ı — —VAKITI Kânunuevvel 1931 — Müellifi : Nizamettin Nazif Ressamı : Münif Fehim Evleniyor muyum yoksa.. Niye susuyorsunuz.. Söylesenize.. —M— ne a bu hapyet veren mumya suratlı sıska kadının dudaklarını di.. Ve bu ikisi inliyen öksüren! oynattığ ördüler. o Yürekt bir ikinci sakallıyı, âdeta omuz. Medi tü Me ai BT larına alarak arabadan çıkardı Yedikule ağası, bu adamın u- yerlere kadar iğilerek etek öptü.. Çünkü bu adam Üçüncü Murat- tan başkası değildi. — Ferman padişahımın! diye mırıldanacak oldu. Fırsat bu fırsattır. Padişah, hazır gelmişken gözüne gireyim diye kimbilir daha neler yapa- caktı. Fakat Derviş paşa tezcanlı- lık gösterip onu dürttü: — Önümüze düş! Sana söyle- diklerimi yaptın mı? — Evet paşam.. — Öyleyse padişah hazretleri © kadınm höcresine gitmek ister. ler.. Haydi. Yol göster! , Ağa, hemen askerlerden hiri- nin elindeki meş'aleyi kavradı. Öne düştü. Seri bir yürüyüşle zin-| danlara giden dehlizde ilerlemiye başladı. Gelirken Derviş paşanın| yanında at süren süvari de, bu sırada atından inmiş, kafileye ka-| rışmıştı. Sekiz süvari ile atlar ve| araba avluda kalmıştı. , Derviş paşa ile ağa en önden gidiyorlar, arabadan inen gençle sakallı adamsa padişahım yürü- mesine yardım ediyorlardı. A Epey yürüdüler. Nihayet, alçak bir kemerin altından geçip, sekiz on e in çıktılar. Ağa, sırtını duvara dayamış uyuklıyan bir adamın aşık kemiğine bir tek- me yerleştirdi. — Aç kapıyı! Herifin belinde bir sürü anah- tar vardı... Acele acele birini seç- ti, Bir dakika sonra kapı ardına kadar açılmıştı. , Derviş paşa, yan durarak pa- dişaha yol gösterdi.. Üçüncü Mu- rat güç halile dört beş adım da- ha atabildi. Nihayet zındanın için de kimbilir nasılsa kalmış bir çe- ki taşına oturdu. Subaşı meş'aleyi elinden alıp ağayı kapı dışarı etti. Şimdi zındanım içinde beş kişiy' diler. . Meş'alenin kızıl ışığından yüzlerine bir bakır rengi çalınan bu beş kişiyi sayalım: Basta Sultan Murat, oturuyor.. Ayakta Derviş Paşa; yanında at- başı beraber gelen Hüseyin Paşa.. Ve sonra Bâki Efendi ile şehzade! Susuyorlardı. . Bir köşeae, ezile ezile, toprağa k , samanları çıkık bir şilte üstünde, üzerine kara bir örtü ör- tülmüş, deve hörgücü gibi garip bir şey göze çarpıyordu. Beş adam, gözlerini oraya dik- mişler susuyorlardı. Birden, deve hörgücünde bir hareket oldu. Ör- tü yavaş yavaş açıldı. Meş'alenin yı kara örtülere sarılmış, zayif, bir deri bir kemik bir kadınm mumya suratına vurdu. Fakat ge konuşan çok tatlı bir ses: — Maaşallah.. Maaşallah! —di ye söylendi-— Beş kişi, tam beş ki- $i ziyaretime gelmiş. . Yüzünde acı bir gülümseme de- Taştı; meyus bir eda ile başmı sak ladr: — Ama on beş sene geçmişte bu beş kişi öyle gelmiş.. Olsun varsm. . Bak ışık ta var.. Meş'ale de yanıyor. . Gene bu ışık için de tam on beş sene bekleniek lâzım geldi. . Sonra sesine, biraz da tehdit ka rıştırarak bağırdı: — Ne susuyorsunuz? Söylese- nize ki bu gece kiyamet artık ko- puyor galiba. . Herhalde, beni bu mezardan hürriyetime kavuştur- i mak için gelmişe benzemiyorsu- nuz.. Ve mâdemki benzemiyorsu- nuz.. O halde siz nesiniz? Niçin bugün beni yıkattınız? Ve yılan ıslıklarmı