6 Haziran 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

6 Haziran 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Teklifsizlik ai zamanlar, gündelik gazete- ha mezah sütunları birer cum- Ya dönmüştü, Nüktedan mu- imiz kenar mahallelerin K u hanımları gibi, her sabah bi cumbalardan başlarını uzatıp hegilerine seslenirler, şakalaşır- > Huuu... Ne idi o dünkü at- | taşlar bakayım?.. İş Aman güzelim sözüm sana ilmi... İy günlerde terkedilen bu balilik, tuhaflık sütunlarından Ün, san'at, edebiyat sötünlarına ğ Şimdi de fikir adamlarımız *8 merasimsiz bir komşu hanım sile cilveleşiyorlar.. > Asizim.. makaleni okudum.. | > Dostum. Bana cevap ver- > Allaha emanet ol kardeşim.. tay Gözlerinden öperim ca- Pütün bu mahalle ağzile baş- ip kocakarı teklifsiziiğile bi- ha fıkralar, makaleler, müsaha- er, bep edebiyat gibi, bedi- t gibi ince, nazik babislere ut Şeylerdir... €vzu esaleti ile ifade esalet- İği arasındaki tezadın sebebi Bir türlü anlıyamıyorum. Gazete sayfaları, kapıları, pen- eleri kapalı bir ahpıp odası ildir ki, orada iki kişi, istediği di rahat rabat münakaşa etsin. akm binlerce kari var | ubarrirlerimiz, mutlaka Üsta- Ünnz Hüseyin Rahmi Beyin ro- m Kahramanları gibi konuş- ki istiyorlarsa, fikirlerini biri- ine, matbu olarak değil, Mektup olarak yazmalıdırlar. Akbaba Ne imiş? Orta yaşlı, kibar bir bey, va- > Görseniz, ne sadık, ne zeki, Munisti.. Cidden güzeldi de.. t bembeyaz. Gözler sim yah. Sokulgan, kanı sıcak. kat, günün birinde, rahatını il, itibarmı tepti, kaçtı, yy lkâyeyi dinliyen ihtiyarca Hanım söze karıştı: kay Kas senedir evliydiniz oğ- a al karşısında adamcağız hasını tutamadı : >> Zevcem değildi efendim.. MN Ya... Şey... Kapatmanız mi > Hayır, hayır.. Kopeğimdi! m Tramvayda Genç, ayakta kal- mış, ihliyar bir kadı: na yerini verdi: — Buyurunuz Ha- nımefendi.., ğ Fakat, genç bunu |i8 söylerken, iri göbekli, kat kat enseli bir a- dam, boş yere oluru. verdi., Delikanlı şaşırmış- tı. Biraz hayret ve biraz hiddetle söy- lendi: — Rica ederim kal- kınız Beyefendi. Ben yerimi size değil, Ha- i ramefendiye vermiş- tim.. Şişman adam tail tatlı güldü: — Zarar yok Be yim, zarar yok... Ha- nun benim zevceni- İdir? e Tarih dersinde Muallimle talebe arasında: | — Oğlum, söyle ba- Selim tahta çıkınca ne yaptı? — Oturdu efendim! sizler tam skıMısınızl lira borçları olduğu- nu görürler de neşe. leri kaçar!, Afiyet olsun! Hizmetçi kaçmıştı. Yemekleri hanım pi- şirdi, Akşam sofraya oturdular. İlk lokma- dan sonra, zevce sordu: — Nasil olmuş kocacığım? — Enfes. Patlıcan musakkası değil mi? —.Yok ;canım,. .Ne patlıcanı?. Levrek ya REEİSMMANİ:N iii minör vasi Şüphe Karı koca arasında: — Ne dedin, ne dedin?.. Ayaklarını mi yıkayacaksın ? Seni edepsiz, utanmaz seni. Ben bu dolmaları yutar mıyım sanki? Sana bu günlerde bir hal e'du.. On günde bir tıraş olmak.. İki ayda bir aya” yıkamak. Bunlar hayıralâmet değil. Ben bunları yut- mam.. Vallahi yutmam.. Kim bilir ne edep- siztikler, ne çapkınlıklar yapıyorsun. Kim- lerle düşüp kalkıyorsun!.. Küçük hanımla kü- çük bey yeni eviidir. ler.. Balaylarını ge- | çirmek için Büyüka- daya gelmişler, bir otele yerleşmişler, Küçük kanım, pi- yanoya meraklı.. Kü- çük bey de sesine gü- veniyor. Her akşam, karı koca, otelin bü: wik salonunda Fon. ser veriyorlar,. Bu halden usanan müşteriler, otel mü- Tİ dürlüğüne gidip, ar- li tk bunları sustur. masını israrla istedi- ler. Müdür düşündü ve Kkâlibine emretti; — Şu yeni evlile. rin hesaplarını çıkar da ver. Belki kaç Cevap Hukuk imtihanın. da: Farzedelim ki, bü- kapım: Yavuz Sultan ———————— — 521m2 Doktor — Sizin hepinizi serbest birakıyorum.. Zira, dün- yayı idare edon büyük siyasiyun ve iklisadiyuna kıyasen Gaflet Salamon Efendi, “| takip için Trabzon'a | gitmişti. Vapur rih- ©) duma yanaşırken, gü- vertede