Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
5-8-1939 Adliye Vekilimiz derdiyle yakından alâkadar oldu (Başı 1 inci sayfada) cümhuriyet müddeiumumiliklerine kendi imzasiyle bir :an—fim göndermiş tir. Sayın vekilimizin gösterdiği alâka- ya teşekkür ediyor ve bu tamimi ay - nen sütunlarımıza geçiriyoruz: 43499 numaralı avukatlık kanu - nunun 23 ve 40 inci maddelerine göre kanun işlerinde ve hukuki meselelerde rey vermek ve hakiki veya hükmi şahıslara ait husularda evrak tanzim etmek yalınz baroya kayıtlı avukatlara münhasır ve bu maksatla avukat, mütaleasına mü - racat olunan her husus hakkında ayrı ayrı muntazam dosya tutmak- la mükellef ve kendi tarafından ka leme alınan veya müsveddesi ya - pılan her evrakı bizzat veya mü - vekkili ile birlikte imza etmeğe mecburdur. Bazı mahkemelerin ka nunun bu hükmünü tevsi ederek mahkemeye verilen her arzuhal ve lâyihada avukat imzası aradıkları veya avukatın ismi başlığını havi evraka yazılmasını istedikleri vu - kubulan müracaat ve istilâmlardan anlaşılmaktadır. Kanunun vazettiği bu hüküm ve bir kariimizin avukatlara tanıdığı bu imtiyaz ar- zuhal ve yazı yazmağı meslek itti- haz eden arzuhalcilerin men'i ve iş sahiplerinin lâyihaları devletin ka- biliyetini tanıyarak icrayı vekâlete ruhsat verdiği kimselere yazdırmak suretiyle kendilerinin zarardan vi- kayesini temin maksadına matuf - tur. Ancak hiç kimse lâyihasını mu hakkak bir avukata yazdırmağa ic- bar edilemez. Her şahıs lâyihasını bizzat da yazabilir. Binaenaleyh lâyiha sahiplerine lâyihaların mu- hakkak bir avukata imza ettirilme- si mecburiyeti tahmil edilmesi ka- nun hükümlerine mugayirdir. Kal- dı ki 40 ıncı maddenin son fıkra - sında (avukat.... evrakı bizzat veya müvekkiliyle birlikte imzaya mec- burdur) denilmesine nazaran avu- katın evrakı yalnız başına imza i - çin vekâletnameyi haiz olması ve bunun haricindeki imzanin müvek- kiline muzaf olmaması icabeder. İş sahiplerine lüzumsuz mecbu- riyet ve masraf tahmiline meydan verilmemek üzere keyfiyetin mın- takanız dahilindeki mahkemelere ve barolara tebliğini isterim.,; Dün İstanbul'da iki otomobil kazası oldu iki kisi öldü İstanbul, 4 (Telefonla) — Bugün Büyükdere yolunda iki otomobil ka- zası oldu ve iki kişi öldü. Hâdisenin biri şöyle olmuştur: Paris belediyesinden alınmış 972 plâka numarasını haiz ve yunan teba- asından Fransova'nın idaresindeki o- tomobil Kireçburnu'na giderken karşı taraftan bisikletle gelmekte olan 17 yaşında Kemale ççarpmıştır. Kemal bü çarpma neticesinde derhal ölmüştür. Kazaya sebebiyet veren ecnebi yaka- lanarak hakkında takibata başlanmış- İkinci kaza şöyle olmuştur : Sarmtre ASN ”aynı yolü a.ğ"u"â'â motosikletle gelen Şükrü adında bir gence çarpmıştır. Müsademe netice- sinde Şükrü yirmi metre öteye fırla- mış ve beyni parçalanarak ölmüştür. Hâdise hakkında tahkikata başlarmış tır. * Satye meselesi mahkemeye intikal ediyor İstanbul, 4 (Telefonla) — Satye binasının Denizbank tarafından satın alınması yolsuzluğu tahkikatı — son safhaya gelmiş bulunmaktadır. Müd- deiumumilik dosya üzerindeki tet - kiklerini bitirerek mütaleasını sorgu hâkimliğine vermiştir. Dâva edilen üçü mevkuf ön üç kişiye son tahki - katın açılmasına itirazları olup olma- dığını bildirmek üzere bu pazartesi- ye kadar mühlet verilmiştir. Uşak'ta fecibir otobüs kazası 28 yaralı, | ölü var Uşak, 4 a.a. — Dün