— 6 — VAKTT 18 Teşrinsani 1931 — €M İrabzondaki Rum manastırının esrarı. Sultan Murat, topçuların kala» larını niçin kesmek istemiş? Rahip Ambrozos efendi mukaddes tasviri nasıl sakladığını ve sonra nasıl bulduğunu anlatıyor!. T yy | Dünkü nushamızda Trabzon- daki manastırı örten esrara bir ışık vurmuştuk. oYünanistanın bugünkü ictimal muavenet nazırı NL Yası- nidis'in Puntos'ta milli Yunan mef- küresi için çalışmış bir zat olduğu, o yazıda derhal belli oluyordu. Bu- gün de rahip Ambıozos efendinit #erencamını kendi ağzından dinli- yelim yy yg yg yy ya Mucizeler manastırı. Ambrozos efendi Atina gaze- telerine seyahati etrafında şu malümatı vermiştir: — Ben, Aynarozda uzun müd- det bulunduktan sönra, Anado- İudaki ruhani dairelerden birine tayin edilmiştim. Tarihi hatırım- da değil ama.. Herhalde aradan 17-18 sene kadar geçmiş olmalı... Kayseriye geldiğim zaman bu şehre kolay kolay ısınamamıştım. Fenerden beni bir başka yere nakletmesini rica etmiştim. Sen Sinot bu temennimi kabul etmiş olacak ki iki ay sonra Trabzonda Sumela manastırında bulunuyor- dum. Şu anda san'atkârane kıy- metini zevkli bir dikkatle doya doya seyrettiğimiz o mukaddes tasvir; manastırın (o başpapazlık dairesinde ve demir kakılı, hu- susi bir höcrede mahfuz bulu- nuyordu. Bizanstaki meşhur Ho- deyitriya tasviri (o mukadde- sinden sonra Küçük Asyadaki bu dini eser, nesillerin ta- vafgâhı olmuştu. Bilseniz etraf- tan akın eden ziyaretçi kafile- leri nasıl gelirler ve günlerce manastırın etrafında çadır kurup nasıl bekleşirlerdi. Sumela manastırının bir çok vakıfları, akaretleri vardı, fakat ziyaretçi akınlarının teberrüatı bu varıdatın bir kaç misli fev- kindeydi. Türk milliyetperverle- ri Puntostaki milli hareketimize o kadar ani birdarbe indirmiş- lerdi ki kendimizi toplamıya va- kit bulmadan manastır, hergün bir az daba yaklaşan tehditkâr | bir süprülmiye gelmişti. Bir gece baş papasla karşı carşıya durmuş düşünüyorduk. ikimiz de aynı hüzün ve azabın es'riydik. Fakat bir türlü ilk teklifi yapacak cesareti kendi- mizde bulamıyorduk. Nihayet o benden daha kâmil ve tecrübeli olduğu için dedi ki: — Ambrozos.. Belki kaçar, belki kalırız. Fakat tasviri bir başka ele düşürmemiye mecbu- ruz, saldırış (karşısında silinip —Ne yapabiliriz? - deye sor- dum - yatağının iki şiltesi ara- sından büyücek bir kazma çıkardı. * — İşte.. -dedi-Tasririn tali- ini bu seçecek.. Ve bir ıstavroz çıkararak mahküm bir hale takdis ettikten sonra mukaddes höcreden' tasviri kal dırdık. O, önde mum tutarak, ben arkada hamma'lık ederek, ma- nastırdan çıktık.. Vakit gece ya- rısını geçiyordu. Yüz metro iler- de kir yamacın kazmayı kenarında dur- i duk. — İşte burası! İşaret ettiği yeri kazdım..Üze- rine balmumu sürülmüş bir ku- maşa sardığımız tasviri orada toprağa tevdi ettik. İki ay sonra tali bizi Yunanis- tana kadar sürüklemiş bulunu- yordu. Puntostaki « Kamena » te- pelerinin bir tenha yerine sakla- dığımız tasviri ara sıra acı acı düşünürdüm. Tarihi, dini ve mad- di baha biçilemez bir çok kıy- metleri olan tasvirin altı karış toprak altında yattığını düşün- | dükçe içim sızlardı. Ha.. Sirası gelmişken size tasvirin muc zesini anlatayım. Os- manlı padişahlarından bilmem kaçıncı Murat, Sumelâ manastı- rwın topa tutmak ister. Fakat | topçular bütün gayretlerine râğ- men topları ateşliyemezler. Padi- şah kızar; “Bunların hepsini kesi- biz! ,, der. Topçular, bir defa da başka bir istikâmete ateş etmeleri için müsaade isterler ve gene topları ateşliyemezlerse|bo- yunlarınn kıldan ince olduğunu | söylerler. Padişah müsaade eder. Bir de ne baksınlar toplar mükemmelen ateş almıyorlar mı? O derecede ki hemen bir iki sa- at içinde topa tuttukları tepeyi yakıp yıkıverirler, Kamena ismi işte oradan geliyor. Kamena yan- mış demek değil midir? Bunun üzerine sultan bu işte bir kera- met olduğunu anlar ve manastıra gelip tasviri seyreder ve papas- lara ihsanlar verir, Ruwa mubarrirler, bunun üze- rine ken fisine taharriyat ta güç- lük çekip çekmediğini sormuşlar. Ambrozos küna gülerek şu ce- vabı vermiştir: — Neden güçlük çekmiş ola- | hım,. Gittik.. Koyduğumuz yer | den aldık... Bunun sıkıntı nere- sinde? Mamafih büyük, bir min- net ve teşekkürle ilâve-edeyim- ki Türk memurlarından cidden | rafta, Polonya topraklarında idi- nazikâne ve kıymetli yardımlar gördüm. .... Atina büyük kilisesine vaze- dilen tasviri hergün binlerce in- san Ziyaret etmektedir. em a 2 ma ulgar pabasları istiyorlar ki ... Ma- kedonya eskisi gibi olsun! Cemiyâti akvama müracaat eden Bulgar papasları Osmanlı saltanatının Balkan- larda tamamen hüküm sürdüğü sıralarda idaresizlik yüzünden Makedonyadaki papaslar dini sı- fatlarma birde siyasi sıtat vesine muvaffak olmuşlar ve a - kalliyetlerin talim ve tedrisini el. lerine almışlardı. Osmanlı saltanatı mevcut ve müstahak olduğu akibete uğradı. Cümhuriyeti, din meselelerile si- yasi ve dünyevi meseleleri yekdi- gerinden ayırdı. Halbuki Wake- donya hâlâ eski kafada. Ve hülâ! sabık an'anesini, sabık bozuk teş) kilâtını muhafaza etmek kaydın - da.. İşte bu yüzden zihniyet netice- si olarak Mekedonya papasları Cemiyeti Akvama müracaat ede- rek Sırbistan ve Yunanistan işga- lindeki Makedonya aksamında es- ki Osmanlı saltanatı zamanın İki imtiyazlarımın tekrar verilmesini istemişlerdir. Yirminci asırda papas kafası- nm sökmiyeceğini Makedony3 ra- hipleri bakalım ne vakit anlıya -| ,caklar| i a. İiş Moris Löblan deni p Jerar, cüzdanını gösterdi. Baratol! gözlerinde bir hırs alevi parladı” — Bu, salın son gidişidir, dedi, ben kamçıyı şaklattığım vakit, sen de gel, hava karardı, kimse farkı- na varmaz. Dilenci itiraz etti: — Bu sefer, sen kendini telili- keye koyuyorsun, beni bir bulur- larsa işin fena olur. Kadın titriyordu, fakat uzakla- şırken boğuk bir sesle: — Gel, Dedi. Adam biraz bekledi. Son ra, kırbaç sesini duyunca sürüne sürüne arabaya sokuldu, içine gir- di ve araba kalktı. Sala binerken, jandarmalar ka- dının elini sıktılar. Araba, iki kü- çük atla beraber sala girdi, ve sal mmağın sazlı sularında hareket etti, Kadın, arabanın içinde, ada- mm hareket ettiğini duyarak, ne- fes gibi yavaş bir sesle: — Aman kımıldanma, dedi. — Hayır, sana yaklaşmak isti- yorum. Kadın sustu. Sonra, daha hafif bir sesle mırıldandı: — Sağ taraf boş, sepetler öte- de.. Adam ilerledi. Kadın ensesinde onun ateşli dudaklarını hisseti, tit redi. Adam: — Biraz başını çevir, dedi. Kadın başını çevirerek cevap verdi: — Olmaz. — Dudaklarını ver. Kadın dudaklarını uzatarak: On beş dakika sonra karşı ta- ler. Adam usulcacık arabadan in- di, torbayı sırtladı ve gitti. Bir evin