hayretle dur- Kafası taslı, mu- şamba gibi acayip *| bir esvap giymiş bir adam, rıhtımdan sar- kıtılmış merdivene sa rdarak denizden çı- g kıyordu. Salmon sordu: — Bu nedir? — Dalgıç. — Ne yapar? — Denizin içinde durur. — Boğulmaz mı? — Boğulmaz! — Yürüyebilir. — Elbet! Salamon tecssürle dövünmiye başladı: — Ah, bunu niçin daha evvel duyma I dım. Ah. İstanbul dan buraya yürüye- rek gelmek varken, ne diye avuç dolusu vapur parası verir- sin !, Sakal Ahmet Efendi, oldukça çirkindir. Renk morumsu esmer. Çehre, karga gagalamış çürük ayva gibi delik deşik ağız, hafifçe çarpık. Burun keval. Dudaklar, ortadan iki- ye yarılmış böbrek.. Ahmet Efendi, “bir gün; nasılsa gençliğe, güzelliğe haves etti. Taze ve şirin karısına biraz sevimli görünmek için berbere gitti ve on genelik sakalını dipten Lıraş ettirdi. Akşam eve dönünce, bayretler içerisinde kalan zevcesine sordu: — Nasıl Hanım.. İyi olmuş mu?.. Kadıncağız, boş bulunup ağzından ka- çınwerdiz — Hayır.. Yüzün büsbütün meydana çık» iğne Kadınlar arasın- da; — Vau Zehracı- ğım.. Vay. Ayoi ne relerdesin?. — Sorma Seniye. ciğim. Avrupada & dim. Dün geldim. — Birbirimizi gör- miyeli epey oldu, de- ğil mi? — Evet. Sekiz se- ne var... — Sekiz sene. Di- Je kolay. Az zaman değil. — Peki, beni nas tanıdın, o bakayım? Hiç değişmemiş mi- yim yoksa? — Hayır. Sen çok değişmişsin o amma, elbisen değişmemiş... Oradan anladım! Ze iyilik Mimarla mal sahibi arasında; — Canım efendim, bu bizim evin inşası ne sama bilecek? — Yakında Beye- fendi, yakında... — Ricu ederim Be yefendi, evleneceğim, onu bekliyorum... $— VAKIT 6 Haziran 1932 —— bir alacak meselesini| yük bir mirasa kon- mak üzeresinir. Ne yaparsınız? — Borç yaparın sefendim ? Ün Kazazedeler! hag Yvahlar olsun karıcığım, er Su içinde — Eyvahlar olsun, yağmur bastırdı .. Aksi gibi karım da sokakta ... Bak başıma gelenler 1. — üzülme canım, bir mağazaya giriverir .. — işte ben de onun için Üzülüyorum ya !.. — Ha.. Evlenecek- siniz, öyle mi?. O halde müsterih olun azlılm, mümkün ol duğu kadar geç bitir. miye çalışırmı yaa İG Haziran j . i 192 $ vAKITin ği ; Kem Korku! Kerbelai Kasım, bir omuzun- da tüfek, öbür omuzunda çanta boynunda matara, göğsünde çap razlama fişekler, belinde tabanca ve yanında, uyuz bir sokak kö“ peğile kahveden içeri girince, mahalle halkı hep bir ağızdan haykırıştılar: — Oooo.. Safa geldin Kasım dadaş.. Nereden böyle?.. Muha- rebeden mi?,, Kerbelâi kasım, mağrur bir eda ile bir sandalye çeküp otur- duktan sonra cevap vetdi: — Yoh, cenkten değildi, av- dan gelirem... — Ne arından? Buna, köşeden Torik Necmi i cevap verdiş — Sinek avından! Buna, Kerbelâi kasım içerlemiş» ti. Ters ters bakıp cevap verdi: — Ile sinek avını özün yapar- sın, behey hane harap! Torik alaya devam etti: — Şey.. afvedersin moruk, yanlış söyledim: Sinek avından değil, aslan avından, aslan... vaktile şu senin katakullici amcazaden Meşhedi hazretlerile ben de gite idim... ama, o, evvel Allah çöllerde aslan bırakmamış, hepsini avla- mıştı... Kerblâi Kasım, cevaba tenez- zül etmedi.. Torike arkasını dö- nüp digerlerile konuşmağa de- vam elti: — lile özüm tavşan avına çık- mışâm., — Ya.. Oyle mi?.. Nasıl, vur- dun mu bari? — Beli.. Bir tane vurmuşam.. Ve heğbesinden oldukça bü- yük bir tavşan çıkardı. Fakat, Torik Necmi dururmu hiç?.. Derhal köşeden fırlayıp tav- şanı kısa bir muayene etti: — Ulan moruk, kime kaşka- riko uynıyorsun sen be?.. Ham ; bunda kurşun yarası? Tavşanı, Ba'ıkpazarındaki kuş- cudan satın almiş olan Kasım, ilk önce biraz afalladı. Fakat sonra, derhal kendini toparlayıp cevabı verdi; — Doğru diyersen.. Men tav- şanı vurmamişem... — Acaip.. Ya nasıl avladın? — ille biçare heyvan, özümü görende korhusundan ölmüşti!., Çekirge —Ne güzel otomebilin var. kaça aldın? — iki buseye !

Bu sayıdan diğer sayfalar: