P i ni | | / Tipe fündü; tekrar düşü GENÇLİK ve —ÇOC Genç nesille baş başa Genç ve muvaffak Mimar Nizami Bey Sâdelik içinde rahatlık ve temizliğin mimarisinden bahsediyor | Dahiyy m'mari mütehassırı ben a, Yitami Hey Güzel San'atlar Aka- h en mezun olduktan ssnr4 daya gitmiş ve orada senelerce p mimari tahsil etmiştir. Mütevazı, mahcup bir genç. iğ nine mülâket yapmak iste söylediğim vakit evvelâ itiraz israr ettim, Nizam; Bey bir dü, Sualle > aş $u cevapları verdi: İ EM Resme olan merakım, şüphesiz Y bir cok güzel san'atlar gibi ta meş lükten başlar. Daha henüz ilki a tepteyken bana hediye edilen za e sulu boya kutusu beni resme ziyade ısındırdr. Sa ?tamanlar yeşüne takdirkâr: ol- “mM. Klayn'ın sulu boya kartla. “2 gündeliğimin mühim bir kıs ** Satın alır ve onları kemali me. le kopye ederdim. iş merak bende gitgide ziyadeleş * Zevklerim de yavaş yavaş değiş - Ve başladı. tiny ara Klayndan ziyade meselâ ha yen ince bir duman yükselen w- ir kulübecik, yan duvarından bir, Ağacı fışkırmış bir mesçit beni Ziyade alâkadar etmiye başlar! ayi ndemei tersimiye bende daha fikirler yarattı. iy tv ve pergelle yapılan bu re- Kaygpar çok hoşuma gitti, Kendi e hendesi bir takım tezyinat! biye geçmeleri daha cazip zöste- da, İçin de sulu boyayla borar- | Sayar kararımı verdim. Mimar| te 123 te Güzel san'atlar Akademisi ay irdim ve gördüm ki, burada yapı ygs, benim bildiğim resimden tün başka, Teknik lâzım, Renin trrini san'atlar kıs» mımın geçirdiği o tahavvüller mühim! neticeler vermiştir. i Mösyö Lake Titü klâsik bir İtal l yan, onu takip eden Mösyö Alber Ni Türk san'atını ve tezyinatını tanılmı- ya uğraşan bir Fransız. Bilhassa son zamanlarda getirilen Viyanalı tezyi-, ni san'at mütehassısı M. Erih Veber akademinin sönmek üzere bulunan bu kesmını ihya etmiştir. Bu gayrı kabili inkârdır. Memle- ketimizde İlk asri afiş, ilâncılık ve ha nrm işlerini “akademiye bihakkin ta - nitta. Gerek akademide, ve gerekse Ankarada açılan sergilerde talebele - rinin eserleri umumun teveccüh ve tak dirlerini kazanmıştır. Daha henüz talebesiyken yapmıs” olduğum bir çay afişi Viyana gazete-'. lerinin ciddi ve takdirkâr tenkitle - riyle karsılaştı. Bu adamın iki kuvvet! Ni eserinden biri de Florya plâjıdır. Memleketimizde ilk modern ilâacılık nümunesi olan bu eserler akademide mahfuzdur. Pek az zamanda M. Veberin mev eudiyetiyle ıslah edilen bu kısım bir gok arkadaş yetiştirmiştir. 1929 me - zunlarından Naci ve Sabih Beyler bu şubenin yet ği kıymetli gençler| dendir. Maslesef dekor san'atı memleketi. mizde anlaşılamamış belki de mahir ellere tevdi edilemediğinden daha he nüz tiyatro dekoruyla bile meşgul ol muş bir san'atkârmız yoktur. Avrupadan dönenler bahsetmek lâzım gelir ki, Mithat ve Edip beyler! dekorasyonun ayrı ayrı branşını la- kip etmişlerdir. Afis ve duvar kâğıdı, evanii turabiyeden İsmail Hakkı Be yla 1929 da Pariste (Gran (Pale) Grand Palais sergisinde gördüğüm iki vazosu muvaffak olmuş eserler - dendir. Vedat Beyin bir çay takımı yap - makta olduğunu görmüştüm. Ne gibi neticeler husule getirdiğinden mald- matlar değilim, Bu arkadaşlara sa- halarında ihtisasları dahilinde mu - vaffakıyeiler temenni ederim. İlk mimari terbiyeyi de mltwar Ahmet Bürhanettin beyin nezdinde aldım. Bana bu günkü muvaffakıyet yolunu o aydınlatmıştı. 