ç iğ 0 e zz Ne? l w Bile 9 koca çanak dolusu macun yy yy yg yg ay Ayyy yg e m Acuzenin definesi null Müellifi: Nizamettin Nazif gili, Ressamı; Münif Fehim gin gönderi göbeğine yerleştirilmiş bir bayrak gibi salla- narak yapraklandı ve sonra nasıl oldu, ne oldu .. Birdenbire çözüldü, havalandı ... Belindeki futa, «.« Sonra gene güğümlerini kavradı , rüzgârı göğüsliyerek yürümiye başladı (Dünkü tefriksmızda bir hata olmuş- ter. İkinci sütünün yirminci satırının «itina (İkinci kısım) diye bir baş- hk koymak lizımdı. Çünkü Urfada baş- Miyan parça orada bitmiş, somanımızın bir başka sahnesi başlamışar.) — Elbette biter.. Bunun kadar ce- besi düşük yumurcak nerde var? Kadın, bir sicrayışta uyağı kalktı. Pembe namaz bezinin çerçevesi için de, rastıklı bir çift kaş hidetle çatık dı. Cadaloz bir mahalle karısı bütün) iğrençliğile canlandı odanın icinde.. Ellerini kalçalarma dayıyarak bir iki saniye kadar Kapı Yanında durdu. Sonra, —Hanj hakla kalmasın !— Bir hayli güzel olun olgün butlarım ey: nata oynata herifin üzerine yürüdü. Dizleri kerevete değince durdu. — Bire melun! '—diye bağırdı Bi re ipsiz.. Ne yaptın o kadar macunu” Nasıl zikkımlandın bu kadar macu- Bu? He? Ve herifin top sakalını ka h hızla çekti, ehsesine bir yumruk in. dirdi: — Hiç bu yumurçak o kadar macu- nu yiyebilir mi? Eğer yemis olsaydı.) Şu köpek enceği böyle ciyak ciyak ba- gırabilir miydi? Herifin sakalma bir daha asıldı, en se köküne bir yumruk daha yerlestir.| di. Sonra, homurdanarak, mırıldana. rak duvara gömülü bir tahta raftan büyücek bir çümlek çıkardı; burnuna dayadı: — Misk gihi kokuyor.. —dedi— E- Mime sağlık. , Çömlek yarılanmıştı, Hani, bir 7a- manlar çocukları uyutmak için ma- halle karıları haşhaşlı maennlat ya pârlardı ya.. İşte öyle bir macun var. dr bunun da içinde. Tahta bir kaşıkla, bir kismini çans- Ba aktardı: — AN —dedi-- Bunu da zıkkımla- mırssn, o kırılası kafan: dibeğe sokar, tol#maklıya tokmaklıya gebertirim se mi... Bu kadın ne haşarı şeydi, yarap: Kocası onun yanında bir bulgur ta- mesi gib; görünüyordu: Ve içinden bir parmak aldı, beşik- te nefes almadan bağıran çocuğun af Zına sürdü, Sonra, çömleği rafn ve ça nağı herifin yanına koydu. Bir kenar- da duran iki bukır göğümü ku'pla - rından kavradı; mumlardan birini söndürdü: — Ben artık gidiyorum. —diye ho- murdandı— Geldiğim zaman bu ence- #i xbarmış bulmalıyım. (Resimler telif halkını mahfuzdur! Ve kapıyı arkasından vurdu; çık tı, gitti, Şimdi, kimbilir hangi minarede Ö ten bir müezzinin sesi, Türkçeden baş ka bir dille bir şeyler okuyor; ve ge ne kimbilir, belki de bir şarkı söylü- yordu... “ ii tekrar sedire uzansuzlu, Co- cuk ta artık Sesini kesmiş, uykuya dal mıstı, Bir kaç dakika kadar oda hir firayen mezarı gibi sessiz kaldı. Ya- kat bu hal nihayet o kadar devam et- ti işte, rden herifin yerinde doğrulduğu görüldü. Sanki bu, o esniyen, gerinen,, : » adam değildi. Bir zıplayışta odadan çıktı. Komşunun bahçesine bi tişik duvarı bir kertenkele gibi tir. manarak aştı, Bu epi geniş bir bahçeydi, öbür ucu na kadar koştu, Oradan diğer bir kah İ çeye geçmek istiyordu galiba.. Fakat bü tarafta duvar İki adam boyundan yüksekti. Hiç düşünmedi, duvar dibin deki ağaçlardan birine çıktı; dallar. dan birine tutunarak, öbür tarafa sarktı; bir Jâhza kadar kendisini tart. tı. Sonra “ diye yere atladı. Gene koştu. a birisi beni ürse, ya bir sen kimsin diyen olur?, Wiç böyle şeyler düşünmediği anlaşılıyor du. Ye, habasının eviymiş gibi bir kapı- yı açarak sokağa çıktı. Etraf zifiri karanlıktı; ve muhak- kak kij çek pis bir sokaktı bu.. Çamurlara bata çıka, bata çıka, bir; müddet yilrüdü. Tahta parmoklıklı bir mezarlığın yanına gelince bir an durdu. Sonra bir köşeyi döndü. Ka- pısında kaüdiller yanan açık hir ka- pıdan içeriye daldı. Havnda ağır bir buhur kokusu var- dr. Pencerelerinden ışık fışkıran bir binanın kapısını, âyetlerle süslü bir perde örtüyordu. İçerden zilli maşa ve darbuka sesleri geliyordu. Ve pay- Taşılamıyan bir kemik başında biribir lerine dişlerini gösteren o köpeklerin müşterek ulumalarını andırır bir ses geliyordu. Ayağındaki ökcesiz yemenileri, er kardı, perdenin arasından içeriye dal dı. Kırk elli adam, karsı karşıya iki ! İta duruyordu, saf tutmuşlar, kolkola tutuşmuşlar, darbukanın dümteklerine ayak uydu. rarak bir sağa bir sola sallanıyorlar. dı. Camiye benzer bir yerdi. bu.. Bir mihrabı, bir minberi, bir de kafesli mahfeli vardı. Fakat şu farkla ki, duvarları büyüklü küçüklü topuzlar, kalınlı inceli zincirler, ve envâ: tür-| ya attı. 1 şişlerle doluydu. eyy Ortada serili bir postun üzerinde yeşil sarıklı bir adam, kocaman bir tesbihi okuyup o öfliyerek çekmekle meşguldü. Arkasında genççe bir a dam elinde ucu topuzlu bir şiş ayak- Afifenin kocası içeriye girince bu adam sol tarafındaki şahsın arka- sından dolaşarak dişarıya çıktı. Onu gören iki kişi daha sallınmadan vaz- geçerek arkasına düşmüşlerdi. Sakallı adam onlara ehemmiyet ver- memişmiş gibi biran daha durdu. Sonra o da dışarıya çıktı. Şişli adam, ilerde bir mezar taşına dayanmış dus ruyordu. Bir an başbaşa verip bir şey ler konuştular, Gene o anda Afifenin kocası koşa koşa kandilli kapıdan çık- ta; köşeyi döndü, alçak bir evin cum- basma elile üç defa vurdu. o Sonra gene karanlık sokakta çamura bata çıka uzaklaştı, Bu sırada, eli şişli adam da iki ar. kadaşile kandilli kapıdan çıkmış, bir) başka istikamete doğru yollanmış bu- Tunuyorlardı. Çok geçmeden cumbalı evin de kar pist açılmış, oradan çıkan bir adam da koşa koşa muhalleden uzaklaş mıiştı. Hicretin birinei senesinde Rama- zan, Son baharm kışa yakm günleri- ne İesadüf etmişti. Güneş örasira burmunu gösteriyor, kara bulutlar gökte mıhlanmıs gibi duruyorlardı. Her gün öğle tizeri başlıyan yağmur ikindiye kadar de vam ediyor; heva kararır kararmaz başlıyan rüzgür damlarda kiremit bi- rakmıyorda. İşte bu gece TÜZgâr gene başlamış- tr, Kadın, bahce kapısını açıp ta 80- kağa cılunca belindeki frta, gönderi göbeğine yerleştirilmiş bir bayrak gi- bi sallanarak, yapraklandı ve sonra nasıl oldu, ne oldu. o Birdenbire çü- züldü uçuverdi.. Rüzgür