Şahin ve karga “Türkçede: “alacağına şahin vereceğine karga!,, diye eski bir darbımesel vardır. Dün Pa- risli “Deba,,dan terceme edilmiş bir haberi okuyunca tekrar o dasbımeseli hatırladım. Türkiyeye ait bir yazının “De- ba,, da çıkması zaten şüphe ve vesveseye hak verdiren bir şey- dir. O sayıfalarda Türke, Türk vatanına dair hayırlı bir “satır bile yer bulamaz. Netekim son hareketi de eski düşmanlık has- talığının bir nüksüdür. Mısırdaki sağır sultanın bile duyduğu bir meselemiz var. imparatorluğun geniş kıt'aların- dan artmış borçlar vardır. Top- rak dağıtılırken hiçte âdil bir borç taksimi yapılmamıştı. En zengin kaynakları hudutları içine alan yerlere düşen hisse, bize yükletilenlere nispetle devede kulak kabilindendi. İşte bu yüzden, ve memleket- te, hatta bütün dünyada hüküm süren iktisadi buhran neticesinde bu adaletsiz borcu ödeyemedik. Bankaların bile ödeme emirlerini geri aldıkları bu fevkalâde de- virde hükümetlerin, “hâmiller,, ismile anılan zümrelerin daha in- saflı olmaları lâzımgelmez mi? İnsafından da vazgeçtik fakat hiç olmazsa âdil görünseydi. Bu- Du yapmamış ve şiddetli bir be- yanname ile bütün dünyaya bizi “Afişe,, etmiştir. Bu hareket, alacaklarının nasıl bir kumar Kazancı olduğunu gös- teren bir delil olduğu için kıy- metlidir. Bu kirli hareketi eğer “Amerika gibi hiç kimseye böreu olmıyan bir milletin çocukları yapsaydı, belki bukadar üzülmi- yecektik, Fakat bunu yapan, Fransızlar- dır. O Fransızlar ki daha iki se- ne evvel kendi borçları için; “Bütçesindeki fazla varidatı sar- fedecek yer bulmıyan Amerika- | hlar, bizdeki alacaklarını iste- mekten utanmıyorlar mı?,, Diye eski silâh arkadaşlarına ağız do- lusu küfretmekten çekinmemiş- lerdi, Ulu denizleri, binbir teh- like içinde geçerek Fransız top- raklarını müdafaa eden, kanları- nı döküp canlarını fedadan çe- kinmiyen, Fransızları besliyen, cephane yetiştiren ve nihayet Alman çizmesi altında son ne- feslerini vermek üzere bulunan bu milleti zafer tepesine çıkaran cömert insanlara karşı bu nan- körlük ne güzel bir mukabele idil İşte bize batakçı diyenlerin geçmişi, şimdisi ve geleceği... Irak “sefiri Neci Şevket tey geldi Irak sefiri Naci Şevket Bey dün Ankaradan şehrimize gel- miştir. Naci Şevket bey Türkiye ile Irak münasebatının tabii oldu- ğunu söyledikten sonra Türkiye- den Iraka mektupların geç git- tiğini, bu hususta teşebbüste bulunacağını, bu işin tayyare ile gm muvafık olacağım söy- emiştir. Sen yükseliyor Paris, 29 (A.A) — Sen nehrinin iki günden beri alçalmağı başlamış olan suları tekrar bissolunur derecede yüksel- mektedir. * 1930 18 yaşında bir delikanlı bir peçetada etmez mi? İapanesi hikâyesi Bir yaz sabahı. Baba oğul, bulutsuz, çini ma- visi bir gökle, çini mavisi deniz arasında sıkışan kulübelerinden çıktılar, Bu balıkçı köyünde kurumuş yosun, çürümüş balık kokmaz. i tan İ ne altımda böyle bir Bu