Greta Garbo ve tali — “Hayatta en yüksek talim; iyi, fena, her talii istibkar et- mektir.,, Greta Garbonun “tali, hak- kında ilk sualime verdiği cevap bu idi. 1925-1926 senelerinde, her gün, Gretayi görüyor, ve onun- la konuşuyordum. Buna rağmen Greta ile ilk tanıştığım gün kendisile ne kadar yabancı idi- sem, bugün de bir. birimize © kadar yabancıyız. Greta devam etti ; —“Sizin iyi tali dediğiniz, niha- yet nedir ki? Bu bir telâkkiden ibarettir. Bazan bir hadise vuku bulur, bundan memnun oluruz. Bazan bir hadise olur, ondan hoşlan- Mmayız. Bunların birincisine bah- tiyarlık, ikincisine betbahtlık di- yoruz. İkisi de doğru değil, çünkü, bu hadiseler, mutiaka vuku bu- lacaktır. Ben bunların taie göre vuku bulduğuna inanmıyorum. Bu dünya hadisat âlemidir. Biz, bunlardan ister memnun, ister mahzun oluruz. Meseâ, ben 23 sene evve İstokholm ( şehrinde doğdum. Bunda taliin ne kerameti va? Sonra orta boylu, orta vücutlu bir kadın olmaklığım bir tali “düzü söyı akilir mi? Yahut göz- leriwin, mavi, yeşil bir renkte olmasında tali namına ne vardır? İhtimal ki, İsveçin Dram aka- demisinde tahsil görmemi, çok talili olduğuna hamledeceksiniz. Halbuki öyle değil. Belki tiyat- bizmet etmiş olsaydım, bu böyle olurdu. Şimdiye kadar bu böyle olmadı. Ben Akademide tahsil eder- ken Moritz Stillerin, dedikleri gibi, beni keşfetmesini, çok iyi bir tali eseri sayanlar olmuştur. Ben bunu da kabul etmiyorum. Stiller, beni keşfetmesede ben gene san'atkâr olacaktım. Siz, belki, Stillerin, bendeki san'at kabiliyetini keşfettiğini, bunun da bir tali eseri olduğnu söy” liyeceksiniz. Fakat bunu da ka- bul etmiyorum. Stiller, bir iş adamıydı. Onun hedefi, tiyatro ve sinema âlemine yeni unsurlar temin etmekti. Bu hususta taliin hiç bir tesiri yoktu. Meselâ Nil Aster, ben 17 yaşında bir kız iken, İm tiyatrosunun başlıca adamların- dan biri idi. Stiller, bir kâşif olsa, onu da keşfetmesi icap ederdi Halbu ki Nil Aster, Holivuda yeni gelmiştir. Temsiline iştirak ettiğim eser- lerin hiç birinde tesadüf VeYa tali yoktur. Bunların hepsi dikkatle düşünülmüş işlerdir. İlk eserim" zaman, bunu talisizi olmuştu. İkinci (eserim “ Şeytani kadın,,, daha sonra oynadığım “ Şehvet ve şeytan » unvanlı eserim için, büyük bir rağbet temin etti, O zaman. Holivut, bu eseri idare edep *“ Klorens Bravin ,, in çok talili olduğumu söyledi. Halbuki, “Şeh” son derece yorucu gayretlerin mahsulü idi.,, Hakikaten Greta Garbo, “Şeh- vetve Şeylan,, eserini oynadıktan sonra istirahat mecburiyetinde kalmıştı. Doktorlar buna lüzum gösteriyorlardı. Bunun üzerine, Gretayı çalıştıran kumpanyanın | müdürü onu ziyaret etmiş, kendi- sine haftada 70 isterlin temin eden mukaveleyi artırarak ona on m'sini temin eden bir mukavele imza” lamış, bu sayede Greta Garbo çok geçmeden, sıhhatını kazan- mıştı. «Greta: Garbonun 'tali * bakkın- “daki fikirlöri baksız mı? Zar etmiyoruz. oOÇünkü onun için haftada yirmi isterlin kazanmak ile 700 isterlin kazanmak ara- sında fark yoktur. Onun ea sevmediği şeyler, pahalı olanlar- dır. Kendisi, pek ince ve pek nazik elbiselerden nefret eder ve hiçbir (Omücevher © parçası takmaz. En sevdiği elbiseler spor elbiselerdir. Greta Garbo, erkek gibi yürür, ve erkek gibi yüzer. Ürkek denecek derecede mah- cup olan Greta, ayni derecede muktesittir. Greta, iş baricinde- ki vaktinin büyük kısmını deniz kenarında, ufukları temaşa ile