Sayıra / Ali Avninin resim sergisini görünü Hem Efendim bu işin iktısadi buhranla da alâkası yok : Duhuliyve serbesttir ! Ali Avni Beyin resim sergisinde a sinemasının önünden genler bir çok sinema resimleri iy, ları arasın da beyaz Üze- R , Siyak ve kalın bir yazı ile Kirin sergisi diye bir de ilân ç ürler, Ve şayet bir meraklı, dn medhaline ta, » divarlara dağınık bir su diye, asılmış, ve göze çarpsın olayi vwvetli renklerle yapılmış bip ş ilim reklâmları arasında tablolar görürler. Bu veraklı gi Ya i er resimlere ir az di retci, eğ kkatla bakarsa hemen Zen, * güler yüzlü, sevimli bir li Bu genç ressam Ali yasam Ali Avni, bütün €rini bir araya topliyarak h»i bir resim sergisi yapmak ii Resimlerini topladı. Niha- a), Mn'at hareketlerine yabancı dyan Glorya sinemasımn mü- Mn muvafakatile, eserlerini ve Mübin geniş methaline astı teşbir ediyor. n , Avoinin tabloları ve bilhas- x,, “ekleri, onun memleketimiz Ma, ları arasında en başta yer *ma hak kazandırır. Tama- b, Yerli renklerle resim yapan a, Enç ve müstakil ressamın dizisinde, şahsan benim beğen- ik ablolar “Yorgancı,, “Fa- İN »» “Tuvalet,, ve bir kaç dir, Ressam bu tabloları, N €n sog olarak yapmıştır. # # Li Yeni *E Onunla görüşmek ister- iş, <“endisinden benim dinle- < 9 sözleri dinliyebilirsiniz. tabi, rdeş, geçen gün caddei © geçiyordum, bir dük- Dünde büyük bir kala- ip, Zördüm. Gidip baktım. Halis Hanımın ayak- ii teşhir ediyorlardı, ve bir kunduracı dükkân “* Oraya giden halkın Ti gelip sergimi ziyaret resimden o beklediğim menfaat olan manevi UYMUŞ ve memnun olmuş ki Hem sergiye girmek Fia vermiye de lüzum 7 LE Lie gene gelenler ar. karşı iâkaydinin buka- va zengin olsaydım, gelene, üstelik ben hiç ümit etmiyor- | “secektim, Belki eski İğ girerse, | Yunanilerin halkı tiyatroya' alış- tırmak için kullandıkları bu usul sayesinde, ben de halkı resim san'atine ısındırabilirdim. Ali Avni, bu sözlerile, resmi, kendisine bir gaye edinmiş ol- duğunu söylüyor, bir kazanç vasıtası değil, Onun eserlerini gidip gürmek, her okur, yazar arkadaş için, bir vazife olma- lıdır. Hem efendim, bu işin iktisadi buhranla da alâkası yok: duhu- liye serbesttir | fa. lar VE TENKIT Şiirler Masamın üstünde manzarasına alışık olmadığım küçük bir kitap var: Bu kitapcığın küçücük hac- mi, basit kabı, hatta adındaki sadelik ve iddiasızlık dikkati cel- bedebilir. Kitabın ismi “şiirler,,. Fakat beni bütün bunlardan daha ziyade çeken kitabın basıldığı yerin ismidir: Sivas. Eskiden Türkiyenin düşünen ve söyliyen yeri yalnız Babıâli caddesidir, derlerdi. Anadolunun dört bucağında uyanan duygu ve düşünce ışıkları bu yanlış hükümdeki butlânı açıkça or taya koyuyor. Bu kitap gösteri- yor ki Anadolu şehirlerinde de fikir ve san'at hesabına kazanç sayılacak neşriyat faaliyeti olu- yor. Buna sevinebiliriz. “Şiirler,in şairi Ahmet Kut- si,dir. Edebiyat karilerine yaban- cı olmıyan bu isim, benim için içli ve özlü bir hassasiyetin ifa- desidir. Şimdiye kadar uzun fasılâlarla da olsa şiirlerini mub- telif mecmualarda bastırmış o- lan Abmet Kutsi, bu kitabın içinde yirmi bir manzumesini toplamış, Ahmet Kutsinin mısraları ara- | sından bir ruh şafakının yarı | aydınlığı görülüyor. Bu şiirleri okurken uzakta ka- ranlığın içine boşalan ince bir