Gediz - Uşak şosesi üzerinde ve Uşak'a beş kilo- metre mesafede söğütlü çeşme mev- kiinde feci bir otobüs kazası olmuş- tur. Burada yapılacak bir düğüne işti - râk etmek üzere Gediz'den otobüsle gelmekte olan ve içlerinde çocuklar da bulunan otuz iki kişiden yirmi se- kizi otobüsün devrilip yuvarlanması neticesi ağır ve hafif olmak üzere yaralanmış ve bir kişi de ölmüştür. seleye vaziyet eylemişlerdir. ne sertabibi ile devlet demiryolları ve şeker fabrikası operatörleri geç vak- te kadar yaralıların tedavileriyle meş gül olmuşlardır. Bu feci vaka şehrimizde büyük bir teessür ile karşılanmıştır. Hâdise, bu kazadan kurtulan yol- culardan biri-tarafından haber veril- miş bunun üzerine vaka mahalline M CANA A gon ae Timş Ve mMüddeTü -| mumi ile hükümet tabibi yerinde me- Yaralılar derhal memleket hastane- sine nakledilmişler ve burada hasta- Nevyork mektupları güzeli ve Nevyork (Husust Muhabiri- mizden) — Sergi idaresi- nin, sergiye iştirâk eden yabancı milletlere kendilerinden istedikle- ri gibi bahsetmek fırsatını vermek için birer gün ayırdığını evelce yazmıştım. Sergi açılalıberi her gün sergideki sulh meydanına bir veya iki millet geldi, kendisini kon- serle, dansla, kıyafetle, nutukla sergiye iştirâk eden 62 diğer mil- lete, bilhassa sulh meydanında, sa- yısı ekseriya on binden aşağı düş- miyen amerikalı kalabalığa tanıt- tı. Bazı milletler we teşekküller or- taya üç, dört yüz kişilik choeur'le- riyle, memleketlerinden bugün i- çin getirdikleri veya Amerika'daki kalabalık kolonileri arasından seç- tikleri baleleri ile, tanınmış artist- leriyle çıkıyorlardı. Gârdropları u- | mumiyetle çok zengindi, kadın er- ) kek bir kaç yüz kişiyi birden giydi- rebiliyorlardı. aA Sergi idaresi milli günler için W? söyle bir program hazırla- mıştı: Sabahleyin sergi idaresinin otomobillerinden bir kaçı, sivil ve askeri teşrifat memurları, tıbkı ya- bancı memleketlerde devlet reisle- rine itimatnamesini verecek sefir- lere yapıldığı gibi, güne riyaset e- decek zatın Nevyork'da oturduğu otele veya büroya gidiyor, onu ve maiyetindeki zevati alıyor, sergi- ye getiriyor, serginin kapısında he- yet 21 pare top ile selâmlanıyor, bir atlı kıta tarafından karşılanıyor, sonra heyet atlı kıta önde, sergi i- dare binasına gidiyor, resmi defteri imzalıyor, sulh meydanına geliyor, orada müttehid devletler kara, de- niz kuvetlerinden mürekkep bir kı- tanın, şerefine yaptığı geçidi sey- DÜNYA SERGİSİNDE TÜRKİYE Milli günlerin en mânâlısı, en en çok beğenileni idi Yazan Kabl ALAY balağa zannedersiniz — sergideki milli günlerin en mânâlılarından, en güzellerinden ve en beğenilen- lerinden biri oldu. Evelâ nutuklar çok güzeldi. Sulh meydanında se- firin ve Nevyork üniversitesi terbi- ye profesörü Trasher'in söyledik- leri nutuklar, Vedat Tör'ün hazır- ladığı, profesyonel Aamerikalı bir grupun söylediği “Türkiye şiiri”, yakın harp tehlikesinin, hepsini bir ıstırap yığını haline getirdiği ame- rikalıları fevkalâde teshir etti. Bir kaç saat, on binlerce halk, Türkiye tarafından vadedilen, Türkiye tara- fından temsil edilen sulha inandı, bununla neşelendi. Sonra bir türk kızı tarafından verilen keman kon- seri, milli danslar ve asil dostları- mız yunanlıların, bayraklariyle ü- niformalariyle yaptıkları dostluk tezahürleri. Böyle bir hâdise, sergi tarihinde tekdir. Türk gününden iki gün önce, sergide yunan günü tesit e- dilmişti. O gün merasime iştirâk eden yunanlılar, yunan pavyonu - nun açıliş gününde yaptıkları gibi, merasimden sonra bayrakları ile, silâhlariyle muntazam bir kıta ha- linde, türk pavyonuna gelmişler, holde milli şefi, ikinci katta ebedi şefi selâmlamışlar, akşam yemeğini sitede bizimle beraber yemişlerdi. 