ve kumlar zerinde çocuklar ile oynamakla geçirir. İngüizceyi çok mükemmel ko- nuşan Greta, henüz, bir konuşan filim vücude getirmemiştir. Ya- kında onun böyle bir eseri bek- lenir. Katilin Havden Bugünkü sinemalar | Majik — Alevler içinde | Etuval — Baskın | Alkazar — Macar Rapsodisi Lüksenburg — Ölüm arabası Melek — yüdith ve Holofera Opera — Alın Şık — Hoşgör Elhamra — Tahtelbahir 44 Milli — Son çarlar Ferah — İmdat “ Hilâl — Monte Kristo Tiyatrolar Darülbedayi — Çam sakızı | oyun oynamıştı. Alevier içinde - Majıkte - Fransız gazetelerinin pek çok reklâm ettiği bir film. Mevzu, denilebilir ki Biigitte Helmin Nina Petrovnasının aynı, fa- kat Mulenruj mümessilesi bura- da daha başka, daha işlidir. Çekova, sevdiği adamm ken- disini terkettiğini haber alan sahnesinde pek harikulâde idi, Filimde vak'alar ilk kısımlarda gayet seri fakat diğerlerinde ise kaplumbağa yürüyüşile ge- giyor. Tasavvur ediniz : Tesisi müna- sebet, iki tarafın Ocak larından ayrılması bir müddet beraber yaşamak ve bunlara ailelerinin mümanaati bir kısım, babasın- dan para alamıyan erkeğin İş bulamıyarak © ailesinin oyanına dönmesi 9 kısım. Bu, insana bir alman filmi seyrettiğini o unutturacak — Gibi oluyor, Acaba, Amerikalılaşmamakta İngilizler yalnız mı kalacak Filimin sonunda mabadi g£e- lecek programda olmak üzere fenni mi, yoksa reklâm için bir | filim mi olduğu pek anlaşılamı an bir şey gösteriliyor. undan da edinilen intiba aca- ba bu filim fotoğraha icadı “e mi çekilmiş olması: ir, Majğin teferruşt ta daha müşkülpesent ( olmasını bekle- mek hakkımızdr. ' V. Benrubi Mi eee Tahteibahir 44 -Bihamrada- Erkek bi, film. Arkadaşlık ( bislerinin (aşka, kadın fitnesine de galebe çaldı- ğını gösteriyor. Bahriyeli tipler çok muvaffekiyetle seçi miş ve artistler iyi oynuyorlar, Filim ay- ni zamanda “docümentaire,, bir eserdir. Amerikan donanmasının haşmetini göstermek ( itibarile gok mühim. Batmış tahtelbahir- den haber bekliyen anne ve ço- cukların feryatları ağlatacak ka- dar samimi. Bir kelime ile insa- ni, müessir bir mevzu, Şe Sinema nedir? Nasıl tenkit VAKIT 11 Kânunsani 1990 sm edilmelidir? Sinema £ yaşadığımız zamanın | bir eğlencesi olmaktan çoktan çıkmış, beynelmilel bir görüş amili, istikbalde şayet iusanlar arasında bir “ birlik ., olacaksa bu badiseninin en mühim hattı vaslı olarak ileri atılmıştır. İctimai bayatta his, telâkki, âdetler birleşirse insanlar bir birlerini daha kolay anlarlar. Sinema bu vadide haylı mesafe katetmiştir. Amerika kendisini mustakbel dünyanın nazımı olarak görüyor. Bu br galatı his olabilir. Fakat hakikat şudur ki en mühim kuv- vet olan para kuvveti Ameri- kada dır, Sinema sanayinin dün- | ya mamulâtının 9 60 ma sahip olan Amerika zamanımızın en iyi propaganda vasıtası olan sinema ile bu iddiasını herkese aşılamaktadır. Bunun en bariz misali muhteiif Amerikan sine- ma tiplerinin dünya gençiiği üzerindeki tesrleridir. Sokaklarda gördüğümüz genç- ler arasında Greta oGarbo, Klara Bov, Dolores del Rio, Jon Cilbert, Adolf Menju, Duşlas Ferbânksları pek âlâ tamyabi- Birsiniz. Bu gençler yalnız şekil- lerini değil konuşmaları, aşk- lannı da kopye ettikleri tiplere uydu.uyorlar, yani talakkilerini, Eğer bu böyle devam ederse bir gün gelecekki insanları artık milletlere değil, meselâ Cilbert, Garbo cinsierine tasnif edebileceğiz. Sinemanın artk alemşümul ietimai bir hadise haline