ilersinde, sönen bir a- teş kenarında bir başka adam onu! bekliyordu. Biraz daha ilerde bir kızak vardı. Bekliyen adanf elli yaşlarmda vardı. İyi giyinmişti. İri yarıydı. | Yüzünde hem sert, hem de kurnaz bir mâna vardı. Geleni görünce a- tıldı: — Bonjur Jerar, ne harikulâde adamsın, tam söylediğin saatte geldin. Bari muvaffak oldun mu? — Hemen hemen. — Gerdanlık? Buldun mu? — Evet Baratof. — Ver. — Şimdi... Heybemde — Senetler? — İşte, Jerar cüzdanı gösterdi. tof'un gözlerinde bir hırs parladı. — Olur şey değilsin! Bara alevi Ve ihmalkâr bir tavırla sordu: ! — Çocuktan ne haber? Bu sefer Jerar cevap vermedi. Yü- rüdü, kızağa bindi, yanına heybe- | İeri ve el'an torbanın içinde sesini çıkarmıyan çocuğu yerleştirdi. Baratof dizginleri eline almış ve kızak uçar gibi kaymıya başla» mıştı. Çiftçi kadın, arabasında Jerar'ı bekliyordu. Fakat Jerar dönüp e- liyle olsun bir isaret etmeyi ssut- muştu. Kızak, karların üzerinde kuş gi- bi uçuyordu. Jerar susuyordu. Fa- kat Baratof sordu: — Demek mektubunu aldın? — Görüyorsun ya, yoksa iste- diklerini nasıl yapabilirdim. — Plân vazıhtı değil mi? İşa- retler? — Evet. Herşey yerli yerindey- di. — Tekrar tebrik ederim, kolay değildi. Jerar omuzlarını silkti. B9 devam etti: i — Sana işaret vermek içi” yakmadan evvel Polonya Pa b malarıyle anlaşmıştım..- meselenin ne olduğunu & dım. Kıs kıs gülüyordu. ra: İ — Biliyor musun, dedi, pisi telde bekliyorlar. — Kim bekliyor? İ —Şey.. Bizim müşterili; Kontes Valin iki gündür bh otelde. Zavallı kadın deli gibi rak içinde.. Öyle ya.. Dün bir çocuğu ile gerdanlığında” ka nesi kaldı ki... — Bu gerdanlık adeta bif vet... — Ya... Hoş sen de elmi iyi anlarsın ya, şerait husi 9 kendisile anlaştım.. Merak kafese koymadım. Tekrar kıs kıs güldü. Jerar “ dü, baktı, fakat bir şey söY di. Baratof: — Bundan başka, dedi, it 5 selesi bertaraf, kadın fena ©© Daha güzelini bulmak 78 mem ki kabil olsun. Jerar, bu sefer dudakla” büktü. Kısaca sordu: — O kadar güzel mi? gö Bu sefer de Baratof dai baktı ve o da kısaca cevap — Evet, Fakat Baratof, arkadaşına görünmek istiyordu: — Ya öteki iş, dedi, tabii Ppf# da muvaffak oldün, değil vi ni şu ihtiyarın isi? Oda yi bekliyor. Ey?.. Senetler, d wi) Biraz * gibi mühim mi?. — Çok mühim... Onuda se koymadın mı? oi Jerar bu son cümleyi müst” el söylemişti. Baratof aldırmak * medi: — Sen de! Dedi. | (Bitme, — Kısa Haberler A Darülfünun emini hast? / Darülfünun emini Muammer R 2 rahatsız olduğu için 4 gündenberi dg i kamına gelmemisiir. Pu yüzden va toplanması o karar'aştırılnış olan fünun divanı toplanamıyacakur. Tasarruf haftası — İkisat tasarruf o haftası mürasebetile eki, lerde temsil edilmek üzere bir P” hazırlamıştır. iz | San'at aleminde Serbest tiyatro dersleri ih G, S. birliğinden: Mec, serbest tiyatro derslerine bati nacaktır. Eski talebe ile kayıt olunacak banım ve bel rin her gün saat 16,30dan 1 | İ kadar Gülbane bahçesi me lindeki müdüriyete müracaa*” , Meet Üsküdar Hâle sinem SAHRADA BİR FAC Doktor Hafız Cemal Dahili hastalıklar mutaha*” | Sıra numarası beklememe$ yenler, kabineye müracaatlâ telefonla randevu saati almalıdı" Cumadan maada her gün öl i sonra saat 230 dan 5 e) kadar © bulda Divanyolunda 118 kumara! : i susi kabinesinde dahili hastal” muayene ve tedavi eder, Telef tabul 2. 298,