ırmağın şırıltısını ve bu şırıltıda- ki tatlı musikiyi duyar gibi ol- dum. Bu berrak ses, insana müp- hemiyetin zevkini tattırıyor. R.A. “İ girmiye » Kayseri, Şillerin sözünü ispat ediyor Tiyatro seyreden köylüler — Aka'nın Beyaz kahraman piyesi — Kunduracıdan aktör VAKIT'ın muhterem karileri | karşısında cevap bulamıyan bu gündelikçi ve hademe ile omuz e Kayseri muhabirinin geçenlerde | köylü kadınlar şimdi mektep da | muzadır. çıkan bir yazısını bağladığı şu cümleyi bilmem hatırlarlar mı? Kayseride mütevazı bir çatı al - tında başlıyan sahne hayatını an- latan muhabir diyordu ki: “Artık Kayseriye Anadolunun hücra bir köşesi denemez.,, Bu defa Kayseriye dönüşüm - de karşılaştığım iki hâdise beni o derece mütehaşsis etmiştir ki, Anadolunun bu hücra köşesinde olup biteni (VAKIT) a bildirme- yi lüzumlu hissettim. Kayserinin 17 kilometre uza - ğında Erciyaşın eteklerinde, Ali dağın arkasma gizlenmiş bir köy vardır: Zencidere, Bu köyün iki mektebi var, biri köy muallim, diğeri şehir yatı mektebi. Memle- ketimizde hakiki uyanıklığın an- cak mektepler sayesinde, maarif adamının sabırlı o emeğile vukua geleceğini teslim etmek istemi « yenlere Zencidere köyünün geçir- diği tahavvülü göstermek lâzım - dır. Köy muallim mektebinin mü - dürü Murat Alp Bey emektar bir meslek adamıdır. Bütün vaktini, | zevkini, mektebine vermiş altı se- nödenberi fasılasız bir (odidinme ile bu dağ köyünde memlekete (150) muallim yetiştirmiştir. Bu sene bu mektep artık (vazifesini bitirmiş sayıldı ve maarif vekâle- | ince lâğvedildi. Bu münasebetle köy halkı ile vedalaşmak için bir toplantı yapıldı. Yaz tatilini Zenciderede geçi- ren muhtelif muallim mektepleri- ne ve Gazi Terbiye oEnslitüsüne mensup bazı talebenin içinden seçtiği sahne istidatları bu toplan tıya şetaretin kaynağı olan genç- liklerinden temiz ve berrak kah- kahalar saçtılar. Bilhassa (Yapışkanlar) oyu - nunda müellif ve yapışkan şair Semih rolünde Gazi Terbiye Ens- titüsünün güzide talebesi Haydar ve arkadaşı Nejat beyler her tür- lü takdire lâyık bir muvaffakıyet gösterdiler, Bu müsamere münasebetile be- nim asıl kaydetmek istediğim ci- het sahne değil, temaşager tarafı idi. Salona girdiğim zaman içer - den kesif bir uğultu ve köylünün öbek kokusu insanın samia ve şammesini tıkıyordu. Köylü de- likanlılar çıplak başlı (ihtiyarlar bazan kasketlerile yığın yığın cturmuşlardı. Toprak rengini al « mış emekçi vücutların başları, ha- sat günlerinin yaklaştığı bereket li bir buğday tarlasının olgunlu - ğu ile sahneye çevrilmiş ve per- denin açılmasını bekliyordu. Ası hoşu, bu bereketli tarlanın olgun başakları arasmda hemen tar - layr bir çiçek tarlası saydıracak kadar renkli, ekseriyetle beyaz giyinmiş köylü kadınlarının kala balığı idi. Murat Bey anlatıyor: — Evvelleri mektebin duvarı- na ürkerek sürünerek geçen köy- lü kadınlar, yavaş yavaş içeriye başladılar. o Evvelleri kendilerine yapılan bir hitap | hilinde kendi evlerindeki kadar | rahat dolaşıyorlar. | Kim demiş ki, Türk halkı mü- teassıp ve içtimai hayata kabili - yetsizdir. Bu iddiada bulunmak Türk halkınm hiç tanımamış olmayı işrap etmez içtimai bünyesini mi? Türk halkının yüzde 75 ini | zevkile sadece halktır. teşkil eden bu köylü smıfının, A- nadolunun bir köyünde gösterdi - ği bu halis uyanıklık karşısında ruhlarını karartmış olan bedbin gençlerimizin yatta en zevkli sây olan halkı ye- silkinmesi ve ha - tiştirme savaşına atılması icap e - der. Müsamere bitti ve halk dağılı- yor, Köylüler karı koca, kız kı - zan, aile aile mektebin merdiven- lerinden iniyorlar. Taş merdiven - lerde köylü şivesinin tatlı edasile sözler, kadınların takunya sesle - ri, arasıra köylü babaların dayan- dıkları sopaların tok toku akse » diyor. Mektebin balkonundan seyre- diyorum. Karanlıkta o uzıyan bir kesafet ellerinde fenerleri ağır a- ğır yuvalarma dönüyor. Bunların içinde yarım saatlik, bir saatlik civar köylerden gelmiş olanlar da çok.. ... 30 Ağustos Zafer Bayramı burada da tes'it edildi, bunu a « jans bildirdiği için tafsil etmiye - ceğim. Benim sözlerim bu müna- sebetle verilen müsamereye ait - tir. Halkevinin OKayserideki he - men bütün münevverleri sinesine kısa zamanda toplamakta göster- diği meharet ve muvaffakıyet bilmem diğer vilâyetlere nümüne olacak bir şekilde değil midir? Buna inanmak istemiyenlere söy» lenecek en kuvvetli cevabı bu mü- sameredeki müşahedem göste- recek. Kayseri halkevi münevver- le halkın kaynaştığı, biribirine ka- rıştığı bir yerdir. Burada bir ağır ceza azası, bir mektep, bir ban » ka müdürü bir esnaf çırağı, bir Arneler beşikte der çocuğuna : — Acını görmesin gözüm âlemde, Teselli demeksin bana son demde | Bütün ümitleri yel alır gider, Tomurcuk açılır, sel alır gider, Anneler büyütür, el alır gider. Zencidere müsameresinde te « maşagerlerden bahsetmiştim, şim di de oyuncuları anlatacağım. A- ka Gündüz'ün (Beyaz Kahrama- n)ı oynanıyor. Fakat kimler oynuyor biliyor musunuz? Bu piyesi oynıyanlar, Halkevinin aşıladığı Oo yükselme Gündelik maişet didinmesi « nin bütün yükünü çekmiş olan halk, gecesini de insanca bir sa - vaşla, bedii bir yaratmaya hasre - derek geçirmek azmindedir. En müterakki memleketlerdeki ,halk uyanıklığını aralınıyacak olan bu hal göğsümüzü iftiharla dolduru- yor. İşte rol sahiplerinin meslek - leri: Arzıhalci, kâtip, şapkacı, kunduracı ve saire.. Şillerin “Tiyatro, halk terbiye- si ocağıdır,, mealindeki sözünde mevcut hakikat ve isabet düşünü» lecek olursa Kayseri gibi Anado- İunun göbeğinde olan biten ve artık bizim için umuru tabiiyeden sayılacak kadar &hemmiyetini kaybeden bu işler karşısında artın medeniyeti hazıra kendine lâyık en yüksek mevkie erişmek emri « ni en hain bir nazardan bile kaç- mıyacak, şüphe içinde kalmış bir vicdan tarafından teslim edi - lecek bir halk akidesi haline gel- miştir, Yunus Kâzım Musiki sam'atkârları cemiyetinin kongresi Istanbul musiki san'atkârları cemiyeti senelik kongresini önü- müzdeki çarşamba günü saat on üçten on yediye kadar C. H. Fırkası Beyoğlu kaza merkezin- de yapâcaklardır. —— Heykel sergisi Heykeltıraş Zühtü Bey yaptı- ğı heykel ve desenlerinden bir serği vücude getirmiştir. Zühtü Beyin serğisi eylülün on ikinci pazartesi günü saat On altıda Gülbane parkı yanında balk evi güzel san'atlar şubesinde açıla- caktır. VE 4 BB BB VE KANA BA .. gm yaa yy Sür “Ayyy ye ie inne ellerimin Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna : — Tenimde bir yara işler gibisin, Titrerim, rüzgârlar keder vermesin | A yy gg gay yy yy yg Ahmet Kuts! paya yy yg