1925 de Güzel San'atlar Akademi- si tezyini san'atlar kısmını birinci - likle ikmalle Avrupaya gönderildim. Ve o tarihten beri Pariste dahili ve fantezi mimari tahsil ettim. Bu san - at bütün Avrupada en ziyade rağbet bulanıdır. Bugün yeni san'ati tamamiyle an - Tamış, halka rahatın ve temizliğin ne olduğunu isbat etmiş, mimar Korbü - sie, Pere Dekoranür Kolman, Petik. Ticaret lisesinin | Yalova gezintisi | Ticaret lisesi talebesi 6 Mayıs Cuma günü muallimleri Ihsan ve Mehmet Ali Beylerle mektebin idare memuru Saip Beyin refa- “atinde Yalovaya bir tenezzük Ticaret lisesi talebesinder bir gurup tertip etmişlerdir. Henüz tesis edilmş olan Bal- tacı ve Millet çiftliğinin muhte- lif şubeleri gezilmiş ve her şube hakkında alâkadar zevat tarafın» dan talebeye izahat verilmiştir. Bunu müteakip otobüslerle kap- heâlara gidilmiş ve öğle yeme- | ğini yedikten sonra Yalovanın | her yeri gezilmişti. “ | Gençlik Haberleri Vefa orta mektebinin senelik veda müsameresi Vefa orta mektebi son sınıfı tarafından Cuma günü öğleden sonra erkek muallim mektebi , salonunda bir veda müsameresi verilecektir. Mösamerede talebe tarafından (Hasbahçe) yle (Hizmetçi eğleni- yor) ve ( Gömdüğüm o cihan ) piyesleri temsil edilecektir. Vefa - Kumkapı müsameresi 25 Mayıs akşamı Ferah tiyat- rosunda Vefa — Kumkapı spor kulübü tarafından bir müsamere verilecektir. Bu müsamerede (Gençler tömaşa gurubu) Vedat Nedim beyin “Kör,, ismindeki üç perdelik eserini temsil ede- ceklerdir. Aksaray gençler mabfelinin müsameresi Perşembe günü akşamı Aksaray gençler mahfeli Hayriye İisesi salonunda bir müsamere vermiş müsamerede Mücteba Salahittin Beyin “ Bir damla yaş ,, piyesi Mahmut Yesari Beyin “* Hasbab- çe., komedisini, oynamışlardır. Çırçır spor kulübü müsameresi Öbür Perşembe günü akşamı Çırçır spor kulübü temsil şubesi tarafından bir müsamere verile- cektir. Bu haftalar içinde gençler sık sık provalar yapmaktadır. 8 — VARTT 19 MAYIS 1932 — UK || | Uzak memleketlerde Japon bayramları Japonyada iki büyük bayram vardır. Biri ilk baharda kiraz bayramı, diğeri de son baharda Kasım patı ( Krizantem ) bay- ramı. Bu bayramlarda Japon şehirlerinin büyük parkları deb-. şetli bir kalabalıkla dolar. Park- larda çiçek açmış büyük kiraz ağaçları takdis edilir. Bu park- ların çoğunun ortasında da ma- betler vardır. Meselâ Tokyodaki Buda ya- hut Şinto mabetleri iki binden fazladır ve hepside parklarla çevrilmiştir. Son baharda da, Japonlarm milli çiçeği olan Kasımpatı bay- ramı yapılır ve berkesin elleri bu çiçeklerden yapılmış demet- lerle dolu bulunur. Resmimiz bir Japon mabedinin bir tarafını gösteriyor. Sineklerden kurtulmanın yolu likleri havi san'atkârlardır, Tahsilim esnasında geçen döri se - ne zarfında bütün Paris baştan aşa - ğı değişmiş ve bugün tanılamıyacak hir hale gelmiştir. Dahili mimariden maksat sadelik içinde rahatlık ve temizliktir, o Artık Süller zamânmdan kalmış, otur - maktan ziyade seyretmek için yanl - mış mobilyaların bugün yeri müze - lerdir. Ne yazik ki, bu san'at memleketi » mizde henüz başlamamıştır bile... Pariste senenin en mühim sergileri olan Psts Decorotif müzesinde Grand Palei'nin iki proje teşhir ettim. İs - tanbula geldiğimin haftasında Güze! San'atlâar Akademisi müdürü Na- mık İsmaili Beyin arzusiyle umuma bir sergi açtım. Maalesef tavanın çökmesi, teşhir e- ” ——| Sicak bir gündü Li Yunz Çap Çüng Burjuva, eserleri cidden bedii güzel 4 LR » e e yemeğe oturdu, Tabağın üzerindeki kı- İ pağı açınca sinetler toplanmıya başladı. | İ lar Çinli, ne kadar kovsa bir türlü gir | miyorlardı. Bundan canı sıkılan ve bir azda hiddetlenen Li: Yung Çang Çangun aklına bir şey geldi. Hemen yerinden Kalko, yemeğin t- mem hizasında tavana bir makara çaktı Bu matatiden bir ip geçidi. İpin br ucunu tabağın üzerindeki kanağa, diğer ucunu da uzun saçına bağladı. Yemeğe oturdu. Başını kaldırınca ka pak kalkıyor, Çinli bir lokma alıp ağrına götürmek için başını eğince tekrar Kapak kapanıyor. İşte bu surede Li-Yung Çanz Çöng sineklerden kurtularak yemeğini rahatça vemiş oldu. rap ederek serginin de vaktinden