16 Eyi 1937 V SI: 5 Adil ottan AKIT'in TEFRiİKA kayboldu , Ahsen VAKIT Dali d beyhude yere bekieyip duruyordu, fakat nihayet ... — Kurtulacaksım.. lan hafif ziya içinde buldu. Ah- — Şimdi bu sözlerin faydası | met Adili bu manzara arasnda Zaten konuşmak beni fena- | sür'atle görmüş olduğunu hatır - or. Dinle: Vakit kaybetme dn tana gösterdiğim gibi kolum- a. meşini aç, içinden anahtarı >— Peki... > Sonra, ayak ucumdaki ka- İ ladı.. Acaba dostu giderken söyledi- İ ği gibi, tekrar gelmiş miydi?. E- vet, hiç şüphesiz gelmişti.. Amma Ahseni uyurken görünce gitmiş o- lacaktı, Fakat her halde tekrar ge- Pdan, aşağıya in.. Kasayı aç, için- | lecekti. Esasen bugün kız kar - “kiler yan tem — e biliyorum, yalnız sen yorul- i Mecruh arkadaşınm acele ede ek dediklerini yaptığını hissedi ordu. Onun bu acelesi o Ahseni Ptmnun etmek içindi. Ahsen ko- ndaki bileziğin açılması için ko- uzattı. —< Bir kaç saniye içinde Adil Ah- Setin kolundan küçük anahtarı ta masanın üstünde duran ile aşağıya inmişti. Ahsen | Mermer merdivenlerde onun ayak eni âşağıdaki kasanın açıldı. ) duydu.. Fakat biraz sonra KL ÖREN karanlığı bütün müfekkire 5 gem Kendinden geçti. DU Düyer ne kadar devam in» Dihayeç. a ken iie “cak ki Ahsen lâmbanım gene &ş- yerine getirildiğini ve kolunda» i kayışın Adil tarafından tekrar klendiğni duydu. il; Her şey oldu, istediğini yap- j a, 1,07 Peki, yalnız sana bir şey da» ba *öyliyeceğim.. ani Biraz bekle; dinlenmelisin., ) A > saniye içinde tekrar gele- >— Hayır, olmaz.. . — ii Evet, evet.. Hele bir kere k Ahsen arkadaşlarının çabucak doğru Yanına gittiğini görerek Mae İmak istedi. Büyük bir gay- > Adil, dedi. Beni dinle!. il onu işitmemişti. İşitmek is- | *mişti, Şüphesiz ki bir saniye | a tekrar Mecruh bekledi. Müşkül ve azaplı cehitlerle ko- ün gelecekti.. Y., Ya kalkması onu yormuştu.. baş dönmeleri, gözlerini li, » müfekkiresini dondurdu . Yan görünmesile zail olan he- ti, “Yeni baştan Ahseni istilâ et- üniefa darbe daha müthişti, yha aret de artmıştı. Bazı Mücağe r hayaller, Okâbuslarla Ye, (“ele etmek için mütemadi- et ediyor, çırpınıyor ve bitap düşünceye kadar “diyordu... ap areketleri esnasında yara- değişi nan yeri de hafif- Ahsen için kan gelmiş, bu m i biraz daha zaafa ve 1 müddet sonra, bu zaaf ona erdi. Hafifçe kendine gel- ei Odada kendini etrafından dağı- ayrı ayrı torbalardadır. ». | deşini gömen Ahmet Adil bir de nasıl nakledeceksen et. | Ahsenin başına gelen felâketi gör bar ben ölünce belki mâni © | dükten sonra köşkte kendi ödası- ina çekilerek kemali sükün ile w- Peki, peki, her şeyi anla- | yuyamazdı.. Ve dakikalar geçiyordu.. Bu dakikalar gittikçe mecruha u- zun geliyor, bitip tükenmiyen ha» tıralarla karışarak gidiyordu. Aynı zamanda büntün vuzuhile Adille konuştuklarını, çok kısa geçen bu mülâkatın bütün tefer- rüatını hatırlıyordu. Evvelâ Adili odasında görmek, davetine kendi felâketini bir ta- rafa bırakarak hemen icabet et- Mesini öğrenmek