| e gel.. ş ey bır şahlanan kır atın i i akşıyarak avludan soka! yay yy By yg yy By A i N e © o Acuzenin defiınesi Biz ehli ırz şehirlileriz. Çınari Selim Mahallesinin namusu tehlikededir. Dün gece teraviden dönerken... —AK., gözlerini yumdu. Bir iki! Baz Alâ, « —diye tekrarladı — iş için bize on bin altm vere- iniz. . Size Hüseyinin kellesi- şiş öpdereceğiz. . Eğer kız karde- 3 ele geçirebilirsek, kendisi - dçenovaya getirdiğimiz zaman, on “aya — Sonra lenbire ayağa > Kite bu kadar... —dedi— Ben gemime avdet ediyorum. . alardağını bir daha silme dok Sonra bir kadeh şarap da- kei Geldiği merdivene doğru ., AZE bazısı yarı aydırilık, bir kıs ayini karanlık sokaklardan ge- limana ulaşmış” bulunuvor- di Sedyenin kapısı açılınca için- Ml voklu genç çıkmış ve arka- gelen iki kavuk'u adamla bir sandala atlayıp denize : tı. esi gün, ikindiye doğru, da iyi bir rüzgârla yelkenlerini şi gemi, gp burnunu iel iş, Cenova limanını arkasın- Kümükarak enginlere dalıp git-| abe oğlunu trpki bir sefir gi-! N bi memleketlerde dolaştı" key Osmanlı payitahtının ileri ge- NE karşı esrarengiz su Yi, Yar icrasını deruhte eden, ga- rip pazarlıklara girisen bu| am Kera da kim oluyordu? ALTINCI KISIM Esrarengiz hamam hadi ağası z tuttuktan az sonra W$ Paşada dehlize çıkmış , İt kata inen (merdivene azametli azametli yürümi- maşlı... iğ tri üç ve mer- iki kişi nöbet bek- *u. Ayakları üzerinde kendi- d m ber aye bitir - i ir taşi dört adam “İzya duruyordu; ve bir beşinci- 'â çıkan kapının önünde sır N re dayamış, burnunu ka rdu, : ayı ihtiramla selâmladılar. tı, ilg aşının önünde bir doru bir nh sinekleniyordu. | DA karıştıran adama ey! dediı— Sen benim Yedikule ik bor hareketle atına at- yaf akat henüz yirmi otuz in almıştı ki arkadan ye- Onun birdenbire gem il gördü. İk Uzaktan gelmiyen bir gü- itkâr oğultularla sokak- ağa güsediyordu. sai f Sağl ne > , Vini üzengileri üzerinde doğ VŞ Biydün verdi: mu hacı? ,, Paşam.. or, like kadar zihni bir hesap im a — gözden silindiğini gördü. Paşakapısının önünden tek tük adamlar geçiyordu. Bunlar gürül- tüye şöyle bir kulak kabartıyor- lardı. Fakat paşa gözlerine ilişi- verince hemen ortadan kaybluyor lardı. . Aradan beş'dakika vs gecmis, ya geçmemişti. Hacı, gözden silin- diği köşede gene belirmişti. Gürül tü şimdi yaklaşmış, sesler adama- kıllı belli oluyordu: — Kahrolsun mel'uneler! — Zaniyeleri parçalıyacağız! — Parçalıyacağınnız! — Kahrolsunlaaar! Evlerini ya kacağmız! — Yakacağınız! Paşa atını sürdü, doru atın su- varisine merakla sordu: — Hayır ola cocuk . Ne olu- yor? Kim bunlar?. Hacı gördüğü şeylerden heye- cana tutulmuştu; telâşla: — Hepsi cinnet getürmüşe ben- zerler paşam —dedi— Beş tane taze hatun ile bir kaç genç erkeği küfelere sokmuşlar, alayla kapıya gelirler. . — Acap maksatları nedir? Hizmetkâr bu sualin cevabını vermiye imkân bulamadı. Esasen buna Tüzum da kalmamıştı. Çün- kü tam bu esnada, hacının gidip geldiği sokağın ağzından bir sü- rü adam meydana taşıvermişti. Bunlar, garip hareketlerle 25- üslerini, bağırlarını yırtarık a- yaz avaz bağırıyorlardı. Ben di- yeyim, bin, siz deyin iki bin; her- halde az değillerdi. Üstlerine çif- te küfe yüklenmiş üç beysiri