Teslim Ah benim şen yüzbaşım. Bizi görmez alaya başladı: — O... Buyurun bakalım onbaşı Dudu mahallesinde midiniz?.. > Dudu mahallesi mi? orası Beresi efendim... ağalar ortadan kaybolursa Nereye gider... mutlaka Dudu Mahallesine hovardalığa gittiniz. ia, Pasim Bey kahkahalarla gö- | Yordu, Muhiddin Bey birdenbi- te İ çattı. | hi Sahi mi.. gelen herifler tes- | teklif etmişler öylemi?... İ , ” Haber aldınız demek yüz *şım.. maalesef öyle... — E, anlat bakalım, şol bikâ- Yet nicedir... evvelâ şu karyola a kenarına tüneyin.. * kaş, nandanımın emer mucibince olanın kenarına tünedik ve gün cereyan eden mülâkat ve birer birer, harfi h anlattık... biz bunları an- (Ayvaz Baba) ve (Yassı tek tük top başlamıştı. Hi- mütaakip yakı- ce cephesinde pr e yüz başım agır ve Manidar bir sesle sordu: <5 Netice?... iRasim B. cevap verdi » a Son kurşun atılmadan ve 80n kırılmadan teslim ol- E d Yet bölük kumandanımın son sö â,, > temiz ve en kısa bir âp idi, da ve manevi yorgunluktan lied püskürüyordu. ahtı arasındaki fa - ii edebilmek mümküneüz. ateş eden ba - gürültüsü medit bir halinde sürüklenip gidi - ln bölük, bütün tabur, bü- M7 Sadırlardan dişarı uğra- N lap ennemi alaşi seyre Mar, Sim, <eibayal bir hâl alıyor- Mia top uğultularna,bütün izdeki yüzlerce mitral >— Eh... neolacak? sizin gibi | Aleş gittikçe artıyor . - M#alar.. nerede kaldınız. yoksa |. | bil nasıl olur ? Son kurşun atılmadan ve son süngü kırılmadan düşmana teslim olmamağa kat'iyen azmetmiştik yözle binlerce tüfek tarrakaları da İnzimam etmişti. Ne oluyor- du?.. Bu sualin cevabı, çok aşi- kârdı. Düşman; umumi hücum yapıyor ve her bâlde cepheleri yarmağa çalışıyordu . O ande Muhiddin Beyin bölük kuman- danlarına verdiği vakur emri işittim: — Her ihtimâle karşı asker hazır bulunsun... Zaten hazırdık.. çadırlarımızın direklerine sarılı olan silâhımızı kaparak, ilk emirde bu cehen- nem ateşlerine karşı atılmağa, çoktan hazırdık. Fasılasız top alevleri. cephe lerden uzanan projektör ziyaları, vakit vakit cephelerden atılan işaret tabancalarmın allı yeşilli nurları, tam manasile bir şehra- yin manzarası yaratıyordu. Bütün bölük zabitleri Muhittin Beyin çadırının önünde toplan- mış, muhtelif ihtimalleri mevzuu bahsediyorlardı. dikkat ediyormusunuz. Düşman hatlarının gerisinde de bir şeyler oluyor: Hakikaten, görebildiğimiz bütün cephelerde, düşman hatla» rının gerisinde de yüzlerce topun infilâk alevleri ve semada pat- hyan şrapnellerin parlayıp sönen ziyaları vazihen, görülüyordu. Ar- görüyoruz ki Bulgar hatlarının arkasında da harboluyor.” — Şu halde? — Şu halde, ya düşman or- dusunda ihtilâl vardır; bir kısmı bizimle harbederken diğer kısmı da birbirile harbediyor. — Yahut, — Yahut.daha doğrusu bizim ordu geldi. Düşmanı arkasından çevirdi. Herif iki ateş arasında kaldı. Bizden korkuyor. Haberi- miz olup ta her taraftan huruç yaparak bütün ordusunu süngü- den geçirmememiz için önümüze ateşten bir mania koymağa ça- işiyor. z Demek ki ordunun yaklaştığı hakkımdaki (o havadisler (doğru imiş. — Her halde öyle.. baksanız a.. — Beyanname de doğru de- mek... — Şüphesiz Saatler geçiyor ve âteş, ayni şiddetle devam ediyordu. Bizim en büyük merakımız siperlerdi. Acaba siperlerde neler oluyordu? Bir aralık Nâzımla, Zeki beyin siperlerine (gitmeyi düşündük. Fakat bu vaziyette taburdan ay- nlmak doğru olmazdı. Belki de, şimdi cepheye koşmak için bize de emir gelebilirdi. Bir aralık yanımızdaki şoseden Edirneye doğru bir kafilenin geç- tiğini gördük; hemen koştuk ve sorduk: — Hemşerim nereden geliyor. sunuz? — Siperlerden. — Nereye gidiyorsunuz?.. Hayvan meraklısı tipler : 1 Şehnişinler zıneti, aguşlar pirayesi! Şerefnur