lir. 11 Çalınan çocuk || Yazanı N.H. Sabah oldu, arabalar yola çıktı, üç dört saatlik bir yoldan sonra .. ge. ş, Gece oldu. Uzak! ir | düdüğü işid, tan bir een aliba demir yoluna çıkacak - i, Evet!. Evet işte karşıdan puf»! na Puflrya tren geliyor. Loko- Potifin bacasından çıkan kızgın smanlar geceleyin alev alev gö- ürküyor, Ah Hüseyin bü alevlere imreniyor.! bir Parçacık ateş yakabilse de,| Zu piserie.. okomotiften çıkan parça par- ça alevler etrafa sıçrıyor, hava - in İçinde yıldız yıldız uçuşuyor.! Üe unlar demiryoluna gelmeden uçtu, gitti. du Fakat Hüseyinin istediği de ol- | | İşte onun işine yarıyacak alev cıkları yerlerde dolu... Ufa- E kuru otla kibrit gibi parlıvor - » sonra gehe sönüyorlar. Tren tollarına yakın oturanlar bilirler.! “celeri lokomotifin bacasından an kıvılcımlar yerlerdeki kuru Yi tutuşturur. Tüseyin hemen eline bir değ- Bek aldı, bu ufacık ateşlere yak- astar. Değnek evvelâ az sonra! fazla bir ışıkla tutuştu. Me- tale gibi yanmıya başladı. Kuru! Alları üstüste koydu, mükemmel ir ateş yaktı. Tavuğu yoldu, temizledi, kr- Yediler,. Karızları doydu, yor» funluk daha çok kendini gösler- di, Kımıldıyacak hali kalmadı.| ir çalı kümesinin kenarına uzan- 1. Bicodaonun üstüne doğru Yattı, İlisi de mükemmel Lir uy- kudan sonra, güneşle beraber u- Yandılar. Hüseyin tren yolunu kaybet- Mek istemiyordu. Elbet bu yol bir #shre gider diyordu. Bir kaç saat yürüdüler. Demir- Yolu karanlık ağızlı koca bir tü- »ele rirmesin mi? Hüseyin düşün üz Tünelin üstündeki tepeyi a- fir gene dömiryoluna çıkarım, dedi, Gittiler, . « Tepr'or çıkılmıyacak gibi yük- A ve tehlikeli yarıklarla doluy- , O taraftan, bu tar .ftan derken demiryolunu kaybettiler. , Gele gele geniş bir ovaya gel- iler, Ta.. Karşıda cadır gibi beyaz evler görünüyordu. O tarafa yü- Tüdüler. Bu beyaz seyler sahiden Sadırdı. Ve bir çok insanlar da Vardı. Çadırın kapısında pipo içen bir Adam bunları gördü. Seslendi: — Hey!.. Küçük!, Burada ne Aiyorsun?. — Demiryolunu kaybettik te, — İcerde ateş var gel ısın is- sen? — Çok teşekkür ederim sfen- ima, , Hüseyin köpeğile çadıra girdi. adaki insanlar nereye gittiğini! *ordular. Sonra pipolu adam: se-| MİN annen, baban yok mu dedi. — Hayır efendim. . — Nereye, kime gidiyorsun?. — Ben de bilmiyorum. Calışa- Sağım, kazanacağım. —Bizimle gelmek istersen kal.. urası canbazhanedir. Hüseyin bundan âlâsını nerden bulacak; derhal razı oldu. . Öyleyse, haydi baştaki mavi $adıra git, orada Ali isminde biri Yardır, beni müdür gönderdi de, teni giydirsin.. Buraya gel. üsevin sevinçle mavi çadıra kostu, Ali Efendiyi buldu: Beni canbazhane müdürü gön- endi, bana bir kostüm giydire- cekâiniz, dedi. .-— Niçin? Sende bizden mi- tin?, — Evet, şimdi geldim. — İyi ama sana göre hangi kos tüm var?. Köşede yığılı duran elbiseleri karıştırdılar ve içlerinden bir maymun kostümü buldular. 