ULUS 27-8.- 1939 İ - PeMF İi FOU U N DA N a0T LA P FUARDAKİ EĞLENCE YERLERİNDE UFAK BİR DOLAŞMA Bu bir moloz yı- ğını veya bir yan- gin yeri bakiyesi değil, insan eme- ği ile vücuda ge- tirilmiş suni bir mağaranın dışarı- dan görünüşüdür. Suni mağara ve hayvanat bahçesi Kültüxpark bu yıl hakiki bir eğlence yeri halini almış bu- lunuyor. Pavyonlar hariç olmak ü- zere sade Kültürpark'taki çeşitli te- sisleri görüp gezmek için yedi se- kiz saat dolaşmak lâzım.. Bundan evelki mektuplarımdan birinde dön- me dolabı, esrarengiz dehlizi, perili evi anlatmıştım. Bugün diğer eğ - lence yerlerini gezeceğiz. Sun'i mağara ültürpark'ın yem yeşil saha- ları ortasında bir moloz yı- ğını halinde yükselen kel bir tepe ile karşılaştık. Arkadaşım mühen- dis Muammer'e: — Galiba aceleye gelmiş, bu mo- lozu kaldıramamışlar! dedim. O güldü. Bunun bir ih- mal yığını olmadığını, bir emek mahsulü bulunduğunu söyledi ve: — O suni mağaradır! dedi. İçine girdik. İzmirin yakıcı, göz ka- maştırıcı güneşinden kurtulmuştuk. Loş, rutubetli, serin bir yer... İçin- de suların şıpırtıları tam tabii bir mağara hissi veriyor. İstalâktit ve istalagmitlerden sular damlıyor ve sızıyor. Mağaranın muhtelif köşe- lerinden sular akıyor. İki üçü açık bulunan mağaranın ağzı, bunaltıcı sıcaklarda İzmir'e hayat veren İm- bat rüzgârına karşı yapılmış.. Bu- rada beş on dakika oturmak, yere batan sarayındaki titremeleri tek- rar yaşamağa kâfi geliyor. Beledi- ye reisi doktor Behçet Uz Kültijr- park'taki çalışma ve didinmelerin- den yorgun düştüğü zaman bu ma- ğaraya sığınırmış, biraz nefes alır- miş.. Buraya, reisin plân ve proje- lerini tasarladığı istirahat köşesi diyorlar! Hayvanlar bahçesi Sunî mağarada dinlendikten sonra hayvanlar bahçesine gittik. Kafes içindeki bir ayı etra- fına epey seyirci toplamıştı. Uta- nır gibi öne doğru eğiliyor, kırıtı- yor, yaltaklanıyordu. — Gel kocaoğlan gel! diyorlar- dı. İsrarlara ricalara tahammül ede- memiş olacak, nihayet geldi, kafe - sin önünde iki ayak üstüne kalk- tı. — Selâm ver kocaoğlan! dediler. Sağ elini kaldırdı, Babıâli usulü kandilli bir selâm aldı. Sonra sağ e- lini demir parmaklıklara geçirdi, bir müddet öyle kaldı. Buradan sırtlanlara gittik. Ka- fesin bir köşesinde uyuyorlardı. Halk onları yerlerinden kaldırıp boyunu bosunu görmek için bağırı- yor, çakıl taşları atıyordu. Onlar hiç tınmıyorlardı. Bütün bu hare- ketler onlara vız geliyordu. — Su atın! dediler. Sudan ürk- tüler ve biraz gözlerini açtılar. Maymunlar, türlü numaralar ya- pıyorlar, halkı eğlendiriyorlardı. Onların bu hallerini gören bir lise talebesi: — Doğrusu Darvin nazariyesine bir daha inandım, dedi. Bundan sonra yalçın kayalarla karşılaştık, burası kartal yuvaları idi, zavallı mağrur kartallar, bu suni yalçın ka- yalar üzerinde ve zeminden bir iki metre yüksekte tünemenin verdiği azapla bitkin nazarlarla bize bakı- yorlardı. Diğer yanda akbabalar kanat çır- piyorlar... Ve daha bir çok hayvan- lar... İleride bir