| <— Fikir Haya& — || Sun'i göz! Din Ahlâk ve Allah Körlerde Bergson felsefesinin neticesi | Son kırk sene içinde felsefi dlşünüşü inkişaf ettirmek husu- Moda büyük rol oynıyanların diri, Henri Bergsondır. Kendisi Müfrit fikriyecilige karşı canlı bir aksülâmelin merkezi oldu. Hayatın, mihanizm ıstbılahlarile ah edilemiyeceğini o isbat etti, Suny âleminin derinliklerini keş- İder, Mahfellere o münhasır kalmadı. Bunları aşarak edebiyat üzerinde Yükmünü yürüttü. Meselâ Provst W romanlarından biri hep onun kefesine istinat eder. Din âlim- etinin, çoğu, onun felsefesinden İtifade ediyorlar, Sonra “Berg- İN. un nüfuzu Fransanın hudu- Ünu da çoktan geçti. Bergson, Pütün, Avrupada tanındığı gibi rikada ve bütün şarkta ta- | mıştır. Bergsonun fikir ve kanaatlerini kabul veya müna- kaşa etmek caizdir. Fakat onu z ve prostizini inkâra imkân Bütün bunlara rağmen onun kurduğu ev çatısız, onun felse- İkesi neticesiz kalmış gibi idi. Bergaonün muhipleri bir hayli Mandan beri üstadın ahlâki ($temini bekliyor, fakat üstadın #ekdiği hastalık yüzünden bu Meri yazamaması ihtimali endi- İnler uyandırıyordu; Bergsonun sön seri; Lesdeux Sourcesdelamoral *dela Religin dı.. Bunda bütün darlarının beklediği felsefi Misakı ortaya attı. üstat hasta Mâsına ragmen kanlı canlı bir : iF yaratmıya imkân bulmuştur. iten bergson ben daima ruhun Hedene hâkim ola bileceğini İretmiştim. Bunu bir misalile Rah etmek bana kalmıştı diyor bizzat kendisinin bunu izah | den misal oldugunudagösteriyor. i ... Binanın çatısı O kurulduktan Whra onun üslübundaki mubte- vahdeti görmiye imkân ha- olmaktadır. Bergsonun her İki ettiği mevzu neolursa olsun daima muhalefet ettiği Vokta, kâinatı mihaniki farz ede- ie hayat ilmi (biyoloji) ile | etmektir. | Tetrika | Nos 12 amal Rus kadınlarının fazla ti edilmesi lâzım olduğunu pi lâtfünde bulunuyor. Tasav- ii, emzikciğim, bizi anlamak asi hafta sarfedecekmiş. iki e vü gibi hayatını her yıpratan, bütün gece sar- en rasgele âşık değiştiren Ni Üzerinde türlü tecrübeler ti m bir kadın. Ben kendimi tir, anlayamıyorum. Bazan Kina iken kendimi bir kapı ara- 0 dan görür gibi oluyorum. akit kendime soruyorum : n böylesin? ,, ia daha kendimi anlıyama- K Seni anlıyamadım da şu be- p haftada bizi öğrenmiye ka Yor. Bana temin etti: “Pek Y şey sizi yaprak yaprak ayık- a 3ğım, Benim sıhırlı bir elim h, ,9san içinizden birini anladı tı Ötekilerini kolay keşfeder. geriye adam akıllı içerledim. o idi. Onun nüfuzu, felsefi | Bergson, kelimeler ve içtimai mevzualar içinde eski Mısırn mumyaları gibi sertleşen fikirle- re yeniden can vermek ister. O- nun için kendisi ahlâk ve din hakkında yazdığı son eserinde de bu şekilde hareket etmiştir. Bergsona göre iki çeşit ahlâk vardır. Birincisi “kapalı, sistem- dir. o da içtimai ahlâktır. Bu ' sistem, insanı bir grupta yaşa- mak ve payidar olmak için im- kân verir. Fakat onun emri ve nehi, grupların serhatlerinde du- rur; Bu çeşit ahlâk insana “öl dürmiyeceksin.,, "yalan söyle- miyeceksin,, der, Fakat şayet grup, harp zamanında duşmana karşı bu