memnuniyeti... Sonra aşağıdaki kasada saklı altınları alması... Kendi kendine: — Adil, dedi. Bana itaat etti, korktuğum gibi altmları alma- mak gibi bir inat göstermedi. He- | men aldı ve çabucak gitti. O ka- dar çabuk gitti ki benim bu para- nm kendisine ne şartla verilece- ğine ait vasiyetimi bile dinleye - medi. Belki de altmları aşağıdaki ka- pıdan kendi odasma nakil ile meş gul olmuştur. Fakat bu ameliye bir saat sürmezya,. Benim yanı- ma beni öpmek için bile gelme- mesine sebep ne?. Belki de ona, buraya gelmeden evel, artık benim mevcut olmadı- ğımı, ölüme mahküm olduğumu söylemişlerdir. Sesi bile titriyordu. Belki için- den ağlıyordu da benden gizle « » » Yeni şimendiferler Kilyos » Irmak, Fevzi paşa ve Diyarbekir hatlarının inşasını deruhte etmiş olan İsviçre gru- bu mümessillerinden M. Komp- mapn dün şehrimize gelmiştir. Aldığımız malâmata göre İs- veç grubu ile tediyatın tecili ve yeni bir mesai proğramı tanzimi için maliye vekâleti ile şirket mümessilleri arasında başlamış olan müzakerat henüz neticelen- memiştir. M. Kompmana bu müzakera- ta devam için birkaç güne ka- dar Ankaraya gidecektir. emekliyim Felemenk sefiri gitti Holanda sefiri M, Ketuvich Verschuer mezunen memleketi- ne gitmiştir. Sefirin avdetine kadar Baron de Douglas mas- lahai sıfatile sefaret işleri- e a Yağlı tohumlar ve Isviçre Isviçre hükümeti yağlı tohum- lann itbalini tahdit etmistir. mek istiyordu, Zavallı Adilci- ğim!.. Ah, onun yüzünü görmiye, gözel gözlerini görmiye ne kadar ihtiyacım var.. Nasıl oldu da hâ- lâ gelmedi.. Eğer ben önun yerin- de olsaydım kabil değil yanmdan ayrılamazdım,. Son nefesine ka- dar yatağınm başından bir yere gidemezdim. Sonuna kadar sabre- deyim... Ahsen Bey elini uzatarak ma- sanın üstündeki zile bastı. Bütün hizmetçilerin ve uşakların uyudu- ğu köşkün derin sükünu içinde zilin sesi şiddetli akisler yaptı. Kimsenin gelmediğini o görerek, Ahsen Bey zile tekrar bastı. Bir müddet sonra tekrar çaldı. Tekrar tekrar çaldığı halde hizmetçiler den hiç birisi gelmiyordu. Bir kere daha çalmak üzere İ- ken odanın kapısı birdenbire açıl- di. İsmail ağa donile, terliklerile, korkak bir halde göründü.. i— Çağırdınız mı efendim?. — Ferit nerede? . — Efendim, Ferit bize sizin o- danızın yanında yatacağını söyle- mişti amma orada yok. Zili çaldı. ğınızı işiterek geldim. — Git Adil Beye hemen bura- ya gelmesini söyle.. | — Adil Bey mi?. Adil Bey bu- rada değil ki efendim.. O sırada birdenbire içeriye gi- ren Ferit İsmaili iterek — Ben içerde iken senin (o gel- mene lüzum yoktur, haydi git yat İsmail ağa... Sonra Ahsen Beye dönerek: — Affedersiniz Beyefendi, bi- raz işim verdı da hemen geleme- dim... — Haydi git, Adil Beyin oda- sına... Eğer uyursa, uyandır onu.. — Nerede bulayım efendim, Adil Bey Istanbula gitmedi mi ya? — Adil gece yarısı İstanbula mi gitti?. Tren varmı ya?, (Devamı var) Denizde bir ceset Dün sabah Fenerde denizde bir insan cesedi bulundu. Tefüs- süh etmiş, bacakları ve başı ko- parılmış bir erkek cesedi... Cesedi görenler kayıkçılar ol- muştur. Derhal polis karakoluna giderek haber vermişler ve ce- set denizden çıkarılmıştır. Yapı lan tahkikat ve tetkikata göre cesedin üç dört aydanberi de- nizde bulunduğu anlaşılmıştır. çıplaktır. Hüviyetini tesbit etmek için üzerinde biçbir vesika bu- Juaamamıştır. Cesedin, kazaen denize düşen bir âdama ait olması ihtimalinin kuvvetli olmusma rağmen bir ci- Dayet olmasından da şüphe edil- mekte ve tabkikat yapılmakta- — Dahiliye mahalli daireler müdürü Bir müddettenberi şehrimizdi bulunan dahiliye vekâleti 2 li idareler umum müdürü Sabri bey bugünkü trenle Ankaraya gidecektir. Sawfa 5 Hü istiyanlıktan Müslümanlığa .. sesremesaneese sarar renrne sere reneeeNa semeerer serer ven serra samea eee m0 e 0eSEEKMERE, Bir İngiliz kadını niçin Müslüman oimuş ! ——— — Bir Şehzadenin karısile macerası: Şeh- zade ihtiyar Amerikalı zengin genç .. —5 Bütün harem balkı bu genç ve güzel kadının zehirlendiğini bi liyordu. Fakat hiç bir kimss bu sırrı ifşa edemedi, Çünkü padişa- i hin zevcelerinden biri bu rakibe İ yi istemiyordu. Sırrı ifşa etmek, | onu İfşa edenin başıma ancak be- | lâ getirirdi. Bunun neticesi olarak i hiçbir kimse, kızm validesi bile ağzını açmamış ve mukadderata | boyun iğmişti. , Umumi harpten sonra Türki - | takilar ük ldğie: yede vukubulan inkılâp bütün bu köhne itiyatlara nihayet verdi ve hepsini kökünden söküp attı. Fa- kat Türk inkılâbına kadar saray hayatı bu şekilde devam etti, Türk prenseslerinden biri bana şu vak'ayı anlatmıştı: “Erkeklerimiz pek kıskançtır lar. Bir kimsenin bize gözle bak - masma bile tahammül edemezler- di. Size birkaç sene evvel İstan » bulda vukubulan bir hadiseyi nak ledeyim. “Zengin ve ihtiyarca bir şeh - zadenin, kendisine nispetle | çok genç ve çok güzel bir karısı var - dı. Günün birinde şehzade karısı nm bir zenginle bir takım dolap- lar çevirdiğini anlar. Amerikalı zengin, Nevyorkun en maruf ai- lelerinden birine mensuptu ve | İstanbulu bir mürebbiye ile birlik- te ziyaret ediyordu. Amerikalı zengin, ayni zaman da gençti de. Şehzadenin karısı j ile onun tanışması, saraydaki bir j Fransız mürebbiyesinin tavassu- | tu sayesinde mümkün oldu. Fran- i sız mürebbiye şehzadenin karısr na ve kızlarına piyano dersleri veriyordu. İhtiyar kocasına nispetle son derece modern bir kadın olan genç zevce, şehzadenin okendin- den evvel aldığı bir kaç zevce ile birlikte idi. Genç kadın bu hayatı çekemiyordu. Harem hayatımın yeknasaklığı onu sıktıkça sıkmak- ta idi. Genç kadın, Fransız müreb biyeden istifade etmek istemiş, ve onu elde ederek birkaç kere 0 nunla birlikte sokağa çıkmıştı. Genç kadınla Fransız müreb- biyesinin arasındaki münasebet- ler günden güne samimileşiyor ve bunun neticesi olarak mürebhiye hanımından aldığı hediyelerin ver diği cesaretle ona her türlü hiz - meti ifa ediyordu. Bir gün pren- sesle mürebbiye bir (sinemaya girmişler, prenses