andıran kah kahalar fırlatarak haykırdı: — Evleniyor muyum yoksa? Söylesenize! Söylesenize! Neye susuyorsunuz? Aaah! Bıktım sü- kündan. . Bıktım artık. . Birdenbire ayağa kalktı. Gölge- si dıvara vurmuştu. Kollarını ha- vaya kaldırınca, sırtına kocaman bir baykuş bindirilmiş bir Gulyar baniye dönmüştü. Ağzındaki tek tük dişleri birbirine kenetliyerek haykırdı: —Oof! Genemi susuyorsu-| nuz? Lânetlemeler! Gene mi ke- nuşmıyacaksınız? Aaah! Dövü- nüz beni! Sövünüz, tekmeleyiniz, küfrediniz. . Fakat inat etmeyiniz kuzum. . Konuşunuz: Sonra ellerini yalvarır gibi, di- lenir gibi uzatarak zındarı ortala- dı. Hafif bir sesle: — Konüşunuz. . Konuşunuz.. —diye mırıldandı — Susmaymız. Konuşunuz. . Susuyorlardı. Elbette susacak- lardır. Padişah bir türlü ağzımı a- N yüzüne gülmüş ve bir film kunpan- SP ko ş uyordu ki. 4 yası kendisine iş teklif etmiştir. Avw3 Bâki gözlerini zırdarın bu es tralyal:kız aldığı rolleri * hrüvatfula Tarengiz misafirine dikmiş, dik- katle bakıyordu. Acaba nasıl bir garaz, hangi entrika şu zavallıyı buraya tıkmıstı? O bir kadın mıy dı? Bunu kestirebilmek için çok düşünmek lâzımdı. Fakat mezar içinde yıllamış bu insan kurusu ha| erkek, ba kadın olmtş. . Ne çıkar- dı bundan. . Şehzade, onun vahşi çığlıklazın dan, cehennemi kahkahalarından tedehhüş etmiz, hocasının İzoluna sarılmıştı. Paşalara gelince onlar da tahminlerinin haricinde bir sahneyle karşılaşmışa benziyorlar dı. Neden sonra Üçüncü Muradın boğul bir sesle söylendiği duyul- m: — Ey hatun! Buraya gelenlerin kim olduklarını sorma... Ama bil, ki seni ziyarete gelenler, dilerler- se derhal bu mahpesin kapısın: Çok güzel İ Bir kız.. | Evinden kaçmıştır. | Macera arıyor! Avustralyanın en zengin ailel den birinin yegâne varis; olan bir kız macera peşinde koşmak bir kaç ay evvel babasınm evini terket miş, Avrupaya kaçmıştır. Mis Naomi Wafers namını < taşıyan! bu genç kiz, Avustralya zenginlerinin! en zengini olan Mister Woters'in kızı» dır. Uzun boylu, sarı saçlı ve henüz yirmi yaşında olan Mis Naami, Deyli| Ekspres gazetesi muhabirine şu sözle! ri söylemistir: | “Zengin bir kızın hayatı kadar mas| nasız ne vardır? Pen bu müanasızlığa karşı isyan ediyorum. Zengin ailele- rin kızları, danslardan, ziyufetlerden,| mükellef tuvaletlerden, bir sürü şık tanıdıklardan, elhasıl hayatn kıymet| veren herşeyden mahrum ve türlü tür; lü manasızlıklarla uğraşan bedbaht, lardır, Bu hayat, bir insanım kendi kıymet ve kendi meziyetini gösterme sine İmkân vermez. Onun için bütün bu manasızlıklardan kaçma karar) verdim. Hayatta, yalnız kendi kendi-! me güvenmek, kendi hayatımı kendi sâyimle kazanmak, bana nasip olacak muvaffakıyetlere kendi gayretimle u- laşmak istiyorum. “Bunun için hususi otomobilimi sat- tım, biletimi aldrm ve vapura binerek Aoğruca Marsilyaya geldim. Anam v»| için Mis Naomi Vaters babam benim hareketimden haberdar oldukları zaman hemen gemi ile müs; habere ederek seyahatimi yarıda br raktırmak istediler. Fakat muvaffak olamadılar, Çünkü kararım kat'i idi. Marsilyadan Parise gittim ve bir tayyare ile Londraya geldim, işte © gnüdenberi iş aramakla meşgulüm.,, (Deyli