z kü ŞA Şi ; | ——i— VAKIT 10 Kânunusani 1932 Doktorlarımız arasında © Alman usulü mü, Fran- sız usulu mü ? Doktor Ihsan Şükrü B., Fransız usulü inkişafımıza mani olmuştur, diyor şarak Alman tarzını — bazı tadilât- la — kabel etmesini tekâmül © için yegâne bir çare olarak ileri sürmek» teyim; hele bizde olduğu gibi tek da- rülfünunlu (o memleketlerde bu kat'i bir ihtiyaçtır. Gene tekrar edelim: Tıp fakültemiz Alman tarzımı kabul ederek teşkilâtmı genişletmeli, İstan- bul hastanelerini sinesine almalıdır; Aero kulüpte ra- mazan geceleri Türk Aero kulübü evvelki ak- şam ilk haftalık danslı çayını vermiştir. Bu çayda davetliler ve kulüp azaları vardı. Bundan sonra Aero kulüp, ramazanda her gece konser verecek ve fa- sılalâr arasında, harbe iştirak etmiş olan tayyareci ve bahri- yelil&rimiz harp hatıralarını an- latacaklardır. Aero kulüp ber cuma günüde bir danslı çay verecektir. Bu çarşamba günü de, matbu- ata mahsus olmak üzre bir çay verilecek, ve kulüp azası, mat- buat mümessilleriyle temasa ge- Bundan bir müddet evvel bir Fran) ız ıp müderrisinin Türkiye hakkın. da neşrettiği fikirlere profesör Ke »| mal Cenap bey cevap vermiş ve bahis alâkayı celbetmişti. Tıp mecmuasının 14 numaralı son sayısında doktor İhsan Şükrü beyin bir yazısını gördük. Mühim ve cid- den alâka uyandırıcı bahislere temas eden bu yazıyı aynen alıyoruz: bunun için geçenlerde (olduğu gihi| çeceklerdir n 9 Birinci Kânun 1931 tarihli Va | istilâ eder tarzda değil oradaki kıy») , —————— — kıt gazetesinde profesör Kemal Ce-| metli unsurlara muvafık ilmi rütpe Dünyanın en zengin nap beyin pek şayanı dikkat bir yazı-) ler vererek — Almanyada Profesör çocuğu sma tesadüf ettik, geçenlerde İstan - bulu ziyaret ederek Türkiye hakkın. daki fikirlerini Bulletin de Üassocia. ton pour le developpemeni des re lations mâdicales entre la France et : les pays etrangers mecmunsının bi » rinci teşrin 1931 nüshasmda neşreden profesör Cundo'nun yazışma cevap teşkil eden bu makaleyi aynen der - cetmeden evvel bu husustaki düşün - celerimizi de ilâveden kendimiz; ala. 4poratolumlu Bakırköy emrazı ak. die: Jiye hastanesinin temin edeceği isti. ? z z fade yanında pek zayıf kalır, Uzak- Son zamanlarda eskidenberi Fran) hık stibariyle Haydarpaşayla Bakır » sız irfanmın meclâbu olen Türklerin) yi, başka kültürlere, bilhassa © Cerman) Kö” arasında bu günkü vesaitiyle bü. yük bir fak kalmamıştır. Aynı misal- harsma meylettikleri Fransızları te -| Z . lâşa düşürmektedir. Prof, Cundo'nun ler bilfarz Cerrahpaşa, Haseki, Gura- © da bunlardan biri olduğu anlaşılır.) Pa hastaneleri cerrahi | servisleriyle yor, F: nüfuzunun kırılmasın «| tıp fakültesinin arasında da yapılabi- : danikorkan bu, zat yanlış görüşleri, lir. Geleceğini duyduğumuz İsviçre. haksız. hükümleriyle Fransız kültü.) Ji mütahassısın ilk yapacağı işlerden ründen bizi hakikaten soğutmıya se