— 8—VAKIT 19 Teşrinsani 1931 m My gg yg oo Sinema 00 gm m A Gümrük tahdidatından sonra Istan- bula kaç film girebilecek ? havadis gazeteleri tahditten istisna edilmelidir. ithali tahdit edilen emtia a- rasında sinema filimleri de Yar- dır. Yapılan tahdide göre, teş- rinisaninin son on beş gününde Türkiyeye ancak 83 kilo nega- tif yani çalışılmamış film, ve 168 kilo da bildiğimiz, sinemalarda ğümüz filmlerden ithal edi- lebilecektir. Bu miktar, Kânunu- evvel ayında, negatif filmler için 169 kilo, sinema filimleri için de 284 kilo olarak tesbit edilmiştir. Bu karar istanbul sinemacıla- rini endişeye düşürmüştür, Çün- kü bu miktar film, her hafta yedi yeni program gösteren s3i- nemalarm altı da bir ihtiyacına tekabül etmektedir. Malüm olduğu üzere, ithalâtı tahdit edilen mikdarm yüzde otuzu Türkiyenin istanbuldan gayrı limanlarına tahsis edilmiş- tir. Binaenaleyh, Istanbulun it- hal edeceği filim mıktarı bu onbeş gün için İ18 ve gelecek ay için de 200 kiloya inhisar etmektedir. Halbuki, Istanbulda yeni film ve yeni proğram gös- teren yedi büyük sinema vardır. Her proğram 2500 ile 3000 metre arasında tahavvül eder. Her 150 metre bir kilo olduğuna nazaran bir proğram 19—720 kilo film de- mektir. “Küçük bir hesapla gö- rürüz ki “verilen müsaade ayda yalnız 10 proğram içindir. Buna mukabil istanbul sinemalarının ihtiyacı ayda 28 - 29 proğramdır. Diğer taraftan sinemalar, ale- lâde dram ve komedilerden baş- ka, havadis gazeteleri de göster- mektedirler. Bu gazetelerin €- hemmiyetini kimse inkâr ede- mez. ismet Pş.nın son seyahati münasebetile, sessiz oldukları halde gösterilen havadis gazete- lerinin halk tarafından ne kadar rağbet gördüğü ve bunun ne kadar faydali oldukğu meydan- dadır. italyada, M. Mussolini, biz- zat alâkadar olup ve masraflar yaparak, memleketine bu gaze- teleri yapan müesseseleri cel- betmiştir. Şimdi, yeni tahdidat münasebetile bu gazeteleri güm- rükten çıkartmak hayh müşkül olmuştur. Sebebi de bu gazete- lerin iki veya üç kilo ağırlığın- da olmaları ve her hafta gelme- leridir. . Bunun mahzuru şudur: Güm- rüklerde, hariçten gelen büyük filimler vardır. Bunlar, tahdit edilen miktara göre çıkarılmak Üzre sıra beklemektedir. Pek tabi, bir sinemacı, küçük fil- mini çıkarmaktansa büyük filmi çıllarmayı tercih etmektedir. son- ra, bavadis filimleri, omühim bir hâdise olur olmaz hemen tayyare ile gönderilir ve sık sık gelir. Bunları s'raya tabi tutar- | larsa havadis eskir ve insanın bunları seyretmesinde bir mana kalmaz Belki içinizden görenler- olmuştur. Fransa başvekili M. Lâval Amerikaya seyahati, he- men hemen buradâ, bizim gaze- telerdeki Ohavadislerden ertesi günü gibi bir zamanda göste- rildi. Banun için çok dikkat ve alk. ile e — sinema Rişar Bartimes İle Neyl Hamilton Safak Keşii Kolu Bir çok harp ve tayyarecilik fil leri gördük. Fekat “Şafak kolu, Bun-! ların şüphesiz üstündedir. * ? Hiç bir entrika yok! #388 Kuttetli ve hey Lı sahneler. Fazlalıklar; u-| zunluklar ve bilhassa kadın yok. 