v Zi e Her şeyden evvel devlet ha- Yatında bilhassa demokrasiye †eden bir sebeple idare “ ©N memleketlerde bir (umu- Ye meydana getirilmek iste- * evvelâ bu umumi işin ol- lt, veyahut olmaması o milk Yani onun muhamminlerine m. Müsbet bir dilek mey- beki şıktıktan sonra tatbikat hay, , Yırakılır. Umumi bir iş St cemaat hayatının ihtiya- dan çıkan bir neticedir. Bu Yaratılması ve yahut ya- ması hadisesini (tetkik öğ bir mutahassısın yapa- ği), bileceği bir mesele de- Toy * Mutahassısların vazifeleri | İ İbiş taayyün ettikten sonra gelir ni bir çok ümitlerle geldiği- Saygyi nayi kongresinde maat- Vray cihet nazarı dikkate ki, #mış kanaatime göre yanlış İş, *İltemle hareket edilmeğe | ıştır. lâ daha ne yapmak iste- 12 malüm olmadan encü- | ay ayrıldık. Hatta bunları iy encümenleri şeklinde de hı, “ttk. Bizlere kongrenin Rayı ine göre verilen sıfat di *ketin her tarafından gel- 'çok mütahassıslar sıfatı- lbuki bizler mütahassıs alkin, sanayi erbabının, arrularını söylemiye gel- | Murahhaslarız. Murahhaslar G milletinin küçük bir küt i inde bir araya getirilmiş ği münesi demektir. Binaen- “emek | | Fr ZE Hi çi ha. < beyhude yorucu hem de bir işe sevketmekten pe“ milli sanayiin teessüsile #resini bü sakat bürokrasi- a 7 z vzaklaştırarak daha velüt / e getirmek lâzımdır. İmiz z vvelâ milli sanayi de- aman pe demek isti- | e anlıyoruz? Bu iki su- geebiyetini tayin etmek is- nim anlayışıma göre milli beynelmilel bir taksimi Ç İştirak etmiş yani mün ye memleketin kabiliyetine 4 Yyün etmiş birkaç sa- a, evlet yardımlarını tek- Ya ek demektir. e dünyanın her tarafında Diy “bir müddet insanın ihti- min eden herşeyi mem- * Eğe Pnağı istemek değil- ; “T bu şekilde hareket | o bugünkü, iktisadi sistem- “Yay, Ti kalmış ve beynelmilel N ayrılmış oluruz. i ink terakkiyatı asriye tak , münakalâttaki sür'at i pil taksimi âmali bey- nbr vaziyete sokmuştur, $ Sl ticarette mübadele in ey eselâ diğer bir mem- ii elemanlarına istinat ti ucuza malettiği bir ae mpaperie |, “9 kalk ele | ig şmak tabiatle mü- hituz, mek demektir ki bu da bir bareket olur. Ev- u > etmelidir: Biz N rlara hangi em- İni, Sakabilişiz Yani Geldi şubelerinden han- er, bu bilin- ürokrasiden v Sanayi kongresi daha faydalı bir netice verebilirdi bu imal edeceğimiz şeyleri milli ! emtiayı bizleri “eneümenidre ayı | i çalışması * sen beynelmi- © bahsediyorsun biz pazarlarda satacağız! | Bugünkü mühim ve aklı selim, iktısat sis- teminde milli bir pazar yoktur. Çünkü beynelmilel hayata ka- tılmış bir milletin mübadele esa- sına istinat etmesi lâzımdır. Bu- nun böyle olması da milli ser vet noktai nazarından çok doğ- rudur derizBunu bir misalle izah edelim: Meselâ, Patagonyada çıkan her hangi bir emtia Tür- kiye pazarında on kuruşa satr İirken biz bunu millileştireceğiz diye elli kuruşa maletmek her halde doğru değildir. Evvelâ o memlekette yapımıya kalkışmak devletin himayesini | istemektir. Devlet himaye etmek için ya prim verecek ve yahutta onun memlekete girmemesini temin için gümrüklerini yükseltecek. Şu halde devlet prim verirse kesesinden bir para çıkacak de- mektir. Gümrüklerini arttırarak onun girmesine zorluk çıkarırsa o emtia memlekete girmiyece- ğinden devletin bu noktadaki gümrük o varidatı (azalacaktır. Diğer taraftan bu on kuruşa alınması mümkün olan Patagonya emtiasını köylüye elli kuruşa ak dırmağa kalkmak köylünün is- tihsal ettiği buğdayın mübadele kuvvetini azaltmak demektir ki bu üsul zorla tabiatle mücadele ederek memlekette bir sanayi tesis etmeğe kalkmaktır. Meselâ İtalyada renkli mermer sanayii vardır. Bilmiyorum im mem- lekette bu maden var mıdır. Yoksa olmadığı halde renkli mermer sanayiini yaratmağa kal- kışmamız biray gülünç olur. Kon- gremiz daha müsbet prensipler için çalışmalı idi. Şu halde kongrede nasıl ça- Uşmalı idi? Evvelâ encümenleri refetmeli idik, Filhakika ku gibi umumi kongrelerde heyeti umu- miyenin oecncümenler şeklinde işlerini o