öyle şiddetli esiyordu ki, hani bu gidişle kadının değil entarisi, bacağından şalvarı bile fırlasıydı, ge| ne hayret edilemezdi. Garip bir rür| gârdı bu.. Eğreti bağlanmış hiç bir şeye tahammül edemiyordu. Bakınız. Faraza Şu. İlerde, soldan üçüncü kapı. Bir türlü kapanamr yor. İki kanadı Yanyana gelir gel- mez, rüzgâr öyle bir saldırış saldırı. yor ki, kanat (tasak!) diye arkasına vuruyor. Elbette burada bir hikmet vanaar!. Kadın güğümleri yere bıraktı; yir. mi otuz adım ilerde yeni dikilmiş bir fidana sarılı kalan fıtasınr aldı. Üs tüne birkaç düğüm yaparak beline bağladı. Sonra Kene güğümlerini kavradı, rüzgürr Köğüsliyerek yürü- miye başladı. Sokak karanlıktı. İkide bir açılıp kapanan kapının önüne gelince bir an durakladı, sonra Sâlıntıl bir yürü. yüşle ileride bir köşeyi döndü. Dar ve daha çok karahlık bir ikinci so- kaktan, bir diğer sokağa saptı. Açık musluklarından $aril şarıl sular akan iç yalaklı bir çeşmenin önünden geç- ti. Evvelkilerden ©bey geniş bir 80- kakta, önünde bir kuyu ve kuyunun yanında kocaman bir çmar bulunan iki katı bir evin kapısma dayandı. Rüzgür oğuldıyarak esiyordu. Güğümlerini yere bıraktı. Kuyu- nun kapağını açtı; kalmea bir zincire bağlı duran (gedikli kovayı, paldır küldür içeriye altı. Sonra zinetrin her bir halkasına bir başka ses çıkarta- rak kovayı çekmiye başladı. Çıkan su güğümlerden birini ancak doldurmuştu. Kovayı tekrar kuyu. Zinciri bir daha şakırdata- rak kulaçladı. ( Bitmedi ) Atinada Neler Gördüm : 5 — VAKTT 13 Teşrinsani 1931 <5 ? Muhacirler neler düşünüyorlar ? Onlar Venizelos'a taraftardırlar.Türk- lerle iyi geçinmek.. işte hedefleri .. Pi e İstanbuldan Atinaya giderken! içimde bir endişe vardı. Bu endi- şe bilhassa Yunanistandaki muha cir Rumların Türkiyeye karşı o- lan hissiyatlarına taallük ediyor- du. Acaba Türkiyeden mübadele suretile Yunanistana gitmiş olan! bu O muhacirler Türk — Yunan dostluğuna hakikaten taraftar bu lunuyorlar mi idi? Türk ricali si- yasiyesi ile Yunan ricali iki meri leket arasındaki tarihi mücadels- nin artık nihayet bulmuş olduğu"! nu en gür sesle cihana ilân eder- ken o Yunanistandaki (muhacir Rumlar devlet adamlarının sözle- rine kalpleri ile iştirak edivorlar| mı idi? Yoksa Yunanistandaki| muhacir kitleleri tarihi mukadde -! rata razı olmak istemiyerek İz- mir, İstanbul, Şarki Trakya gibi Lausanne Türkiyesi hudutları da) hilindeki Türk toprakları üzerin- de Megaloidea siyasetine devam etmek emellerini besliyorlar mı! idi? Türkiye ile Yunanistan arasın- da teessüs eden yeni dostluk si- yasetinin temel taşı iki milletin ar tık birbirlerine, birbirlerinin bu- günkü hudutlarına, biribirlerinin bugünkü milli mevcudiyetlerine karşı herhangi bir şekilde bis ve emel beslemekten kat'i olarak fe- ragat etmiş olmaları üzerine isti- nat ettiği için Türkiyeden Yuna- nistana giden mübadil Rumların bü hususta menfi, veya müsbet bir vaziyette bulunmaları şüphe- siz bu dostluk siyasetinin hayati! kabiliyeti ve istikbali hakkında! en kuvetli bir miyar addedilmek| lâzım gelirdi. Onun