YAAA ALNAN A Göz hekimi alba göz bakimi A. Beye bir öy kadıncağız müracaat eder. diğerinin senelerdenberi görme- Oer. söyliyerek tedavisini rica Aday, Doktor fevkalâde çirkin bir di olmakla beraber işinin ehli- ar, İhtiyar kadını tedaviye baş- e bu tedavi gün geçtikçe mu- bi, iyete doğru yol alır. Hatta | Bün hastasının gözünü bağlı- Tan doktor: >> Gelecek hafta bugün gözü- | Bizdeki bandı ben çıkararağım ! Kayi gn gözlerinizin o görmeğe ığını hissedeceksiniz. İhtiyar kadın dünyanm en bi nimetine tekrar nail olacağı ra yanına kızını da alarak dok- & koşar, gözlerindeki bağı dok- A kemali emniyetle sükünce ğız sevincinden çıldırır: — Ah, görüyorum, işte sizi gö- orum doktor, ahne güzel a- ar muz siz doktor... ve çıldırmağa başlar, fakat m bu dünyanın en çir- amına güzel dediğini du- Yünca; gü ği >> Anne, telâş etme... Daha delin iyi olmamış. Sen doktoru il, rüya görüyorsun... Uğursuzluk mu ? Hizmetci Si ğ etçi Sinan biraz canı $ı- lak Z e karşısı» 0? Ne Yar, bir şey mi oldu kı- hak Hayır efendim, ama me - ediyorum. Acaba siz uğurlu, Kğ ursuz gibi itikatlara inanır mı mız? — am, Ni Çok iyi.. Salondaki aynayı rm da, Bir aldatma usulü Hayır, öyle şeylere inan - Semih bey, çıngıraklı bir saat kay Karısı onun pek erken İmıya ihtiyacı olmadığını bil- için böyle bir saane neden lü in gördüğünü © anlıyamıyordu. ekim saat aldığı akşam hiç de Nenak anahtarını kurmamıştı. kaka ertesi sabah Semih Bey kalkmaz, saati alarak pen hin önüne geçti ve zilini çak başladı; karısı: >> Aman bey, bu saati pence- Bi önünde ne diye çalıyorsun? Yergi. sorunca Semih bey cevap Mh” Konu komşu, eve telefon al dahsm di Nezaket İsmail evin hem ahçısı, hem de uşağı idi. Bey dostlarından bazı- sına sık sık ziyafet verirken İs- mail hizmet ederdi. Onun bu hiz- metler sırasında bir çok gafları vardı. Beyefendi ikide bir bunla- rı tembih ederek tashihe kalkardı. Bir def» 'smail dedi ki: İ —N “rin önünden çorba ta- bağını cen sor: “Beyefendi bir daha arzu buyurur musunuz?,, diye bir anlayıver! İsmail bu tembihi unutmıyarak ilk ziyafette misafirlerden birinin çorba tabağını kaldırırken: — Beyefendi bir daha isten mi? — Eline sağlık, çorba güzel ol- muş ahçı başı, bir daha versen fena olmaz... — Guzel olur emme, kim!... galmadı Akıl - Fikir Doktor Nadi Bey çok eski ah- pabı, mektep arkadaşı Memdu- hun içkisinden daima şikâyet e- der... — Memduh, ne yapıyorsun, ya- hu, baksana bir de kendine?. Diyerek onu ikaza çalışırdı. Fa- kat dinleyen kim?. Bir gün yolda Memduhu ursa buca, Ail hoca, bu duvar senin bu duvar benim.. giderken görerek kolundan tuttu: — Memduh, dedi, bu gidişle bir gün senin aklın rakı şişesinin içinde boğulup gidecek. Memduh bir iki Ogegirdikten sonra; — Yok ben Nadi, imkânı yok boğulmaz.. Çünkü, şişeyi dibine kadar deviriyorum. ii K ta Anne, haydi döveceksen döv, çünkü biraz sonra dolap- lileri de aşıracağım « un ? Savıfa 7 DAA Dikkat Muallim efendi sınıfta çocukla- rın aldırış etmediklerini, geveze- lik ettiklerini görünce duvardaki resimlere cetvelini uzatarak: — Çocuklar dikkat, şimdi size maymunu göstereceğim. Bana ba- kımız! — ismin fatma ,. Peki kaç yaşındasın ? — Yetmiş Efendim .. — Evli misin ? —Hayır, henüz evli değilim Efendim .. Kumaş ve moda Galip arkaadşı Nedimle Beyoğ- lunda dolaşıyorlardı. Bir kumaş mağazasının önünden © geçerken Nedim durdu. Renk renk ipekli kumaşlardan birni göstererek: — Galip şu ne güzel değil mi? — Evet ama bir aya kadar mo- dası geçecek. — Neden anladın? — Evvelki gün bizim hanım, o kumaştan dört metre kestirdi idi. Hırsız mı ? Salâhattin ayyaşm biri idi. Her akşam dükkândan çıkar çıkmaz küçük meyhaneye uğrar, eski dostları bulur, onlarla karşı kar- $ıya çakıştırır ve ancak gece yarı- $ı eve gidebilirdi. O akşam gene üç beş arkadaşı ile atıştırdı, kafayı iyice tütsüledi. Amma saat on bire doğru arka- daşlarından izin istedi. — Ne o, hayirola.. Böyle erken erken.. Diye dostları serzeniş ettiler. Fakat Salâhattin ısrar etti: — Dün akşam bizim eve hırsız girmiş. Onun için erken döneyim. Hepsi hayröele sordular: — Aman, eve hirsız mi girmiş. Sonra? — Sonrası, karı da hırsızı ben zannetmiş, sesini çıkarmamış, Molho yandı Davit iki senedenberi yatakta, bir türlü iyi olamıyordu. Esasen | doktorlar ümidi kestikleri için oğ- lu Molho semtine bile uğramıyor, babasınm gideceği yere bir an ev- vel gitmesini bekliyordu. Davit oğlunun bu intizarmı boşa çıkar- madı. Bir gün ölüverdi. Ertesi günü Molho babasnın ya- tağı yanındaki kasayı açtı. Parala- rı saydı. Bankadaki hesapları tet- kik etti. Nihayet eline bir de Bel- çika piyanko bileti geçti. O gün piyanko biletini alarak bankalara | koştu, tahkikat yaptı. Bir banka bu piyanko numarasile alâkadar oldu. Belçikaya telgraf çekildi ve Molho bir gün telgrafın cevabımı aldı: “'Numaranıza iki sene evvel 200 bin frank çıkmıştır.,, Molho telgrafı alınca bankada- ki ahpabına koştu: — Kuzum İzak efendi, 200 bin frank iki senede ne kadar faiz yetirir? İzak efendi hesap etti: — Bezin Molho, tam 20 bin frank... — Aman söyleme kuzum, de- mek iki senede 20 bin frank kay- betmişim. Bunu söyliyerek Molho düştü , bağılla; Tuz ve şeker — Baba tuz, tuzlu sudan çıkar değil mi? — Evet... — Ya şeker? — O da şekerli sudan... Yirmi yaş. Elli yaşmı geçkin olan Raşit Beyin küçük bir metresi vardı. A- ra sıra onu ziyarete gider. Orada geçirdiği saatler zarfında beyaz saçlarına, bükük beline rağmen kendisini çok gençleşmiş sanırdı. Hattâ bir gün bunu meteresine da açtı: — Bilir misin Samiye, ben se- nin yanında iken kendimi yirmi yaşmda sanıyorum. Aşıkının gençleşmek hevesini pek iyi bilen kadın: — Yirmi yaşında mı?. Dedi... Halbuki hiç de o kadar görünmi- yorsun... Kilo meselesi Refika Hanım 95 kilo geliyor. du. Kocası Numan Efendi ise ân- cak 48 kilo idi. Onları sokakta yayana görenler gülmekten kendi» lerini alamazlardı. Refika hanm halinden çok memnun değildi. Fakat ne yapa- bilirdi. Bu yaz zayıflamak için bir çok çarelere baş vurmıya karar verdi. İdman yaptı, az yemek ye- di ve Numan Efendiyi zorlıyarak Borgazadasından bir odaya taşın- dılar., Siz böyle şişman bir kadınm sayfiyeye ne ihtiyacı olacağını 80- rar ve böyle bir nakil neticesinde büsbütün şişmanlamıyacağını sa- nırsınız. Halbuki Refika Hanımm niyeti sayfiyede deniz kenarında her gün denize girerek yorulmak, neticedehaftada bir kaç kilo bir- den inerek iki üç ayda şöyle tığ gibi bir kadın olmaktı. İdman, az yemek ve bol deniz banyosile kan ter içinde yüzmekten sonra geçenlerde karı koca İstanbula in- diler. Refika hanım ne kadar za- yıfladığmı merak ediyordu. Ko- casma yalvardı. Beyoğlunda bü- yük bir eczahaneye girdiler. Re- fika hanım tartılacaktı. 95 kiloluk kadm treaziye çıktı. Ebre yukarıya doğru bir fırladı ve dayandı, kaldr... — A.... Terazi işlemiyor, dedi.. Eczacı gülerek: — Efendim, terazimiz yüz kilo- dan fazla tartmaz, deyince Refa- ka hanım az kaldı ağlıyacaktı .. Kocasına döndü: — Numan görüyor musun, şim- di ne olacak?.. Numan Efendi karısının haline gülerek: — Canım ehemmiyeti yok; iki defada tartılırsın. Sonra ikisini cemederiz, kaç kilo geldiğin an- Müşteri (Falcıya)— Merşeyi bildin ama cüzdanı çaldu dığımı üstümde metelik kalmadığını