— 6 — VAKIT 25 Kânunevel 1930 e- Asma ( Piri ve daha başkaları Jorjete acı- maktan ziyade Romanımsı hakikat İsmesçit: hakikatimsiroman: 23 ona kızıyorlardı Sağda Piri, yanında iki gün sonra bahsedeceğimiz arkadaşı Nuşi Sarıldım. Piri devam etti: — Selânikten geliyorum, Jorjetin yanımdan. — Hiç benden bir şey bahsetti mi? — O halde değil, — Neden? —— Çünkü hastanede tedavi edilildi Gerilmiş sinirlerimi tatmin için| bir otomobilin karşısına çikip onu ge “| yor?. — Hastalığı? — Kokainman olmuştu. Her gün en az üç gram alıyordu. Kendisine o ka- dar nasihat ettik. Iki defa polis onu tev- kif etti, Fakat o, kimseyi ' dinlemiyor. du. Numarasını yaparken en cüretkâ” ve tehlikeli hareketleri yapıyor, her- kesi olduğu yerde heyecandan titreti- yordu. Çok büyük bir muvaffakiyet kazandığı için, bar müdürü, her akşöm tekerrür eden skandallarına rağmen onu çikartmıyordu. Selânikte onu ta- nımıyan kimse kalmamıştı. Şehrin se fih insanları ona her gün kokain geti- riyorlar ve, onun deliliklerine bakarak eğleniyorlardı. Nihayet bir akşam, ba- ra gelmedi. Evine gidip aradılar. Yok- tu.'Bütün artistler onu aramağa çık. tik. Bulamadık. Müthiş bir endişe için- de idik. Hepimize karşı fena muamele etmesine rağmen onu seviyorduk. Sa- baha karşı, bar direktörüne, onun Yu- Tunduğunu polis haber verdi. Jorjet kendisini denize atmış, bi sandalcı kurtarmak (o istemiş, Fak * Jorjet onun elini yüzünü tırmalıyarak muhakkak surette intihar etmek iste- miş, Sandalcı bağırmış, halk toplan mış, zorla denizden çıkarmışlar. Karakolda, Jorjet yırtıcı bir kaplın gibi önüne gelene atılmış. Nihayet de Jirdiği anlaşılınca hastaneye götürmüş ler. Şimdi on gündür orada, kimse ile görüştürmüyorlar, — Doktorlar... zun bir “denistoxication,, dan — Hayatımızı tehlikeye koy» miyacak kadarını alırız. Haydi arlık vakittir. Yola çıkalım. Ya- nımıza bir Obaftalık © erzakla altından başka birşey almama- lıyız, anlayor musun? Cimmi heybesini gizlediği yer- den çıkardı. Içindeki altınları Parkerin (o torbalarma © boşalttı. Artık yola çıkabilirlerdi. Burada bıraktıkları madene gelince el- bet gene gelirler ve ne kadar altın varsa hepsini alır, götürür- lerdi, Parker arkadaşını hali tabii- sine iade için çok O uğraştı mahvolmak üzere bulunduklarını biliyordu. Çölde susuz kalan bir insan mutlak ölür. Parker daha bugün altın avına çıkmıyordu ki bunu elbet biliyordu. Fakat ölmek is- temiyordu, o... O ölmek istemi- sonra kurtulması ihtimalinden bah.x- diyorlar, Başım önümde, müthiş bir azap İ- çinde ne yapacağımı, ne yapabileceği» mi düşünüyordum. O dakikada, bir adam öldürebilir. itebilirdim. Önümdeki kadehi yiyer.