çeşit ahlâk ile hareket edecek olursa izmihlâle uğrar. Onun için o zaman insan öldü- rür, aldatır ve her şey yapar. Bu çeşit ahlâk bütün kuvvetini “sürü,, sevki tabiisinden alıyor. Filezof “Kant,, insan ruhunda, onu ahlâki surette harekete sev- keden bir “Categonical imperati bulabileceğini zanetmişti, Kant, kendini aldalmıştı. Çünkü arzularımızı kayıt altı- na alan ve bizi ahlâki mevzuata tabi kılan amil, içtimai sevki ta- bildir. Insan bu içtimai sevki | tabiiyi haiz olmak itibarile bir karınca, fakat natamam bir ka- rıncadır. ... Insanın karınca veya arıya fa- ikiyeti, onun bazan daha yüksek ve menfaat kaydından daha çok âzadö bir âhlâkiyete itaat etmesin- dedir. Bergsön buza “Açıkahlâk,, diyor, bu ahlâk hadsidir, yahut sırridır. Meselâ Sezarin ahlâki- yetile Isanın ablâkiyeti birbirini tamamlıyan şeyler değildir. Bilâ- kis, bunlar birçok noktalarda çarpışırlar. Bu noktaların biri “3ldürmek,, bahsine teallük eder. Açık ahlâk sistemi: “öldürmiye- ceksin fakat yalnız içtimai gu- rup içinde değil, her ne suretle olursa olsun öldürmiyeceksin. ,, der. Açık sistem, yalnız sözle öğrenilmez, fert, sırrı bir hal içinde bazı kahramanları nümu- ne ittihaz ederek onu keşfeder. “İnsan, kahramanlıktan geçme- 'Görebileceklermi? Viyanadan yazılıyor Tabiat: âlimlerinden Yosef Gartigrube ve kör olan D. Fritz Guggi Omatbuat omümessilleri önünde bir sun'i göz aleti tecrü- be etmişlerdir ki bu sayede ileri- de büs bütün körlerin de görme- si mümkün olacağı oümit edile- bilir, Bu tecrübeden anlaşılıyorki görmek iki şiâi elektirkiye ara- sındaki farktan ibarettir. Göz- ler tabii elektirkle omütehassis olan fotograf obücresinden iba- rettirki bu alet muhtelif renk ve ziya mevceli kuvvetlerinin elek- trik tesiri altında muhtelif şekilde faaliyete geçerler, Bu sebepler- le harap olan bu kabiliye onun yerine konacak bir aletle ifa edile bilecektir. Bu alet bir küçük maskeden ibarettir ki bir olomobil gözlüğü gibi başa takılıyor ve muhtelif ziyanın elektrikli mevcelerini bir membron -gişa- ile alarak asap vasıtasile dimağa gönderiyor. Alet aynı zamanda dağınık şe- kilde isabet eden ziya dalgaları nı toplayıp gözün adesesi gibi onlara istikamet veriyor. Lâkin bu sun'i göz, körlüğün sebebine göre ayrıdır. Tecrübelerde gö- rülmüştür ki az bir zaman evvel kör olan ve henüz göz asabı -Nervu opticus-i atrofiye uğra- mamış olan bir kimse hatta ba- zan daha birinci tecrübedev gör- miye muvaffak olmuştur. Aksi takdirde evvelâ (göz asabının) faaliyet ve uassasiyetini arttıra- cak bir muamele lâzımdır. Muh- telif o muvaffakiyetli tecrübeler arasında hatta kırk sekiz sene- denberi tamamile kör bir kadı. nın bu sun'i göz sayesinde ziya ile karanlığı ayırt edecek kadar o'sun bir kabiliyet iktisap ettiği görülmüştür. Henüz küçük bir rüşeym halinde olan bu tecrübe- leri tamik için Viyanada bununla meşgul olacak ilmi bir münssese tes'sı düşünülüyor. Bu sun'i göz keşfinin imtiyazı alınmak üzere mucidi tarafından Avusturya im- tiyaz dairesine de müracaat edil- miştir. Bu sebepten teferruat henüz pek gizli