Hf. ye oldnğu kadar, onun kedisine de | kararı müttefikan kaldırıldı bu tavsif yaraşır. Hf. nin hususiyetlerinden baş- lıcası, dilber şehnazını kimseye okşatmamaktır! Şerefnur HE, Halicin Ücra bir köşesinde merhum paşasından ken- disine kalan eski zaman biçimi ko- nağının Süslü çıkmasında oturuyor- du. Onu, eski Sadabat yoluna bakan pencere önünde, ince sada- kor entari ve hırkası içinde, ayak- larında pişmiş ayva rengi çiçekli kaneviçe terlikler, başında eflâtun krepten hotozla görünce, Nedimin bir mısramdaki “Şehnişinler ziyneti,, tavsifini hatırladım. Bu saçları bembeyaz, fakat elâ gözleri henüz berrak, : yanaklarının. tazelik ifade eden rengini muhafaza eden ve bunu dudaklarının şirin gülümseyişi ile hoş uygunlaştıran yaşlı kadın için müsrifçe harcanmış bir tevsif sayılmaz. Onun yıpran- mıyan yüz ve göz güzelliği bert raf, kâri kadim dekor arasina ye” raşan tatlı, cazip renkleri ahenktar yabancı bakışların göremediği tw valeti, başlıbaşına yepyeni kalan eski bir hususiyettir. Nedim, Eminin, kimbilir hangi genç güzel için ruhundan kopan bir teş- bihin, bu güzel ihtiyar içinde sart. olunmasına muğber olmaz! — Buyur, evlâdım. Şöyle otur» san, a Kız, İkbal, Gel, Şehnazla yavrularını al şuradan. Bahçe Üstün- deki odaya götür sepet. Biraz güneşlesinleri Evlâtığı İkbal, salına salına yürü- yerek, bol, uzun, beyaz tüylü, tertemiz kediyi, tüyleri arasında gizli memelerini bulmuş yavrularile birlikte götürmiye hağırlandı.. İki kulpundan tutu, Kaldırıyordu. Ben dayanamadım: e — HE, dedim, müsaade buyur - sanız da biraz daha burada kalsalar. İkbal, kaldırmak üzere olduğu sepetten ellerini çekmeden Hant- mının yüzüne bakü. Şerefnur Hİ nin menfi bir göz kırpışı gözüm- den kaçmadı. Zaten (kendisinin kedilerini o herkesten uzak tuttu ğunu, onlara tam manasile bir harem bayat yaşattığını bildiriyor» dum, — Hoşuna mı gitti, kedilerim? Hiç ookşatmaz ki Şehnaz kendisi pek hırçındır, sağ olsun. Hele yav- ruladı mi, Oüstüne el. dokundurt- muyor. Galiba, yavrularının canını acıtacaklar, - sanıyor Geçen “gün benim elimi bile ağzına aldı.ölke kal-. ie Hani şakacıktan değil Az ek le sın diş geçiriyordu! — Götüreyim mi, Hİ? — Götür; görür. Gene ölkesi tatar da misafir yanında mabcup eder beni, Sonra üzülürüm! Şehnaz ve yavruları, kenadari kırmalı, keten şilteciği üstünde, se- petten trbüreveni İle götürüldü. Okadar mağrur, lâkayt oturuyordu ki Göz ucile bile oturduğumuz tarafa bakmadı OGötürülürken $e- pette me yer deziştirdi, ne mir nev dedi... — Kedilerinize çok iyi bakıyore sunuz, Hİ, Dabe doğrusu bakur- yorsunuz. İkbal FL da her halde bu işi kusursuz yapıyor... Değil mi? Şerefnur HE, kıyemetli kedileri» nin tarafından dıklanmak ve gene gendi zihabınca kuyrukları çekilmek tehlikelerinden kurtuluşuna (memnun, rahat bir meles aldı, sunlime şiddetle kedi sevenlere bas bir tebalükle cevap verdiz mıncıklarımak, . gi- - — Hele bir kusur etsinde bak. Bana hizmette (O kabahatini belki boş görürüm, sırasına göre Ama kendilerine istediğim gibi bak- mazsa kusurunu hiç affetmem. O da bunu bilir de ödü kopar.. Ke dilerimin canını sıkarak kendisinden şikâyetçi olmalarından çekinir. — Kedilerin şikâyetçi olmaların- dan mı? Şerefnur HE, güldü: — Ne o? Kediler sanki kendi. lerine yapılan muamelenin iyi ve yahut fena olduğunu anlamazlar mı sanıyorsun? Onlar öyle zeki, akılı, fikirli mahlöklardır ki. Şerefnur H. F.nin kediler için hayven tabirini sarfetmediğine dik- kat ettim, — Orası muhakak, Efendim. Yalnız şikâyetçi olduklarını size nasıl enlattıklarına merak ettim? — Aman, çok tahafsin, evlâdım. Hem kedileri çok sevdiğinden bahs edersin, bem de daha onların Jisa- nını