Amerikalı gen ci orada görmüş ve sevişmişti. İki genç mektuplaşıyor ve fır sat buldukça buluşuyorlardı. Mü - rebbiye mu mülâkatları hazırla - makta idi. Fakat şehzadenin diğer zevce- leri boş durmamaktaydılar. Ken- dilerinden çok genç ve çok güzel olan prensesi gözden düşürmek, hatta onu saraydan uzaklaştırmak onların başlıca hedefi idi. İhtiyar kadmlar, genç rakibe - lerinin sık sık sokağa çıkmasın » dan ve bilhassa Fransız mürebbi- yesinin ona refakat (Oetmesinden şüphelenerek onu takibe karar verirler ve sadık oadamlarından birini bu işe memur ederler. Bir müddet devam eden takipler ne « | | lardır. | Gcesinde hakikat anlaşılır ve şeh- I zadeye anlatılır. Şehzade köpürür | ve karısından müthiş bir intikam i almıya karar verir, Prensin aldığı intikam, son de- irece müthişti, Genç kadın, oda» sına hapsedilmiş ve ondan sonra bir daha dünya yüzü görmemişti. i Kendisi odasının küflü havası i- | çinde damla damla ölecekti.. Bugün artık bu çeşit haremler Ve Türkiyede böyle bir harem kalmadı. İ ... ap Yukarda Londra sosyetesinin halinden bahsetmiş, onun ben pek İ sıktığını, sosyete hayatınm riya» i lardan son derece bıktığımı söy İ lemiştim. Artık bu hayatın biraz da iç yüzünü göstereyim.. Hayatımın hiç unutmadığım bir hâdisesi, İsadora Doncan ile mülâkatımdı. Kendisi dünyanın en meşhur rakkasesi idi. Bu sı - rada henüz on yedi yaşında idim. Civarında muhteşem birevimiz vardı, Validemin her gece verdi. i ği ziyafetlere devrin bütün kibar» İarı ve meşhur adamları devam ediyordu. Evimiz Londra kibar « larının toplanma yeri idi. Başka» ları da bizi taklide yelteniyor, fas kat muvaffak olamıyorlardı. Validemin şahsiyetindeki cazi- be o kadar kuvvetli idi ki, zevk « leri uymıyan, meslekleri birbiri. ni tutmıyan bir çok adamlar onun evindetoplanır ve validem bunla» rın hepsini en ahenkli surette ida» re ederdi.. Validemin evine devam eden « ler arasında henüz veliaht olan kral Oyedinci Edvard, Lord Çorçil, Gladiston, Ruskin, Oscar Vayld, şair Surinburne ve Wik laim Moris bulunuyordu. Bu ziyafetlerin en belli başlı eğlencesi, musiki idi. Validemin hüneri herkesi hayran bırakıyor» du. Çünkü kendisi bütün sosyete- nin tanıdığı, dinlediği musikişi- nasları değil, henüz tanınmıyan genç san'atkârları bulur, bunları tanımak için ziyafetlerine getirir« di. Orun san'atkârı bulmakta ki isabetini, herkes takdir ediyordu. | Onun hata ettiği görülmemiş gibi idi. Validemin “keşfettiği, bu san'atkârlar arasında âlemşümul şöhret kazananlar vardır. Meselâ Kublik, Krisler ve Baklıam bun- lar arasındadır. Bütün dünya bu büyük san'at- kârlarm daha adımı bile duyma» dan, bunlar validemin evinde zi- yafet ve resmi kabullerinde hazır bulunuyor, ve iktidarlarile hüner- lerile herkesi hayrete düşürüyor- Validemin bu halini bilen genç | bir heykeltraş bir gün ona müra- caat ederk onun nazarı dikkatini kendi modellerinden birine celb- etti. Bu bir Amerikalı kızdı. Pa» rasız, pulsuz, sefil ve açtı. (Devams vat)