biri her halde bu olacaktır; gönül is-| bebiyet veriyor; meselâ Türkiyede terdi ki biz daha evvel davranmış o- umüm teşrih tedrisatmı yalnız Prof, lalım!.. Her halde artık o yanlışlığı Moachet'nin idare ettiğini yazarken | arlasılan şu Fransız tarzından kur. b lerdenberi buma haçrı vücut eden | tulmak bazı tadilâtla en iyi nlimune i olan Alman sistemini o kabul etmek Nikola'nın gayyur şakirdi Prof, Nu. Aliyi, Prot. i ,| Zamanı gelmiş, hatta geçmiştir. Ee. ettin Aliyi, Prot. Mahir, Prada || m eleiee mereiaelelığen rez. Humzayı unutuveriyor. Taşın- dan toprağma kadar bir Türk abide! uzaklaştırdığımızdan (dolayı bizi en si olan teşrihhaneyi kısa bir ayrılış -| e noktasından (o yaralamaktar tan sonra muhtaci ıslah bulan Prof, Sekinmiyen Prof, Cundo iyice bilsin Nurettin Ali beyin emekleri, bu me.) &i istediğimiz gibi inkşafrmıza mâni yanda mükemmel müzesi ne kolayen olan sebepler meyanmda bir âmil de bir tarafa atılrveriyor? bu güne kadar takip ettiğimiz Fran - Fakültenin ıslahı için Maarif ve.) “2 sistemi olmuştur. BORSA ünvani bir hekime çalışması ve eser. leri ölçülerek verilir, bizdeki tarzda mektep imtihanı verir gibi — teşkilâ- tmı genişletmelidir; bir misal söyli - yelim: Bütün yükü 20 — 30 yataklı koğuşlu bir tek arkadaşımızın omuz. larma yüklenen tıp fakültesi akliye serriyatının gösterdiği hizmet, 2250 yataklı ve 7 mütehassıslı müteaddit Amerikanm Balimur şehrinde bulunan Mis “Peyn Peyzen,, dün- yanın en büyük miras zenginidir. Onun bir müddet evvel vefat eden dedesi “150,, milyon dolar servet bırakmıştır. Bu servetin “75,, milyon doları Mis Peyn Peyzene ait bulunmaktadır. Yal- nız şurası şayanı dikkattir ki bu muazzam servet varis üzerinde hiç bir sevinç ve tesir husule gelirmemiştir. Çünkü zengin mi- rasçı benüz ön dişlerini çıkar- rail ve kendisi on bir ay- ıktır. Mülkiye mezunları — 999 s nesinde Mülkiye mektebinden mezun olanlar sitaj müddetlerini bitirdikleri ci- hetle yakında o kaymakamlıklara Giyin edileceklerdir. Şolör vesikaları — İki günden- beri belediye zabıta memurları Galata ve Gelitasayayda ükşam sant 18 den hibaren otomobil we orodüs şoförlerinin vesikalarını yeniden tetkike başlamışlardır. Defterdârlık bir dava kazan- dı — Dühan şirketile Defterdarlık arş- sında açılın dava, Defterdarlığın lebiüe olarak neticelenmiştir. Şirket, kazanç ver- gisinden dolayı kendisinden istenilen iki yüz bin lirayı hazineye verecektir. Adiiyede imtihan — Kânunusa- ninik 18 inde, Adliyede daktilo imtihanı aypılacaktır. Darülbedayi Temsilleri kâletinin bir İsviçreli mutahassıs cel. betmek üzere olduğu şu stralarda Türk cerrahi servislerinin o Alman usullerini kabul etmelerini | tenkide 9 K. sani 931 Bugün akşam saat , İstanbul Belidiyeyi kalkışmakta saklı bir sürü manalar Kambiyo 21,30 da ŞehirTiyafvosu olsa gerek, Fransız Frangı TN Efendiler, nafile telâş ediyorsu-İğ 1 Ingiliz lirası Kr. İy ADINI İN muz. İlimde de bir nevi arz ve talep “TL mokebiti Dolar) 0473 kaidesi caridir. Alıci en iyiyi nrar, Kia Hire , Yazan: — > Tü Fransız nü -İğ. si O. Mirbeau mi k uzu azalıyorsa, yerine Alman kül-/ğ - te Fran e türü hâkim oluyorsa bu onların siz.