eğe za Kp « mandanlardan işittim. Eski çavuşlar de doğar ama hane içinde, yateğında —3 — VAKTT 19 Temmüz 1937 sma — Atalar sözü bahsi: 2 (Atalar sözü) nde İ (Türk) ün kendisi ç Dedi Kastamonu meb'usu Velet “Çelebi) kendisini taciz edip huzurunu selbe -| Beyin bu bahse dair birinci inakale -| leri ikt gün evvelki sayımızda çıkmış- tı. Bugün de ikinci yazıp tekdim &- diyoruz: İ Atalar sözüne dair basılmış birkaç kitaba bakılınca zavallı Türkün kendi atalrı sözü içinde kendine “ir birkaç| (mesel) görülür.Onlar da türkü tahkir mahiyetinde lâflardır. Bunların son - radan, yani Osmanlılar (o Istanbulda! saltanat kurup baştan başa Rumeliyi mülküne yamıyarak oralardan yetis! şip son zamanlara kadar azim ekse- riyetle Türkün bşına geçen şuursuz, yani tam Türklük şerefini gütmek bil miyen kimselerin ve emsallerinin sü - züdür .Bu kabil zevatı muaheze et - mem. İnsan tadın bilmediği bir mese lenin cahilidir. Sözünün nereye vara- cağını bilmiyerek Jâf olsun diye söy- Teniverilmiş şeylerdir. Bunun birçok delili yâr: oBir kere bu kabil sözler büyük Türkistanda kaynaşan nice milyonlarca Türklerin bir kısmına a- it müsteşrikler (o tarafından toplanan darbrmeseller içinde bu yok. İkincisi! içinde türkçe olmıyan sözleri hari me| seller diğer Türk şubelerinde görül -| mezse Osmanlılar da aslı Türk olm.) yan her hangi bir kimsenin sözü ol. duğunu hatırlatır. Üçüncüsü bu işler le uğraşan kimse hasıl ettiği o rüsuh ve ihata ile o kabil sözlerin eski ol -| madığını, sonradan Oşmanlılıkta çı. karıldığını anlar. Çok şükür ki, Türk! aleyhinde bu kabil sözler beş on iâf| tan ibarettir. Atalar sözlerinin en güzel, en canlıları Türk subelerinde ve bu şubelerin eski kitaplarında ve masallarında kaynaşıp duruyor. Fa -| kat bunları artık genç bir 'Türk top. ltyabilir. Bizleri böyle canlı noktala- vı onlara hatırlatacak kadar bir hiz. metle mazur görsünler. Türkün faziletleri, şerefleri hak-' kında bir şek sözlerden hazılarıni kendi (Atalar sözü) defterime geçir. dim. Bir miktarını buraya naklede -| eğim: Türk tükrüğünü yalamaz. (Tükür. döğünü) de derler, Cenkte Türk ölüsüne tükürtür, yü zine tükürtmez. > Yani cekte ölür. se oİeşine (o tülkürebilirler. — Yok- sa sağ İken kimse yüzüne tükür.| miye cesaret edemez. Tükürtmiye de meydan vermez, Sebep ihdas etmez). Türkün bildiğini tilki bilmez. | (Yani Türk hödük değil. Fakat| «ği ballidir. Sakindir. İtaatin tir! lidir. En ince şeyleri bilir fakat söy.! Ziyemez. Ama yopmak lâzım gelirse bildiğini lâfta, gürültü ile değil; fili. yolla ispat eder. Sonra da bu işi ben yaptım diye öğlinmez. En büyük ku- muharebe esnasında öyle tahiyeler yapar, öyle manevralar çevirirlermiş Ai, hayretlerinden onlara “Çarıklı er kânarp,, derlermiş.) Türk sözünün eridir. Türkün derdi kızıl alma yağması. (Türkülerde, masallarda, O osker yarenliklerinde “Kızıl alma,, sözleri türlü sebeplerle zikrolunur. Burada) fafsil bizi sadetlen alıkoyar) Türk koşuda atının çatladığına değil, geçemediğine yanar. Türkü fesat; Türkmeni inat yı . kar, Ciarincisine müritleri, nİnafık- ların karidırması, İLincisine de tükrii! günü yalının £ *ep olur Türk mert olur, sözü sert olur. Tirs dam göl sesinde doğ:* gük kub-, altında ölür. (Vani diğer ins <lor gibi nesin. ölmez. Hâlâ ekserisi muharebe mey - danında ölmektedir.) Türk Türklüğü ile meşhurdur. (Tevekkel