# e f ERLER YA TAR ALLLERL TETLUR Gayet mühim bır tamim Mekteplerde Türkçe dersleri Maarif vekâleti çocuklarımızı kendi öz dillerinde azami iktidar sahibi Yapmak için bütün muallimlerini seferber ediyor “ Türkçe dersleri bütün mek- teplerde azami ehemmiyet ve- temin için milli talim 1-— Türkçe dersleri her mek- İspte en mühim derstir. Mek- İe yetiştireceğimiz her fer- de güzel Türkçemizi doğru söy- temiz yazmağı öğretmek * mühim vazifemizdir. Türkçe müfredat programlarının 12 inci sahifesindeki “D,, fıkrasında izah #dildiği ve 1-2-1930 tarih ve 3714-10 numaralı tamimde de “ap, Tarih ve saire muallimleri ayni gayeyi takip etmekle Mükelleftir. Hiç bir fen mual- limi “ben lisan muallimi deği- İm, diyerek talebesinin ifade- “inde gördüğü yanlışları veya İ Yoksanları ihmal ile geçiştire- Mez, Kelime ve fikir birbirlerin- ayrılmaz. Bir muellim tale- inin ifade ettiği bir fikrin temin için ne ka- .iğraşırsa ifadesinin , temiz Nİ güzel olmasını temin-için-de kadar çalışmalıdır. Alınan teftiş neticelerinden Ve Türkçe muallimleri kongre- | “deki meslekdaşlarımızın be- dun o mubtelif - derslerin üallimlerinin lise ve orta mek- İplerle muallim mekteplerimizde €ihete lâyıkile itina etme- anlaşılmaktadır. Meslek- ızın bir çoğu şifahen riren talebede gördüğü batalarını tashih etmeyi iş ar. Bunun ne mühim arı olacağı izahtan müs- ir, Bir kere bir talebenin doğru öğrenip öğren- o fikri ancak doğru ve ür lisanla ifade etmesile ilir. Talebenin bir fikri bir surette ve yanlış Yürkçe ile ifade etmesi o kavramamış oldu- NS en bariz delilidir. talebe, müphem bir su- yanlış bir Türkçe ile ettiği fikirlerin muallim kabul edildiğine göre vanıh ve temiz bir li- hususunda ihmale muallim mektepleri imtihan kâğıtların- in çok elim misal- edilmektedir. , lisan dediğimiz İ temiz ve pürüszüz nesle öğretme- inkişafı namına bir vazife olduğunu hatırdan çıkarma- 7, fi # ğ 0 e ri 7E rr Ki ; iz ; il ii toplanacak muallimler meclisinin birinde o programın okunmasi ve bilhassa lisan tedrisatının esasları hakkında verilmiş olan izabata bütün meslektaşların na- zarı dikkatinin celbedilmesi lâ- zımdır. B — Türkçe (o muallimlerinden başka muallimler talebesine şi- fahen bir mes'eleyi veya bir nok- tayı: anlattırırken talebenin fikir- lerini doğru ve temiz bir Türk- çe ile ifade etmelerine dikkat etmeleri ve tabriri varifelerde de tesadüf edecekleri (ifade ve imlâ hatalanna talebenin nazarı dikkatini celbeylemeleri icap eder. C) Her muallim, talebesine bir meseleyi mantıki bir tertip ile, doğru ve temiz bir Türkçe ile ve itiraflı bir surette ifade ettirmek için tedbirler almalı, talebenin fikirleri doğru olup olmadığı hakkında sınıfta nasıl münakaşalar yapılıyorsa ifadenin mantıki bir tertip ile teselsül edip etmediği, kelimelerin ve ıstıblahların yerli yerinde kulla- mlıp kullanılmadığı; (o ifadenin doğru ve alâka verici bir şekli olup olmadığı da münakaşa edil- melidir. D) Muallimlör, talebesine bir meseleyi etrafile izah ettirirken bir takım suallerle talebenin sık sk“sözünü “kesmeli tenkitlerini ifadenin hitamına bırakmalıdır. E) Maallimler, bir fikri vazıh bir surette ifade etmekte müş- külâta uğrayan talebeye karşı: “Bilmiyorum şunu odemek isti- yorsunuz değil mi?,, gibi ifade lerle sabırsızlık göstererek onla- rm müphem sözlerini kâfi bir cevap olarak telâkki etmemeli, fikirlerini vazıh olarak ifade et- meğe kendilerini davet eyleme- lidir. F) Her muallim talebesini iyi bir ifadeye alıştırmak için tale- benin daima iyi ifadeye ihtimam eder bir muhitte ve iyi misaller karşısında bülundurmalı, talebe karşısında bir meseleyi izah ve- ya takrir ederken muallim de temiz bir Türkçe ile meramını ciddi surette itina göstermelidir. Bir insan intisap ettiği bir ilimde ne kadar mütehassıs olursa ok sun başkasına feyiz verebilmesi için mutlaka vazıb, dürüst ve ca- zip bir ifadeye malik olmak mec- buriyetindedir. Müallimliği vazife edinenlerin ise bu ehliyeti azami derecede kazanmağa çalışmaları vazifeleri icabıdır. 