geyik sazlardan ya- pılmış bir kulübenin kapısına otur- muş, çatallı, dallı budaklı boynuz- lariyle bakıyor... Hayvanat bahçesinde bir kulübe Ka H p lAZı ve fotoğrâaf Sabahattin Sönmez Suni mağa.ranm koridoru ve ma- ğaranın mimarı Muammer Tansu bahçeleri bulunmadığı için olacak seyirciler gördükleri mahlüklarla avunuyorlardı. Arslanlar, kaplan- lar, filler, timsahlar ve saire vesai- re arıyorlardı.. Lunapark Geceleyin Lunapark'ta dolaşı- yorduk. Bir ara kendimi es- ki Şehzadebaşı'nda sandım. Mahşe- ri bir kalabalık kaynıyor, oyun ve eğlence dükânlarının çığırtkanları giırtlaklarını yırtarcasına haykırı - yor haykırıyorlardı: Resimli hedeflere nişan attıran dükkânlar o kadar çok ki. Ama hep- sinin önü de tıklım tıklım dolu. Sa- rışın, esmer, kumral kızlar müte- madiyen tüfek dolduruyor, atıcılar da mütemadiyen boşaltıyorlar. Ara- da sırada isabet vaki oluyor, resim- ler taklak atmağa, çalgı çalmağa başlıyorlar. Çoluk, çocuk, kadın erkek kala- balığı yara yara ilerliyoruz, atlı ka- rıncada elli yaşında koca bebekler çılgın bir neşe içinde dönüp duru- yorlar. — Haydi beş kuruşa dev adam! Çığırtkan elinde dev adamın pa- bucunu gösteriyor, küçük bir san « dal kadar büyük bir pabuç. Her hal- de 99 numara var... Bir başkası bağırıyor: — Haydi beş kuruşa cigara için arap!... Makineden yapılmış bir arap, e- velâ elindeki kahveden höpürdete - rek bir yudum çekiyor, sonra ciga- rasından bir nefes alıyor. Büu meşhur makineni mucidi (!) izah ediyor: ş — Bakın dumanları burnundan çıkıyor! diyor. Bu arap o kadar tiryaki ki kahveden cigaradan son- ra, elini nargileye 'uzatıyor ve onu tokurdatmağa başlıyor. İplere bağlanmış hediyeler, içki- ler, haydi beş kuruş, çeşitli talih o- yunları.. Haydi beş kuruş.... Burası garip bir yer.. Bir Mah- mutpaşa çığırtkanlığıdır gidiyor. Da ha doğrusu meraklıların ve eğlen- me ihtiyacında olanların beş kuruş- cuklarını deve yapıyorlar... Buradan dönme dolaba gittik. Herkes dolabın vagonlarına girip havalanmak, şöyle yirmi metre yük- sekten Kültürpark'a bakmak sevda- sında.. Bu meraka biz de uyduk, sı- ra bekledik ve nihayet bindik. Dön- meğe başladık.. Aman dönme dola- bın vagonlarında kimler yok.. İşte iki bahriyeli, iki tane ciddi kıyafet- li adam, bir de ne göreyim İzmir'in maarif müdürü de orada!... Dolabın tadını kadınlar çıkarıyorlar doğru- su.. Basıyorlar. kahkahayı, biribirle- rine haykırıyorlar: — Huhuu, huhuuuuu!.... a Fîkat yekdiğerini takip etmenin imkân yok ki... Mütemadiyen hare- kettesiniz. Kâh yukarıda, kâh aşa- ğıda, bazan solda ve bazan sağda.. En üste çıktığınız zaman belki gu- rur duyuyorsunuz ama bu da uzun BURSA OVASINDA BÜYÜK BİR BARAJ Dört buçuk milyon liralık su tesisleri bittikten sonra Bursa ovasında senede 2-3 defa mahsul alınacak Bursa (Hususi) — Valimiz Bay Refik Kuraltan, Karacabey, hara ve M. Kema'lı_ıaşa’da yaptığı tetkiklerden sonra Apolyond gölünün garp sahili boyunca inşa edilmekte olan muazzam su bendini de görmüştür. Gölün