diye söylerler. Kendine göre bir işe karar verir, yapar. Ar » tık eticesi için hakka tevekkül eder. Ne çıkarsa bahtına. İyi çıkarsa şük - vreder, Fena olursa sabreyler. Meyus olmaz.) Türk ayağını çürük tahtaya bus - ... Türkün ayağını edik sıkmaz. yy — Papuç. Yani bir mesele “den yeldiği kodar, daima, derse, çaresini bulamazsa Befilâne 0! isin mağlübu olarak çekip durmaz. Silker, atar. İşi bitirir. Hazroti Merv lânanın bu bapta bir menkıbest var) Türk ata binse başını terkiye ko yar, (Ata binmek, atlanmak, mutlaka) bir işe, ekseriya cenge gitmek manst- na eski tabirdir. Yani bir işi hallet. milye, yahut vatan uğrunda harbet «| miye hazırlanınca arlık ölümü göze alır, o işi bitirir. “Türk ada binince atanı tanımaz, gibi sözler şiddeti azmine mahmuldür. Bu da cenk pi. bi büyük meselelere aittir. Sonradan bu manalar bozularak “Türk ala bi nerse bey oldum sanır,, şekline İon - muştur. Halbnki her Türk yaradılış» ia zalen (Bey) dir. Bedmaye değil - dir. Bugün çiftinin kuyruğuna yapt gan mütevazı Türk; yarın her hangi bir uzak ölkede kocaman bir salta - net kurar. Emsali payansızdır.) Türk aldanırsa ya yiğitliği yüzün. den, ya münafık sözünden. (Balâdaki “Türkü fesat yıkar,, sö. zünün tefsiridir.) Türkün soyu bozulursa huyu da bozulur. Bu söz üzerine bütün Türk mi. tefekkirlerinin, Türkçülerin, geçle - rin dikkatli nazarlarım celbederim. Kabiliyetimize yöre çalışmalıyız. Tür! kü paşatacak, yükseltecek, artıracak;| canlandıracak, ateşlendirecek, hasılı soyunun bozulmayıp daha kökleşme “ sine, sağlamlaşmasına sebep olacak! “Horsiyalımız,, dan hangi cihete ka l biliyetimiz varsa o hususta vazife al-' malıyız. O vazifeyi de ölünceye kadar görmeliyiz. Türkün Türklüğü bun > dan belli olur. Okurlarımız kitaplarımızdan. genç lerimiz halk ağzından lügatier, tabi. ratlar, darbımeseller, masallar, kura- feler, Uâçlar ve saireler toplemelı Kimimiz musikimizi, kimimiz rakısla rımızı, künimiz oynanılan oyunları, kimüniz elbiseyi, kimimiz silâhları ki mimiz son'atlara ait sınıf sarıf mali. malı ve eşyayı velhasıl “Hara, namı! altında nelerimiz varsa herkes lin - ölünceye kadar oha hizmet etmeliyiz. Netice bunlara dair yükselmiş milletler ne| yapınışlarsa biz de bir olup unu yap- mua hemen başlamalıyız. Çok geçi kaldık. Zayi edecek zamanımız yok - tur, Bu işlere para puldan 3iyade aşk re İman isler. Aşk ve < imanlai çalışanlardan örnek almalımz. İşte bu azim bizde hâsıl olduğu! zaman artık Türkün soyu günden güne düzelir ve yükselir, Cünkü Tür. kü, Türklüğü öğrenmiş oluruz. Ve Türkü kendi harsı dahilinde hakiki olarak yükseltiriz. Şimdiye kadar yap bağımız nibi şunu bunu taklitle uy - durma Türk yapmıya çalışmanız ) Hikâyeli ata sözü Türkün (Ya odunu?) diyer soyan. dan: Herilin biri bir köyden sabah er - ken çıkmış şehre gidiyormus, Yolda öğle sicağında yorulmuş, takati kal - ramış, Bakmış, ilerde kiyiüzün biri- si eşeğine vüklettiği odunu yıkmış, eşeği salvermiş. Kendi de ekmek ye- yip şöyle uzanmış. Yanına gitmiş, se lâm vermiş. Aralarında şu muhavere geçmiş: — Dayı! Nereye gidiyorsun? — Şekre. — Nicin? — Şu odunu satmıya. — Dayı, şu odunu şehirde kaça sa tarsın? — Ma, belki beş kuruş verirler. — Baba! Ben sana on kuruş ve . reyim, Eşeğine bineyim, Şehre girer- ken on kuruşunu sayayım. Sen de işini görür, vakölle köyüne dönersir, olmaz