- lirdim. Fakat bunlar neye yarardı. Ben 9“lâniğe gidebilir miydim, Jorj - ti kurtarabilir miydim? Hayır. O hal de.. Fevkalâde bir gayzin ancak vere. - leceği bir aksülâmelle: — Piri, dedim, ne yapalım? Kadmlar ve bilhassa artistler dür. yanın en kıskanç ve kalpsiz mehlâkl » rıdır derler. Öyle. Piri, ve dahâ başkı- ları, Jorjete acımaktan ziyade on' kıskanıyorlardı. Kimden? Benden. Bu çok garip bir haleti ruhiye idi. Bakın : anlatayım. Ben ne bir Valântnno, ne de bir Ro çildim. Meşhur bir adam da deği" Atlet hiç... Landru kezza. Fakat Jorjet, artistler arasında ço müstesna bir şahsiyetti. Sonra çok gu- zel bir kadındı, Garip hareketlerile na- zarı dikkati çekiyordu. Maccraperest- ti. Börle bir kadının intihar edecek “a dar kuvvetle sevişi, sevdiği kimse için İbirçok fedakârlıklar yapışı, benim şah- İsiyetim etrafında (büyük bir alâka uyandırıyordu. Bu sebepten herkes beni tanım”k istiyordu. Ben adeta, esrarengiz kuvvete maliktim. Bu hadiseyi bileni > tavan arasının hikâyelerini de İşitince daha fazla meraklanmışlardı. Vak'aların bu teselsülü, birçok gü- zel kadmlar arasmda alâka uyandır. mış olmam, itiraf edeyim ki benim gu- rurumu okşamıyor değildi Behçet beyin sıhhati Tütün inbisar müdürü umumisi Behçet bey gittikçe iyileşiyor. Dün de kendisini birçok kimse- İer ziyaret hatırını muşlardır. Behçet beyin bacağındaki kur- şun, şimdilik daha zayif olduğu | için çıkarılmıyacaktır. Behçet bey bir haftaya kadar | hastaneden çıkacaktır. Sr a mmm mânda nefsime İtimadım da artmıştı. Zekâları kafalrından ziyade “yaklı. rında olan artistler de, baha esâseı kendilerinden gelen emniyetim kar; smdâ şaşırıyorlar, harikulâdeye, esi-- rengize olan meyillerile erimi, ar- İzularımı bir nassı kati gibi telâkki ed* İyorlardı. İ Bunları söylemekten maksadım b: | haleti ruhiyeyi tahlilden ziyade, yâzr larımı okuyanlara, kendi hakkımra bir “züppe üzentisi,, bir (Don Jünu müsvededsi) hissini vermemek hakika- 'ti, olduğu gibi anlatmaktır. !. Piriye “ne yapalım?, diye sorduk. tan sonra, Piri söyle cevap vermişti: — Bir tek çare var: UNUTMAK. Ben de: — Unutalım, demiş, ve beraberce ta- van arsına gitmiştik, etmiş, sor” ... Piri bana samimi bir kız kardeş gibi muamele ediyordu. Evvelâ etrafımdaki eğlence arkadaşlarını birer birer w- zaklaştırdı. Yalnız, eski ahpaplarım o lan Lili ile Bandi kaldı. Lili ile Pirinin arası pek iyi değildi. Hoş Lili benimle de iyi değildi. Her fırsatta bana Jorjetlen bahse- derek beni zımnen ittiham ediyor, bu suretle ayn: zamanda bana karşı € lan kendi hissiyatını da tatmin etmiş oluyordu. Hamafi, Lilinin bu hareketi, mu- hakkak 1! sene bana olan muhabbeti den idi. Leyh ve aleyhte olsun, her hı reket: alâkaya delâlet eder. Pirinin yaşayış farzımı intizama ko- yuşu, her sabah İlk tramvay kampan*- smı duysından -yuyamıyan beni, sa- bahleyin erken kaldırmağa kadar mu- vaffak olmuştu. Bu suretle, fransiz » çıkan bir akşam gazetesinde çalışmağa başladım. Akşam gazetesinde muhar- rirler sabahtan öğleye kadar çi lar. Her gün sant 8 de gazeteye gic yor, 13 e kadar çalışıyordum. Sonra saat 17 de asıl kendi gazetemde, yaai Vakıt'ta işe başlıyor ve 21, 22 ye kadar da orada çalışıyordum. İk zamanlar, uzan bir zevk âlemin- den sonra, çalışmak bana pek iyi gel mişti. Fakat sonraları yorulmağa baş! ladım. İşten kacıyordum. Sabahlar çalıştığım gazetede, önceleri 20 do'rika,| sonraları bir saate kadar çıkan geç kalmalar başladı. Tahrir müdürü de — ki dostum İ | aşk m mink