evvel kapanmasının mucip oldu. Yakmda açilacak umumi sergi - yiten imdatçıyı seyreden genç,| çiz Yerde yatan birinin üstüne İmei ak, karanlıkta onun ölüp Hale anlamak istiyordu. biraz sarhoş olan Baltacı yordu: di AY anasını, tam beş kişiyi Ümg iZğin gönderdik galiba... me yapmalı? iliş, an yerde yatanın üstüne tan adi Yarasını muayeneye çalı » a amın yanına yaklaştı: değir, Bunlarla uğraşacak zaman dey; Kar Ya akollukçular, Pazvant - savuş, şimdi nere - O zaman ikimiz de! ürden ağlıyan, yaşlı bir in sesi gibi ince, tatlı Verdi: uza giderken, birden ıçaklanarak yere yu - pl amcamı burada bıraka -|. Ni O zaman Baltacı, silâhlığında herkesin taşıdığı n fitili çıkararak şu sahneyi andımlatmak| için çaktı. Çakmağın siçrıyan kıvılermiy - le tutuşan reçineli kav, ince bir a - levle tutuştu. Baltacı, yerde ya - tanın lam küreğinin ortasına yer « leştirilen bıçağı görünce: — Ustaca indirilmiş bir bıçak! Demekten kendisini alamadı. Baltacı Mehmet, yaralının yü - züne bakmamıştı. Başını kaldır - dığı vakit karşısındaki istimdat e - den gencin yüzüne baktı: — Şimdi biraz su, birde bez lâzım . Benim silâhlığımda fitil, melhem var. Lâkin bunu nereye götürmeli?.. Hem bu ötekileri de ne yapmalı!, Fakat ötekilerinin ne yapılmak lâzım geldiğine hacet kalmıyordu. kapı ardına emi ki- ge) az İL e Rey A d İN Sersem sersem etrafına bakına- rak gözlerini açan üçü, yerde yatanları görünce, birden ürkek tavşan gibi sıçrayarak yokuş aşağı tabanları kaldırdılar. Bal- tacı şakrak bir kahkaha salıverdi: — Ammada kaldırım kaba dayılarıymışlar ba... Ellerini dizlerine vurarak hay- kırıyordu.. Heriflerin hiçbiri ölmemişti. Zülüflü baltacı buna çok sevin- mişti, Delikanlı cevap verdi: — Bana biraz yardım eder- sen şurada herşey var.. Amcam kapıya götürelim. Ötesini ben yaparım. Baltacı sözü tekrarlamıya va- kit bırakmadı. Yaralıyı sırtla- yınca : — Şu yeri göster... Dedi. Hemen sokağın içindeki alçak demir kapıya anabtarı soktu, lidin çakılı olduğu süve de yu- varlandı. Delikanlı buna dikkat etmişti. Kendi kendine söyle- niyordu : — Acayip bu kapıyı açmışlar, yahut açmak için hazırlanmışlar.. Kim ve ne vakit bu iş olmuş.? Hemen içeriye giren Baltacı- mn önüne düştü, birbirine girmiş dalları ayırarak bir taş dehliz- den içeri girdiler. Ortada yüksek iki kanatlı ka- pıyı da açtı. Her köşesini,herşeyin nerde olduğunu biliyordu. Ka- ranlıkta merdivenden çıkarak gizli dolabı bu'du, Zenbereği ç»- virdi. Zülüflü ba tacı sırtında va- aralı, buişlere hayretle bakıyor” du. Açılan gizli kapıdan içeri girdiler. Geniş odadaki uzun minderin üzerine yaralıyı yatırdı. Delikanlı altı kollu bir şam- dandaki kalın mumlar yekti. Baltacı, yaralının o arkasındaki İ bıçağı çıkardı. Yaradan tı- " laşmış kan geliyordu. 1 'er Ve dilen eserlerin mühim bir kısmını ha- vi oğğ. Geçen hattaki bilmecemizin halledilmiş şekli lerde teşhir edeceğim eserlerle hals ka yeni san'ati tanıtmış olaca” ımı ümit ediyorum. Melih Nazmi yarayı yıkadı.. temizledi. Silâhlı- ğındaki kavlıktan çıkardığı bu gibi işlere yariyan şeylerle sardı, Lâkin başı ucunda balmumu gibi sararmış, elinde şamdan tutan delikanlının yözüne hiç bakmıyordu. Baltacı yaralının :göksünü aç- mış, kalbını dinliyordu. Delikanlı sararmış, titriyor ve mumların ışiğ altında, yaşlarla dolu gözleri hemen hemen hinç- kırıklı bir ağlayışa başlamak üzereydi. Ba'tacı başını yaralınm gök- sünden kaldırdığı vakit; — Kalbi çarpıyor. Biçak alet- lere dokunmamış. Şimdi bunu kıs mı'datmamalı. Koşup bir cerrah bulmak lâzım. ,, Ki Diyebildi, Avağa kalkarak ka- pıya doğruldu. Lâkin kuvvetli bir. i el koundan tutmuştu, Bu anda hayret ve memnuniyete delâlet eden iki seda birden iki ağızdan çektir m © (Bitmedi) ar. My