mı baba” (Köylü düşündü, sonra şöyle söy ledi). — Efendi, ya odunu? — Canim odun nene lâzım. Sen iki misli para ;Jarsksın ya! — Allah ömür versin. Orası ama ya odünü? — Bana bak emmi! Ben simdi bu il “kötü kasıdı. Yoleü'da köylünün halin | Komşu memleketlerde | Para çalıp dağa Çıkan veznedar! Sofya, (Hususi) — Paşmaklır | İ dan gelen malümata göre Paş- mallı belediye kâsazını teltişe giden maliye müfettişi kasada 2 milyon Levadan fazla bir sai istimal tesbit etmiş ve bu suiis- timali yapan veznedarı tevkif edeceği yerde kendisini bu hu- susta izahat vermiye çağırmıştır. latilâz yapan veznedar ise bu davet karşısında maliye müfet- tişinin yanına gelerek izahat ve- r.ceği yerde yanma daha iki arkadaşını da alarak silâhlarile beraber balkana çıkmı; ve key- tiyeti bir mektupla müfettişe ha- ber vermiştir. Hü ümet muhtelis veznedarı yakalamak için şid- detli todbir olmıştır. Artistler gurubu ! Belgrat, (Hususi) — Maaş ala- mıyan buradaki tiyatro artistleri tuhaf bir grev ilân ve bu suret- le tiyatro müdüriyetini kendilerine oyun ccnosında avans vormiye mecbur etmişlerdir. Artistlerin grevi şu şekilde olmuştur: Bir Oyun esrasinda cahncye rolünü yapmıya çıkan her crtist ağzmı açmış fakot hiç bir kelime söy- lemeden oynürmy: aplamıştır. Bu vaziyet halkın zını davet etmiş ve neticede tiyatro mü dürü ortstleri memnun etmiye mec our kalmıştır. odunu senden üldim. Buraekti. dur. sun, Sen beni rüp şehirde pizar beklemeden, sokak sokak dolaşıp “O- duncu odun!..,, diye haylarıp yorul » madan tırnağı dibinde iki misli on kuruş ulacaksın. ( Köylü yine düşünceye vardı. mağını ağzına vardırdı, Sakalını kötü den bu sefer işi anladığına hükme . dip içinden sevind. © sırada dalgın. köylünün gözü ortada yığılı o duna rasgeldi. Şöyle dedi: — Efendi, dediklerini anladım. Al lah razı olsun, beni külfetten kurta- racaksın. İki misli para kazandıra - caksın ama ya odunu? 3 : » (Çocukluğumda ben de herkes gibi bu fıkrayı işittiğimde güldüm, geç - tim. Fakat bugün gülmüyorum. Dü - şünüyorum. Ta.. kablettarihlerden be! ri şu toprağın çiynemedik köşesini bırakmıyan, dünyayı, Kony: tiril tiril titreten Türk; gene bu Türk de- gil mi? Öyleyse dünkü bu Türk nasıl olmuş da bu hale gelmiş, Hatta ba -! zıları sevmiyeceğimiz başka işleri de! irtikâp etmiş, Sonra şu sözde karari kılıyorum : — Türk Musanın asasıdır. Naehil elinde adi bir sopa, ehlinin elinde ye di başlı bir ejderhadır. Artık siz sözümün alt tarafını dü. şünür, zihninizde bulursunuz). »$ 4 At tırmaktan, insan kulaktan ka - par. (Kapmak — Arapça (sirayet) in karşılığıdır. Ancak (sirayet) de tesir mânası var.(Kapmak) da ise müteessir olmak, yani başka bir şey tesir et - mek vardır. Maamafih bu cevherin bil! tün müştakları (Sirayet) manasının) envar yerinde > kullanılır. o Hastalık! kaptı, kaptırdı, kapıldı, kaptırttı, Söz tırtıldı, kapma, kapış, kapan, kapar, kapağan ilâh ahirihi. Manası; At, ken. disini mı.x1141 kılacak en fena hast». lığı ternağından (İstanbul tabirince)| kazanır, insan da en kötü huyları rel na yoldaşlardan işitmekle atır.) Atın dorusunu, kızın delisini, (Türkte deli; cesur, serbest, nef - sini müdafaaya kadir, mert, âcizlerin hamisi gibi şek manaya gelir, Bu- rada da maksat budur. Hatta (kız) yerine (yiğit söylenir .Yerine göre). Atım tepmez, itim kapmaz diyen hâşâ yalancı