir takım vaz! vardır. Güzel olan, aynı # da iyi kalpli olmalıdır. Genç lar, buna pek inanma ekseriya iyi kalpliliği abm” la karıştırırlar bilmezler ki ih kalplilik, erkeğin en büyük letlerinden biri ise kadın” i yüksek faziletidir. Bossuet © bı hakkın kabramanların yaratırken, her şeyden iyi kalpliliği koyduğunu,, eder, Bir kahramanın yakıştınlan bir fazilet, nasıl da bir genç kızın rubuna maz? Güzel olan aynı zam sade ve mahviyetli “ olü Çünkü eğer siz, kendi kend dalkavukluk “ederseniz; siz€ şı sayğı göstermek isteyenler ”4 çabuk usarırlar. Güzel olan zamanda boş ve cama yakif, malıdır. Çünkü güzelliğin natı, mutlak bir hakimiyet ğildir: Insanlar, isyan ve ibti zevkini tatmış bulunuyorlar, ve istibdat boyundurukları0! çabuk silker atarlar. Fikir ciyyenin iyiliklerile el ele * bir güzellik kendini affet ji hürmet görür ve peresliş & ces'nde sevilir. Kibirli maj iştablı ve züppe bir gözellik ve tam takır bir kaç kafiği alçak ve hayvan duygulu biri kalbi, zafer arabasına koşa fakat, iyi düşünen, temi£ zevk ve yüksek bir ka'p olan insanlar, yani bu işleri i sabını salâhiyetle göre bil vaziyette olanlar böyle bif zellikten ancak iğrenirler. sefe, güzelliğin düşmanı deği" Bir çiçek veya bir böcek hilkatın en naçiz eserleri” güzulliğin na makluk ve güzellikten Kopan bir duğunu iddia eden o deği Fakat, felsef » güzelli vu k yüce bir köke bağlamakla vazifelerini de aynı yüceliğe mak isler. (0 Madam Duremuza Remüsol 1780) Izmir cümhuriyet hal #*'X kongreleri Izm r, 18 (A.A) — Cümbe halk firkası kongreleri, Y9 toplanmağa başlıyacaktır. * nahiye ve kaza kongre” toplanma hazırlıklarına edilmektedir. Vilâyet” k bu kongrelerden sonra © cak ve yeni vilâyet idare ” azasını intihap edecektir.