'Tayyarecilikle mesgul olmuş olan-. lar, bu filmi seyrederlerken şüphesiz! ütremişlerdir. Her uçuşu ölümle mü- sayi olan bu candan arkadaşların ma- kinelerine soğuk kanlıbkla ilerleyip binişleri' ve Şafak Kolunun kalkışı u- nutulmaz sahneler. Kumandanın tek başma ucuşu da öyle. Filmin teknik tarafi o kadar kuv;| vetlidir ki, insan film seyrettiğini unu tuyor. Ya bombardıman kısmı? Kor- ku, bu sahneleri seyrederken insanın kalbini sıkıştırıyor. Zira harp bu! Artistler en sevimli ve en genç $İ- malardır. Birisi Duğlas'ın oğlu, öteki sporcu Rişar Bartlmes ve sonra Neil Hamilton. “Şafak Kolu, güzel bir tayyarecilik filmi ve en güzeli. yg yg yag yi istisna etmek acaba doğru de- gil midir? Çünkü nihayet bunlarda, tıp- kı bizim matbu gazetelerimiz. gi- bi bir gazetedir, ve matbuata müteallik eserlerdir. ... Şimdi ne olacak? Sinemâlar eski oynadıkları filmleri tekrar mı edecekler? Ellerinde, tahdi- datdan sonra, her ay ihtiyaçları olan 28 programa mukabil on programları olacak. Her sinema on beş günde bir progrâm mı değiştirecek? Bu taktirde bile 14 filme ihtiyaçları vardır. Hem is- tanbulda bir filmin on beş gün- lük müşterisi varmıdır? Olsa bile bu ber film için kabilmidir? işte size bir sürü sual ki, ce- vabını kâdisat verecek, ' Bizce en muvafık usul, yeni bir filmi iki hafta oynatıp, her hafta ba filmin yanında, evvelce oynanmış başka bir film gösler- mektedir. Velha bir türlü Birkaç zâmandanberi, sinema tenkidinin faideli olduğu anlaşıl- dı. Fakat münekkitleri çekemez- ler. Bununla beraber, onlar, Jü- zumlu bir ağrı gibidirler ve eğer dünyada münekkit olmasaydı, mu hakkak icat etmek lâzımdı. Yalnız tenkitle tenkidin ara- smda fark vardır, Tenkidi bir şantaj vasıtası ya mahkümdurlar. Kabiliyetsiz mürekkitlere ge- telim. Bunların işleri güçleri, sa- dece sütun doldurmaktan ibaret- tir. Hiç bir şeyden anlamazlar kafalarının boşluğunu üslüptan başka her şeye benziyen saçma- larla doldururlar. şin Telâketi de şu ki, bunlar, yaza çize, kendi- lerine bir isira yaparlar, meşhur olurlar, Fakat ne çare? Bu boş ka- faları kesmeyiz yal. Yegâne yapılacak şey bir an evvel ve ta- bii ölümle göçüp gitmelerini bek lemektir. Bir de iyi ve işten anlıyan mü- nekkitler vardır. Bunlar sinemaya hizmet ederler, Vaktile gazetele- rin küçük bir köşesini alabilmek için çok uğraşmışlardı. Şimdi sü-! tunları ve sahifeleri vardır. Bun- lara teşekkür etmek, ve hoşa git- miyecek şeyler yazdıkları zoman da kızmamak . iftra etmemek lâzımdır. Bu gibi münekiitlerin her şeyden mi kalemlerinin ser- best olmaları şarttır. ki okuyu- cularma doğruyu söyliyebilsinler. İşte kendilerine bu serbestiyi verecek de, sinemaların, filmlerin sahipleridir, Bazı kimseler “Eğer bizim filmlerimizi per çıkarmazsa- pız, reklâmı kesvriz,, diyorlar. İş- te bu vaziyeti eltüst eder. Zira, her kalem satılık değildir. Hoş bu, idare müdürünün reklâmı sev- mesine mâni teşkil etmez. Bu meseleyi düzeltmenin bir tek çaresi vardır, O da, tiyatro ve edebiyata yapılanı. sinemaya da tatbik etmektir. Yani, reklâmı, tenkitten ayırmalıdır. Çok reklâm veren bir müesse- seye hoş görünmek için, resimler, fıkralar, yazılabilir. Fakat tenkit mukaddestir, Sinema münekkidi söylediğini bilen ve bir filmin ne olduğunu anlıyan kimsedir. ». Ne şayanı hayret tesadüf. Bul satırları “Ami du Film,, gazete sinde (Ren& Pujol) imzasile okur .dum. Tam zamanmda bir yazı. telâkki edenler, ' igünün birinde ortadan kaybolmr. —Dört günde biter ği a Ben yalnız başıma da a sen gelmesen de olabilir.. il aa Güneşin çıkmasma az kalmıştı. Uzak tan bir pars miyavlaması isitildi. —pars kedi gini miyavlar.