İğ * rs enine em TN Elorin Reşat Nuri “den daha fazla iyiyi bize vermelerin. — endir. Alman darilfünun sistemi- min kuruluşundaki o mükemmeliyetin bir neticesi olan bu tefevvuka birçok yerlerde şahit oluyoruz; uzağa git- » ,miye ne hacet; işte son Bern kongre-İğ « « Sİ. Orada Alman kültürünün ve o ? sistemi ul eden İsviçre, Holanda gibi memleket dartilfünunlarının bi. ze getirdikleriyle Fransızlarınki ara- sında ne büyük farklar vardı!.. Bü - tün dünya darülfünunlarını o tetkik — <derek tenkidi mahiyette bir de ki » tap neşreden Amerikalı Prof. Flex. in de dediği gibi Alman sistemi - geniş teşkilât ve teşriki mesai tar istinat etmesi inkişaf © ve fazla meredar olmasını temin ettiği gibi nsız tarznm ferdi olması daha az , muvaffak olmasma sebebiyet veriyor. BiMfarz yalnız cümlei asabiye teş. Tihi marazisiyle uğraşan pek çok Al man lâboratvarları, hatta institat - Jarı olduğu halde Fransada (O böyle müstakil o müessese hemen bir tane bile yoktur. Bu teşkilât (o sayesinde Bern kongresinde Alman kültürü parlak bir omuvaffakıyet kazandı. Böyle kâhir misalleri sık sık gördü- Zümüz içindir ki her fırsatta Trp fa- kültesinin inkişafına mânj olan fer - .diyetçi Fransız sisteminden uzakla - Kuron Siling Pezeta Mark Zimi Feng, Vey 1 Türk Mirası Dinar Cerranes Kuruş Yakımda: Eninde Sonunda Raşit Rıza tiyatrosu Şehzadebaşında Ba aşım seat 2150da Acemi Çaylaklar Nakleder: Hüseyin Suat bey. 11 Sinci Kânun Pazartesi akşamı saat 2130d1 Beştegelen Nakleden:Kema! Ragıp bey. Fiatlar: 100-60 mevkii mah- sus 125 K. Perşembe günleri sazt 1430 da ve Cuma günleri ssat TI de tenzilât'ı matine. Fiştlar 50 - 30 kuruş Şehzadebaşı Ferah sinemada Bugün tam sast 9 da Ramazan mü- nasebetile beynelmilel büyük varyete ve cambaz kumpanyaları 54 artist 38 nu- mara. Locaların lutfen gündüzden teda- riki - Tie, 21359 Bu hafta iki güzel film temaşa edilmektedir. ELHAMRA sinemasında MELEK sinemasında Marlen DİETRICE | LiLiAN HARVEY in ve En güzel şahaser Armand Bernard 21 olu Casus | fişka Tövbe “ filminde. fevkalâde operetinde lâveten ; Paramunt Jurnal ve sesli varyeteler. Nukut 20 Frank (Pranwz İ Iisterin (eytiiz) (Dolar (Amerika) 20Liret (İtalya Alan Mecidiye Bânkonor e Müellifi : Nizamettin Nazif Cevap beklemedi, betbaht herifin suratma okkalı bir tukat yerleştirdi. Ve kutuyu kapmasıyla sokağa /ırla «| ması bir oldu... Halil paşa Bozdağandan yüz a- dım ötede bir karakolun önünde atr- nt şaha kaldıran bir (şiddetle gem kastığı zaman, karakolda ayakta du- ran tek kişi yoktu. Herkes bir köşe ye sinmiş, uyuyor; kapısından çıkan horultularla karakol muazzam bir €s- rar nargilesini