köy, yemyeşil portakal bah- çelerinin uzanıp gittiği kalabalık bir sahil üzerindedir. Esen rüzgâr eğer avcunuzda : sıkarsanız bir portakal kabuğunun nemini ellerinizde bulursunuz. Nefes alırken portakal koku- su sizi sarhoş eder, Rüzgâr bu. rada #grhoşluk dağıta dağıta salmır gezer. Güneş porfakal bahçelerinin üstüne çıkmadan onlar, kayığa atladılar. Yelkeni açtılar. Gİ Ana, köyün kızları kırmızı şal- larını salladılar, Baba oğul Akdenize doğru açıldılar... Sahildeki insanlar kayboldu" Portakal bahçeleri kayboldu. Deniz genişledi, güneş omuzla- nna yaslandı, deniz durgundu. Oltalar attılar.. Ağları gerdi- ler.. Ikindiye kadar uğraştılar. Nafile, boş yere çalışmıştılar.. Tek bir balık bile meydana çık- madı... Baba: «— Pedro, dedi.. Balear a- çıklarına kadar gidersek belki kısmetimizi buluruz. Balear adaları delikanlıya bi- raz korku verir gibi oldu. 1 Baba, dedi, ya fırtına çı- “— Oh delikanlı, sen hâlâ ço- cuksun... Baban senin yaşında iken Asur adalarına kadar gider korsanlık (o ederdi. o Lâspalmas şarap (otaşıdım.. OoGe- tekne vardı, Hem bilir misin At- lantik ne korkunç bir denizdir. Cinlerin yarı bellerine kadar su- larda zincirlendikleri Atlantikte neler, ne korkunç, ne acaip iş- ler olur. Orada kaynıyan sular, alev fışkıran adalar vardır, Delikanlı hayretle sordu: “— Bu nasıl yer böyle?.. “— Nasıl olacak.. Berbat.. A- ma sıtkını bütün tut, Santamar- ya sıtkı bütün olanları himaye eder., Baba oğul birer istavroz çı- si > ” Santamarya için dikilecek her mum, deniz ejderlerine, deniz cinlerinin ayağına birer bukağı- dır. Ruhülkudüs dağlar gibi dal- gaları deler.. İnsana yolları âsan eder. Nuh tufandan nasıl kur- e Musaya yollar nasıl açık 0 Ruhülkudüse kendini o ner- reden, Santamaryaya bel bağlı- yan denizden korkmaz oğluml!. Delikanlı tekrar istavroz çı- kardı, Artık Balear koyuna gi- receklerdi. Birdenbire bir şıpır- tı oldu, Denizin rengi değişti. Mavi suyun sinirleri gerildi. hırçın bir amiralin yözünde hid- det nasıl çizgiler yaparsa, nasıl hiddetli adamın yüzü karanlık, korkunç bir hal alırsa deniz de öyle oldu. yüreğini hoplatıyordu. Deniz kaynamağa başladı. Baba bağırdı: “— Sağ küreğe yapış.. İki !i galar tahtayı Ilk bakışta insanın ; volta ile limana girelim .. Çocuk küreğe yapıştı. Baba tekrar bağırdı: “ Bir dahal,, Dikkat. Yel- keni dönmesin, kuvvetli çek.. ALİ Deniz azdıkça azdı..Kayık ol- duğu yerde dönlyor. Fakat su- lar kayığı boyuna dışarı atıyor- lardı Baba bağırdı: “— Çok açıldık, haydi yapış sol küreğe. “— Birdaha. Aman çabuk ol yelken dönmesin ! Kayık fırıl, fırıl dönüyor. Fa- kat sular onu bir türlü içeri bi- rakmıyor.. “. Yelkenin ipini gevşet oğ- lum.. Kayık havalanıyor. Yerinden. sıçrıyor, başından yanından su giriyor. Ses yok... Oğul elindeki kon- serve kutusile suları boşaltıyor. * * Gece bastırdı.. Sahil yok, gök İ yüzü yok, yıldız yok, ay yekl, Yalnız deniz homurdanıyor. kabarıyor, kabarıyor çarpıyor.. Ne, Gece yarısı, baba oğul bitkin. Baba ağları topluyor.. gul dümende.. Çıt,,. Fenerin camı kırıldı.. Fuwuu... Fener söndü... * * Baba seviniyor. , “ Güçlük çektik.. Fakat ba- lık geliyor.. Eh şöyle bir on beş yirmi okka kadar var.. Pazar günü eğleniriz.. Allah büyüktür. Delikanlının yüzü güldü. Ka- ranlıkta bile kazanan bir ada- mın yüzünde neşenin parıltıları fosforlaşır.. Baba yorgun: “.