or- talarma almışlar, arasıra, yerden koca koca taşlar alıp bu küfelerin içine fırlatıyorlardı. Bazan acı bir feryat işitiliyor- du; faik? o anda yükselen naralari ve galiz küfürlerle bu enin derhal boğuluyordu. Kafilenin en önünde, sırtı cüb- beli, seyrek sakallı, sıska-kbir a- dam, bir kolu havada muttasıl ba- ğarıyor, diğerleri de, o ne derse bir ağızdan avaz avaz tekrar ediyor- lardı. Paşa bir an bu manzaraya gşöz- lerini dikti; sonra, hışımla ileri a- tıldı: — Bire adamlar! yavgaranız? En önde giden seyrek sakallı adam. serkeş bir tavırla: — Subasıya gideriz... —diye ba gırdı— Subaşıya gideriz... Maksa- dımız namustur, namus isteriz. . Etvaftakiler susmuslardı, fakat herifin bağırıntısı bitince bir ağız- dan uludular: — Namus isteriiiz!. Bu sırada, gürültüyü işiten kırk elli muhafız da paşakapısından dr sarı frlamıslardı. Paşa onlara e- liyle bir isaret verdi. Derhal ko- şuştular, kılıçlarını sıyırıp kafileyi sardılar. Bu hareket kafilenin canını srk- muştı; fakat korkmuşlardı da... | Mamafi kafa tutanlar da oldu. Göğsü bağrı acık, kolları sıvalı, serdengeçti kılıklı biri küstah bir tavmla kır atın dizginlerine el at- tı: bu Nedir — Ne oluyoruz anam babam! Subaşı cevap vermedi. Yalnız başıyle söyle bir işaret çaktı. He- men herifi yaka paca, Paşnkapısı- na sürüklediler,. Bu hal seyrek sakallı adamla, arkasında duran pehlivan cüseli bir yiğitin hiddeti-! ni mucip olmuştu: — Sebep nedir ki o ademi tev- kif ederiz?.. — Lâşek, cürmü yok idi. . —di ye homurdandılar—. Ni Subası başıyle bir işart & verdi; hemen o anda bunlar da, serdengeçlinin girdiği kapıdan İ- çerisini boylayıverdilerdi. Tısas! Bu basit hareket, iki bin kişinin çenesini tıkamıya kâfi gelmişti, O zaman Subaşı, atmı kalabalığın arasına sürdü. Üç genç adamın kollorını arka» larma bağlamışlar, bir kalın ur- ganla birbirine O raptetmişlerdi. Başları açıktı, almlarından kan sır zıyordu. Bunlar kimbilir ne kadar dayak yemişlerdi ki, dizleri titri- yor, ayakta güç durabiliyo-lardı. Sonra küfeleri teker teker tet- kik etti. | Üç atın üstünde ikişerden altı! küfe vardı. Bunların her birinde) bir genç kadın beyhuş ve bitkin, “aman bizi öldürseler de kurtul- sak!,, diyen bir eda ile bekliyorlar dı.. Sıra bekliyorlardı. — Garip bir hal.. —diye mı- rıldandı Subaşı— Ve bağırdı: — Behey adamlar! Siz de biç insaf yok mudur? Suçları nedir bunların?... Manzara cidden pek fecidi. Ka- dınlardan kiminin gözü patlamış, kiminin kafası yarılmıştı; küfeler yarı yarıya taşla dolmuştu. İlk sualine cevap alamayınca bir daha haykırdı: — Heey cemaat! Suçları nedir bu bigünahların? Bu sefer aksakallı, fakat civan gösterişli bir pir; önünde duran bir iki kişiyi iterek: — Yiğitim.. — dedi -— Sen ne karıştın bu işe? Biz subaşı hazret- lerine gideriz.. Bu işin e!bette ki bir sebebi vardır. Keyfiyeti biz ancak ona anlatabiliriz.. — Alâa.. Subaşıyla konuşmak istiyorsunuz demek? Ve mademki subaşı benim, o halde maksadınız âşikâr.. Fakat bu kadar insanı bu- gün daire istiap edemez.. Anınçin içinizden bir kaç kişi seçin de ko- nuşmamızdan bir netice çıksın.. Bu sözler derhal teşirini gös- terdi. Etrafta: — Subaşı.. Subaşı. — Vallah o.. — Taa kendisi.. — diye mırıl- danmalar