'Tam ona göreydi. Hüseyin ;im- di tıpkı bir maymun olmuştu. Üzerinde sarı sarı tüyler vardı, arkasında da upuzun bir kuyruk.. Suratına da bir maymun maskesi taktı, Hüseyini korkunç bir may- muna döndürdü. Hüseyin bu kıyafette çadırdan çıktığı zaman, kapıda bekliyen Bico bile sahibini tanıyamadı, diş lerini göstere göstere havlamaya| başladı. Hüseyin: — Benim Bicocuğum tanıyama»/ dın mı? Diyor, fakat hayvan elân emin olamıyordu. Canbazhane müdürü Recep B. bu kılıkla Hüseyni çok beğendi. Senin karnın açtır ihtimal de- di, git karnını doyursunlar, sonra rendi. Artık bütün gayesi onunla sana maymunluk öğretsinler. Hüseyin sıkılarak: Ya köpeğim dedi. — Ona da versinler. Bicoyla beraber güzelce karm- larını doyurdular, sonra maymun! luk dersi başladı. Bu canbazhanede neler yoktu. Kafeslerin içinde aslanlar, kap lanlar, sırtlanlar, parslar, hepsi korkunç gözlerile kuyruklarını sallıya sallrya dolaşıyorlardı. Yirmiden fazla adam vardı. Her birinin ayrı ayrı işleri vardı. Kimi palyaço, kimi hokkabaz, kimi şakşakçı, kimi canbaz ve da” ha neler... Bu kumpanya seyyardı. Bir yerde üç günden fazla kalmazlar- dı. Memleket memleket dolaşır- lardı. İçlerinde Ermeni, Rum, Ya| hudi, Müslüman her çeşit insan vardı. Bunların hepsini Recep B. idare ederdi. Bu koca kumpanya onun malıydı. Bu korkunç vahşi hayvanların da mürebbisiydi. Eline kırbacını alır, aslanların kaplanların parsların kafesine e- vine girer gibi girerdi. Hayvanlar ondan çok korkarlardı. Bir şehirden, diğer şehire gi- “srken geceyi geçirmek ve din- lenmek için burada duralamıslar- dı. Yarm erkenden şehrin yolunu tutacaklardı. Maymun dersi başladı: Yere uzunca bir sırık diktiler, onun tepesine çıkmayı öğrettiler. Hüseyin zaten hafif vücutluydu. Bu gibi sırıklara, ağaçlara çıkma» sını bilirdi. Yarım saatte bu ders bitti. Şimdilik bu kadar yeter, artık dinlen, yorgunsun dediler. İkinci ders: Maymunların sanlar üzerine hütum edişi. . Cik cik diye maymun gibi ses çıkartmak. . Taklit yapmak. . Recep Beyin önünde öğrendik- lerini tekrarladı, Recep Bey pek memnun oldu. Sabah oldu. Arabalar yola çık: tı, Üç, dört saatlik bir yoldan son ra şehre geldiler. Recep Bey bu işlere alışık ol duğundan, çabucak bir meydan» lık buldu ve çabucak koca çadırı kurdular. Sahneleri çadırın ortası idi. Se- yirciler etrafta uzatılmış kalasla- rm üstünde otururlardı. Oyunun programını Ali gezdi- rirdi. Ali palyaço elbisesini giy» di. Yüzünü renk “renk boyadı. Çıngıraklı külâhını giydi ve uzun bir değneğin üstüne taktığı prog- ramı sokak sokak gezdirdi. İki saat gecmeden bütün şehir halkı kumpanyanın gelişinden ha berdar oldu. Vahşi hayvanlar her kesin merakımı gp in. Bitmedi) “Herkes sulhten bahs size harp istiy en bir adam 9 — VAKTT 13 Teşrinsani 1931 — ediyor.. Alın Almanyada imparatorluk Ilânını istiyen Hügenbörg ve İmparatorluk taraftarlarının bir nümayiş! “ Resimde iri bir