5 Ağustos 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

5 Ağustos 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—İ— Birleşik devletlerin İtalyan - Japon - Alman fesanüdüne indirdiği ağır darbe aponya'ya karşı A - merika'nın vermiş olduğu ticaret muahedesi- ni fesih kararı bütün en- ternasyonal — mahfillerde muhtelif mânâlarda tefsir edilmekte devam ediyor. Demokratik memleketler- de bu jest japon emperya- lizmine bir ihtar olarak bütün kıymetiyle takdir e- dilmektedir. Totaliter re- jimli memleketlerde bunu bilhassa Büyük Britanya- nın Tokyo hükümetine yapmaya mecbur kalmış olduğu tavizler yüzünden garp devletleimin uzak şarktaki itibarlarını tehli- keli surette haleldar ede- bilecek bir vaziyeti ıslâh teşebbüsü —olarak telâkki etmek istiyorlar. Alman ve italyan matbuatının bu hu- sustaki mütaleaları bu ba- kımdan dikkate şayandır. Bunlardan şu intiba hasıl olmaktadır ki Amerika'nın bu hareketi alman - italyan - japon tesanüdü için en ağır darbe olmuştur ve Ja- ponya'nın italyan - alman ittifakına iştirâki ihtimali- ni büsbütün ortadan kal - dırmak neticesini doğur - maktadır, çünkü — Tokyo hükümeti görmemezlikten gelmeye pek meyal olduğu hakikatle birden bire kar- şılaşmıştır. Bu itibarla bir- leşik devletlerin 1911 ja - pon - amerikan ticaret ve seyrüsefer muahedesini feshetmekle almış olduğu vaziyetin ansızın Berlin'e dönen şansöliye Hitler'in B. von Ribbentrop'la yap- tığı görüşmede büyük bir yer tutmuş olduğu tahmin olunabilir. Tokyo'da B. Roose - velt'in hareketi bil- hassa hayret uyandırmış - düşündüren bu husustur. Tiyen - Çin hâdisesinin sistematik surette istisma- riyle İngiltere'yi yormuş olduklarını sandıkları bir sırada Japonya — ansızın karşı koyması imkânsız o- olan bir amerikan engeliy- le karşılaşmaktadır. Japon diş bakanlığı- nın organı olan ga- zete * Vaşington'un ileri sürdüğü sebeplerin 1911 muahedesinin sadece tadi- li için de ileri sürülebile- ceğini ve bu sebeplerin muahedenin kayıtsız şart- sız feshini mazur göste - recek mahiyette olmadığı- nı söyliyerek japon devlet adamlarının hayretine ter- ceman olmuştur. Bu gaze- te Uzak şarkta yeni bir va- ziyetin süratle inkişaf et- tiğini ve Tokyo hükümeti- nin uzun zaman diğer dev- letlerin bu vakıayı kabul edeceklerini ummuş oldu- ğuünu tebarüz ettiriyor; birleşik devletler hüküme- ti Japonya ile başka bir ticaret ve seyrüsefer mua- hdesi akdetmek istediği takdirde, —Uzak şarktaki yeni vaziyetin icaplarına uygun — olması şartiyle, Tokyo kabinesinin buna memnuniyetle hazır oldu- ğunu ilâve ediyor. Öyle görünüyor ki sui- lilltkrn Dü SİRDİr Vaşington, 1911 ticaret ve seyrüsefer muahedesini Japonya'nın Asya kıtası üzerindeki genişlemesi yü- zünden tehlikeye düşen birleşik devletler menfaat- leriyle “açık kapı” siyase- tini korumak maksadiyle feshetmiştir. Tokyo, bilâ- kis, müzakere ve akdedile- cek yeni bir anlaşmanın Japonya'nın Çin'de silâh tır. Japon b 1911 muahedesinin iuhiylıe ya- ratılmış olan — vaziyetin ciddi olduğunu ve impara- torluğun umumi iktisadi - yatı üzerinde yapacağı. te- sirlerden başka derin siya- si akisleri de olabileceğini gizlemiyor. Galip gelen fi- kir şudur ki birleşik dev- letler, beyaz ırktan millet- ler hesabına, İngiltere'nin Uzak şark'taki vaziyetiı!in zayıflamasının tesirlerini tadil etmek üzere, burada daha azimkâr bir iiyue_te başlamaktadır. Japonya ile birleşik devletler nrasmd_a ticaret muvazenesi ameri- kalıların lehinde olduğu- na göre, B. Roosevelt'i bu harekete sevkeden siyasi sebepler olduğu anlaşılı - yor. Japonların Asya kıta- sında tesis etmek iddiasın- da oldukları yeni nizamı kabul ve tasdik ettirmeye meyal bir dış siyaset üze- rinde nüfuzları aşikâr olan askeri mahfilleri bilhassa iyle tesis etmiş oldu- ğu yeni nizamın çerçevesi dahilinde tasarlanması i - cap ettiğini iddia ediyor. Bu iki ayrı görüşü uzlaş- tırmak müşkül ve - hattâ imkânsızdır, ve japonlar, birleşik devletler birdenbi- re almış olduğu vaziyeti tadil etmediği takdirde yeni bir muahedenin akdi için pek az ümit kalacağı- nı gizlemiyorlar, Bu iddia ispata muhtaçtır. ni Ve nesini hiç şüphesiz hâdise- leri daha realist bir zihni- yetle müşahedeye sevke - decektir. 