- Biraz dürüst çek, Deniz gene coşkun, deniz ge- ne delidir. Delikanlı yerinden kalkarken bir şey çat etti. Ibtiyar seslendi : “— Galba dümen kırıldı. Delikanlı kırık feneri tekrar yaktı.. Fenerin yanmasile sön- mesi bir oldu. Denizde bir tahta parçası gör- dü. Uzandı, eli yetmedi. Biraz daha uzandı. Gene yetmedi.. Bi- raz daha.. Kayık dönüyor, dal- oynatıyor.. Biraz daha uzandı.. .N Kayık aldi başını... Yürüme- ğe başladı. Ibtiyar zifiri karanlıkta bağı- riyor: “— Ulan dümeni düzelt... dü- meni düzelt.. Ağları aldıktan sonra hızla ye- rinden kalktı, oğlan biraz daldı galba, denizcilikte tenbellik ol. maz diye tokatlıyacaktı. Fakat oğlan meydanda yoktu. Sağır adamın yanında birisi olsaydı, bir saat evel bir insa- nın dalgalar arasında çırpındı- ğını, vebir insan sesinin yüksel- diğini işitirdi.. rı * Sabahleyin deniz duruldu.Kar- şıki sahilde oğlunun cesedini ka- yalar arasında param, parça bul- du, Kayığa aldı. Sahile çıktığı zaman köy ma- İ eti Aliye bildirilmiş, Ali mes- | citte irat etiği hütbelerle halkı tehiç etmek istemiş, fakat halk i ferin balık ta. 21 peçeta! yordu... rı pençerelerden bakarak: YAZAN : Örmer Rıza Bir devir kapanıyor ve yeni devir başlıyordu Çünkü bu sefer, bir düşmana karşı değil, fakat özkardeşlere karşı vukubulacaktı. Vaziyet haz-| çök ağır davranmıştı. Seferden memnün olan yegâne taife Sebe oğlu ile taraftarlarıydı. Bunlar, bu seferin başlamasile kat'i mu- vaffakiyete (o ereceklerine o kani bulunuyorlardı. Onun için sefer- lerinde propaganda yapıyor, se- iyi neticeler vereceğini, çönkü Medinenin ancak bu sa- yede payitaht olarak kalacağını, aksi taktirde Şamın idaresine ve hükmüne geçeceğini, bu yüz- den fakır ve sefalete uğrayaca- ğını söyleyorlardı. Bu propağandalar neticesinde iyi kötü bir kuvvet toplanmış, | bu kuvvet Medine haricinde bir ordugâh kurmuştu. Fakat henüz | bir kimse, hazreti (Ali)nin bu kuvvetle bizzat hareket edeceğini > “Kızıl Gömlek j — yükselten, mâneviyatıni lendiren tazahürler, ulu” reten tekbirler arasınd den çıkan askerler, ilk açı göz yaşları den hareket çe onun kuvvetini büyü Fakat bu kuvvetin ©. sıfıra indiriyordu. Belki onun tesadüf ektiği bö” küllere, onun 4 telif ve fecii maceralaf? olmuşlardı. a Mehmet, Alinin m ket ediyordu. Fakat pek de başında değildi: e Onun ra bı- ral ideceği, kimsenin haya- a. idi. (Ali) nin Medinden çıkması, şehir halkı | arasında derin bir endişe uyan- dırmıştı, Bir kimse bu hareket- ten bir