5 Eylül 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

5 Eylül 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türkçeye Çeviren Ö. Rıza Birbirimizi sevdiğimize emin olmak için bir hafta birlikte yaşayalım ! Fakat bu Ruslar da çok tuhaf adamdılar. Anaslasya teessürüne hâkim ol- l duktan sonra sevgilisile yeniden konuşmıya başladı: - Fakat biz vaziyetimizden ve yanlış hareket etmodiğimizden e- | min olmalıyız. Yoksa Velâdmi- rin intiharından sonra hata ettiği- mi anlıyacak olursam kendimi asla affetmem. Bana kalırsa bir- birimizi sevdiğimizden emin el- mak lâzım. » Emin değil miyiz? - Emin olabiliriz. Fakat bunu | anlamalıyız. Onun icin birlikte ,Parise gidelim ve orada bir hafta kalalım. Ondan sonra kararımızı | veririz. Aşenden biraz muhafazakâr- dı. Bu teklif onu biraz şaşırtmış» tr. Anastasya onun şaşırdığını görmüş ve hemen ilâve etmişti : - Siz Burjuvaların taassupları- mA İnanıyor musunuz? — Hayır, kayır. Teklifiniz çek mükemmel! — Bir kadının bütün hayatımı bir çift söz için tehlikaye atması doğru olur mu? Bir erkeğin ne ol- duğunu anlamak için onunla bir- likte yaşamak lüzim! Ancak © Zaman bir karar verilebilir, — Çok doğru. Birkaç gün sonra Parise gide- ceklerdi. Karar verildikten sonra Anastasya ilâve etti: . 77 Parise seninle beraber gide- ceğimi kimseye söylemiyeceğim. — İyi olur. — Bir hafta sonra hata ettiği- mizi anlıyacak olursak bir kimse bu maceramızdan haberdar olmı- yacak. — Pek tabii! Kararlaştırılan gün ikisi istas- yonda buluştular ve birinci sınıf bir arabaya binerek hareket etti- ler. Anastasya birinci mevkide bulunmaktan memnundu: — Babamla kocam, prensiple- | ri icabı hep üçüncü mevkile seya- hat ederler. Fakat ben tren seya- hatlerinde hastalanırım. Başımı birinin umuzuna dayamak ihtiya- cını hissederim. Onun için birinci sınıf daha muvafık, Trenin hareketile Anastasya- nın başı dönmiye başlamış, oda şapkasını çıkarmış ve başını A- şendenin umuzuna dayamıştı. A- şendenin kolu onun belini sarmış» tı: — Tabii uslu duracaksın! Vapura bindikleri zaman A. nastasya kadın kamâraşına inerek karnını doyurdu. Şen ve neşeli konuştu. Fakat Kaleden tekrar trene bindikleri zaman gene ba- şını AÂşendenin umuzuna dayadı ve öylece Parise vardılar. Anas- tasya ile Aşenden küçük bir otele indiler. Geceleyin geç vakte ka- dar Maksim Gorkiden, Karl Mar- kstan, beşeri (o mukadderattan, aşktan, insanlığın kardeşliğinden, ir. Sayısız çay içtiler. A şenden ertesi gün öğleye kadar y- Yumayı göze almıştı. Fakat A - nastasya erkenci idi. Hayat, bu Ki ati, yapılacak iş- ler -.— çok olduktan sonra geç ere kadar uyumak ma- nasızdı. Aşenden de erken uyan - mıya mecbur oldu ve kahvaltısı- x ımmarladılar. Aşenden sevgili- sine sordu: , a e l 3 ra Luvra gittiler — Ne yiyelim? — Lop yumurta! Yumurtayı smarladılar ve iş- leden sonra Lüksemburgu ziyaret ettiler. Er - kenden yemsk yiyerek Komedi | Franseze gittiler. Daha sonra bir Rus kabaresinde darsettiler. Er - tesi sabah sekiz buçukta uyandık ları zaman Aşenden tekrar sor - du: — Kahvaltı için ne ısmarlıya- hm? — Lop yumurta! — Ama daha dün lop yumur- ta yedik. — Bugün