adamı görüyorsunuz. Bir alavın önünde gidiyor. Bir ikin im var. Orada gene aynı adami aske mlariz bir alayın önünde yürürken görüyotuz. Dahe alta büyük bir şehirden. büyük bir fabrikanın “umum! mahzarısı görülüyor. Kinarda ise bir ka- rikatür Ver. Başına miğler geçirilmiş bir adamın sırtında, elindeki İl Yal bayrağını an Almanya şeristeni Hitler avaz, avaz bağımıyor., “. Şapkalı adam sizler için hiç de yabancı değildir. Bu adama, adile, sanile (Alfred Hugenberg) Eger askerlik etmişseniz ( Krop) fabrikalarının mamulâtından hiç olmazsa bir tabanca taşımışsınız- dır. Yahut mavzer kullanmışsı- nızdır. Toplar, metralyozlar gör- müşsünüzdür. işte Hugenberg, atelyelerinde günde ( 30 ) bin işçi çalışan bu müthiş Krop fabrikalarının müdiri umumisidir. 1909 dan sonra harp nihayetine kadar Hügenberg bu müthiş silâb fabrikalarının başında bu- lundu ve imparator tarafından hususi müşavirliğe tayin edildi. Binaenaleyh müthiş bir milliyet perver Prusyalıdır. ... Eger askerlik etmemişseniz Ufa filimlerini seyretmişsinizdir. Dünkü Krop fabrikası müdiri bugün Ufa filim sanayiinin sa- hibidir. Ufa flimlerini seyretmişseniz Hugenbergi giyaben tamyorsu- nuz demektir. Vakıa one bir artisttir, ne de sahne vazıdır. Fakat dünyada- Zki film işlerinin mühim bir kıs- mını o idare eder. Ve çok para kazanır, Eğer gazetelerle alâkanız varsa gene siz bu adamı çokiyi tanır“ sıpız. Çünkü o, Almanyanın ga- zeteler kıralıdır. Hukenberg 180 den fazla gazeleye hükmeder. Her sabab, her akşam, baftada bir, haftada iki intişar eden bir sürü gazete ve mecmualar onun fikirlerini neşrederler, gerçe ömründe bir satır dahi yazmış değildir. Fakat Almanyanın mil- liyelper matbuatna ve siyasi mücadeledeki cinsine hakim olan odur. Hugenberg Almanyanın Ver- say muahedesile birçok şeyler kaybettiğine kanidir. Onun için “Bur madenlerine sahip olmak bir emeldir. Fakat hususi men- faati temin edildiği zaman çelik itilâfında Fransızlarla anlaşmakta — Apartman mı, gemi mi? hiç tereddüt etmemiştir. (Hugen- berg)in Versay sulbüne aleyhtar olduğu için Hitler, o yârıcanı- dır. Almanyadaki irtica cephe- sinde Hugenberg Prusya milli- yetperverliği ve imparatorluğunu en açık bir tarzda mudafaa eden adaradır. Krop fabrikalarının €s- ki müdürü şimdi Almanyada fi- lim sanayini elinde tutarak ci- hanın her tarafındaki sinemalar- da yaptığı propaganda ile he define varmiya cabalamaktadır. ld â TEA Bu resme ilk baktığınız zaman kendinizi modern bir şehrin güzel bir meydanında zânnettiniz değil mi? Halbuki bu Ameri- kalıların Çin sularına gönderdikleri son sistem “Leksington,, tay- yare gemisinin üst güvertesidir. Modem bir apartıman tesiri bı- rakan yapı ise bu geminin kumanda köprüsü ile târetlerinin bu- lunduğu kısımdır. Leksington gemisi tam altmış sekiz tayyare taşıyan bir gemidir. Bu gidişle yeni mimari, denizle karayı bir- birine benzetecek galiba..