oldu — Bu sırada Derviş paşanın bir işareti üzerine muhafızlar kolları bağlı delikanlıları ve küfeli beygir leri pasakapısına sokmuşlardı. Kafileden bu hale itiraz eden olmadı. Paşa atını mahmuzladı: — Haydi bakalım herkes da- ğılsm artık... Eğer beş dakika da- ha burada kalacak olursanız, mu hafızları saldıracağım, önlerine çıkanı tepelettireceğim.. Benimle konuşmak icin kimleri tevkil edi- yorsanız arkamdafi gelsin!.. Ve atını sürdü. Lâkin gene o anda gemlerini kasmıya mecbur olmuştu. Çünkü (ayrılanlar gel sin!) diyince, kafileden beiki iki yüz kisi peşine takılıvermişti: — Yoco! —diye bağırdr — Epi topu üç kişi.. Bir kişi fazla ol mı; Hem anlaşılan, siz bu isi başaramıyacaksınız.. Sen.. Sen. Sen.. Siz üçünüz benimle beraber geliniz.. Siz de derhal dağılınız yoksaa.. Son kelimeleri (o avazı çıktığı kadar bağırarak ve kolunu tehdit- kâr birtavırla uzatarak söylemiş- ti.. Vallah bir lâhze içinde millet çil yavrusu gibi dağılıverdi: Beş dakika sonra mesele ta- mamile anlaşılmıştı. Paşanın seçtiği üç adam; (Çr- nari Selim) mahallesinde otur- duklarmı söylemişlerdi. Bu ma- halle Lâleli civarmdaydı. Ak sa- kallı, civan gösterişli pir. bedes- Sü 7 — VAKIT 20 Teşrinsani 1931 sma Hanımlar nasıl “ güzelleşebilirsiniz? Güneş ve hava cildin gençliğini de- vam ettiren iki harikadır iğ Güneş banyosile cildidini tedavi eden kadının birinci, ikin- ci ve Üçüncü ay Tırnaklardan bahsederken ilk hatı. ra gelen şey, ellerin şeklidir. Ellerin gekli bir cildi, bir de biçimi itibarile düşünülebilir. . Parmaklarım biçimi kötü ise, bir iki aylık ihtimamla parmakların sekli bi- raz değiştirilebilir. Fakat itiraf etme- li ki, bu tedavi bem sıkıcı hem de bi- raz istıraplıdır. Parmakları sivriltmek için Celilgit" ten parmak kalıpları yapılmıstır. Kas) dınlar yatarken o parmak kalıplarını her gece kullanmak şartile ellerine takmalıdırlar. Gün geçtikçe parmaklarınızın yavaş yavaş inceldiğini göreceksiniz. O za- man parmak kalıplarını biruz daha sıkıştırmak lâzımdır. Tekrar edeyim bu tarzı tedav; çok sıkıcı ve parma ra ağrı vermesi itibarile tahammülü güç hir şeydir. Maamafi şıklığına çok merakli kadınlar bu işkenceye de bs iğiyorlar. Bu hususta hanımlara tavsiye ede. bileceğimiz yegâne pratik çarenin el- divan kullanmak olduğunu itiraf mec- buriyetindeyim. Ellerin cildini güzellestirmek, biçi minj düzeltmekten deha kolaydır. Eğer evde hizmet görüyorsanız, nin hakkak iş eldiveleri kullanmalısınız. İş elâivenlerinin kauçukları bilhassa kışın ellerde kızıl lekeler peyda eder. Onun için kalın Podüdosilet iş eldiven leri kauçuklarına faiktir. Bir kaidedir; cildimizin elyafı yir. mi beş yaşından sonra bozu'mıya baş lar. Yirmi beşten sonra yüzümüz ve her yerimizinki gibi ellerimizin de cil di yavaş yavaş serilesmek, Ayni zn. mandâ porsumak istidadın: gösterir. Şimdi Avrupada cilt elyafının genç Kalması, daha baska zübirle, senelere daha fazla dayans.hilmesi için muhte- Nif hayvanlardan almiş Serom'larla tedavi yapılmaktadır. Tahtelcilt yapı- lan şırıngalarla cilt gençliğin devamı nı İemin eden kadınların memnun ol. duklarını zannet rum. Ne kadar olsa sırınça tedavisile cildinin geneli. ğini idame eden kadınların yüzlerin. de