— Sonra karşıki çayırdu siyah bir vücudun şek 1i belirdi, Banu bir, iki, üç gölge dalm takip etti. x Necip Bey yavasça: (Nişan) eririni verdi. Bir anda on beş tüfek birden patladı. Ağıç'ar beyaz dumanlar ara- sında kaybol. tepelerden bir İki kuş havalandı, bir kaç kura dal hişirteyle) yede düştü. Avcular saklandıkları yerden ç: Ktrei ler. Ağaçları Yağladıkları atları ye deklerine âlip, nişan aldıkları yere doğru yürüdürr. Biraz sonra yere s€- rilmiş dört pars karşısında titremek- ten kendilerini alamadılar. Bu vahşi, korkunç hayvanların iki. si beyninden, bi” gözünden, öbürü ku ağının altından vurulmuştu. Necip Bey: — Çok şükür bu gece de beş düşmün dan kurtulduk, dedi. . | Hikmetle Şevket bu avdan çok mem pun olmuşlurd:. Avculuğun bu kadar derin heyeci io: hiç duymamıslardı. Bu zevki bir dahı tekruriamak ikisi. ni de işgal ediyordu. Bu heveslerini babalarına ler, Necip 1“ — Hayır evlâtlarım dedi. Boş yere kendiniz; teh'ikeye atmakta mâna yek, Pars'avı gördüğünüz gibi her va- it böyle koluy olmaz. Ölüm tehlike leri pek çoktü-, En az İki ay sonta bir sv daha hazulayabiliriz. Bi müddet içinde onlardan çok korkumuz olma- yacaktır. Arke daş'arının leşlerini ren öbür parslar yakım zamanda hü. söyledir İscuma cesâret edemezler, Hikmetle Şevket'bu cevaptan hiç memnün olmadılar, Günleree asalarında av başka bir s9y konuşulmadı. Bir akşam Hikinet Şevkete dedi ki: Bütün gece rüyamda pars avı görü- Şorum, ari k ben fazla hekliyemiye- ceğim, haydi bir karareverelim ve bu gece yalnızca ava gidelim. Şevket: — Peki ama habam buna müsaade etmez, Hikmet — Babam bizim yaptığımız avlâarın hiç birine karışrıaz, bilmiyor musün? Şevket — Evet ama onlar kuş, tav. gan, yaban ördeği ibi ehemmiyetsiz şeyler, Hikmet — Hepsi de değil mi? Hepsi de bu korkunç ormanın içinde geçmiyor mu” — Hakkı var, fakat bu iş pek de zannettiğin kadar kolay değil. — O halde sen korkuyorsun. Ma -| mafi sen bilirs'n, istersen gelme ben yalnız da g'imiye cesaret ederim. Hem babanı nereden duyacak. Söyle. meyiz vesselâ r. Nihayet Şevket te razı oldu. Arata. rında pek teb'i olmıyan uzun bir ses sizlik devam etti, Şevket — Gidelim ama geçen günkü kadar uzaklara açılmıyalım. Çirkü ahırdan beygir çıkartmak duyulmak demektir, hem ormanın içinde yolu-i muzu kaybetmek ihtimali de var, An- <cak derenin bu taraf kıyısına kadar gidelim, köprüyü geçmiyelim. Hikmet — Uzuk gitmemeyi anlarım #ma, derenin öbür taraf kiyısını da tanımıyor mıyız sanki. Hindistan ceviz; ağaçlarmdan ibaret bir orman oraya her va'it gidiyoruz. —iİyi ama ben bir gün orada nz da.! ha kayboluyordum. — Kaybo'madın ya: demek korku yok.. Belki de dereyi geçmek