andırıyordu. Kaymakam hemen atından atladı! karakola daldı; tekme tokat milleti uyandırdı: — Hadi... Hadi atlara! Bune uy. ku bre haydutlar! oŞaank!.. Şirr raaaak! Kalkın bre itler! oPaaat.. Küüüüt! Bir kaç saniye içinde karakol ye « rinden oynar gibi olmuştu. Uyananlar paşayı görünce ahıra koşup atlarını eğerliyorlar ve hemen sokağa çıkıyorlardı. Paşa bunları arkasma takarak, geçtiği yollarda, bir iki karakola da - ha uğradı.. Sonra dolu dizgin Akbı. yıktan Ahırkapıya inen yokusa var- dı. Sokaklar hâlâ tenhalıklarını mu - hafaza ediyor, bazan bir inek böğür tüsü, bazan horoz sesleri işitiliyordu. Yahya efendinin kapısı önünde atmdan indiği zaman paşa gözlerine inanamamıştı. Cesetler geceki müca- delenin olanca vahşetin; göz önünde! canlandırıyordu. oYalağı © boyayan| kanları, yerlerdeki kan gölcüklerini, kapıya sıçrıyarak püskürme benler gibi benekliyen serpintileri hayretle! fal taşı gibi açılmış gözlerle uzun u. zun tetkik etti, Sonra düşündü, bir hareketle kolunu uzatarak haykırdı: — Açtırm. şukapıyı! . Açmazla, parçalaym. kırın! Kaymakam iradesini kaybetmişti. Sel manm hikâye ettiği sevlerle bu hadise Arasında srkı bir münasebet vehmedi- yor, topal hafiyenin o haberlerini de bunlara karıştırmca şöyle bir netice çıkarıyordu. , Müftü Yahya efendi, Bakj ve bazı yeniçeri zorbaları iftar obehanesiyle Derviş paşaya gidiyorlar, orada bazı kararlar veriyorlar. Sonra Derviş paşa gizlice Keranm evine gidip, ve. lide sultanla baş başa konuşuyorlar. Bu sırada ötede beride bir takrm a « damları yakalayıp buraya getiriyor. lar ve koyun boğazlar gibi kesiyor - Tar. Fikirler beyninden kartal kanadı takmış yıldırımlar gibi geçiyordu: “Samsuncu başınm karısıyla Su - başının muaşakası asıl çevrilmek İs tenen entrikayı kapamak Için uydu - rulmüş bir bahanedir— diye düşünü.! yordu — Maksat âşikâr. Hep birlik! olmuşlar. Bugün Yahya efendi sarn- ya gidip benden şikâyet edecek. Şe- hirde âsayiş yoktur. Halil bu işi bece- remiyor. Hayatımız —— tehlikededir. Devlet umurunu bir ehline tevdi ge rektir diyecekler, biz de paldır kül. dür yuvarlanıvereceğiz.. Bu neticeye ulaşınca, o derece öf- kelenmişti ki, kalsın kanı kafasi» na sıçrıyacak ymakam paşa haz“ retleri, tıkanıp nalları havaya diki - verecekti., Sunturlu bir küfi kapı. nm önünde hâlâ alık a- damlarma haykırdı: — Açlırın ulan şu kapıyı! — Açlıralım ama paşam neyle? Ne tokmağı var, ne ipi. — Şatır nerede? Şatır? Karakol neferleri birbir - lerine baktılar, Çavuşlardan biri; — İçimizde bu namda biri yok pas şam! — dedi — Şatır birdenbire ortadan siliniver- mişti.. — Tuhaf şey.