kolaylaştırsa da bu bugünkü kongre için va- rit değildir. Çünkü esasen ra- porl'r hazırdır. Daha kongreye murahhaslar gelmezden evvel memleketlerinde böyle encümen hal'nde toplanmış müsbet mad- deler tesbit etmişlerdir. Tekrar bu encümenlere ne lüzum var? Encümenler müsbet bir gayenin daha şümullü ve maddeler ha- İ linde tesbiti için çalışır. Halbuki bu çalışma esasen ölmüştür. Bu hiç bir faidesi olmıyacağını zannettiğim encümenler yerine heyeti umumiye içtimaları yap- malı idi ve her murahhas ar- kadaş raporunu müdafaa etmeli, İ şayanı kabul görülenler kabul edilmeli idi, ve kongreye de fa- ideli bir netice ile nihayet ver. meli idik. Bizim dileklerimizi da- ha umumi ve daha şümullü bir şekilde yapmamız lâzımdır. Evvelâ biz Türkiyede hangi sanayii yani hangi sanayi şube- sini tercih etmeliyiz ki bötün kuvvetimizi onun östünde teksif | edelim. Bu, bugün, bu kongrede tayin edebilirdi. Çünkü murahbaslâr içinde bugün memlekette mev- cut olan sanayii temsil eden ze- vat vardır. Her murahhas Tür- az geçelim! Hill MeLisİ TSİ | için vazifesinden liği i Gandiye iltihak i | istifa etti... Hindisfan (teşrii meclisi reisi J. V Potel, Hindistanda başlıyan ve şiddetle devam etmekte olan milli cidale iştirak için, Hindis- tan umumi valisine meclis reis- liğinden ve azalığından istifasını vermiştir. Potelin son posta ile gelen Taymiste intişar eden is- tifanemesinden şu satırları nak- lediyoruz: uğrunda bir hayat ve memat kav- gasma girişmiş bulunuyor. Gan- dinin başladığı medeni isyan bütün kuvvetile devam etmek- ! tedir. Böyle bir zamanda benim yerim, meclis sandalyesi değil vatandaşların safıdır. Son hadisat, bana, İngiltere hükümetinin bize karşı hattı hareketini değiştirmek fikrinde olmadığı kanaatini verdi. Hin- distana vadolunan “dominyon, luk göz boyamaktan ibarettir. Gandinin tamamile haklı oldu- ğunu görüyorum. Onun için her hükümetile kat'ı münasebet ede- rek halâs mücadelesinde meşru mevkiimi alıyorum.,, A e ak a kiyede kendi şubesinin himaye edilmesini müdafaa eder ve bize tabiatile kendi şu- besinde bilgisi olacağından mü- dellel bir şekilde isbata çalışıp sanayi kabul edilir. Ve arkadaşların beraberinde getirdiği ve © şubenin nasıl hi- maye edileceğine dair olan rapor ilsak edilir ve devlete verilirdi. Bu dileklerimizden birini teşkil ederdi. Şayet mevzuu bahis ola- cak Sanayi kongreyi tatmin etmez ve yukarda arzettiğim beynelmilel mübadele esasına göre o şubenin iklim, tabiat ve yahut O herhangi bir sebeple memlekette inkişaf ettirilmesi imkânı görülmezse bunu kon- gremiz dilekleri arasından çıka- rırdı, Bu şekilde çok büyük bir hüsnü niyetle yapılan şu kongre daha velüt bir netice verebilirdi. Uşak murahaşsı Hiâeddin namuslu valnperver gibi Hindistan | i bu kongreyi tatmin ederse © | | Tercüme e 3 va VAKIT Yeni anketimiz m NE OKUYACAĞIZ ? diyoruz diye 2 3 Mayıs 1930 ve dehaları katlediyorüz! Bir dev ve cüce meselesi .. Müderris Yusuf Şerif Beyin fikirleri : 2 Hangi garp eserlerini tercüme etmeliyiz ve bunun için nasıl bir usul takip etmeliyiz ? Bu 3 üncü ve bence en mühim suz- linizde biraz fazla tevakkuf ede- ceğim. Burada son derece dik- kat edilecek üç mühim nokta vardır: Kitap intihabı meselesi, tercüme usulü, devamlı program meselesi, Bence ilk önce asırların ve- ya uzun senelerin, şaheser dam- gasım vurduğu kitapları tercü- me etmeliyiz. Maalesef şimdiye kadar bu yolu tutmadık ve © nün içindir ki yarım asırdan fazla bir müddettenberi garp medeniyetini taklit ettiğimiz hal- de bir türlü garplılaşmadık ve garp eserlerile ölçüşebilecek ©- serler yazamadık. Biz bu eserleri çok defa doğ- rudan doğruya metinlerinden veya hiç olmazsa O tercümelerinden değil de bu eserlerden bahseden ilmi kitaplardan biliyoruz. Şüp- hesiz buda bir şeydir, fakat bir piyesin temsil edildiğini gör- mek bâşkadır, onun temsilinden bahseden bir yazıyı *okumak çi 5; * başkadır. Biz şu veya bu ilim Hintli meclis reist Potri l , etmekle