Ekspres) muhabiri daha son» ra şu malümatı veriyor: “Mis Naomi Londraya vardıktan snorâ İş bulmanın zannettiğ kadar ko lay olmadığmı anladı. Kendisi hem güzel, hem cesur bir genç olduğu hal- de bir iş bulamamış ve parası da tü kenmiye başlanıtşiı. “Parasızlık tehlikesinin baş gösler. mesi üzerine her kapıya baş vurmiya| mecbur olan Miz (Saomi) günün bi: rinde Roland Gil'et namında bir gen- ce tesadüf etmiz iki gene #evişmişler ve nişanlanmıya karar vermişlerdir. “Biribirini seven bu iki gen; nişan. Yandıktan sonra talih Mis Naomi'nin yetle başardığından film şirketlerin- den biri bir kaç gün evvel mühim bir teklifte bulunmuş v3'onunla bir muka vele aktetmek istemiştir, Güzel kız şimdi bu mukaveley! imza cimek üze- redir. Mis Roland gelerek ay evlenecektir. evlendikten sonu evinin işleri kendi. sini çalışmaktan menedecek olursa, #i- nemayı terkedip ev İşlerile uğraşma» yı tercih edeceğini söylemektedir. Mis Roland gelecek senenin ilk gün lerinde kocasile birlikte Avusturalya. ya dönmek n tırabilirler, Kadın güldü: — Yaa... Alay ediyordu: — Demek ki örtrk beni serbest bırakmak mümkün olabilecek, , — Beki, * (Bitmedi) ! Locaları, koridorları, paradiyi, her t —90— aradı .. Fakat nafile . — Ne o, dedi, çıkıyor — Evet, keyfim isters€ değil mi? i — Tabii, fakat senin olduğunu ve yattığını za! © dum. — Ben de senin gibi real ya değil Şöylece sandalla kendi sandalı) arasındaki farkı hesapladı, bir de iskeleye baktı. Evet, onlardan evi vel iskeleye yetişezekti. Daha me- tin bir surette küreklere yapıştı ve| sülün gibi sandalı sür: arek te getirdi. Allahtan, takip edenle-| rin sandalı battal bir şeydi ve bu suretle genç kız, iskeleye yetişti atladı ve caddede koşmuıya başla”) dı. Nelli — Roz'u takip edenler pek geride kaldıklarmı anlıyarak kü- für ettiler ve geri dön Nel- li — Roz onların münakaşalarını işitti ve müsterih yola devama baş ğiştirdim. Sen annenin decektin. Vazgeçtin Ben de rn Jerar güldü: Evet, dedi, sonlu GARİ adamının böyle alelâcele | devusu çıkabilir. Zira, N etmiyorum, mu çıkrvorsun değil mi ladı: İkisinin sözlerinde de — Güzel kız, böyle geç vakit bir tehdit vardı. Jerarın nereye? rine Rus dayanamadı, Nelli — Roz döndü? Bu da kim! di? Bu sefer, serseri birisi değildi. Şişman, temiz giyinmiş bir adam-| dı. Şapkası geriye atılmıştı. Sar-| hoştu. Genç kıza yetişebilmek için! — Evet, dedi, fakat kent susi işlerim mevzuul 8, re değil, — Baratof, benim sendeliye sendeliye ona doğru ge- liyordu. Nelli — Roz korktu. Müthiş bir surette korktu. Sarhoşlar ona istik rah veriyordu. Koşa koşa kaçmıya başladı. Sarhoş da koşmuya başla mıştı. Yol tenhaydı. Gittikçe yak- laşıyordu. Nibayet genç kıza yetiş ti. Nelli — Roz omuzuna ağır bir elin dokunduğunu hissetti, döndü, bütün kuvetile herifin suratma iki yumruğunu birden indirdi. Sar- hoş, yumrukların tesirile geriledi, ayakları dolaştı ve yere düştü, kalkmıyordu. Kalkamıyordu. Sr7- mışiı. Nelli — Roz artık kurtulmuştu. Büyuk bir caddeye çıkmıştı. Etra-| fında insanlar vardı. Böylece istas! yona geldi. Fakat orada, artık tahammülü kalmadığını hissederek, çöküp ©- turdu, Titremiye başladı. Büyük bir