ihtar e Evvelki gün Vakıt gazetesinin hi- rinci numarasından beri devamlı öku- yucularından biri olan bir dostumuzla konuşuyorduk. Bu zat, havanın soğu- duğundan bahsederken birden bire müteessir oldu ve: — Kış bastırdı. belki kar da gelecek. Bizim akrabadan bir (ihtiyar kadın var, Kimsesi yok; benim de hiç vaktim müsait değil Bu kadının kocasından kendisine bir maaş bağlanmıştır. Ma- lüm ya bu maaşlar üç ayda bir verili- yor. Bu maaşı verebilmek için mazba- talar, #lmühaberler v. s. yi bir tarafa bırakalım. Fakat, bütün muamelesini tamamlatan bu kadın, bundan bir müd det evvel elinde maaş cüzdanile şube- sine gitti, Orada bir gün kendisine; — Bugün günü değil! dediler, fakat kendisini üç, SOnrü.. Bir başka gün bu kadın, gene kalklı gitti. O gün akşama kadar bekledik. teni memur efendinin . kendisine bin “İtürlü eziyetle verdiği beş, on parayı a labildi. Fakat bu yüzden hastalandı, hâlâ yatmaktadır. Kendisini ziyarete gittim. Kadın ba na orada gördüğü muameleyi anlatir. ken kendini tutamıyarak ağladı. — Aman evlâdım, diyordu, Allah muhtaç etmesin, günün birinde el açıp dilenirsem bundan daha fena muame- le görmem. Her memur bir velinimet ve her maaş sahibi bir dilenci. Bir da- yak eksik... Hiç kimseye (siz) denilmi- yor, hep (Sen!) İmaretten fodla alan miskinlere bile belki bn kadar fent ve elân öyledir — suratı astı. Nihayet oradan ayrıldım. (Sonu var) muamele edilmezdi. Beniri aldığım beş, on para sadaka değildir. Rahmetli kocamın senelerce Yzan: Peter Bilo yordu. Eskiden belki ölümden pek fazla korkmazdı. Fakat şimdi bir karısı vardı. Şehirde onu mes'ut bir yuva bekliyordu. Hayır, bayır, ölmiyecekti. Parker ile Cimmi, arkalarında deve, iki gündür su ve insan bulunan bir toprak parçasına yetişmek için mütemadiyen ko- nuşuyorlardı. Hava pek ağırdı. Zahmetle adım alabiliyorlardı. Tam iki gündür bir yudum ol- sun su içmemişlerdi. Yiyecekleri- ne gelince. biraz konserve ile bisküvi kırıntılarından ibaretti Cimmiye biraz ot çiğnetti sardal- ye kutusunda kalan yağı içme- sini söyledi. Fakat Cimmi habire su istiyordu. Nibayet kumlar | üzerine yatlı, uyudu. Susuzluk- Parker susuzluğu geçsin diye | tan yüreği yanan Parker belki kendi'ini sıka bir kaç saat daha İ yürüyebilirdi. Fakat Cimmi? Onu ne yapacaktı? Adamakıllı yüklü olan deve birkaç adım ötede duruyordu. Onu “Abdullah, diye çağırırlardı. Bu ismi yalnız Cimmi beğenme- miş, değiştirerek “ Babi,, adını takmıştı, Parker şimdi «Cimmi» nin “Babigoon!,, diye bağırdığını, bu haykırmayı bir değnek gü- rültüsünün takip ettiğini duyar gibi oluyordu. Ne mazlum bay- vandı bu! O kadar dayak yerde yine -ses bile çıkarmazdı. Sesini tatlılaştırarak bağırdı: — Abdullah! Hayvan başını çevirdi. Efendi- sine baktı. Gözlerinde Parkere yaş gibi gelen bir şeyler vardı. Gitti, boynuna sarıldı: İ — Abdullah diye mırıldandı. Sen bizi bırakmıyacaksın değil mi, bize yardım edeceksin, de- ğil mi? ... Parker gece bir dakika olsun gözünü kırpmadı. Ertesi sabah uyanınca Cimmiye hemen kendi- sile birlikte yola çıkmasını, çi mazsa onu oracıkta