tebahhur eserini tercüme biri zannediyoruz. Balak bir ilim veya tebahhur eseri ne kadar kıymetli olursa olsun es- kimeğe mahkümdur ve yine dü- şünmiyoruz ki ilmi bir eserin bahsettiği eserlerin kendileri bi- linmezse bu ilmi eserinde yüzde ellisi anlaşılmaz. Meselâ, Pensees ve Provinciales'leri okumamış olan bir okuyucu Lanson'un Pas- veya | cal'a dair olan bahsini lâyıkile i anlyabilir mi? Hulâsa önce eser- ler, sonra onlardan bahseden hi- taplar. Şüphesiz bu sözlerimin umumi malümat veren ve bittabi elzem bulunan muhtasar eserlere şümulü yoktur. Fakat şaheserlerin intihabın- da da çok dikkatli davranmak lâzım: Şaheser var, şahesercik var. Çok defa görüldüğü veçhi- le hoşumuza giden veya kolay- ca tercüme edilen üçüncü, dör- düncü derecede orijinal eserleri Türkçeve - nakletmeğe devam eder de anlaşılması uzun bir hazırlanmıya ve büyük bir dik- kate mütevakkıf olan asıl şah- eserleri ihmal edersek, belki zevkımıza, belki kesemize çok hizmet ederiz, fakat milli kü- tüphaneye pekaz faydamız olur. Meselâ Montaigne gibi fikir ve edebiyat âleminin bir devrini dili bir az eskidiği ve çetin- leştiği için (o kütüphanemizden atıp onun yanında cüce kalan bilmem hangi hikâyeci veya şair, cüssesi cüssemize dili di. limize uyuyor diye © tercüme edersek gülünç olmaz mı? Fakat asıl güçlük kitapların intihabından ve tercümelerine koyulduktan sonra başlıyacak. Eski eserlerin tercümesile birkaç sene evvel yazılmış olan eserle- rin tercümesi arasında dağlar üzü kadar fark var. Eski eserleri tercüme etmek için o eserlerin ! yazıldığı zamanların dilini ve ha- yatını bilmek lâzımdır. “Müpte- zel bir hakikat, diyeceksiniz; müptezel, fakat maalesef çok unutulan bir hakikat Meselâ Voltaire'in o bolşevizmden * bah- settiğini hiç tasavvur eder misi- niz? Halbuki bir takım tercüme- lerde buna benzer harikalar ya- pılıyor. Açık ve bu sefer kaba söyliyeceğim: Eğer milli kütüpa- neye hediye etmek istediğimiz tercümeler son zamanlarda nü- munelerini gördüğüm bazı tefcü- melerden örnek alacaksa, eğer Dantelere, (o Paskallara ancak Mazhar Osman Beyin gedikli müşterilerinin ağnma yakışacak ekelim, buğday satalım ( bunlar pek meşru ve memleket için faydalı işlerdir) fakat beşeriye- tin yözünü akeden büyük adam- ların heykellerini odevirmekten sakınalım. Bu, yalnız bir deha katilliği olmakla kalmaz, ayni zamanda memleket için çok mazarratlı bir teşebbüs olur; bir takım abuk sabuk sözleri, yüksek dü- şünceler diye ortaya atacak olursak ber abuk sabuk düşü- nen ve söyliyene kendini dahi sanmak hakkını vermiş olacağız. Kafası esasen çarpık veya bi- zim tercümeleri okumakla çar- pıklaşan bir genç: «İşte Aris- tot'un sözleri, işte benimkiler; o, bir dahi; ben daha büyük İ bir dahi» iddiasile karşımıza çıkacağı zaman, başımızı eğmek- ten başka bir cevap bulamıya- cağız. Mütevazı olalım; bu çeşit parlak dehalar yetiştirmektense doğru düşünüşlü ve doğru duy- ğulu kafalar hazırlamağa razı olalım. Bunun için de eserleri- mizde ve tercümelerimizde titiz ve sabırlı olalım. Yazılarımızın i kıymetini (o sayfaların (O adedile ölçmiyelim, * Bu işi başaracak mütercimleri- miz var mı? Bence vardır ve yetişebilir. Bir defa bizim mem- leket en çok yabancı dil bilinen bir memlekettir ; sonra, meşru- tiyettenberi Avrupaya kafilelerle talebe gidip gelmiştir. Gerek burada gerek orada yabancı dilleri pek © güzel öğrenmiş olan birçok gençlerimiz vardır. Bunların birçoğu bugün banka- larda veya şirketlerde kara cümle yapmakla meşguldür; bu münevver gençlerin en iyileri bu iş için seferber edilemez mi? Asgari bir hesapla ciddi tercü- melerle iştigal edebilecek yirmi otuz mütercim bulamaz mıyız? Bütün vaktini bu işe hasredecek olan bu mütercimlerin herbiri senede vasati olarak iki eser tercüme etse her sene altmış ve on senede altı yüz şaheser tercüme edilmiş olur. İşte size on sene sonra için mükemmel bir kütüphane, i (Devamı 5 inci sayılamızda J kerametler söyletilecekse, misir a