yy gg | Acuzenin definesi LL Kuledeki saat, yediyi vururken Set- yeden çıkan iki adam San Ciyorciyo Sarayına gelmiş bulunuyorlardı! Sahile çıkanların biri önde iki si arkada, yin sai ri önde iki- a doğru yürümi- ye başlamışlardı. ia akallı adam, bu üç kişinin baş- duğ da kocaman bir kavuk bulun UNU görünce: lediğ; Fakat bunlar, benim bek- İğim adamlar olsa gerek.. — © © dey € Selenleri karşılıyarak ön - ekinin yüzüne baktı. Manidar tarzda gülümsiyerek: > Kera.. — diye mırıldandı.— inde yürüyen ve yürüyüşün - diğerlerinin âmiri olduğu an- ilan adam, yirmi sekiz otuz yaş- ında bir gençti. Ak sakallınm #örlediği tek kelimeyi işitince, im hafifçe eğerek selâm verdi. a hiç bir davete lüzum his « ömeksizin sedyeye daldı, kurul» in sakallı da yüzbaşının kula- ta bazı şeyler fısıldadıktan son- sedyeye girmişti. Germanetto derhal mandalı vurdu. i Henüz iki üç saniye gecmemiş- ki, iri yarı dört (o hizmetkörm Ya cins katır gibi taşıdıkları sed- limandan uzaklaşmış, Senle -| tenze kilisesinin yanından Ceno- in iç sokaklarına dalıp gözden bolmuştu. ! Acaba bu gelen kimdi? Bu iye nereye gidiyordu? . ğj Hakikaten merak edilecek şey- Tl kavuklu adam kimdi? i Cenova limanına girer gir - Hz Vali, yüksek rütpeli müşavir- der len birini ayağına kadar gön İcin işti. Hatta sedyeye girmek disine bir teklif yapılma- 08 bile beklememişti. “Demekki yi limanına çıkar (o çıkmaz nacağını biliyordu: Sonra yüzbaşının ve uşakların #kalâde hörmet ettikleri sakallı dama hiç metelik bile vermiyor- * Acaba bu genç Osmanlı im - Riygi Tunun gönderdiği bir sefir di? Fakat bir sefirin her $ey- evvel nazik ve merasime ria- telin olması lâzım değil miydi? İİ a aş bir Eee in ama, arındaki ar li adamların Osmanlı oldukları- delâlet etmez miydi?. Kim bilir belki de li sebeple kıyafetlerini tepdil e- b kalarıma birer kavuk yerleş- şlerdi.. illtiyar adamın bu serkeş ta- h, , Senci tanımadığı muhakkak- Eğer tanımış olsaydı liman ku- nd anmmn — delâletine ihtiyaç lâzım gelirdi.. ag Karsılaştıkları zaman sakallı ona kavuklu gence yaklaşmış 1.bir tek kelime söylemişti: ii Bariy, min mutemet adamını, bu taha, Sencin terbiyesizliklerine bu kep ettiren sır ve keramet limeden çıkıyordu galiba.. | hapi. Acaba bu iki heceli tu. Say, € nasıl bir sihir, nasıl bir vardı? enin perdeleri inikti. Cad- Yor ye geçerken halk, yol açı- Viz al Ve hörmet gösteren bir ta- Haber, Yorlardı. Garip adamla be- aka ae çıkan iki kavuklu ım geriden geliyor; Meğyini takip ettiklerini belli et Yi N Ke. ye caddeleri temiz| İirlaşete ulaştı. Artık Cenova kiz n konakları arasından "o E. iki sokaktan i *onra daha geçtiler. O M hismetçiler, üç katlı ndir (Ya ve resimlerin telif hakkı mahfuzdur ) Ben Cenova valisi v. Lombardiyalı marki Jozepponun oğlu Kont Altiyeriyim... muhteşem bir binanın önünde durmuşlar ve g*ne yavaş yavaş, sarmadan, sallamadan o sedyeyi yere oturtmuşlardı. Binanın cephrsi göz kamaştı- racak kadar güze! ve depilebeliy- di. Kapısının üstünde altı mermer