— diye mırıldandı kaymakam — Nereye gitti bu? Sonra evvelki emirlerini daha bü - yük bir şiddetle tekrarladı: — Durman! Kırın kapıyı! Davra- nini, Acuzenin Definesi Ressamı : Münit Fehim Hatta harem dairenizide tahar- riye mecburum ... — eğ Karakollukçular hep birden yük « lendiler, fakat kapı “Bana mı?, de medi. Bir koç baş: bulmak lâzımdı! Yoksa küçük mikyasta bir kale kapı sına benziyen bü kalın meşeyi başka türlü kırmak imkânsızdı. caktı. zmd(gdizörsC vbg em emf Bu imkânsızlık paşayı az kalsı kudurtacaktı, Bereket O versin ka; kendi kendine açılıverdi, ve bir sesin, bostan dolabı gibi, aynı kelimeleri, ardarda tekrarlıyarak bağırdığı du- yuldu: — Buyurun ağalarım. Buyurun ağalarım... Buyurun ağalarım!... Halil paşanm, hiddet, saçmı saka» Nina karıştırmış, bıyıklarını tersine döndürmüştü. Küfürler savurarak, geniş adımlarla kapıdan o geçerken ses hâlâ söyleniyordu: > — Buyurun ağalarım. Buyurun, Buyurun! Paşa, o tarafa bakmca: — Hâhavle velâ kuvvete. — des di— Şeytan mısın nesin? — Buyurun ağülarım.. Buyurun. Buyurun! Bu gözleri bir düzüye O söyliyen adam Şatir Mehmetlen başkası de « gidi. , Kaymakam eliyle işaret etti: — Gel buraya!, Bizi efendinin ya. nma götür! — Başüstüne paşa hazretleri... Fakat bu delâlete ihtiyaç kalma- dı. Çünkü tam bu anda Yahya efen- di selâmlık kapısında görlinmüş ve hemen, arkası sıra beliren Bakiyle beraber koşa koşa yanlarına gelmiş» erdi. . Paşa çatık kaşları altımdan onla» ra şöyle bir baktı. Müftü gülümse « miye çalıştı: — Fakirhanemize saadetler getir. diniz paşam... Buyurunuüz, biraz isti- rahat ediniz. Kaymakam bu ricaya kulak asmas dı. Kapı önünde duran askerlere şu emri verdi — Koruğl dört bir yandan Bömön sarınız.. Bir kısmınız da bahçeye gis riniz Evin etrafı çevrilsin! Çavuşlar derhal neferleri üçer be. şer ayırarak sağa sola koşturdular. Üç dört dakika sonra (ev çifte bir kordonla muhasara altms — alınmış bulunuyordu. Müftüyle Baki bu hâlden işkillen- mişlerdi; başlarını önlerine eğip ses- lerini kestiler. Emirlerinin istediği edildiğini grünce: — Efendiler! dedi — Beni ta» kip ediniz. Evi baştan aşağı teftişe mecburum... Müftü itiraz edecek oldu: — Ne münasebet! Fakat Hali) paşa kat'i ve azim « kâr: — Başka çare yoktur! — diye mi. rıldandı — Kap:sı önünde yığın Yyı- ğın cesetler biriken bir evi, en gizli deliğine kadar seki bir taharriye mec burum.. — Fakat ben, kimseyi sokamam., — Yanl, Ya ben size (dersem ki değil yalnız. selâmlığınız, hatta ha - rem dairenizi de taharriye mecbu « rum., Ve Müftünün kulağına eğilerek — Bilip bilmediğinizden malümats tar değilim —ledi — Lâkin size şu kadar söyliyebilirim. Osmunlı tahtı“ nın meşru varisi İstanbula ayak bas- tığı gün, böyle kanlı hadiselerin es* pabını vezirinden sorar m sormuğ mı? — Elbette sorar. — diye kekele» di müftü — Kekeledi ama içine de bir şüphe düştü. Acaba vezir şehzade Mehmedi | tevkife mi gelmişti? Çünkü ne olup bittiğinden hiç bi“ risinin haberi yoktu, Bir kör düğü“ şüdür gidiyordu. Üçüncü Muradm ölümü müftüye | henüz meçhuldü. Gece evde sahah$ | kadar uyumamışlar, şehzade Mehmet le Baki ve müftü baş başa verip ko* nuşmuşlardı. ü (Bitmedi) şekilde icra evimin içine hiç