hayir ve bir netice um- muyordu. Belki herkes, onun Medineden çıkmasını, Medine devrinin nihayet bulmasına, Me- dine hâkimiyetinin zavaline bir mukaddeme sayıyordu. Ali, harekete hazırlandığı za- man Selâm oğlu ona yaklaşmış, onun atının dizginine sarılmış ve ona: . , — Gitmel Demişti. — Niçin?... — Senin buradan gitmenle buranın bâkimiyeti de gidiyor... — Telaş etme! Çünkü gitmek Medinede kalan halk, son derece mütessirdi. Hepiside bir devrin kapandığını hissediyor- lardı. Bu devir, şanlı, şerefli, yüksek bir devirdi. Bu devir, vahdet, teali, fütuhat, rafahiyet, devri idi, Bu devri, iğtişaşı tezebzüp, dahili ocidal devri takip ediyordu. Eskiden büra- dan çıkan kuvvetler, Hint ve Çin hudutlarında, Atlas. Okyanosu- nun sahillerisde düşman takibine çıkardı Bugün iş tersine dön müştü, Çünkü buradan çıkan kuvvet kardaş kanı içmeğe gi- diyordu. Halk bunu anlıyor ve duyuyor, onun için Medineden çıkan kuvvete vedâ edenler acı acı ağlıyorlardı. İlk defa olarak Medineden çıkan bir kuv- vet bu şekilde teşyii olunuyordu. Eskiden, hamasi nümayişler, sevinçler, ve askerlerin ruhunu tem içinde kaldı. Ana denizlerini döğdü, baba somurttu. Komşular ağlaştı, kö- yün genç kızları karalar bağladı * * Baba ogün elindeki yirmi ok- ka balığı satmak için Valansiya- ya gitti ve tablası başında sokak sokak dolaşıp: “— Taze, taze, oynar oynar bağırı- Valânsiya 'kibarlarının uşakla- — Bir peçetaya olmaz mı, neden bu kadar pahalı bu balık | ; lâyı, buralarda i mümkün olacaktı. | Basraya giderek be yi i anlıyarak kendi t Leylânın peşinden Mesut, henüz geri dö Yalnız ordu, Basraya © reket ediyordu, Onun £” Bütün kuvvetler Reb” > lanmış bulunuyordu. çadırında yatıyor ve d Mesudun bu kadar | neden ileri gelmişti? bir tehlikeyemi d halde Basraya hareket istical gerekti. Fazla * belki fırsatın o za: »müncer olurdu: Mey” verdi, Hazreti ederek kendisinin Basraya doğru gitmi (ri cekti. Sabahliyin ilk” bunu yapacak, he: ; teşebbüslerde sevgilisini arayacaktı. og Mehmet, bu düşün aralık teselli bulmuş “9 içinde dalmıştı. ği | uyandırdı. Bu ses, idi, Mehmet, yerinde” Mesudu içeri çağı) Mesut die girmemik, 4İ kadın takip etmişti. , men haber verdi; — Ihtiyar teyzeyi işt9 — Onu yalınız mi $ Evet, — O halde Leylâ — Ya Basrada, yâ © Teyze, Leylayı * — Ben onu bıraktı kaçıranlar beni attılâf” biraz müsaade et, bir”” yim de başımızdan g©* latayım.. dinleri, dg) — Sen fakat Mesut, sen bu bulduğunu v7 ii — Efendim, ben tıktan sonra izleri takip ilerledim. Fakat cf müşküllere uğradı d file, mütemadi; mişti* Gide gi e Basr? Af vardım. Uzaktan Haa kafilesini gördüm. ne eyi kafilesi” ol! başka bir yola 88) kani olarak geri rsi il bir yol tuttum, Yok 0s” diye söyliyorlar.. O cevap veriyordu: “— 18 yaşmda bir delikanlı bir peçeta etmez mi?.. im. yar kadını buldum. nuştum ve takibe ©* £ istedim. Fakat ibtiYâ”. menelti. Bunun 070” onu alarak getirdiri e