gelmiş olmasına yeni bir delil de Bessi Lov'un İzdivacı münasebetile Deyli Ekspres gazetesinsinin yazdığı bir başmekaledir. j Böyle mühim bir gazetenin bir Bu uyuyan : Parisin aranılan, sân'atkârları tarafından paylaşılamıyan bir halk çocuğudur. Meshur fotoğraf artisti Amerikalı “Man Rey , tarafın dan yapılan gidenlerine tabsis Kiki bu sefer “Sarı kaptan, güzel kız Kiki dö Monparnâstır. Bu kadın bu günkü “ Deniz yıldızı , isimli bir filmde Kiki muvaffak bir Fakat bu film harpten sonra neslinin en ileri edilmiş olduğundan büyük kitlelere gösterilmedi. ,, isimli bir sesli ve sözlü film yapıyor. Erkek artistleri “ Cengizin evlâtları , nı oynıyan İnkisof ile zenci boksör Jak Taylor dır. Bu film de ya'nız artistlere gösterilecektir. İ Temenni edelim ki senede bir defa olsun bu tarzda bir film de sebrimiz de gösterilsin.. Muharrir maka'esinde sinemanın | dünya sulbuna en büyük iar- dımcı olacağı neticesile nihayet | veriyor. Bu ve buna mümasil i yüzlerce vakalar sinemanın artık bir “ eğlence, vaziyetinden çıkış, bir “ibtiyaç,, haline girmiş olduğuna kâfi birer delil teşkil eder. Yani sinemada “ vaka ,, ancak telkih edilmek istenilen fikri kolayca hazmet- trmek için haurlanmış ikinci derecede bir vasıtadır. Bir filim- de asıl olan taraf “ruh,fikir,, tarafıdır. * Sinemanın içtimai tesirini gö- ren AÂvrapa münakkitleri bir i filmden bahsederlerken vakaya İpek az temas ederler. Onlar için mevzuubahs edilecek olan cihet filmi tertipte amil olan fikirdir. Vaka hakkında malö- mat a'mak istiyenler ya filmi gidip görürler, yahut film rek- lamlarını okurlar, yahut sinema- lar tarafından neşredilen prog- ramları alırlar ki bunlar ekseriyâ şu cümle ile biter: Mebaadı perdede... Garp medeniyetini kendimize nümune ittihaz ettiğimiz bir zamanda garp fikriyatını kabul edememek bir gaflettir. Bizim anlayamadığımız, göre- mediğimiz, takdir edemediğimiz şeylerin o mevcudiyetini (o inkâr etmek isö cehaletten başka bir #ey değildir. Avrupa fikir alemlerinde birer şahsiyet olarak tanınmış kimse- lerin anlayışlarını kendimize mal edelim, ve onları hazmetmiye ilerimize de mümkün ol- duğu kadar bu noktai nazardan hitap edelim. sa sinema tenkidi yaparken fılmin hülâsasını, tiyatro edebiyat tenkidi yapar- ken eserlerin teferrüat o kabilin- den olan vak'alarını anlatmıya- hm. Çünkü bu tarzı hareket tenkit değil “istihbar,, dan iba- ret olur. Esasen ben şu fi- kir deyim ki her banri bir eserin vak'asını anlatmak bir nevi intihâl demektir. Bu o eseri görmek istiyenler varsa “artık ne olduğunu öğrendik ya, yeti- şir,, diye gidip görmekten men- eder, ve müellifin, tabiin aley- hinedir. İşte, ben, bu sebepl , si- nema yazılarımı vak'a hi inhisar ettirmiyorum. Ve, kari- lerine hürmeti olmıyan bir mu - barrir gibi, uydurup yazmıyorum. ja. Halit Fahri Beye — Zatı alii üstadanelerine birkaç sine- ma münakkidi, ve Gardenbar gibi yer ere mahsus yazılar ya- zan bazı muharrirlerin isimlerini bildiriyorum. İstifadenizi mucip olur ümidi ile. Buyurunuz: Alexsndre Arnoux, Lucen Vahi, L Delapre, o Boisyvon, Emile Vuillermez, Jein Vignaud, Pierre Blanchar, Paul Morand, Carlo Rim, Nino Frank, Philippe Sonpault, Jean George o Awriol, Pierre Scize, Momherlant, - Jean Fayard, Pierre de Lacretelle, F, Carco, Andre Lang. A. Bevcler, Levinson, Bernard Zimmer, Michel George Michel, Fernand Dihsire, Je Löserre. Tityana sne Ves Kâfi mi?