sütuna dayanan geniş bir balkon vardı. İki bronz heykel bu balko- | nun iki yanında nöbet bekliyen iki askeri andırıyordu. Sağ taraf»; ta bir pencerenin ve gene 8ol ta- rafta bir pencerenin iki yanında ikişer bronz heykel © duruyordu. Balkörü süsliyen heykellerin baş- ları, Sen Mişelin ejderhayı öldür- mesini tasvir eden çok büyük bir tablonun çerçevesine değiyordu. Bunun iki yanında' Cenova şehri- ne ait kabartma ve renkli arma- lar göze çarpıyordu. Bina üç katlıydı ve üçüncü ka- tn üstünde küçük bir saat kulesi vardı. Bu bina on altıncı asırda Cenovayı idare eden valilerin ika- metine tahsis edilmişti. Cenova- ya on üçüncü milât asrından ya- digâr kalan meşhur Sen Ciyerci-| yo sarayı işte burasıydr. Germanetto sedyenin gümüş mandalını açınca ak sakallı ile kavuklu genç yere ayak bastılar.. Kuledeki saat, yediyi vururken bu iki adam, Sen Ciyorciyo sara- yına girmiş bulunuyorlardı. Binanın ici bir mezar sükünu- na gömülmüs gibiydi. Ötede beri- de ince meşli genç zabitler ve çe- Tik miğferli muhafız askerler gö- rülüyordu. Bunlar, sakallı adam önlerinden geçerken eğilip selâm veriyorlardı. Geniş bir merdivenden ikinci kata çıktıkları zaman, yarı açık bir kapıdan büyük bir salona ve ondan bir odaya şirdiler. Sakallı adam bu odanın kapısını kilitle- dikten sonra. bir kenara davalı, arkası yüksek bir koltuğu yerin- den oynattı. Duvarın mechul bir | noktasına narmağinı basınca bü-i yücek bir delik aerldı. Kavuklu adam bu delikten içe- riye girdi; daracık bir merdiven- mem çok aydınlık bir odaya çikt- ar. i Tavanda bir avize yanivordu. Ne kadar garip ki bu odanın ne bir penceresi, nede bir kapısı vardı. Merdiven odanın bir köşe- sine ulaştırıyordu. Ortaya büyük bir masa kutul- muştu. Üstünde dumanları tüten yemekler, güzel renkli şaraplar ve iki vazo içinde renk renk çiçek- ler vardı. Başına, kenarı kürklü küçük bir takke geçirmiş, zayıf, sakali sız ve bıyıksız bir adam, yüksek arkalıklı meşe bir koltuğa kurul- muş oturuyordu, Beyaz sakallı, kavuklu genci bu adama yaklaştırarak takdim etti: — İşte efendimiz. Alfonso Kera bu gençtir. Gemi bize ta- yin edilen saatte limana girdi. Başı takkeli adam, kavuklu genci bir müddet süzdü. Sonra karşısındaki iskemlelerden birini ona, bir başkasını da sakallı ada- ma işaret ederek: — Ben.. — dedi — Cenova va- lisi ve Lombardiyalı Margi Ciyo- zeppo'nun oğlu kont Altiyeri'yim. Siz de Madam Kera'nın oğlu Al- fonso'sunuz.. Öyle mi? Genç gayet soğuk bir sesle: — Evet, — dedi — Teklifleri- nizi bana yapabilirsiniz. — Ya pazarlıklarımızı? Bu suali sorarken gözlerini şeytanetkâr bir bakışla gence dik- mişti. Galiba işin bu kısmına mu- hatabının göstereceği (o alâkayı tartmak istemişti. Fakat o gene aynı soğuk sesle ve lâkayt cevap verdi: — Evet.. Pazarlığı da benimle yapabilirsiniz. İste.. Oo Annemin itimat mektubu. Cebinden dörde bükülmüş bir kâğıt çıkardı: .— Buyurun.. Okuyabilirsiniz. Vali kâğıdı aldı, yanma koydu, sonra: — Eeeh.. Herhalde acıknışsı- nızdır., — dedi — Yemeğe başlı- yalım.. Sıra çereze geldiği zaman, Ce- nova valisi: —Şimdi oğlum.. dedi— Dinle beni... Madam Keradan biz üç mesele hakkında yardım istiyo- Yuz İtalyanca konuşuluyordu. Ve muhakkak ki kavuklu genç bu di- li adamakıllı biliyordu. — Bu meselelerden biri. — diye devam etti vali — Elyevm İstanbulda subaşı Derviş paşanm sarayında bulunduğunu öğrendiği miz Cenovalı bir cariyenin bize iadesidir. Bu sarı saçlı, buğday renkli, uzunca boylu, balık etinde,! yirmi iki yaşında bir kızdır. Kavuklu genç elini kaldırarak, gayet lâubali bir tavırla valinin sözünü kesti: — AÂlâ.. — dedi — Bunun için üç bin altın, iki tane genç zenci cariye ve bin şişe eski şarap vere- ceksiniz.. Kont Altiyeri ile ak sakallı bir Tar. Han —— 7 — VAKIT 19 Teşrinsani 1Y31 —— ımlar nasıl güzelleşebilirsiniz? Şahadet parmağına kocaman bir yüzük takan kadın.. Bilir misiniz nasıl bir tesir bırakır?., Öyle ya, şimdiki kadın başları, göz- leri elektrikle yanan bir sahil feneri- ne benzer. Dönüş hareketlerinin kes. kin olmasını da cemiyet hayatımız em rediyor, Erkekler daha lardır. Danslarda en küçük fırsatı ka- çırmıyan Amerikanvari gençlerin hü- cumundan kadınlar ancak Daşlarının çabuk hareketlerile kurtulabiliyorlar, Belki, kulak uçlarmın kırmızı ile boyanması bir şeyi İfade etmek icin, kadının dansta sıkıldığı zamanlar ba- şını yan çevirince erkeğin gözüne çarpması için düşünülmüş bir moda- dır, Rusyadan ve Avusturyadan Avru paya sirayet eden el öpme âdeti iki cinsin de çok işine gelmiş olacak ki, bütün cemiyet tahakalarını birdenbire sardı, Bugün herkes, büyük küçük, lü zumlu lüzümsuz el öpüyor. Bl öpülürken göze en vukın gelen gey eldir. Kadınlar ellerinin tuvaleti ni iki taraflı düşünmiye mecburdur. Erkeğin dudağını, ve gözünü düşü. nerek yapılacak el tuvaletinin şartla. Tı; tırnakların kırmızı olmaması ve! yüzüklerin el öpülürken dudaklara do! kunmamasıdır. İ Hatırıma gelmişken söyliyeyim: te sadüf ettiğim şark kadınlarının ekse- risi tırnaklarını çok kırmızı yaptım. yorlar... Güzel ellere yazık olur. Kırmızıya calan tırnaklar kadar kadın elinin şuhluğunu berbat eden bir şey yok- tur, Parisli şık kadınlar hırmızılığ: yalnız ayak tırnaklarına hasretmiş- lerdir. E| tırnakları Sedef gibi olma- lıdır. Yüzükler kadının sınıfını gösteren şeylerdir. Meselâ şehadet parmağına büyük yüzük takan kadınların garip zevkleri olduğu, yahut pek temiz ol- mıyan işlerle meşgul bulundukları an Taşılır. Bundan başka yukarda söyle- diğimiz noktanın da büyük ehemmiye- ti vardır. Erkeğe elini uzatan kadının yüzükleri dudaklara dokunmıyacak parmaklara takılmış olmalıdır. Yüzüklerin serçe parmakla bitişiğin deki parmağa takılması en münasip ve en güzel şekildir. Çok yüzük takmamak da şık giyin-i menin göze çarpan alâmetlerindendir. Şimdiki bilezikler ve kol saatleri da ha ziyade rağbetle olduğu için yüzük. söylendiler. — Kavuklu güldü: — Belki cok ama.. Derviş pa- şa gibi aç gözlü de baska türlü do- yurulamaz.. Hele siz ikinci işi an- latın bakalım.. — İkinci iş. — dedi vali —— Bi- ze iki sene müddetle Anadolu li- manlarmda ve İstanbulda mal de- po etmek hakkını versinler.. | Kavuklu kafasmda bir takım) hesaplar yürüttü: | — Olur.. Bu da olur.. Bize yir- mi tane samur tulum, yüz top ipekli kumaş.. Bin makara sırma| kordon ve dört bin altın verirsi- niz. Bu iş de bir günde biter.. Valile sakallı adama gene bir ağızdan: — Oooo! Çok.. — İsa hakkı için çok.. — diye bağırdılar — Fakat kavuklu hiç oralı olma- dı; koca bir armudu harttadak ısırdı: — Ya ücüncü iş nedir? — Üçüncü iş, itiraf ederim ki epey müşküldür. Bunun için her arzunuzu icraya hazırım. İlâve edeyim ki bu işle ben bizzat, şah- sen alâkadarım.. — Anlatınız.. Vali derin derin icini çekerek bir müddet parmaklarını çıtlattr.. cesur olmuş. ! Güneş banyosile cildini tedavi eden kadının birinci, ikinci ve üçüncü aylardaki esmerliği ler bile yavaş yavaş ortadan kalk. maktadır. Hele kola asılmak için yeni icat edi. len (9) mücevherli tabakalar, çakmak Mt saatler Avrupa kadınlarını sardı. Zından beri salonlarda yüzüklerin e hemmiyeti beşinci dereceye inmiştir. Hakikaten kadınların gece tuvaletle- yabilecekleri tabaka ve çak- maklar, bir çok gerdanlıkların bile p& pucunu dama attıracak kadar güzel dir. O tuvalet eşvasile yanısabilecek gibi mücevheratın fiatlarım ancak Hintli mibracalar ödeyebileceği için kadınlar şimdi hep bu-yeni icüdi kuk laniyorlar. EB! tuvaletinin bir kısmını manikür. cümüz yapıyor. Tırnaklarımızın mo daya ve zevke muvafık bir şekilde ya. pılmasını ona emredebiliriz. Tırnaklarınıza kat'iyyen kırmızı pat sürdürmeyin!,. Yalnız güderi ile ve malüm olan renksiz tozla cilâlamasını emretmeği unutmayın, Tırnakların şekli de pek sivri olma. malıdır. Toparlağa yakın hafif bir sivrilik en güzel tırnak şeklidir. Bu cihete Avrupada yapılan güzel. lik müsabakalarınm hemen hepsinde hakem heyetinin dikkat ettiğine sahit oldum. (9) İsmin; karilerimiz matbaamuz. dün sorabilirler, şa vardı. Bu adam Radostan gelen bir gemiyi, Habeşistana giderken yolda vurmuştu. Benim kız karde- şim ve küçük bir erkek kardeşim bu gemiyle Napoliye gelecekler- di. Bittabi gelemediler.. Çünkü Hüseyin paşa kendilerini esir et- miş, erkek kardeşimi o boğdurup denize attırdıktan sonra kız kar- deşimi kendine karı yapmıştı. Gene derin derin içini çekti: — Meseleyi çok geç haber al: dık. Fakat geçen seneler, herife karşı duyduğum kini zerre kadar azaltmadı. Habeşistana itimat et- tiğim adamlardan bir kaç kişi gön derdim. Bunlar ölmiye fakat Hü- seyini öldürmeden ölmemiye ye- min etmişlerdi. Lâkin oraya var- dıkları zaman paşanın İstanbula nakledildiğini öğrendiler.. Bitta- bi bir iş göremeden avdet ettiler.. — Alâ. Bu işi nasıl ahiletme- mizi istiyorsunuz? Genç bunu söylerken kavuğu- nu alnına eğmiş ve bardağma şa- rap doldurarak bir yudumda iç- mişli: Vali gittikçe ye'se büriinen se- siyle: d — İstiyorum ki,, — dedi — Hüseyin gebertilsin.. Ve, eğer mümkün olursa kız kardeşim ba- na iade edilsin.,