de yiyelim! — Peki! Buzünü de dün gibi geçirdi - ler. Yalnız Luvr yerine katedral- lere, Lüksemburg yerine Guimet müzesine gittiler. Ertesi sabab A şenden sordu: — Kahvaltı için ne ısmarlıya- lum? — Lop yumurta! — Ama dün de, evvelki gün de onu yedik! — O halde bugün de yiyebi- liriz. — Ben yiyemem. — Bense her gün yiyorum ve çok severim. — O halde size ısmarlarım. — Beraber yiyelim. — Peki! Ertesi sabah Aşenden yumur - tadan bıkmıştı. -Fakat-tekrar sor du: — Ne yiyelim? — Lop yumurta! — Ama yalnız sana ısmarlıya cağım. Benimkiler yağda pişsin. — Olur mu ya? Ahçıyı yor - mek doğru olur mu? Ama sen İn- gilizsin. Ve bizmetkârları birer makina gibi tanırsm. Onlarm da sizin gibi kalpleri, hisleri, heye - canları olduğunu unutuyor mu - sunuz? Senin gibi burjuvalar bu kadar hotperest olurlarsa hiç şüp hesiz proletarya da $ize karşı kin bağlamakta haklı olurlar. — Demek ki Pariste yiyece - ğim yumurtalar okaynalılacağına yağda pişirse İngilterede bir ihti- lâl kopacak! — Anlamadınız! Mesele, pren sipte! Halbuki; sen işin lâtife ta- rafındasın. Böyle lâtifeleri ben de severim. Çekof da Rusyanın en meşhur nüktedanlarındandı. Fakat senin hattı hareketin tema- mile yanlış. Sende bis eksikliği var. 1905 isyanında Petrogradda bulunsaydın böyle düşünmez ve böyle hissetmezdin. O zaman kazaklar halk kütlelerine saldırı- yorken ahali çarın kış sarayı ö - nünde ve buzların üstünde diz çökmüş bulunuyorlardı. Fakat Kazaklar kadın, çocuk herkesi ayaklar altında çiğnemekte idiler. ger aman o ne müthiş günler - i Anastasyanın gözleri dolmuş, yüzü ıstırap ile takallüs etmişti. Kadın, sevgilisinin elini eline a - larak devam etti: — Sen çok temiz kalpli, nezih duygulu bir adamsın. Her halde yumurtaları benim yediğim gibi yersin? — Tabii! (Bitmedi) | Taş ocakları resmi nasıl alınacak? Belediyenin taş ecakları resmi şimdiye kadar merkezes tahsil edilmekte idi, Merkezdeki bu teşkilât | lağvedilmiş, belediye hududu o dabilindeki iskelelere merakiplen çıkarılacak taş res- minin kantar cibayet memurları tarafından alınmasına karar ve rilmiştir. Bundan başka daimi encümen tarafından yeniden bir de tarife yapılmıştır. Bu tarifeye göre, mütepevvi grecek 100 ki'ozun- dan 10, mermerin 100 ki'osun- dan “0, kumun tonundan 7, ça- kıl ve molozun toruidan 10, ke- bar taşımın melre tulünden 10, ayniye taşının kantarından 8, ma- mul taşın adedinden 3, tujlanın 100 adedinden 60, k rem'din 100 adedinden 70 kuruş resim alına- caktır Kantar memurları sabah ye- dide işe başlıyacaklır, akşam |, beste paydos edeceklerdir. Kaçak et kesilmesi- ne mani olmak için Belediye kaçak et kesilmes ne mani olmak için, yeniden açıla- cak kesap dükkânlarının yan ve arka taraflarında kapı ile ay- nlmış gizli yerler ve üzerindeki odalara içerden açılmış kapılar bulunmasına müsade edilmeme- sini şuvslere bildirmiştir. Belediye memurları» »ın gezintisi kaldı Belediye memurları önümüz- deki cuma günü Bursaya bir tenezzüh lertip etmişlerdi. Iştrak edenlerin azlığı karşısında bu gezintiden vaz geçilmiştir. Poliste : Arkadaş arasında Telefon şirketi amelesinden Eştef o ârkadaşı (o abdurrezakla kavğa “etmiştir. Eşref demirle Abdurrszakı başından yaralamış- tır. İkiside yakalanmıştır. Şöförle Hammal Beşiktaşta oturan şöför isma- il ile bammal Yaşar arasında kavğa çıkmış ve birbirlerini ya- ralamış'ardır. o İkisde polisler tarafından yakalanarak adliyeye tes'im edilmiştir. “Yangın var!,, Abırkapıda Taş banın ikinci katında kiracı kömür amelesin- den Sabri ile karısile kavgaya başlamıştır. Kadın yemek yüzünden karşı- hık verdiğinden Sabri büsbütün hiddetlenmiş, eline geçirdiği odunla karısın iyice pataklamış- tır, Sabrinin karısı dayaktan kur- tulamıyacağını anlayınca “yan- gın var, yetişin dostlar, diye feryada başlamış, © sırada yol- dan geçen bir zat itfaiyeye ha- ber vermiştir. Istanbul gurubu yangin haberini alınca sür'atle hazırlanmış, Abırkapıya gelmiş, fakat ne bir alev ve ne de bir duman görülmemiştir. Bunun üzerine yerlere serilen hortumlar toplanmış İtfaiye geri dönmüştür, İifaiyeyi ayağına ka- dar getiren ve mahalleliyi başına topliyan kadın pencereden şun- lan söylemiş ve içeriye çekil- miştir, — Yangın var diye bağırdım- sa itfaiye gelsin demedim ya. Ailenin şimdiki Maamafih, erkek kadın tara- fından gizi veya açık zulüm görmesi gülünç ve sinirlendirici bir bal ise, erkeğin kadına 2u- Jöm etmesi de alçaklık ve uta- nılacak bir gaddarlıktır. Çünkü bu, zafa karşı kuvvetin sui istimalidir. O zaf ki esasen ailenin ve ta- biatin arızalarından ve iztrap larından kâfi derecede sarsılmış- tır, o zeıf ki haksızlıktan ve ka- balıktan masun bulundurulması bir ulüvvü cenap vazifesidir. Zalmün bir kaç türlüsü ola- bilir: Bir zulüm vardır ki, galiz ve menfardur. Şiddet istimalin- den çekinmez; huzur ve mubab- bet haclegâhına dehşet saçar. Diğer birzulüm vardır ki mü- televvindir, irticacıdır, gider ve tekrar gelir, bazan iyidir, fakat daima zıt gitmekten yeni yeni yaralarla ruhu öldür- miye çalışır, açtığı yaraları un- durmakla pek az alâkadardır. Nedamet hissetmesi pek nadiren vuku bulur. Bir nevi zulüm da- ha vardır ki kuru ve sakindir, oda bir nevi askeri disiplin tess eder. Hulâsa bir zulüm vardır ki zahiren terbiyeli ve zariftir, güzel cilâlar altında de- rin bir “kendini beğenmiş, lik saklar. Görünüşte mesut zanne- dilen ne aileler vardır ki, erkek Kadından avuç, avuç göz yaşları söker, koparır! İstibdatların en müstekreh ve en mânfur olanı, aile istibtadıdır. Çünkü çaresiz ve devasızdır. Daha doğrusu kullanılacak devanın ken disi de, pek büyük bir dert,, ça- resi olmıyan bir musibettir: Zül- me uğrıyan bir kadm ne yapabi- lir? Kanuna iltica etmek, ismini taşıdığı kimseyi mahkemeye sü | rüklemek, umumun nazarını evi» | | ratları ile geçinenlerden ty” i nin içyüzü üzerinde temerküz et tirmek, çocuklarını babalarında ayırmak, bizzat kendini de kızlık, kadınlık ve dulluk sıfatlardan hiçbirine sahip olmaksızın, yal - nızlık ve bağlılık arasında, mu- accel bir dulluğa mahküm etmek mi? Maamafih ailenin şimdiki ıstı rabı, itiraf etmeli ki istibdat değil, daha ziyade metrukiyet ve alâka- sızlıktır. İzah edelim: Riyaset, mes'uliyetten © tefrik edilemez. İktidarın mesnedi ise vazifedir. Aile reisinin vazifele - rini, kanunu