tuhaf bir gayri tabilik uluyor. Yüzün düzgünlüğü sişirilmiş bir kursak halinde oluyor. Cildin tabii ka difeliği. muayer yumuşaklığı kaybo. luyor. Onun için hanımlara; cildinizin ta- râvetini dalıt ziyade tabii üsollerle muhafaza edin diyeceğim. tende mercan terlikleri satan kendi halinde bir esnaftı ama, üç kişinin içinde ağzı lâf yapan, ye- gâne doğru dürüst konuşan da oy- du. O anlattı: — Biz ehli ırz şehirlileriz. Bu günedek mahallemizde zina gö - rülmemiş ve işitilmemişti. Dün gece teraviden henüz dönmüşlük ki müezzin geldi, hepimizi teker teker evlerimizden aldı.. O, cami- de, bizden sonra epey kalmış, dönüşte, iki kadına tesadüf et- miş.. Kadınlar yıkılacak derece- de sarhoşmuşlar; hatla birisi cüb- besinden çekip onu kucaklamış, akalından üş, ağzı pis pis iye Sjsl y lardaki esmerliği Ekseri cilt mütehassısları yüzün faz» İ Ja sabunla yıkanmamasını tavsiye & i derler. Sabun yerine muhtelif tuvalet sula. rını tavsiye etmek bugün çok itibarda dır. i o Ben bu kanaatte değilim. Yüle sü rülen muhtelif yağları, podraları, ve İ sokakların tozunu ancak hafif bir ilik İ su ile saban temizliyebilir, Yalnız esvelee de süyledirim gibi, sabunla yıkandıktan sonra cildin ci sine göre hasleyici, , bir krem kellanma Madam E tolne gibi rinde de y mek (bazı tir. Sabunlu yıkandıktan. gasma cildin. cinsine göre * &rem kullajpymıalışınız. o. Sizin shxel Istanbulunuzda Pariste olduğu gibi çok muktedir te mütehas- n idare et0ğ; güzel mü essesleri olsaydı. oralara birer kere uğrıyarak cildinize muvafk gelebile- cek kremi renmenizi tavsiye eder dim. Fakat nerde doktor Kuhn, nerde Madelein teraulin'in m SESİ Böyle mütehassıslar için İngilizler, Amerikafıla - bile hasret çekerler. Çok Amerikalı zengin kadın tanırım ki yüzlerine, vücutlarma lâzim olan Re tuş için bi'sassn Paris seyahatini yer parlar, Bu sütunlurdak: karizlerim İstan bulda olduklarına göre onlara faydalı olacak &» söylemek lâzım oldü- unu çok iyi hisediyorum. Onun için Faristei zntaya gelemiyecek müesse. sa,erden, buradan Parise gitlemiyecek hanımlardan bahsetmiyeceğim. Şarkın çok güzel yaratılmış hanim: ları! Semanızdaki güneşin bulun» maz şifası olduğunu unutmayın... Sizin İetanoulunki kadar berrak ve aydınlık gvneşi bulmak için bizim ka- dınlar kilometrelerce uzak sayfiyele. re gitmiye mecburdurlar. Güneş hele sizinki gibi pırıl piri va» nan günes cildin yegâne dektorudur. Sıhhatinizle beraber cildinizi kurtar. İ mak istors: «İz hava ve güneşten milm İ kün olabi! liği kadar bol istifade edi. NİZ... icap eder, Arden ve Madam Am ur güzeli evvelâ sabu tisnalar barie) bir Adet sis İnsyn'n (1 adresini #altanız- ! dan sora! —a an ezzin bir kolayını bulmuş, ellerin den kurtulmuş; yan sekaklar'l!an birine sapmış, kaçar gibi yap « mış; sonra sezdirmeden arkaıla » rma düşmüş.. Mahallede bir A- fife kadın vardır. Bir karı, bir koca, birde küçük çocuğu... Çek namuslu bir ailedir. Kadmlar o nun evinin karşısında bir eve gi » rerler. Az sonra bir kadın daha gelir, Derken, bir ayak orda, bira- yak burda, sarhoş iki erkek de aynı kapıdan içeri giriy»-ox mi? Müezzinin şüphesi artar. Yavaş » £ kapıya yaklaşır, tecessüs eder, çerde bir çengüçegöne ki değ > yin gitsi di)