'Türk günü, dostlarımız önlerin- de mızıkaları, bayrakları, sırtların- da üniformaları olduğu halde ve i- ki grup halinde sulh meydanına natde— OYT mümessilini ziyaret ediyor, sergi i- daresi heyeti reisinin öğle yeme- ğinde bulunuyor ve öğleden sonra sülh meyd d. leketini mrat etmiş, Amerika vatandaşı yunanlı—v lar,“ikinci grupta, yunan ordusuna mensup yunanlılar vardı. Gruplar meydanda, platformun önünde (se- maddi, manevi her türlü kıymetle- rini dünya milletlerinin takdirine arzediyor. 2 temmuz cumartesi günü, 1939 Nevyork dünya sergi- sinde, Türk günü, işte böyle bir program ile tesit edildi. yanın açılmasına ve istinat ettiği ci- hetleri mütaleasında tekrar etmekte, Yusuf Ziya Öniş, —Tahir Gökep, ve Neşet Kasımın mevkufen, İsmail İsa, Malik Gökep, Atıf Odül, Meteus Ce- mal, Sadun Galip Savacı, Hamdi E - min Çap, Ziya Taner, Sedat Ödül ve Şahin Giray'ın da gayri mevkuf ola - rak muhakemelerine Refi Bayarın da meni muhakemesine karar vermesini istemiştir. Müddeiumumilik mütale- Müdeiumumilik esas itibariyle dâ- ası tekrar dördüncü sorgu hâkimliği- ne verilmiştir. a MAVİ SU Yazan: Major WREN Bazan bizden daha kalabalık çete- lerin takibine uğruyorduk. Bazan köylerde tüfek ateşiyle kar- şılanıyorduk (bizi olmak iddiasında bulunduğumuz kimseler sanıyorlar- dı). Bazan, sığınabileceğimizi umduğu- muz vaha senegalli fransız kıtalarının işgalinde bulunuyordu. Keşif seyahati rekorunu kırdık mı bilmem, fakac tarihten öncenin hara- beleriyle süslü bazı mıntakalara gi- ren ilk avrupalılar olduğumuzu sanı- iyorum. Nihayetsiz kum çölleri içinde kay- bolmuş bu ülkelerde, ne bir Atlantid kıraliçesi, ne de mütehakkim iradeli bayanlar tarafından idare edilen yu- nan menşeli beyaz insanlar büulduk. Heyhat! Uzun seyahatimiz esnasında, iptidat ve pis insamlardan başka bir şey, bulmadık. nk'la Buddi'nin maharet, cesa- ret ve tecrübeleri olmasaydı, bunca sefalet ve tehlikelere bir ay bile mu- kavemet edemezdik. Diğer taraftan, arapçaya vukufumuz din kardeşleri- | mig Tuareglerle karşılaşmalarım YA tu, Ayni gün, bizden şüphelenen bir Tuat n b GÜ nn bir çok defalar hayatımızı kurtardı. Böyle bir vaziyette hemen evliya ke- siliyorduk. Hank'la Buddi süküta and etmiş insanlar oluyorlardı. Kardeşim- le ben, esrarengiz bir ziyaret yapan Sünusilerdik. Trablus çölündeki Kuf ra'dan hareket ederek, yolda allahın takdis ettiği bütün yerleri gezdikten sonra Tombuktu'ya dönüyorduk. Çok şükür o civarlarda hakiki Sü- nusiler yoktu. Muhtelif dervişler, di- nt tarikatlerin nihayetsiz muhalefeti ve müslüman lehceleri arasındaki da- ha büyük farklar komedimizi nispe- ten kolaylaştırdı. Tüfeklerimiz, fa- kirliğimiz, zahiri vahşetimiz daha zi- yade işimize yaradı. Sıtma, kavurucu sıcaklar, pis sular, kötü ve kifayetsiz gida, yiyecek hu- susundaki fasılasız bir mücadelenin bütün korkunç güçlükleri bizi o de- recede hırpaladı ki ekseriya ölümle burun buruna geldik. Develerimiz öl- dü. Biraz su bulmak için girişmiş ol- duğumuz uzun bir seyahat müthiş bir inkisarla neticelendi: kuyu kurumuş- g Harkasının bizi esir Amerika'da büyük bir türk kolo- nisinin mevcut ve bütün memleket- te büyük kalabalıklar tarafından söylenebilecek milli şarkılar, oyna- nabilecek milli danslar olmadığını hepimiz biliriz. Biz sahneye çok mütevazi bir talebe grubundan ve karadenizli beş kişilik türk kolo- nisinden başka bir şey çıkarama- dık, müzik, notalardan ve gramo- fon plâklarından istifade edilerek bir iki hafta içinde burada hazırlan- dı. Buna rağmen türk günü — ya- zıyı sonuna kadar okumazsanız mü- ramak kaldı. Dedim ya, yalnız maceralarımızın tadadı bile bir cildi doldurmaya kâfi gelirdi. Fakat azaplı ve pek garip se- yahatimiz hakkında bazı tipik vaka- ların hikâyesi bir fikir vermeye kâfi gelebilir. Meselâ, çok eski bir medeniyete mensup ve inanılmaz derecede güzel bir kadın tarafından idare edilen be- yaz ırktan bir milletin içinde yaşamış olması icap eden bir mahallin keşfi bu meyandadır, Bir gün, kayalar arasında yürüdü- ğümüz sırada, bizden on misli kala- balık, silâhlı ve ateş etmeye müheyya bir çetenin baskınına uğradık. Bu gibi hallerde yaptığımız gibi, Hark'la Buddi delileri derhal dilsiz kesildiler, Digbi Mahdi Sünusinin murahhası, ben de onun muavini ol- duk. Digbi ilerledi: — Selâmünaleyküm esselâmüihvan. Bizi bir Tuareg çetesinin öncüleri sanmış oldukları için bu araplar bizi bu kadar sevimli bulduklarına pek memnun oldular. Digbi, Buddi ile Hank'ın din? sükü- tiliklerini (izah etti ve bizi mağrabe- ler diye takdim etti. Araplar bizi birlikte yola devama davet ettiler. Reddetmek için hiç bir makül sebep olmadığından kabul et: mek mecburiyetinde kaldık. Her halde ellerindeydik. İnsafları- firimizle heyetimizin önünde) ön- ce, bir geçit yaptılar, sonra plat- forma çıktılar. Orada, oldukça u- zun süren bir gösteriş yaptılar. He- pimiz, herkes ayakta yuman ban - dosunun çaldığı selâm havasını dinledik. Merasim bundan sonra başladı. Amerikalılar hayret içinde idi - ler. Devletler Aarasındaki dostluk tarihin hiç bir devrinde ve dünya coğrafyasının hiç bir yerinde, bu kadar halk tabakalarına müşterek bir ideal olmamıştı. Amerika'daki, amerikalı veya yu- nanlı rumları, arzularına rağmen kimse, resmi otoriteler bile, sürük- leyip bu meydana getiremezdi. Bu- nu bilhassa amerikalılar biliyorlar- dı. Bu çok parlak, çok mânâlı bir tezahür oldu. Türk tarihinin. mil- letler dostluğuna ve milletler sul- huna doğru inkişaf eden, bu yeni katt.e onların esiriydik. Digbi'nin ihtiyar şeyhe, evliyadan olmakla beraber, dine olan aşkımızın cengaverlik damarlarımızı daha ziya- de kabarttığını, bir elle kuranı tutu- yorsak, öteki elle de cengâverlerin kı- lhıcinı tuttuğumuzu söylemesini ger- çek bir memnuniyetle dinledim. Kardeşim ilâve etti: — Tuaregler kabileye tecavüze cü- ret ettikleri takdirde sadakatimizi ar- zetmekle memnun olacağız. | İhtiyar reis teşekkür etti, fakat bir kere yurduna varınca, sahranın Tuareglerinden umuru olmadığını söyledi. — Yaşadığım yerin zabtı imkânsız- dır, dedi. Bu bize cazip göründü. Şeyh doğru söylüyordu. O ve adamları ancak develeri sat- mak üzere kervanlarının Tamut'a gi- derken yolda arbedelere maruüz kal - masından endişe ediyorlardı. Çünkü ;I“uıregler deveye çok kiymet verir- er. Digbi: — Deve mi? dedi. Kendi kendine yürüyen yegâne servetlerden biri. İki_ üç saatlik bir yürüyüşten son- ra, bir sıra kayalık dağlara vardık, Dar ve