aksülâmel başlamıştı. Bir an, vazgeçip dönmiye karar verdi. Fakat o aralık istasyon saati ““11,, i vurdu, ona bütün kuvvetini iade etti, gidip biletini aldı. Jerar, operada, Nelli — Roz'u boşuna araştırdı, Bütün locaları, mevkileri tetkik etti, genç kız yok tu. Hayatında ilk defa olarak Je- rar sabırsızlandı. Tekrar bir daha salona gitti, beyhude olduğunu bil diği halde bir daha arandı. Nel li — Roz yoktu, evet, buna emin olmuştu. Jerar çıktı, otomobiline bindi ve İbratyef Trokadero meydanına çekmesini söyledi. Saat 10,15 te o raya geldiler. Jerar otomobilden indi, evin ö- nünde bekledi. Neyi bekliyordu? Kendi de bilmiyordu. Jerar sinir. lerine hâkim olamıyacağını anlı yordu, buna da kızıyordu. Nelli — Roz operada yoktu, o halde nerdeydi? Ne olmuştu? Jerar, bir hissi kablelvukula, hadisatın değisme- sinde Baratofun bir tesiri olduğu nu tahmin ediyordu: — Fakat, diyordu, ne vaptı a caba? Bu beş milyon hedive ms- selesi nedir? Niçin Nelli - Roz tele telefon etti? Baratofun vaz yeti de çok garipti. Yoksa?". Jerar alelâcele otomobiline döndü: — Çabuk, dedi, büyük otele. Kapıya gelince, indi, koştu, o- tel kapıcısından sordu: — Mösyö Baratof çıktı mı? — Hayır efendim. Jerar rahat bir nefes aldı. Koş- tu; kapıyı vurdu. Kapıyı bizzat Baratof açtı. Rus tras olmuş, smokin giş mişti, Her tarafı lâvanta kokuyor du. Jerar onun bu vaziyetini gö rünce durakladı. Baratof da du- raklamıştı. Bir an, bakıştılar. İki- si de biribirlerine karşı müthiş bir kin duyuyorlardı. Nihayet Jerar, alaylı bir sesle: bilirsin! Alâkadar olduğ iş hakkında malümatım J zımdır. — Ya, öyle mi? O halde şunu tavsiye edeyim: Bet 1 rimle kat'iyyen meşgul olm# Jerar yine güldü. — Fakat, dedi, gidip hayatımı feda ederek me lar kazandırdığım zaman lerinle meşgul olmama ediyorsun! — Evet, fakat paylaşıyor — Paylaşıyor muyduk? için paylaşmak demek her almak demektir. vi — Haydi sen de, cepleri” mu yoksa? Baratof da gülmüstü. B4 lüş Jerarın sinirine dokund” | anu bileklerinden vakalad!| if — Sus, dedi, bilirsin Ki yi | gözümde para yoktur. Ben vi sana bırakır, kadınları ela Sen milyonları toplarken dın Şadan toplardın” kes kendi payma razı Buna rağmen, Baratof, ver if şam benim payıma hücum sun. sid edil ölülerdeki içide, Maddeleri milli y | nayide kullan Do logiliz âlimlerinden F. E. Lavson “Londrad8 iy vücudunun kimyevi tabli kında bir konferans ve Togiliz âlimi bu konfeti 65 kilo sıkletinde vasati “ yi san vücudunun ibtiva ati vadı izah ederken bunları” 45 litre su 7 Kalıp sabun yapcak Yİ 9000 adet kurşun k3 pacak kadar kömür a 2.200 kibrit başı yap? tarda fosfor. Ny Vösati büyüklükte bir ©” kadar demir Küçük bir oda tavanı! yecak kadar kireç Bir köpeğin pirelerini | liyecek kadar kükürt Bulunduğunu söylemi lâsa olarak (o bütün b“ vi «SG bay€ bugünkü fiyatlara gil Tai kuçuk, beş liraya satın yg ceğini ilâve etmiştir. d İngiliz âlim'nin vu kiny? 4 ili hakikaten gar'ptir i e han İktisadi buhran ek di 1529“ devam ederse İ di ölülerin yakılması bir bahsedenler bu eml ek olacağımı, ölüleri İade beyhude kömür sar! e de onlardaki mevaddr gi a nin milli sanayide ku istemiye başlıya “ N ii “ A