olur. (Yani: atım tepmezi, itin kapma - 71 olmaz — Bu da (Darbımesel) dir. Burada (Hâşâ) getirişinin sebebi a talarmozm yalanı irtikâp etmek en «ziyade kibirlerine gelirdi. Türk yiği- Hikâye i Sakla ve | Gelir İseeemmeseesazinessöeevrememmoyaremson erme O gün İzzet Şadan bey artık kat. iyyen emin olmuştu. Demek © da, bir çokları gibi karısı tarafından alda - tılmıştı. Vakın, bu, Napolyonun İtaj - yada harbederken aldatıldığı kadar çok değil ama.. Ne de olsa, aldatılmış, tı işte, Pek mağrur ve kendini beğenmiş o İ Tan İzzet Şadan bey, evvelâ büyük bir sinir buhranına tutulmuştu. Son- ra, pek tabit olarak, öldürmeyi dü - şündü. Evet, karısını, kendisini aldat- mıya cür'et eden bu âdi kahpeyi öl - dürecekti. Fakat. Fakat mevki sahi- bi bir adamdı. Rezaletten korktu. Hem de, işin doğrusu, İzzet Şadan bey bu hareketi yapabilecek bir adam de gildi Geriye bir boşanmak O kalıyo'du” Fakat İzzet Şadan bey, bin bir mtea- dele ve etek öpmelerle kazandığı mev kiini sırf karısı için edinmiş, küçük servetini onun uğrunda sarfetmişti, Şüphesiz, boşanma kararmdan karısı memnun olacaktı, ve, bir hayli zen - gin olan âşıkı İle evlenmekte gec'k - miyecekti. Bu suretle, hem aldatıl « mrs, hem de onlarin saadetine hiz - met ederek aptal mevkiine girmiş © lacaktı. Ne yapmalı? Rilmukabele karısını! aldatsa, bunun büyük bir tesir yapa- cağı şüpheli, Onu ayrı yaşamıya mec bur edip ancak geçinebileceği bir pa- ra vetse, Aşıkı zengin. İki ucu kirli bir değnek. Neresinden tutsun? İzzet Şadan bey, nihayet, şimdilik beklemeden başka yupılacak bir şey olmadığına hükmetti, Tam bu esnada, bir ipekli fışıltı- st duyarak başını çevirdi. Karısı Na- zan her zamankinden daha güzel ve daha cazibeli olarak ilerliyordu, Gel di, iğildi ve kocasını öptü. İzzet Şa- dan bey acı bir hayretle düşünüyor. du: — Ne de güzel adam aldatmasını biliyorlar, Kendi yüzünün pek düşünceli oldu ğunu da biliyordu.. Karısı bunu far- ketmekte gecikmedi, meraklı bir seş- te: aaa — Ne o. dedi, bir-şeyin mivar? — Diraz. İşler biraz fena. — Ya, canım, Bu günlerde öyle. Bari mühim bir şey mi? Hayır, o kadar değil. Ufak tefek üzüntüler. İzzet Şadan Bey, kârısının, ya - nmda bulunuşunun zevkini hissedi - yor, onda, hiçbir şüphe eseri, hiçbir değişiklik görmeyisine hayret edi - yordu. Bü “alçak. kadının gözlerinde hakikati daha iyi okuyabilmek için, © nu cekip, karşısına oturttu Nazan da ayni muhahbefle o mukabele etmiş - 1. İzzet Sadan bey, karısının kendi. sine karşı hâlâ eskisi gibi hareketin. den, el'an onun huşuna gitmekte ol- duğunu hissederek az kalsın meranun olucaktı, Fakat, birdenbire haya'en o nu başkasının kollarında görerek kal bi sızladı, maamafih, bu sızlayış, zevk; duymasına mâni olmamıştı. ». Günler geçti. Nezan hayatından her zamanki gibi memnundu. Fakat, İzzet Sadan bey bir an, karısmdan intikam almak için bir vasıta aramak tan vazgeçmiyordu. Aksi olacak Yir| şey de bulümıyordu. Şayet bir tesâ - düf olmasaydı, şüphesiz on on beş se ne daha bekliyecekti. . s 4 Bir gün, postacı Nazana taahhütlü bir mektup getirdi. Nazan me'dubu aştı. Biraz sırararak sıçradı, bira te essür, fakat büyük bir sevinçle hay - kı — Sami amcam ölmüş, Mektup, şark vilâyetlerinden bir noterden geliyordu. Sami amcası ga yel zengindi, beş yüz bin lira &erve- ti vardı. İzzet Şadan derhal “intikamını