yokuş bir yol karşımıza çık- tı. Teker teker yola girdik; aşağıda muazzam bir ova vardı ve ortasında kocaman bir peynire benziyen gara gö İ GÜNÜ ve inandırıcı safhasını, 1939 Nev - york dünya sergisinde dünya mil- letlerinin gözünün önüne, hiç bir tezahür bundan daha ifadeli bir şe- kilde koyamazdı. Mensim bittikten sonra, başta büyük elçimiz Münir Erte- gün olduğu halde türk heyeti, bu iki grupun arasında, önce türk son- ra yunan pavyonuna gittiler, mızı- ka çaldı, devlet reisleri selâmlandı ve gece; sitede, türk heyeti tara - fından verilen büyük ziyafette, dünya federasyonu teşkili hakkın- daki eseriyle Amerika'nın belli baş- l şahsiyetlerinden biri haline ge- len Streit (1) büyük idealini Tür- kiye misali ile anlattı: — Buna rüya diyorlar, Lozan'da yeni Türkiye'nin de beş seneden fazla yaşayamıyacağını iddia edi- yorlardı. O zaman ben aksini iddia ettim, bahse girdim ve kazandım, şimdi de dünya federasyonu teşki- li idealinin bir rüya olmadığını, ge- ne Türkiye ile, Türkiye'nin iki şümullü paktı ile, Sadaabad ve Bal- kan paktları ile izah ederek bahse girişebilirim.. ilh.. ilh... Ziyafette, Amerika'nın eski erkâ- nıharbiye reisi ve mütareke yılla- rında Türkiye'ye gelen amerikalı heyetin reisi, general Harbord da konuştu, Atatürk'le mülâkatını, A- tatürk'ün Umumi harpteki ve İstik- lâl harbındaki askeri şahsiyetini, yeni Türkiye'yi kuruşunu anlattı. Güne hazırlanırken, bizi maddi malzemenin ve elemanın azlığı kor- kutuyordu, manevi kıymetlerimiz her şeyi kurtardı, ortaya, başkaları- rünkine hiç benzemiyen muazzam bir eser çıktı. » 1923 arasında gazeteci izde bulunmuş, uzun za- miyetinde mümessi yapmış, Anadolu: da iken Keskin civarında Müminli köyün- de kalmış, bu köy halkı ile şimdiye kadar (1) Bu zat, 1919 dleketi SPOR Serbest güreş TÜRKİYE ÇA .. * birincilikleri Serbest güreş Türkiye birincilik « lerine iştirâk edecek İstanbul güreş - çilerinin seçimlerine Süleymaniye sa- lonunda devam edilmiştir. Alınan teknik netice şunlardır * 66 KİLO — Ali Vural ile Mehmet Yamansavaşlar güreşti, neticede Âli sayı hesabiyle yenildi. Ali Sezer, Ah- met Harmancıya hükmen galip geldi. İsa Doğan, Rasime hükmen galip, İz. zet Kilıçı Doğana hükmen, Hasan Şenyıldız, Fethiye 14 dakikada tuşla galip geldi. İsmail Şenol, Hasan Ka- radenize ittifakla galip geldi. 79 KİLO — Besim, Ali Ahmede it- tifakla mağlup oldu. Koç Ahmet, U- zun Hasana 4 dakikada tuşla galip geldi. 66 KİLO — Sabahattin, Mehmet Palaya hükmen galip geldi. 59 KİLO — Süleyman, Sadiye itti- fakla galip geldi. Vahdet, Faruka 15 dakikada ittifakla galip. İlhami Bas- riye 13 dakikada tuşla galip geldi. Hakkı Salâhattine 8 dakikada tuşla galip geldi. Burhanettin, Ekreme 4 dakikada tuşla galip geldi. Ali Hancı- oğlu, Ali Şenol'a ittifakla galip gel- di, Ahmet, Cemale ittifakla galip gel- di. Ahmet Dalan, Mehmet Oktava 11 dakikada tuşla mağlup oldu. 72 KİLO — Celâl, Turana hükmen galip geldi. Kandemir, Halile ittifak- la galip geldi. Güreşlere cumartesi günü akşamı gene Süleymaniye salonunda devam edilecektir, Ankara'da yapılacak seçme müsabakaları Bölge Güreş Ajanlığından : Bugün ve yarın Muhafız Gücü ala« nında bölge serbest güreş birincilik- leri yapılacaktır : Tartıya saat 13 te, müsabakalara saat 15 te başlanacaktır. Baş hakem: Tayyar Yalaz, , Necmettin ve Selman'dır. devam eden bir dostluk tesis etmiştir. Ken- disi