kış” günlerinde kabarmasiyle bu zümrüt gibi yeşil ve verimli ovaları bir âfet halinde kaplıyan su- ların buraya hakiki bir deniz manzarası verdiğini hep biliriz. Düne kadar devam eden bu manzara artık bundan sonra görül- miyecektir. Çünkü: Devlet (4,5) milyon lira sarfederek bu ova- ları tamamen ıslâh etmeye karar vermiş ve işin büyük bir kısmı- nı yaptırmış bulunmaktadır. M. Kemalpaşa ve Karacabey ovala- rından akan müteaddit çayların feyezanından başka gölün ka- barması suretiyle su altında kalan arazinin halka verdiği zarar senede bir buçuk milyon lira olarak tespit edilmiştir ku muazzam tesisata sarfolunan bu paranın, yalnız halkın bu zarardan kur- tulmasına matuf bulunduğunu kaydetmek bile tamamen yerine masruf bir para olduğunu anlatmaktadır. Karacabey ve Manyas ovalarında|rinden onları şimdiye kadar su altında kalan arazi mikdarı (14) bin hektardı. Tesisat ik- mâl edildikten sonra bu araziden se - nede iki ve hattâ üç mahsül alınmak dahi kabil olacağına göre: kazancın ne kadar mühim bir yekün tutacağını tahmin etmek güç olmadığı gibi in - sana büyük bir sevinç te vermektedir. Buna mukabil ayni tesisatla (40) bin hektar arazinin sulanması da müm kün olacaktır ki; bu işte ovalarımıza ayrı bir kıymet ve hayatiyet verecek demektir. Valimizi, bu tesisatın müteahhidi Bay Hayri Kayadelen karşıladı. Oto- mobille yoldan ayrılarak Apolyond gölü sahiline indik. Sahil boyunca M. Kemalpaşa'ya kadar uzayan alabildi- ğine dümdüz ve yemyeşil sahada ya - pılan ve üstünden bir otomobil geçe - bilecek kadar geniş olan bendi gör - dük. Bu bendin inşası için kamyonlar harıl harıl taş taşıyorlar. Ekskavatör makinaları toprak kazıyorlar, yüzler- ge amala avı İkasranı erikhi amlamcrrasdır Bendin 12 kilometresi bitmiş. Şimdi 5 -6 kilometrelik kısmı tamamlanmak üzere bulunuyordu. Bu suretle artık Apolyond gölünün azgın suları sağa sola taşamayacak ve kendi sahasında mahsur kalarak yükselmeye mecbur olacaktır. Tabit bu sayede sıtmadan kırılan Azadlı ve Yamanlı köyleri hal- kı da bu musibetten kurtulacaklardır. Sedde denilen bu bendin kaidesi 8- 10 metre, irtifar da 3 metredir. Sedde, Apolyond gölünün Uluâbad kısmın - dan M. Kemalpaşa kasabasının içine kadar devam etmektedir. Yalnız bu seddenin su baskınlarından kurtara - cağı arazi mikdarı 80 kilometre mu - rabbaıdır. Göl sularının gözle takibi mümkün bir şekilde sür'atle yükselip alçaldığı görülebiliyormuş ki : bir med ve cezri andıran bu hale; göle müteaddit sular aktığı halde oradan yalnız bir ayağın çıkması sebep ol - makta imiş... Apolyond gölünün Marmara deni - zine akan ayağı üstüne bir regülâtör yapılacaktır. Bu regülâtör, göl suyu- nun seviyesini yükseltecek ve fazla gelen suyu muntazam bir cereyanla bu ayağa verecektir. Manyas gölü sahilinde de ayni şe - kilde tesisat yapılmaktadır. Bir köylü için, bütün bir yıl büyük bir ümitle bağlandığı ve göz bebeği gibi üstüne titrediği mahsulünü her- hangi bir su baskınının tamamen mah vetmesinden daha