alacağım, diye sevindi. Maksadı şu idi. Yeni bir kanun mucibince, kazısı na kalan servete iştirake hakkı var- dı. Paraları alacak, sadece Nazanı di yalaha tenezzül etmez). Velet Çelebi itizar Velet Beyin geçen gün çıkan birinci makalesinde mürettipharemizde bir yan- lışlık mevicesi olarak bazı #ölrlar karış- mıştır, özür dileriz. samanı, Zamanı ramı aldı da beni bıraktı, © ii için de, serveti hayır Gemi iy meseli tayyare cemiyetine * decekti, İzzet Şadan bey, miras halledilene kadar bekledi, son rısının hiyanetini bulup 4 ber veren adamı buldu, bit © meşhut yapabilmek için lar. Fakat Nazan, âşıkı ile muş, ayrılmışlardı. ve İzzet bey bir başka intikam fırsatı ” miye başladı. .". ' Bu intizar devresi biraz us dü. Fakat garip şey, İzzet Şadaf i bu aralık o kadar iyi işler |! ki, kendi serveti, karısına düşe rastan bir iki misli fazla Bir taraftan da, asıl intikama '©” ren, Nazanı bu sefer 0, le aldatıyordu. il Dünya tuhaftır. Vaktile N takip eden adam, bu sefer ke müracaat ederek, kocasınm hiy#” lerini haber verdi ve bir gün, İf Şadan bey cürmü meşhut şahitler huzurile bir evde İzzet Şadan bev deli gibi ol2€ Az kalsın elinden bir kaza çıkt Fakat ilk seferinde olduğu gibi © şündü, taşındı, ve naçar, ken den boşanan karısına, edindiği # vetin yarısını vermiys mahküm.“ lik ini'ka almaktan da ebedi vazgeçmiye mecbur oldu. ». Pirkaç sene sonra, İzzet bey Adada, sahilde Nazana rasgi Nâzan elan güzelliğini muhafa# diyordu, Zavallı sabık kocanm heyecanla çarptı, i Nazan da onu görmüştü. Müt: sim ilerledi, geldi, elini sıktı, P* rahat konuşabilmek için, “Ada Pa?” taki Nazanm odasma gittiler, Nâzan eski kocasma, yenisini. bahsetti. Sesi boğuktu. Mısırlı prens olan kocası, sık sik yatı il€ yahate çıkıyor, ve onu du. Çünkü, Mısırlı prens, yatma > reden metresini bindiriyor, gidip. nedik sahillerinde eğleniyorlardi. zavallı Nazan ise, evvelce İreat Si. dan beye yaptığı gibi, bir eürmü” hut yapamıyor, üzülüyordu. Nazan, o kadar meraretli bir Je bunlardan bahsediyordu ki, 7! Şadan beyin kalbinde bir an ona şi'derin hir muhabbet uyandı, hsti hatta onuaf bile edecek, bir ça bulup prensten ayıracak ve tekraf * Jenecekti.. Nazan da bu fikre yal cı durmuyordu. Yanma © yaklı kendini kollarını arasına İz. İzzet Şadan onu, uzun sene bütün iştiyakile kucukladı fakat denbire, odanın kapısında zil ç#l© donup kaldılar. j » : # İzzet Şadan gözlerini açtığı xs” yatağın baş ucunda duran çalar “| at el'an susmanuıştı.. Saat 9 o Karısı Nazan da uykudan uş , mahmur mahmur gözlerini uğuştU” yordu. İzzet Şadan ona baktı ve rin bir şefkatle: — Affet, Nazan, i Dedi. Nazan hayretle sordu: İ — Neyi affedeyim? ' — Rüyada bile senden şüphe “” tim de. Ticaret İşleri Umum Müdü” lüğünden : 30 İkinci Teşrin 330 tarikli kani” hükümlerine göre tescil edilmiş ecnebi bankalarından (Kredi yayone! Bankası bu kere müracaatla banka Beyoğlu bürosunun 15 Temmuz g tarihinde ve Galata şubesinin de v Tesrinievvel 932 tarinde kapanacak”. ve Müdiriyet ve bilâmum hesapli? Sultanhamamı bürosuna nakledileceği”” | den alâkadarların mezkür tarihlere vi Beyoğlu bürosunu ve Galata gobesi”” ve o tarihlerden sonra Saltanhamas"” il daki büroya mürscast etmelerini Se SEKS SEREİ di miş olmakla ilân olunur. dın ve doğum hastalıkla?” Mütebassısı Doktor Hüseyin Naşit Türbe, eski Hilâliahmer No. 10 Tel.