1911 — japon - amerikan muahedesinin feshi keyfi- yteinin Tokyo'da devam e- den ingiliz - japon müza- kereleri üzerindeki akis - leri ne olacaktır? Arita - Craigie ihzari anlaşması, malümduüur ki, bir yatıştır- ma havası yaratmıştır, fa- kat müzakerelerin devamı, Tiyen - Çin meselesinin devamlı bir halli araştıri- hrken ciddi müşküllerle karşılaşmıştır. Burada as- keri makamların nüfuzu, bir anlaşmaya pek az mü- sait bir mânâda kendini hissettirmektedir. İngiliz- ler japonların ingiliz imti- yazlı mıntakası dahilinde- ki Çin bankalarına yatırıl- mış gümüş mevduatın nak- li hususundaki taleplerine kati surette itiraz etmek - tedirler. Japonlar hakikat- ten ziyade zahiri görünen bir anlaşmada ingilizlere itimat verecek mahiyette olmıyan vasitalarla ingiliz- ler üzerinde bilvasıta taz- yik yapmak istemektedir- ler, Japonya'nın kontrolü altındaki bütün Çin mer - kezlerinde ingiliz aleyhda- rı nümayişler yeniden baş- lamakta ve her gün art- maktadır ve iki tarafta ga- zetelerin hücumları, Tiyen KUITUNTNIRTCATTIATINAADITAKIDIIAAITUYAKIDCTNITADIII İspanya'da kararsızlık Yüz sene içinde İspanya'da sanırım ki yüzden faz- la isyan olmuştur. İspanyo!la: generallerinden bazı- dlarının günün siyasetine muhalif oluşuna bizim kadar hayret etmezler. sasen iki senelik sivil harbin birdenbire çatlaksız bir âhenk ve tecanüsla nihayetlenmesi beklenemezdi. İspanya hiç bir zaman tam bir vahdete sahip olma- mıştır: vilâyetler arasındaki rekabetler menfaat ve parti rekabetlerini teşdit ediyordu. Bugün, İspanya muztariptir. Yeni bir hayata alışması, mütecanis ve de- vamlı bir inşa proğramına inkıyat etmesi lâzımdır. Bu güç bir iştir. Ş İspanya siyasetinin bugünkü hâdiseleri diş tercih- Ter hususunda bir ihtilâftan ziyade bir iç nızam güç- dlüklerini ifade eder. iş Hiç bir zaman ve yerde, sivil harp liberal bir re- ]ımlğ sona ermiş değildir. Dağılmış, rakipleşmiş olan cemiyet unsurları ancak otoriter bir rejim altında ni- zama girerler. Sivil harp teskin edildi mi, hemen dai- ma galip şerikler arasında otoriteyi nihai surette ele geçirmek için bir kararsızlık devresi başlar. Devrimiz- de, filen kati otoriteye sahip olmak demek, memleke- tin ordusunu ve silâhlarını, iktısadi vasıtaların kon- trolünü elde tutmak ve otoriteye imanı aşılıyan ve ya- yan kalabalık kadroların teşkili demektir. İspanya bugün rejim istikrarsızlığı devresinde bu- lunmaktadır. Ve vaziyeti biraz hususiyeti haizdir. Es- ki vahdet insiyakına tekabül eden kıraliyetçi anane - ler, gençliğin büyük bir kısmını cemeden merkeziyet- çi ve sosyalist temayüller, vilâyetten vilâyete değişen ihtiyat ve mistikler ve kilisa meselesi karşısında Fran- ko'nun nihai kararlarını tahmin etmek imkânsızdır. » Çin hâdiseleri ar; daki şiddetini yeniden bulmuş- tur. Londra matbuatı, İn- gilşere'nin de Ja - ponya'yı yola getirecek vasıtalardan mahrum olma- dığını anlatmak istiyor. Amerika gibi, ingiliz - ja- pon ticaret muahedesinin feshi imknâı ileri sürülü-” yor. Bu, alâkalı ingiliz ma- kamlarının şimdiden tet- kike koyulabilecekleri bir tedbirdir. Fakat bu tedbi- rin ancak Tokyo'da yapıl- makta olan müzakereler a- kim kaldığı takdirde alı- nacağı sanılabilir. Muhak- kak olan bir şey varsa Londra ile Vaşington'un .dım;ıklı hareket edecek- leri ve Japonya'ya karşı takip edecekleri siyasette biribirlerine müzaharet e- decekleridir. Bu da Tokyo- N ipon