bırakıp gi- deceğini söyledi. Yalan söylü- yordu. Maksadı arkadaşını kor- kutmaktı. Yola çıktılar. Deve önlerinde gidiyordu. Fakat o bile yürüyü- günü ağırlaştırmıştı. Parker ken- dini pek yorgun buluyordu. Ak- şama doğru yalnız bir parça iskövi geveledi. Cimmiye ge- lince artık o bir lokma birşey yiyemiyordu. Parker zaman za- man onu tutmak, yürümesine yardım etmek için yanma gide- rek koluna giriyordu, Susuzlu- ğunu unutturmak için muttasıl lâkırdı söylüyor, hikâyeler anla- tıyor, satın almağı kurduğu bü- yük otele dair projeler uydu- i ruyordu. Bir dakika geldi ki artık dur- ! dular. Sicak kumun üzerine ya- tınca Parker yürümeğe değil ya kımıldanmağa bile mecali kalma- dığını anladı. Yanına uzanan Cimmi bizli hızlı soluyordu. Elleri buz gibi olmuştu. Parker'in söy- dört gün beklettikten! Sadaka değil , maaş! Bunu dullara, yetimlere, mütekait lere maaş veren memurlara diyoruz Vatandaşlara fena muamele yapan memurlara Cümhuriyet makinesinde yer olmamalı bırakmiş olduğu birikmiş paralarö” Bu devirde bu muamele yakışır wi Çok müteessir oldum. Bu maa$ ma faciasının bütün tafsilâtıni g anlatsam, siz de benim kadar mü sir olursunuz. Neden böyle ol Neden bu memlekette esen medeni va bir maaş memuruna, kendisine racaat eden bir vatandaşa böyle si muamele yapmanın büyük bir su$ i duğunu anlatmıyor? Bunu etrafi” yazasmız diye size gelecektim; çakı siz muvafık bir gazetesiniz, onun e belki yazmazsınız diye düşündüm. ki bu, sizin için bir prensiptir. | sil ii Bu okuyucumuzun sözlerini şu! ğa kaydettik. Evvelâ bir zihabı tasli etmeklâzım. a Gaze. *: muhalif değildir, f3 bir vatandaşa lâyık olmadığı mus leyi yapan memurlara haddini bil İmek muhalefetin değil: bilâkis mrt bizimle # “ mi 5 katin“borcudur. Bugün Ikanaati besliyen bir fırka iktidar gi İkiindedir. Biz bu fırkanın memek? hayır ve refah getirmek maksadile * cuda getrdiği prensiplerine mu! olarak hareket eden memurlara hü“ etmekte herkesten evvel davran Onun için diyoruz ki, mütkaitler d» lar, yetimler bütün bu ya valilere milletin alicenaplığına bırakılmış ©. alardır. Millet hazinesi — onlara P” vermeğe nekadar mecbursa her ei mur da onlara hürmete mecburd” Iyi bilmeli ki bir mütekait, bir dul, y yetim yüzüne ters ters bağıra dilenci değildir. Bugünkü zihin! ir taşıyan bir hükümet makinesi için böyle memurlara yer olmamalıdır. ediği lâkırdıları işitmiyor, 4 lamıyordu. (O Parker (o oracı! uyuşup kaldı. Uykusunda tat bir rüya görmeğe başladı. Sağ eli tasavvura, hayale sığmaz bif şekilde uzayor, uzayor ve ta Sir Rimer nebrine kadar varı du. Bu nehirden elile su ala! içiyordu. Birden uyandı. Cimminin k© lunu bütün kuvvetile çekme olduğunu gördü. — Ne istiyorsun, Cimmi? — Cennet ve cehenn mevcut olup olmadığını şi öğrenmek istiyorum. > Elbet var Cimmi, Ces de var, cehennem de. Herk# böyle biliyor. Benim şimdi ketiyetle ( söyliyebileceğim de 0 di yanın mevcut olduğudur. Şi onun o üzerindeyiz. (o Ölünce doğru cennete gideceğiz. — Hepimiz mi? — Evet Cimmi — Annem de gelecek mi? — Tabii, — Ya babam. —Oda. (Bitmedi)