tutulmaktadır. lidir ki muhabbet âlemine varıl- sın. Kahramanlık, söz söylemez. Yapar, ve yaptığile insanlara ör- nek olarak onları kendi gibi ha- rekete sevkeder. ,, Bergson “din, bahsinde de Ss — VAKIT 7 Hasr 1937 — Sezardan ve Papalardan Sonra... Musolini yep yeni bir “Ro- ma,, inşasına karar verdi Yeni şehir bir kanalla denize bağlânacak Musolini Italya hükümeti Romayı yeni- den nüfusunu bir milyon arttıra- cak şekilde inşaya ve inşaatı beş sene zarfında bitirmiye karar vermiştir. Sinyor Musolini bu baptaki kararnameyi imzalamış bulunuyor. Roma, bü suretle 27 asır için- de üç kere inşa edilmiş olacak- tır. Onun ilk banileri, rivayete ahlâk aleminde bulduğu iki -çe- şidi buluyor. Ona göre bazı din- ler, âyinlerden ve doğmalardan müteşekkildir, bunlar, içtimai noktai nazardan faydalıdırlar. Çönkü insanları günahkârane dü- şöncelerden ve tehlikeli korku- lardan siyanet ederler. Fakat bu lardan başka “'dinamik,, dinler de vardır. Bu din, her dine men- sup büyük mistiklerin dinidir. Bu çeşit din, zekânın mutat usul ile bulamıyacağı hakikatleri mistik ilham ile bulmıya müsaade eder. “Bu din ile mütedeyyin olanla- rın rubları, kendi içlerinde mün- zevi yaşıyacağına cihanşumul mu- habbet esasını kucaklamak için açılır.,, Bergson Allahın mabiyetinden bahsederken şu sözleri söylüyor: “ilâhi muhabbet, Allahın bir sı- fatı değil, bizzat Allabın kendi- sidir. Bergsonun yeni eseri de diğer eserleri gibi sade ve vazıhtır. ÖMER RIAZ göre bir kurdun memesini eme»! rek yetişen bir ikizdi. Daha son“! ra Sezar Romaya, asırlarca mu-. hafaza ettiği şekli verdi. Sezarın: kemikleri çürüdükten uzun bir, zaman sonra Ronesans devrinin papaları yeni bir Roma vücude getirdiler. Bugünkü Roma, © devirden kalmadır. Sinyor Muso- lini üçüncü Romayı inşa ederek İ onu ahlâfa bırakmak istiyor. Yeni şehirde yeraltı şimendi- ferler hırıstiyan azizlerinin kemik- İerile dolu toprakları delerek geçecek, eski devirlerde sihir- bazların yaşadıkları dağlar yıkı- larak 'yollar açılacak, süratli va- i sıtalar için yeni yollar yapıla- dinler, “Static,, dinlerdir. Bun- | caktır. Romaya yakın biryerde “Mu- solini Port,, tesmiye olunacak bir liman yapılarak 15 mil uzunlu ğunda bir kanal ile Romayı de- nize bitiştirecek ve bu suretle Roma, bir deniz şehri olacaktır. Romanın tarihi kısımlarına çi. kan geniş caddeler açılacak ve binaların, sarayların, abidelerin ve mabetlerin muhafazasına ça- lışılacaktır. Sinyor Musolini Romanın sana- yisiz ve ticaretsiz bir şehir, ve bilhassa bir seyyah şebri oldu- ğunu bildiğinden onu en muhte- şem surette yaşatmıya karar vermiştir. Şebrin yeni plânı alti ay içinde bitirilmiş ve Musolini derhal tatbikini emretmiştir. Yazanı Mim. Rube- janski bile yoktur. Onu sen de bilirsin. Hiç Çarın ailesine mensup pren- ses Vidyanov, Yaltada vaktile satıcılık eden küçük Raya, Tiflis oruspularından Ninka biribirine berzer tiplermi? Biz buraya te- sadüfen toplanmışız. Bir panik neticesi aynı vapur bizi buraya dökmüş. Fakat ber birimizin kendine göre bir mevkii, bir terbiyesi, bir memleketi