acı bir felâket mi olur ? Onun mahyvolması yalnız bir ocağın felâketi değil bütün bir mem- leketin marüz kaldığı bir felâket de- mektir. İşte: yüz yıllarca bu hakikati sezemeyen âtıl ve gafil saltanat reji - mi, Türk köylüsünün iktisadi varlığı- nı tabiatın bir şansına tâbi ve bağlı olarak kendi haliyle başbaşa bırak - miştir. Bugün, bu ovalarda cümhuri - yet idaresinin kurduğu yüzlerce me- deniyet ve ümran eserlerinin hepsini bir tarafa bırakarak yalnız halkı ve araziyi su baskınlarından kurtaracak olan bu tesisatle öğünmek bile insana rejim hesabına derin bir gurur veri- yor. Kaldı ki : üstelik sulama kanal - ları dahi yapmak suretiyle halkın ara- zisini bir kat daha kıymetlendirecek olan bu tesisat bu cennet kadar gü - zel memleket parçasını zengin bir za- hire anbarına ve müreffe bir mamü - reye döndürmesin. Malüm olduğu ü- zere: sulama kanalları tipki asfalt yollara benzer. Nasıl ki: asfalt yolun geçtiği yerler iki üç kat kıymet kaza- sürmüyor, bir iki saniyelik bir şey nırsa sulama kanalları civarından geç- bir kaç misli kıy- metlendirir. Binaenaleyh Bursa'dan Karacabey, M. Kemalpaşa ve Man - yas'a kadar uzayan bu münbit ovalar üzerinde devletin yaptırdığı ve şim - diye kadar yekünu 15 - 20 milyona ba- liğ olan tesisatın neden ve ne mak - satla yapılmış olduğunuu uzun boylu izaha hacet yoktur. Bu tesisat, bu gü- zel yurt parçasına hayat ve refah saç- tığı gibi yepyeni bir can verecektir. Bunu pek yakın bir istikbalde gör - mek mümkün olacaktır. MUSA ATAŞ Rize'de sel felâketi Rize, 25 a.a. (Gecikmiştir) — Bir fırtına ile yirmi altı saattir devam e - den şiddetli yağmurlardan husule ge- len seller çarşıyı ve bazı mahalleleri basmış ve mağaza ve dükkânlarda tah- ribat yapmıştır. Yıkılan bir ev enkazı kadın ve çocuk ölmüştür. altında bir Pazar kazasında bir şey yoksa da Rize'nin Trabzon ve Erzurum istika- metindeki bütün telefon hatları bu fırtınadan bozulmuştur. Trabzondan inkıtaa uğrıyan telgraf irtibatı yeni- den tesis edilmiştir. Seller Trabzon yolunda iki ve Er- zurum yolunda da bir köprüyü yıkmış ve heyelan husule gelmiştir. Yeni yapılmakta olan elektrik fab- rikası yanındaki köprüye ve bir de e- ve iki yıldırım düşmüştür. Üç dört mahallede bazı bahçelerde- ki mandalina ağaçları seller tarafın - dan sökülüp denize sürüklenmiştir. Çankırı'da plâj Su sporları zevki bütün memlekete yayılmaktadır. Sahili olmıyan şe- hirlerde de belediyeler, bu ihtiyacı karşılamak için yüzme havuzları yap- tırıyorlar. Çankırı belediyesi de şehir ormanlığında güzel bir havuz yap- tırmıştır. Havuz su ile dolduğu gündenberi etrafı, en kalabalık bir plâj ka- dar hareketlidir. SÖĞ İşte yukarıda bu havuzda güneşin sıcaklığını gideren ve deniz hasretini uyutan çankırılı gençler görüyorsunuz. Resimde havuzun hududu da belli olmadığına göre pek âlâ bir sahil manzarası değil mi? Hattâ o kadar deniz ki, deniz oyunları bile başlamış... Yalnız, Çankırı dükkânlarında lâstik balonlar yok ki şu Kotomz kadar i= m