halen Müminli köyünün fahri muhta- rıdır, BUGÜN ULUS Sinemasında 3 film birden 1 — KIRALİÇE MARİ Frederic March - Katherine Hepburn 2 — SİLAH KANUNU f George O'brien 3 — RENKLİ YENİ MİKİ Seans saatleri 2.30 - 3.45 - 5.30 - 6,45 - gece saat 9 da Kıraliçe Mari, Yeni Miki, Jurnal Tel: 2193 d İki saat daha yürüdükten — sonra yaylanın tepesine vardık. Duruğu yayvan ve bir kilometre kadar muhiti ol;n bir dağa hemen dim dik çıkmış- tı Bu dağ çıkılmaz ve hattâ bir keçi ayağı tarafından bile çiğnenmemiş görünüyordu. Bu —münferit kayaya ancak bir kartal konabilirdi. Hattâ, bu dağın tepesinde mükem- mel surette inşa edilmiş, fakat insan eli değmeden inşa edilmiş bir kale vardı. Bir yara benziyen bu garip ka- yanın etrafını devredince bir yarığa geldik, ve kalın kaktüsler arasında bu gedikten içeri girdik. Birdenbire yolumuz üç metre ge- nişlikte bir hendekle kesildi. Üstün- de, pek dar birer köprü vazifesi gö- ren palmiye kütükleri vardı, ancak bir devenin geçebileceği genişlikte o- lan bu köprüler düşman kaleye gir- mgk çılgınlığına kapıldığı takdirde çarçabuk kaldırılabilir veya imha e- dilebilirdi. Nihayet hayvanlar terkedildi ve bir merdivenden tek başına bir adam ta- rafından müdafaa edilse bile zapte- dilmesi imkânsız bir yere çıktık. Me- lankolik ve muhteşem manzaralı bu kale, daha doğrusu bu tahkim edil - miş köy, sakinlerinin miktarına göre üç misli genişti; fakat yer o kadar a- caip, © kadar enteresandı ki, nazik vaziyetimizin bütün endişelerini ba- na unütturdü. — Kâtip: Necdet Ulutandiır. Bu müsabakalarda duhuliye olma- yıp herkes serbestçe girebilir. Kayseri'de bir kız Enstitüsü açılıyor Kayseri, 4 a.a. — Şehrimizde açıl- ması kararlaştırılan kız enstitüsü için İstasyon caddesi üzerinde yeni yapı- lan mektep binası tahsis edilmiştir. Ankaradan gelen İsmetpaşa kız ens - titüsü müdürünün yaptığı tetkikatta mektebin ilk ve orta tahsil vermesi, akşam dersaneli ve yataklı olması ka- bul edilmiştir. n Memleket kadınlığının kültür se- viyesini yükseltecek olan enstitü va- limizin kıymetli yardımlariyle bu devrede tedrisata başlıyacaktır. bana öyle geliyor ki onların cetleri her zaman orada yaşamışlardır. Fakat düşününce, bu inanılmıyacak kayala- rı dikmiş olanların onların cetleri ol- maması lâzım geldiğini anladım. Bir iki bin senedenberi dağda yerleşmiş olan bu insanlar, hâlâ orada yaşıyor- lardı, fakat menşei esrarlı kalan bu köy onlar tarafından bina edilmemiş- ti. Ve orada insanlar, misafirperver bir şeyhin mülâyim idaresi altında sade ve belki mesut bir hayat yaşıyor- lardı. Erişilmez kayaları üzerinde tam bir emniyet içinde olan canları, çöle indiler mi derhal bedevi haydutlar yüzünden tehlikeye maruz bulunu- yordu. Kâfi miktarda suya sahiptiler, çün- kü dağda bir kaynak vardı. Keçi eti, sebze ve hurma ile besleniyordular, fakat hububat, tuz ve cephaneleri yoktu. Develer ve kadınlar tarafından işlenmiş elbiselerle mübadele ettikle- ri bu şeyleri ele geçirmek için Ta- mut'a kadar altı aylık bir seyahat lâ- zımdı, Bize hakiki ve tam arap misafir - perverliğini göstermiş olan bu mert insanlar yanında bir kaç gün kaldık. Hiç olmazsa onların nazarında ger- çekten kıymetli olan bazı hediyeler vermek ve şarka doğru tehlikeli bir yoldan gidecek kervanlarına müha- ti dedikleri münferit bir tepe bulunu- Ş fızlık etmek vadiyle minnetdarlığı - Kükh. a Huti ğit T pdir y S <D d