var. Kafkasyadaki Gürcü ile Don sahilinde yetişen Kazak kızı, ya- hut Sibiryalı kadın arasında hiç benzerlik yoktur. Ne ahmak şey! Mademki be- ni ötekilerden iyi tetkik olunur bir süje sayıyor. Ona bir kül yultarayım da (görsün. (OAr kadaşlarla £ kararlaştırdık. Her birimiz ona iki yüz romanlık sü- je uydurup yutturacağız. Fakat sefaletlerimizi, hakiki sefaletle- rimizi, azaplarımızı kimseye öğ- birbirine benziven iki kadın! retemeviz. Bizim Rusçada “Ku- libenin pisliklerini kapının önüne yığma,, derler bilir sin ya! Yalan söylemek, uydurmak ne kadar eğlencelidir. Fikre istenilen (şekil verilir. (o Par- ça parça yaratılır. Yalan haki- kattan doğrudur. Çünkü onu icat ederken insan yaşar, halbu- ki hakikat mazidir. Bir kadav- radan başka birşey değildir. Nataşa arkadaşının ateş sa- çan iri altın gözlerine bakarak : — Murka! Murka! Dedi. Gözlerin ne kadar parlak.. Söy- le bakayım, mutlaka bu akşam çektinl, — Sana nel, istiyor musun? — Hayır, ben onu sevmiyorum, bir defa kullanacak oldum, has- talandım, — Tabii çok almış olacaksın, fakat ben lüzumundan fazla çek- mem, kendimi idare ederim. Ha işte bizim küçük Alman geliyor. Mura Laska ayağa kalkarak: — Gene görüşelim, güzelim! Dedi. Tağami eve dünmek istediğini söyledi. Nasıl sen de Avrupa yemeği yediği ve buz- la içki içdiği zaman midesi san- | cılanırdı. Yaz kış karnını altı de- fa saran bir fanila kuşak kulla- nırdı. Nataşa bir şey söylemeden onu takip etti, —ö — Hava gayet sıcaktı. Beyoğlu- nun kaldırımları ayakların altında yumuşak bir keçe teşkil ediyor. Hararetin fazlalığından bitap ka- lan halk başı eğik ağır ağır yü- rüyor. Eoyacıların önünde duran- lar pek çok. Siyah peçeli kadın- lar kırmızı ve yeşil tramvayları bekliyorlar. Tramvaylarda kalın bir perde ile ayrılmış bir kısım vardır. O- raya girerler, peçelerini açarak açık pencerelerden giren rüzgâr- dan istifade ederler, (Orada anneler yavrularına rabat rahat meme veriyorlar. Müslümanlar siyah çarşafı al- tında yürüyen ku kadınların bi- rer anne, zevce, kız, akraba, dost olduğunu bildiklerinden on- lara asla sarkıntılık etmiyorlar. ,| Eğer bir yabancı bu kadınlara | yâklaşsa pek şiddetli bir muame İe ile karşılaşır. Nataşa, Mura Laska ve Roz mn İM Gü Dahl ml Bİ m Novardan arkadaşları olan Zina ile Lola ve Lolanın çocuğu Ko- tik Taksim meydanından tram- vaya binerek Sirkeciye iniyorlar, Kötik yedi yaşındadır. Kadınlar. yanlarına kamıştan örme küçük İsepetler almışlardı. Flüryaya gide- tekler ve kadınlara mahsus de- niz hamamında yıkanacaklar. Hirşfeld kızlara izin verdi, £ Nataşa Japomyalıyı ikna etti. Trene binecekler. Deniz kenarında kumsalda ne tatlı saatler geçirecekler. Orada, | yemek yiyecekler. Lokantayı, şampanyayı, İnsanın peşini birak-, mıyan erkekleri biraz unutacak»; lar. Istasyona varınca boş bir kom- partımana yerleştiler. Nataşa Kotiği dizleri Üzerine aldı, Çıkıkça alınlı, solgun yanaklı, zayıf çocuğun saçlarını elleri ile, okşuyor. Dalgın, vaktinden ev. vel ihtiyarlamış gözlerinde biraz sevinç uyandırmıya çalışıyor. ii iki — S(Bitmediğ”