için Atinaya vardığım za man tetkikine bilhassa “ehemmi- yet verdiğim noktalardan biri bu oldu. Büyük bir memnuniyetle ar! zediyorum ki bu tetkikatım neti- cesi Yunanistandaki muhacir kit- iesi büyük ekseriyetinin Türk —| Yunan dostluğuna karşı vaziyeti zararlı değil, bilâkis çok faydalı! olduğunu öğrenmek oldu. Hakika ten Atinaya giderken Rum muha-| cirlerin Yunanistana Türk düş-| manlığı telkin ettiklerini zanne- diyordum. Bilâkis bu muhacirlerin Yunanistanda zaten bize karsı mevcut olan iyi hisleri takviye et- miş olduklarını gördüm. Bir kere Yunanistandaki muha cirler umumi siyasetimiz nokta Manisa Gazi m Maarif vekili Esat Bey, Eğe mıntakasını teftişle meşguldür. Maarif vekili bey ankaradan izmire giderken Manisa e ilimle mektepliler tarafından hararetle ektebi izcileri sından-tamamile Venizelos taraf- tarı bulunuyorlar. Venizelos ise bugün Türkiye ile dost geçinmek siyasetinin Yunanistanda alem“ darı vaziyetinde olduğu için tabi- atile hemen bütün muhacirlerin ayni siyasete taraftar olduklarını kabul etmek lüzrmdir. Diğer taraftan Yunanistanda» ki muhacirlere rehberlik etmekte olan meb'usların hepsi de Türki- | ye ile Yunanistanın istikbali dost geçinmekte olduğunu, bizzat mu- hacirlerin menfaatleri de ancak bu dostluğun azami derecede ins kişafında bulunduğunu pek iyi takdir eder kabiliyet ve zibniyet- tedir. Bu meb'uslardan her kim le tesadüfi olarak konuştumsa bu iyi kabiliyet ve zibniyeti göre“ rek memnun oldum. Bilfarz Yunan Meclisi Meb'us& nı ikinci reisi Arğiropulos Efendi aslen İzmirli bir zattır. Arğiropus los Efendi eskiden İzmirde avus katlık edermiş. Şimdi altmış, alt- mış beş yaşlarında olan bu zat Yunan lisanında bir şair'olmakla beraber şark edebiyatına d& çok meraklıdır ve bilhassa meşhur N- cem şairi Şirazlı Sadi'nin Gülüs“ tanına adetâ âşıktır. Bunun için vaktile İzmirde Gülüstan isminde bir bahçe bile yaptırmış. İzmir meb'usu Haydar Rüştü Beyle sahsen tanıdık çıktıların Haydar Rüştü Bey beni de:kendisimt tanıt tı. Kendisile epeyce uzun görüş“ tüm. Bugünkü Türk topraklarıns da yetişmiş olan ve Türklerin ka- biliyet ve kıymetlerini yakından takdir edebilecek seviyede bulu- nan bu gibi zevatm Yunanistan- da şayanı iftihar mevkiler almış olduklarını görerek sevindim. Hülâsa vaktile Anadoluda ve Sarki Trakyada bulunan “Rumlar Yunanlılarla aralarmda * mevcut örfi rabıtadan dolayı Yunanista- na doğru tabii bir meyil gösteri“ yorlardı. Bu temayülün her iki memleket münasebatı (üzerinde yaptığı mütekabil tesirler malüm- dur. Halbuki şimdi artık muhacir sıfatile Yunanistara gitmiş olan bu halk kitlesi ile Türkler arasm- daki müşterek vasıflar evvelki va ziyetin aksine olarak Türkiye ile Yunanistan arasında iyi dostluk münasebatı tesisine yardım © miştir. Melimet ASIM selâmlanmıştır. Bu vesile ile ogün bilhassa intizamları ve ifade ettikleri terbiyevi kıymetleri nazarı dikkati celbeden Manisa Gazi mektepi limlerin resmini dercettik, det ağakiksi a kü nnde see indi din sd Ölmek inik ekin tlnizntd ini zn 22144110000 izçileri ile mual