medeni (*) ikiye ir- ca eder: Himaye ve sadakat. E - ğer erkek, ailenin reisi ise bu, onun tabii hamisi olmasındandır. Bu itibarla kendsine hürmet ve itaatla mükellef olanları emniye- te mazhar etmeden aile reisliği taslamak isteyen erkeğin nüfuz ve iktidarı hakikaten (o çekilecek hiçbir tarafı olmıyan haksız ve mantıksız bir imtiyaz mahiyeti - ni alır. Medeni cemiyetlerde himaye - nin manası, aileyi, vukuu pek na- dir olan taarruzlra karşı koru - maktan ziyade onu yaşatmak, o - nun gündelik ihtiyaçlarını tatmin etmektir. Evin idaresi içn çalış - mak, erkeğin bellibaşlı vasfıdır. Erkek, çalışmak suretile hem ai - ledeki, bem de cemiyetteki rolü- nü birden ifa eder: Bu iki şey arasında tuhaf bir (5) Fransanın kanunu medenisi , haşlanır, | İ vücut bulan fıkara ishrabı, istib& değil, metrükiyet ve alâkasızlıkt Mütercimi : Zonguldak meb'usu "| g3 4 0 münasebet vardır: Çünkü aileye girmekle cemiyetin olmak sıfatını kaybetme?" tını kazanmak, işlerini ile” için alâkasını devam mecburiyetindedir. Bu yet onu çalışmıya sevkedö” buki ailenin bakasını temi? de bu çalışma tarzıdır. Er retini cemiyetten alan v8 reti ailenin sandığına yat ameledir: Cemiyet, bütün “4 ketlerini, terakkilerini, inkişaflarını erkeğin, sf nı ve çocuklarını besi sarfettiği sây ve himmet? ladur. Çalışmak kadının ye İ i smdan değildir. Kadın İ nin, kadın istidadının €9 ve en hakiki bir tezahürü 9 hizmeti değil, evin dışındaki lışmayı kastediyoruz. umumi ve hususi . teşebb”iğ ilti j iş evleri, ana mektepleri v8 ler gibi çocukları ananın ib” mından müstağni kılmak #£ le kadına aile ihtiyaçlarını” ıyabilmek imkânını bal yır müesseselerini bütün y le takdir ve tasvip ederiz. ailenin yerine, cemiyetin $© ; ni ifade eden bu müessesele' yl yet bir felâketi karşılamak # almmış tedbirlerden ibareli p| ihtimal ki bu tedbirler; 05 sonunda ailenin ihmal ve M4 yelini, ananın alakasızlığı vik edecek yani daha büyük vakibindeki vehamet itib ve tahminden üstün fen sebep olacaktır. 7 Hulâsa; çalışmak, birdi olmak haysiyetile kadına ' ile reisi olan'etkeğ& tevecii der. Bu öyle bir vazifedir P) edenlere kadar cemiyetin “4 smıfları için ayni deri j zaruridir. Eğer ikinciler g1 lerinde yaşıyan kimseleri dirmeğe mecbur iseler, İl f geçinenler de malik oldukle” Ni veti muhafaza etmekle, ne bir surette idare pe mir bir hale koymakla mü” #l tirler. Bu ise ancak çalışmal | min olunabilir. Halk tab mensup bir erkeğin bütün mahveden zevk ve eğli pılmaksızın alın terile ekmeği, çıplak ve müteva3' odada çoluk çocuğuna yedi zenginlere adeta huzur VE dersi verdiğini görmek bati manzara değil midir? Bu#* kabil eğer bu küçük külâtala kazanılıyorsa, eğ?” 4 sen darda bulunan bir aileni, yacını güçlükle temin sa ve bilhassa eğer bu sil. sızlıklar içinde ekmek b€” erkeğin eline geçeni sef ve # ahlâksızlık uğrunda sarf ge” tihlâk etmesi ve bündi” müstekreh ve hayasız p olmak üzere karısının larını feda ederek kazani | on kuruşu alıp da mahv ,f€' retile alçak ve gasıp bi”. derekesine düşmesi, sile ve deki hakkının pek tabii, Sag meşru olarak sukutuna maz mı? y i İİ |

Bu sayıdan diğer sayfalar: