lid air, sw kali . ; İl Pa Vi rs —Dört ii —1 © denizinde bulunan “So-! dünyan, adası maden cihetinden Ayni IN enzenginbir yeridir. Bang randa baştanbaşa da or- Bu a örtülüdür. Mik ormanların arasında çok bü! e, Yirlıklar vardır. Adeta ot- A6 gibi yükselmiştir. Bu or| deil, Ye çayırlıklarda (o “Pars, n vahşi hayvan pek çok bu-| "p,' alta öyle ki, Somatra ada- deniz ll hücumuna uğramış ir, P, gi» korkun lima bir hi y ç ve zalim bir hay- dir. Aslan kadar kuvvetli de- de Par pm daha yırtıcıdır. "dı, “<aplana çok benzer, fakat Hür, daha tehlikelidir. Kaplanm i ema a bir in- k “nüne gelen bir ağaca tır- da MD N ini kurtarır. Çünkü kap- , NER —— > ai de : at pars hiç te böyle de- İlki, Onun önünden kurtulmak ti haricindedir. Pars bir tim- biri * suda kolaylıkla yüzer ve İ İpi gibi ağaçlara tırranır. nun kedisi,, ismini vermiş- Maya Hakikat bu isim ona en çok İş bir sıfattır. hağlacağım hikâyenin vukua a alanda, Somatra adasın- Mak gan parsların miktarı bu- Mn €n çok fazlaydı. Cenupi Me çndan sürülerle geliyorlar, ci- Siftliklere girip hergün birçok hi ve insan parçalıyorlardı. Rİ böyle tehlikeli bir yerde, i başl ormanlar ve dağlarla M. bir mahalde gayet büyük l yi vardı. Bu çiftliğin sahi- | Maç Bey isminde bir Türktü. . Nu? Bey bundan beş sene ev- id ON et için buraya gelmiş, So- i adasını pek bolluk bulmuş, Nişti, İkinci seferinde karı- di ve iki çocuğunu da bereber il hi i. Evvelâ bir çifsiik al- xi Nt #5 Z, > zaman içinde bu çiftliği e büyültmüştü. Şimdi a- €n zengin bir mahsuldarıy- yl. korkulu bir yerde âileyle kalay bir iş değildir. Süne Necip Bey çok ihtiyatlı ve o t, de cesaretlidir. Beş sene- i ıma ufak bir kaza bile Xx, Sölundan biri Hikmet, on adır; diğeri Şevket, on dır. Ama onları gören Yaşlarında zanneder. İkisi Meşe gibi iri ve ku»ve'li, gibi de cesaretlidir. ii Necip Bey bir pars avı iy , Adamları arasına ço- d Vesile da dahil ediyordu. Hem : * hem de bu tehlikeli ve ile onların cesaretlerini ii * lüzumlu ava onları da â | de bi 5 İd; Ah z Eh Mr bu gece işçilerden biri- Sal) besine girmişler, iki adam aalerdı. Bu avları sik sık ede lara mevkilerini mu- le Avlar mszlerdi. Beş senedir Si da Daş muvaffakıyet saye- N ların maiktarları günden , Hik Klmaşti, la, “lah Sevket odalarını çık iye Ş “AFımı çıkararak temiz- Shçeşt adılar, Bu silahlar di, > en enâlâ cins en bayram babuarı ', leri bi hediye edilmişti. İ te Tamamı hazırlandılar. Git-| : karık a daha epeyce vardı.| düzü; dağın tepesine çıkınca! a. arkayı Alerdi, halbuki daha! Da dan görünmemişti | yah olda az, dolaşıyorlar He “daş anlık oldu- , Ağaçlar bir misli daba| e y” Avıl| | Yazan: N. günde biter çocuk hikâyesi— Böyle korkulu yerde aileyle yaşa- mak kolay bir iş değildir. büyük görünüyor. Bu büyük avm heyecanı içlerinde derin bir kor- ku yaratıyor ama, ikisi de birbiri-! ne bir şey söylemiyorlar. | Ahırdan en güzel hayvanlar çel kartıldı, eğerleri konuldu. On iki kadar işçi ile genç avcular yola ko yuldular, i Bir saat yürüdükten sonra bir orman kenarına geldiler. Burada Necip Bey (dur!) emrini verdi. Bütün avcular atlarından indiler, yaya yürümiye başladılar, | Şimdi geniş bir fundalığa gel- mişlerdi. Hikmet babasının bir ta- mevki aldılar. Ay bütün ormanı ışıtıyor, parlak bir aydınlık etra- fı gündüz gibi gösteriyordu. Necip Bey yavaşça “bir şeyler işitiyorum,, dedi. Hakikat hafif bir tıpırtı bir hayvan yürüyüşü gi- bi soluk sesler işitiliyordu. Çok ihtiyat lâzımdı, bir saniye geç kal mak mutlak bir tehlikeye yuvar- lanmak demekti. Çünkü pars o ka dar çeviktir ki, düşünmiye mey- dan bırakmadan yıldırım gibi in- sanın üstüne atılır ve parçalar. Necip Beyin yanında iki büyük! elektrik feneri vardı, feneri yak-| tı sesin geldiği tarafa çevirdi. Bu anda keskin bir silâh sesi duyul- du, Necip Bey elektriği söndür- dü. Bu mutlaka bir komşu avcu o- lacaktı. Tekrar feneri etrafta do- Taştırdığı zaman, ta uzaklarda bir parsın vurulmuş, yerde yattığını! gördü. Hikmet yavaşça: — Bu akşam avımız pek kıy- metli olmıyacak galiba, başka av- cular var, dedi. Babası — Hayır oğlum! Bura- larda bir iki değil, on iki avcuyu doyuracak kadar çok pars vardır. Parslar bütün gece uyurlar.. An- cak sabaha iki saat kala uyanır, avlarını aramıya çıkarlar. Onları bu esnda yakalamak daha çok tehlikelidir. Karınlarını doyurduk tan sonra su içmiye giderler. Aç- ık ve susuzluklarımı giderdikten sonra'daha bati, daha az tehlikeli olurlar. İşte tam bu sırada yapılan pars avı muvafakıyetli olur. Sa- bah oldu mu artık av imkânı yok- tur, Bütün gün ormanda serseri dolaşırlar, çok gözü açık ve çok ataktırlar. Necip Bey bu kısa izahatı verir ken gayet yavaş sesle konuşuyor- du. (Bitmedi) Bir cevap Daha!. Biz rey “hakkı istiyoruz... Kadınların iş hayatından çe- kilmesi hakkında profesör (Rişe) nin Matin gaze- tesinde neşret- tiği ve geçen nushalarmızd an birinde bahset- tiğimiz makale kadınlık âlemin- de bülâ akisler uyandırıyor, “ Vakit, Ev- velki günkü sa- yısmda bu ma- kaleye, Paris ka- dın avukatların- Büke” dan madam Garnier in verdiği cevabı neşretmişti. Parisin çok fazla hörmet edi- len kadınlarından Düşes Puklot bu mesele hakkında bir makale yazmıştır. Düşes Roş Fuklot profesör Rişe nin ne ka- dar yanlış noktai nazarları ser- dettiğini söyledikten sonra: — His tarafını bir tarafa bı- rakalım ve rakkamlarla görü- şelim. Diyerek şü satırları yazıyor: Harpten daha çok evvel, 903 senesinde Fransada 6,382,000 ka- dın çalışıyordu. 1926 senesinde de, son yapılan nüfus tabririnde 21 yaşından yukarı olmak şarti- le çalışan kadınların O sayısı 7,800,000 olarak tesbit edildi. Düşes, bundan sonra buhra- ranın asıl sebeplerinin başka yerlerde aranması lâzım geldi- pini halihazırda dın olarak 7 profesör bulundu- ğunu,300 kadınavukat,1000 kadın doktor, 14,000 de kadın memu- run çalışmakta olduğunu söylüyor. — italyada bir kanun, diyor, evlenen kadınların işlerinden çı- karılmalarını menederken, biz, Fransızlar bu hususta daha mı geri düşünceli olacağız?. Fransız kadınlarına tey hakkı verilmesi için teşekkül etmiş bir cemiyetin reisi olan madam Roş- fukolt, makalesini şöyle bitir- mektedir: — Kadını iş hayatından çe- kemezsiniz. Bir kerre bu bayalı kafanızdan siliniz. Çünkü bun- dan evvel Fransız kadınlarına intihap hakkı vermiye meebur- sunuz... ; Gürcü nazırını öldüren adamın mahkemesi başlandı! Paris cinayet o mahkemesi, Gürcüstan cümburiyeti sabık na- zırlarmdan Noe Ramişvili'nin ka- tili gürcü Çarukvadze'nin mu- hakemesine başlamıştır. Geçen sene, 7 kânunusanide Çanukvadze, Pariste gürcü s0s- yal — demokrat partisi ikinci re- isi olan sabık nazır Ramişviliyi kâtibi ile partinin bir içtimama giderken tabarca ile katletmişti. Cinayet güpe gündüz ve sokakta olmuştu, Katil, nazın yolda bir saat kadar beklemiş ve görünür görünmez, yanına yaklaşarak si- lâhımı, üç defa ateş etmişti. Ra- mişvilinin kâtibi müdaba'e etmek istemiş fakat o da yaralanmıştı. Çanukuvadze 36 yaşında bir Gürcüdür. Ailesi köylüdür, Ken- disi Kafkasyada Ruslarla birlik- te Türkiyeye karşı barn etmiş, nihayet 1924 senesinde Fransa. ya kaçmış, küçük bir şehirde, bir otomobil fabrikasında mü- tehassıs amele olarak çalışmıya başlamıştır, Bir müddet sonra memleket hasretine dâyanamı- yan Çanukvadze, Gürcü sefare- tine müracaat ederek kendisinin Gürcistana kabulünü rica et- mişsede, her me sebeptense bu talebi retedilmiş, bu kas darla kalınmıyarak o çalışmakta olduğu otomobil fabrikasındaki işdende, gürciler cemiyetinin te- şebbüsle, çıkarılmıştır. Bu hareketten çok müteessir olan Çanukvadze geçen sene Parise gelmiş ve iş aramıya ko- yulmuştur. Bötün teşebbüsleri boşa çıkınca; Çanukvadze, sebe- bi felâketi olarak tanıdığı sabık nazır Ramişvili'yi intikam kasdi- le katletmiştir. Fakültelerde | | miştim. Tasavur ediniz ki Bursa” e p A Ye? m e 3 e, ; a “ , ama Hikâye nn, Güzel aktris piyesimi okumus! elinde tutuyordu. Beni baştan &- #ağıya kadar bir süzdü. Sonra, ta. Gözlerimin içine bakarak: — Yakışıklı bir çocuksunuz, de! di, herhalde zekânız da var, piye- siniz hoşuma gitti, oynıyacağım..! — Aman banımefendi, size na- sıl teşekkür edeyim. İ Utancımdan kıpkırmızı kesil dan yeni gelmiş ve hissi üç perde- lik bir dram olan eserimi. Darül. bedayiin yıldızı, bütün İstanbu- İun, rejisör de dahil, tap:ndıkları| Melâhat Hanıma götürmüştüm. İşte piyesimin kahramanı ola"! cağını bu kadın kabul ediyordu. Ne yapacağımı şaşırnırstım. Karsi şısında.diz çökmekten başka çare bulamamıştım. Melâhat Hanım, saçlarımı okşarken ancak: -- Hanımefendi, diyebiliyor- dum, Hanımefendi. . Sonra elini öptüm. Daha sonra| da, yüzünü öpmeme müsaade etti- ği zaman kalbimde aşk ve ümit! doğmuştu. İnsanım yirmi yaşında âşık ol- ması, olagan şeylerdendir. Fakat bir kadının, bilhassa Melâhat gibi bir kadının beni seveceğini, yal- nız beni ve münhasıran beni seve- ceğini düşünmek te haylı aptallık- tı. Melâhat güzel miydi? Herhal- de vaktile çok güzel olduğu şüp- hesizdi. İyi kalpli miydi? Onun dehasına ve san'atine herkes inan dığı için bunu tetkik etmeden ne yaparsa kabul ediyordum. Beni daima yanında görmek istediği za man da ona tapınıyordum, git be- ni kapıda bekle, sakın çağırma- dan gelme dediği zamanlar da, o. nun tedbirlerine hayran oluyor- dum. Melâhat, kendisine kuzu gibi muti oluşumu, safiyetimi pek be- ğendiği için, piyesimi, rejisöre nüfuzunu bir kere daha ispat ede- rek kabul etirmişti. Provalar baş- Jamıştı, Bu piyes hakikaten gü- lünç, kötü bir şeydi. Bunu ancak şimdi söyliyebilirim, Zira, aradan bu kadar seneler geçti. Yoksa han gi müellif, bilhassa genç olursa, eserini beğenmez? Bu piyeste Tris. tan, Manon'dan alınma parçalar, mı yoktu, nelerde neler? Böyle bir eseri oynıyabilmek için mu- hakkak ki her perde arasında çı- kıp halka: — Affedersiniz ne yapalım, mü ellif henüz yirmi yaşındadır, anlı-! yorsunuz ya?!.. Demek lâzımdı. Melâhat nasıl olup ta bu faciayı anlamamıştı? Acaba sahiden beni seviyor muydu? Zira; aşk ancak bu kadar kör olabilirdi. Bütün artistler, daha ilk gece- den piyesin uğrıyacağı muvaffa- kıyetsizlikten bahsediyorlardı. Fa kat bu, bir muvaffakıyetsizlik de- .gil, bir facia oldu. *.. İsimli piyesim, daha ilk perdelerde ıslık- İarla karşılandı. Melâhat. “tirat,, ları yaparken dört beş defa yuha! larla susmıya mecbur olmuştu. Bense, kuliste - o zamanlar Darül bedayide koliste durulabiliyor- du - Selâmi İzzetle yanyana du- ruyor ve: — Hayvanlar, diyordum, san'- âttan ne anlarlar! Ve pürvakar, başımı kaldırıyor- dum. Piyes bitip te Melâhatin lo- çasına gittiğim vakit, onu, kolu- nun üstüne kapanmış, küngür hüngür ağlar buldum. — Melâhat, affet. . Bütün kaba hat benim, sen, merhametli kalbi- ne kurban gittin. Beni affedebile- cek misin? Ruhum. . Canım.. Ah... Bütün hayatım yoluna feda olsun, senin kölenim. . Beni ne istersen yap... Deli gibi olmuş, söyleniyor, ken di falliitlni, kurulan © ümitlerini) unutuyor, sadece onu, sevgilimi düşünüyordum. Artık onun için herşey olmıya razı olmuştum. Ken dimi ehemmiyetsiz, bir köpekten 9 — VAKIT 18 Teşrinsani1931 — yy yg yy yg gt ay Bir dram bir komedi AN yy yg ya yy yy Yazan: fa, daha ehemmiyetsiz buluyordum. Melâhat, beni dinlemiyordu. Be ni görmek bile istemiyordu. Yak vardım.. Yakardım.. Başını bile çevirmiyordu.. Nihayet bir köşes ye çekilip bir Manken gibi dur dum. O aralık, rejisör kapıyı vurarak içeri girdi. Bütün bütün köşemde büzülüyordum. — Facia,dedi, olur şey değil.. Fakat ne ise senin için daha iyi oldu. Melâhat başını kaldırdı, hayret le baktı: — Neden? Artık ağlamıyordu. Rejisör de- vam etti: — Emin ol daha iyi.. Çünkü, bütün münekkitler divorlar ki: “Aşkolsun şu melâhate, bak... Kendini bir müptediye feda etti. Bir de kızcağıza kalpsiz derle Melâhat, şimdi gülmiye basla. mıştı. Aynada, hemen yüzünü dü. zeltti ve: — Yalan da değil, dedi, san'at için kendimi feda ettim, hem. . — Hem... -— Hem eğer piyes muvaffakı- yet kazansaydı, çocuğu başımdan nasıl defederdim.. Şimdi, hiç ol- mazsa serbestim. . gel ba — Ya, iyi oldu canım, kayım şöyle bir... Rejisör, bunları söylerken iğil miş, Melâhati öpüyordu. O, çıktıktan sonra bulunduğun köşeden ilerledim. Melâhat: —A, dedi, burada mıydın... Duydun demek... Seni koridorda zannediyordum. . Görüyorsun ya, her şey yolunda.. Hadi, simdi git... Yarm gene görüşürüz, Bu komedyayı yaşıyacağima, niçin yazmamıştım, doğrwu piş manım. Fa, Donanma Piyangosu Çekildi Türkiye iş bankasından 16 T. Sani 931 tarihinde Do- Banma cemiyeti tabvilâlının icra edilen 47 inci keşidesinde ikra- miye ve amorti isabet eden tah- vilâlın tertip ve sira numarala- rını gösterir cetveldir. Tahvilât tertip numaraları 320, 1056, 2629, 3585. 7788, 8266, 8556, 5539 Ikramiye isabet eden numaralar ikramiye TL. Tertip No. Sıra No. 1000 1056 2 400 1056 30 200 3385 68 200 8556 25 50 3385 s9 s0 320 17 10 8286 86 10 5539 62 10 5539 31 10 8286 16 10 320 96 $ 7788 80 . s 7188 52 5 8556 39 5 1056 45 5 1056 33 5 8286 87 5 8286 92 5 8286 26 5 7188 39 5 320 64 Baladaki tertiplerin hizalarında gösterilen numaralardan müte- baki sıra numaralile 2929numaralı tertibe kâmilen amorti isabet etmiştir. , ikramiye ve amorti bedeli 22 T. Sani C3İ tarihinden itibaren tediye edilmiye o başlanacaklır. Amorti bedeli beher tahvil için ( Bir Türk kur, lirası on ) kuruş” e ği e ep