icap et- mez. Geçen (4511 bizim arap Pedro ile koruşuyorduk, bana izahat verdi Parslar ekseriya sahaha karşı o dere den su içerler at. Biz de yabani of ye ğolarınm arkısna saklanır avlanı.) gı, Görüyers (4 ya mesele çok kolay. Gideceğimiz y*c de yakın Nihayet Uç Tüfmdan av saat içinde deneriz. Yarın derenin ke rymdaki ps3 ölülerini babamıza güz *e diğimiz zan Sen benden çok sev.nirsin &55.. — Hiç bir şeş ikisi de hi zırlandıtar. Şevket her ne kadar * “. vi çok istiyorsa da başlarına DÜ »ir ket gelecekmiş gibi içi titriyord”. Kurşunlukları bellerine yerle” İer, silâklarını omuzlarıma aldi) rültü yapmadan meri enerek Ter. Yavaşça kapıyı açıp daş a Var. Tam parmaklıklı kapıyı ÖCÜ leri zaman karştlarınk bir gölgö di, bu işçilerden Arap dr Kimo!,. Diye hayktrdr. Şevket — Korkma Pedrocuğu” > ziz. Ağaçlar altmda kücük bir ti yapmıya gidiyorüz. Pr Pedro — Sevgili efendilerin, b tehlikelidir. pi Hikmet gülerek sordu: Niçit röcuğum? w — Oralarda parsler dolaşır ğe dan. — Ne olur, çıkarsa biz de vurur — Oh çok tehlike. Delilik. — Öyleyse sen de gel.. göt — Mümkün değil, bu akşam »© çiyim. — O halde gecen hayrolsun. — İki kardeş ilerlediler, pr Şevket — Sakm bu Pedro şüphe edip eve haber vermesin. ye Hikmet — Yok canim, o av bile, Alay ediyoruz sandı, Biraz sonra önlerinde dere dü. Hikmet — Haydi dereyi geçeli? per alalım. “ — Yok dereyi geçkin — Geçmezsek bir iş görmeyiz. ot yığmlarınm arkasına m Dereyi geçtiler. Otların içine Fİ) vi? lar. Elleri silâhlarının tetiğinde €e pusu bekliyorlardı. Pi Vakit geçiyor etraftan bir “ ge hur etmiyordu. Şevket hir ot Kö” nin altına çömelmişti. Hikmet ti | manın biraz daha kenirmda şak” 1 yordu. y Önlerinden büyükçe hir kamdif Ja geçti. Dereyi yüzdü; Karşı ta > tadı. zini genç avcular tehlikenin “ lamak üzere olduğunu inld kü ormanda bir kaçan hayvan p dü mü mutlaka başka bir hayvsi rafından kovalandığı anlaşılır. halde bu kovalayan hayvan pars” caktı, y Belki de pek yakmlarındaydı g berleri yoktu. gt Az sonra, Şevket km vavaş bir hışırtı işitti. Kulak ue) tı. Bu huşırtı öyle yavaş, öyle * geliyordu ki korkmamak mümkü” ğildi, çünkü görünürde bir şey e tu. Şevket kardeşine seslendi; O & kardeşinin keskin ve acı çığlığı kete cevap verdi. Şevket kardesi yar dadına koşmak isterken, iki kol onu da arkasından ni elinden silâhını aldı. Toprak üstünde hir müddet vi tular, Sonra kalm bir ip Serti larını arkasına yapıştırdı. İşte daha müthiş bir tehlike» Zaxallı çocuklar yerli eşkiyi? eline düğmüştüler, Bu eğkıyalarm başı “Diravid8* çe minde bir adamdı. Gayet ln ya kalpsiz olduklarından civar halki Tara (Pars çetesi) ismini ür Şevketle Hikmet bu Pars çe bir çok fenalıklarını çimler 9 | kaç defa da bunların çiftliğine h de etmişlerse de bir şey elde pe” dönmüşlerdi. Çünkü çiftlik gayet mükemmeldi. Diravida denilen bu adam sent | adasma on sene evvel gelmiş bis b i çifdiklerde çalışmıştı, Fena kendisini her yerden kovdu! bep olmuştu. Hiçbir yerde İş it yan Diravida, bir gün, başma dığı üç beş yerli ile dağlara ka$' 1 O günden beri dağlarda yaşç* gün bir çok cinayetlerle haya