2 — Mektep, temiz Türkçeye talebeyi alıştıracak milli bir mü- essese olduğu için idare tarafın- dan talebeye yapılacak tabriri tebliğlerin temiz bir Türkçe ile yapılmasına ve bu tebliğlerde imlâ yanlışı bulunmamasına ve yazının da okunaklı ve temiz ol- masına hususi bir dikkat ve iti- na ermeli, talebe ifadesi bozuk, imlâsı yanlış ve yazısı çirkin tebliğler karşısında bıra- kılmamalıdır. 3 — Her maallim, talebenin elindeki ders kitaplarını dikkatle ve baştan başa mütalea ederek | rine suretinin aldırılması ve ilk İşkence hikâyesi... Esrar tesirinden başka bir şey değil, deniliyor Sultanahmet parkı civarındaki Ferah kahvehanesinde garson Arif, bir gece evine giderken Rahmi ve İbrahim efendiler ta- rafından bir eve davet edilerek kendisine işkence edildiğini za. bıtaya ihbar etmiş ve bu bava- disi gazeteler de yazmıştı. Arifin bayli meraklı ve adeta bir hikâ- yeye benzeyen ifadesinde isim- leri geçen maznunlardan Rahmi, Ibrahim, Kemal ve Refik imza- larile dün matbaamıza bir mek- tup geldi. Mek hadise 1 elatkknkisd 2 “Salı günü akşamı saat on ikiden sonra Türbe civarındaki evlerimize giderken Arifle kar- şılaşmıştık. o Arkadaşlarımızdan Kemal efendinin vaki olan de- veti üzerine biraz oturmak üze- re onun odasına girdik. Arif de bizden ayrılmak istemedi. Fakat i odaya girer meydan kalmadan Arif kaması- Dı çekerek arkadaşımız Kemal efendiye tecavüz etmek istedi, bizde kapı dışarı ettik" Hakikat bundan ibarettir. Söyledikleri esrar tesirinden başka bir şey değildir... tesadüf edeceği ilmi yanlışları, ifade ve imlâ hatalarını tesbit ederek ders yılı sonuna kadar idareye vermeli ve bu mütalea- vaâmeler idare tarafından Milli Talim ve Terbiye heyeti riyase- tine gönderilmelidir. 4 — Yeni Türk harflerinin ka- bulü üzerine hepimize terettüp eden en mühim vazife her ke- limeyi Dil encümeni tarafından tertip edilen imlâ lügatinde tesbit edildiği veçhile yazmak ve imlâda teşevvlişe meydan vermemektir. Her fert, imlâ bu- susunda kendisini müçtehit far- zederek her kelimeyi. istediği gibi yazmak salâhiyetini o kem- dinde gördükçe imlâmızı teşev- vüşten kurtarmağa imkân yok- tur. Her hangi bir kelimenin Dil Ecümeni tarafından kabul edilmiş olan imlâsı kendi şahsi kanaatimize uygun olmasa bile Türk imlâsıni teşevvüşten kur- tarmak gayesile © kelimeyi imlâ lügatinde tesbit edilen şekilde yazmak milli bir vazifedir. Yeni Türk harflerinin kabulü ile ta- kip edilen en mühim gayelerin- den biride Türk yazısındaki imlâ vahdetini korumak olduğu- na göre her :muallimin bu vazi- feyi azami bir dikkat ile ifaya çalışması ve bir taraftan. kendi yazılarında diğer taraftan tale- benin yazacağı vazifelerde imlâ- da teşevvüşe meydan bırakılma- ması elzemdir. Her smıfta mut- laka bir kaç tane imlâ lügati bulundurulmalı, ber muallim ken- disi veya talebesi bir kelimenin imlâsında tereddüt ettikçe der- bal imlâ (Jügaline müracaat etmeyi bir vazife bilmeli, mual- limler talebenin gözü önünde sık sık imlâ lüğatine müracaat ederek tereddütlerini izale hu- susunda talebeye imtisal nümu- nesi olmalıdır. 5 — Mekteplerimize kabul edilmiş olan kıraat kitaplarının her sahifesinde mevcut imlâ yanlışlıkları muayyen bir nisbet- ten fazla olunca © kitapların mektep kitapları listesinden çr karılması mukarrer bulunduğun- dan Türkçe mualliminin kıraat kitaplarının her sahifesinde te- sadüf ettiği imlâ yanlışlıklarını tesbit ederken sahifede kaç tane imlâ hatası olduğunu ayrı ayrı tesbit etmesi lâzımdır. girmez istirahate | 7 — VAKIT 1 Kânunevel 1930 —— —— Asmalımesçit: omanımsı hakikat, fi Müd emi 1 dl Otomobilde genç, vü güzel, üstü , başı bozulmuş bir kadın oturuyordu Sabah sast 6 Beyoğlu caddesi sisli. Siyah | yeldirmeli çingene karıları ar- kalarındaki sepetlere süprüntü kâğıt, kumaş parçası toplıyarak geçiyorlar. Koltuğunun altında keman kutusu “Papağan, veya «Ruf» ta sabaha kadar “haltura,, yapmış bir çal- gıcı paltosunun kalkık yakasına boynunu kısarak evine dönüyor. Geçen tramvayların buğulu camları, içindekileri ancak bir enkaz halinde gösteriyor. Petrogratta oturuyorum. Hiz- met eden beyaz önlüklü kadın mahmurlaşan gözlerile en $on müşteri olan bana bakıyor, bir an evvel gitmekliğim için adeta yalvarıyor. Çayımı yarı etmiştim, Petro- gradn önünde bir (otomobil durdu. İçinde saçları (dağılmış, yözünün boyaları bir hayli za- mandır tazelenmemiş bir kadın vardı. Güzel ve genç bir kadın. Çok içtiği yüzünden belli idi. İçeriye birisini arıyan, rande vusuna geç kalmışların hümme- sile yanan nazârlarla baktı, Benden başka kimse olmadı- ğın görünce biran (bozuldu. Kendi kendime: — Herhalde, birisine rande- vu vermişti, o otomobile atladı, geldi, şimdi de şoföre verecek parasi yok! diye düründüm. Kadın bir son defa daha kahveye baktıktan sonra şoföre bir şeyler söyledi ve otomobil gitti. Bu küçük hadiseyi unutmuş olacaktım. Fakat beş dakika geçmemiş idi ki bir ikinci otomobil daha gelip Petrogradm önünde dur- du. Ben çıkmak üzere idim, Otomobilden çıkacağını zan- nettiğim erkeği görmek üzere biran durdum, Fakat otomobil- de, tıpkı öteki otomobildeki ka- dın gibi genç, güzel ve içkiden üstü başı bozulmuş bir kadın vardı. Ayni hümmalı bakışlarla kahvede birisini arıyordu. Içerde kimse olmadığını gö- rünce oda öteki otomobilin gittiği istikamete gitti. Beyoğlunda göze görünen, bar- çoktan larda çalışan kadın'arın ekseri- | ederler, gramofon çalarlar. Bü- sini tanırım. Bu iki kadını daha ilk defa görüyordum. Sabahin bu vaktinde, böyle garip bir va- ziyette onları görüşüm, şiddetle merakımı tabrik etti. Hemen bir otomobile atlıyarak, önümdeki otomobili takip ettim. Otomobü Tepebaşına doğru ilerledi, o Asmalımesçide saparak 74 numaralı evin önünde durdu. Kadın indi, eve girdi. Ben de inip, evelce sütçü Tomia'nın, şimdi de bir helvacının olan dük- kâna girip oturdum, bekledim. ... Macera peşinde vatanımı bıra kan, hudut haricine atılan, yayan devri âleme çıkan ecnebiler ve barlarda çalışan bütün artistler Asmaltımesçittte otururlar. Dünyanın her köşesinden gel miş, ekserisinin milliyetleri ancak pasaportlarında - eğer varsa- yazılı bu insanların etrafında, gene ecnebi, fakat en aşağı 70 senedir AAsmalımesçitte yerleş- miş bir grup daha vardır. Bu grupa mensup olanlar, artist a- centeliği, tefecilik, pansiyöncu- luk ve tellâllıkla geçinirler, her lisanı konuşurlar, hiç birisini o- kuyup yazamazlar, Türkçe imza- larını atmayı bilirler ve zabıta- dan tamdıkları çoktur. Marsilyalı bir o “soutencur,,, Napolili bir “lazzarone,,, Şika- golu bir “gaugsler,, kendisini Asmalımesçitte yabancı hisset- mez. Buranın | hususiyetini (güneş görmiyen, dolambaçlı, rutubetli, ber köşe başları bir amonyak kokusu neşreden sokaklara açı” lan demir kapılı, demir köpenk ve parmaklıklı pencerelerle bu müteaffin bavayı teneffüs etme- ğe bazırlanan karanlık evler ve onların sakinleri tamamlar. Hatta çiçekler, saksıları içer- sinde odalardan (pencerelere, doğru zayı dallarını uzatmağa çalışırlar, alelekser 25 mumluğu geçmiyen (elektrik (| lâmbaları küvetlerdeki suların pisliklerini göstermezler, ve insan eğer bu evlerden biriciğinde (oturursa geceleri uyuyamaz, çünkü Asmalı mesçidin nabızları gibi mütemadi topuk sesleri sofalarda ve bitişik evlerde dolaşır, her an odanızın önünde birisinin nefes aldığını zannedersiniz. Sabaha karşı da uyumak ka- bil değidir. Bu saatlerde artist- ler işlerinden dönerler; ekserisi içmiş olduğu için yüksek sesle kobuşurlar, berberlerinde getir- dikleri adamlarla “daha içelim, yatmıyalım ,, diye münakaşa €- tün bunlara, sokaktan geçmeğe başlıyan simitçi, zerzevaçlı, sütçü naraları, tramvay odandanları karışır. AsmalıMesçitte insan, ancak oraya yerleştikten bir hafta sonra ve sabah saat 8 ile 16 arası uyuyabilir. (Devamı var)