öğrenmemişsin. — Onların lisanı mı? — Elbette! Kedi, miyav derse memnun olduğu anlaşılır, mımav derse, bu kızdığına, bir şeyden şikâ- yetçi olduğuna delâlet eder. Sonra miyayın, mırnayın hafif, çiddet- Meesl, ikisi ortası vardır, Kedi sesi türlü türlü çıkar. Sırasına göre perde değiştirir. Şarkı söyler, başka türlü bağırır, cenı yanar, başka türlü feryat eder. Ah, ah! Onları hayvan sanan yanılır. Mincıklar, bırpalar, kulağını çeker, . canlarını. yakar) Şerefmir H. £, şüpheli mâzarlarla bana bakmaktan kendini alamadı. Demin “Sonra üzülürüm , derken, benim kedisi tarafından değil, kedisinin benim tarafımdan rahatsız edilmesinden endişeye düştüğü pek lâ anlaşılıyordu. Bu aralık arapkârl tepsi üstünde, murasşa zarflı fincan içinde kahve getiren İkbulle göz göze eldik. — İkbal H. dedim. H.F, sizden memnuniyetle bahsediyor. Kendi. lerinin sevgi ile baktırdığı kedisine, yayrularına siz de ayni sevgi ile bakıyormuşsunuz. Genç kız göz kapaklarını indirdi, ağzından şu sözler döküldü; — Tabit severim kedileri,. elim- den geldiği. kadarda iyi bakarım Yalnız yıkama işini. — Kız, 'hadi, yeter artık. İşine Şerefmur H. E. kaşkalrını çatarak eulâdiğma gene bir göz işareti yaptı. Kızın söylüyeceği bir şeyi yarıda kesmişti. o Anlaşılan o söylenmesini istemiyordu. Biraz daha konuştuk, oŞerefnor HE. ağır, atlas göşe minderine reha- vetle yaslanmamak için gayret gös- teriyordu. iye bana milsaade eder- seniz. —A, ne oldun, evlâdım? güzel güzel konuşuyorduk! “ — Bugünlük... — Gene buyur inşallah. Annene çok selâm söyle, mahsus gözlerin den öperim. Hiç gelmiyor artık, canimi Daha bir, iki çift söz. Oda kapısına doğru gidiyordum. Derken soladan bir pat sesi ve pıtır pıtır bir yürüyüş, .. Şehnaz, ağzında bir yavrusul. “ İşte benim için fırsat bu fırsattı. Kendi yumuşücık ayaklari (upış Yedi kişi Hakkındaki ademi istihdam Cebelibereket Jandarma kâtibi Mehmet, Osmaniyede Hatip zade Mehmet Fuat, ihtiyat zabit vekili Kilili Hafız Mehmet Zihni, Karabiga baytar memuru Rifat Kurkut, süvari kaymakamı Pazartesi günü saat 14 tea 16 ya kadar mahkemenin, Ylâs odasında hazır bulumaları ilân olunur. tıpış bana doğru gelen kediye doğru eğildim, okşadım. Şerefnur Hİ. nin dediğinin aksine, Şehnaz sırtını kabartarak gözlerini baygın- laştırdı, hoşlanmış bir tavurla bana kendisini sevdirdi. Fakat oŞerefnur HE, pürteliş sesleniyordu: — Ikbal, kız nerdesin? Bak Şeh- naz yerini yadırgamış, yolunu şe- şırmış, Gel, al, götür,... çabuk Ol! , O gelindye kadar ben, inadı ma fazlaca milncıklıyarak Şehnezi sevdim, Şerefnur HE nin sevdir. mekteki hasisliğinin acısını çıkar. dım, * Sokak kapısından çıkarken, İk- bale sordum: — Ikbal H,o HE nin söyle meğe bırakmadığı yıkamak işi ne idi? Merak ettim! Genç kız, temiz beş örtüsünü düzelterek, güldü: — HE, kedilerin yıkanma işir! kendi yapar da.. Onu söylüyecek- um, Pirelenmesinler diye sabunlar, yıkar, sabunlar, yıkar,.. Pek temiz olduğu belde kediyi kurnasına sokmaktan hiç çekinmez. Halbukt başka (o biri el sokacak olsa, kırk bir kere şartlanmadan o kurnadan başına bir tes ww dökmezi — Kız, İkbal, nerede kaldın? gelsene yukarıya artk, ayol. Şeb- mazla yavruları. Bu, titizlenme Şerefnur HF.nin sesi idil... * Şerefnur HI nin bu kedilerini okşatmamak - huyu, bu husustaki detizliği, o gün bana bu sebeple yaptığı hatırıma geldi de onu t- murken demin o kadar methertği- me pişman oldum. Hele “Şehnişin- ler ziyed,, demekle fazla mübalâ- ga ettiğime kaniim. Doğrusunu £ isterseniz, “Şehri. şinler ziyeti, o değil, kedisile yav- rular, Hatta hem “Şehnişinler zi- neti,, hem “Ağuşlar pirayesi,! Deminki benzetişten bu şekilde tadilen mükül ediyrum. Ve bu, eminim ki, daba yerindedir! M.