dip cabında hâdisel e ütih tâh a iş ol - intibak etmesini ve günün zaruüretleri önünde boyun eğmesini pek âlâ bilir. İlk heyecanın tesiriyle, Japon- ya'nın yeni müzakerelere girişmiyeceği ne kadar id- dia edilse de siyasi icaplar ve esaslı menfaatleri koru- mak endişesi Tokyo kabi - duğu bir realitedir. Ame- rika'nın Japonya'ya yap- mış olduğu ihtar, onları düşündürmeli, siyasi ve ik- tisadi emperyalizmin va - him tehlikelere maruz kal- madan aşamıyacağı bir had bulunduğunu onlara anlatmalıydı. Fr " n istii ve gelişi ğgüzel hareketten çeki- hnen bir adam olduğu anlaşılıyor"”, İspanya istikbalini henüz kati bi at b ü gla- : y 1i bir taahhüde bağla Lucien Romier LE FİGARO ||||I|I||||l|l|III||||||l||||IIIIlllll||IIlllllllllllllllllllll Ali diyor ki : —" Bir millet nasıl olur da harbetmeden istiklâlinden vazgeçer, anlıyamam. Biz hazırız; bize saldırmak istiyenin göreceği var! OSSOCİATED PRESİ MUHABİRİ ELMER W. PETERSON LSTANBUL'DAN AMERİKAN GA- ZETELERİNE YAZIYOR : Her hangi bir türkün, kendi — istiklâline karşı bir saldırganlık ih - timalinden — bahsederken “Türkiye hazırdır” dediği- ni duyuyorsunuz. Bu basit ifadede memle- ketin dikkate şayan ruhu- nu sarılmış ve gizlenmiş bulursunuz, Çünkü Türkiye istiklâ- lini müdafaaya hem hazir- dır, hem de buna ciddiyet- le azmetmiştir. Kaldı ki türkler, harbetmesini de gayet iyi bilirler. İngiliz- ler, büyük harpte bunu Gelibolu'da anlamışlardır. Bugün Türkiye'ye taarru- za kalkışacak olan her hangi bir kuvet, ayni ilâcı tadacaktır. K Bu hakikatı anlamak i- çin türk ordusunu görmek zaruri değildir. Her hangi bir adamla karşılaşınca bu kanaati edinebilirsiniz. Meselâ sabah kahvaltı - nızı size getiren garson Â- li'den de bunu öğrenebilir- siniz. Ali'nin ingilizcesi mahduttur; fakat tesirli- dir. Kendisine istiklâl mese- lesinden, avrupalılarla mü- nasebetlerinden ve buna benzer bahislerden konuş- tuğunuz zaman onun şu sözleri söylediğini işitir- siniz: KİLŞAL fakat Çekoslo- vakya! Onlar harbetmedi- ler. Hiç bir şeycikler yap- tıkları yok.” —. Ali'nin omuzları düşü - yor ve sözüne devam edi- yor: “Ne diye döğüşmüyor- lar? Ben, burasını anlaya- miyorum.” Ben soruyorum: — Siz türkler istiklâli- niz uğrunda, hüriyetinizi köorumak için çarpışır mı- sınız? Ali'nin omuzları gerili- yor ve yumruğunu sahne- deki bir aktör gibi havaya kaldırıyor. Diyor ki: “Türkiye hazırdır. Tür- kiye'de herkes hazırdır. Ben de hazırım. İstiyen denesin. O zaman göreceği” var.” şte size modern modern — Türkiye. Bir millet ki istiklâl telâk- kisi ve anlayışı görülecek şeydir. Neden her hangi bir millet, döğüşüp çarpış- maksızın istiklâlinden vaz geçebilir. Türkler fert o- larak da, zümre olarak da bunu anlayamazlar. Şurumı unutmayınız ki bu ruh, iyi talim ve teçhiz edilmiş, müte- hassıslarca hem tecavüzde, hem müdafaada gayet ku- vetli olduğu tebarüz etti- rilen bir ordu tarafından beslenmektedir. —Böylece » Türkife'nin neden bugün çetin bir memleket olarak olursunuz,. a Lüzum görüldüğü za- man Türkiye, savaş boyu- na bir milyon askersdöke- bilir. Buna, arazinin mü - dafaa için çok elverişli ol- duğunu ve Anadolu'da, e- ğer icap ederse, ağır ağır geri çekilmek ve bu sıra- da lâzım gelen bütün ted- birleri almak mümkün bu- lunduğunu da ilâve ediniz. ») esans Bir çok müte> hassıslar, türk piyadesini yarıp geçmenin çok zor ol- duğunu teslim ediyorlar. Bundan başka büyük bir harpte Türkiye, tek başına da kalmıyacaktır. İstiklâ- lini müdafaa azim ve ka - rarında bulunan Türkiye, her türlü hülyalardan u- zak düşünüyor. Bir ingiliz - fransız iş- birliğine giren Türkiye'- nin, Sovyet Rusya ile ve yakın dostlariyle olan mü- "İ's.s.ısseî ( rkadyos ) aü R KİYE RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu 1648 m., — 182 Kecs/120 Kiw. 19.74 m.,15195 Kecs./ 20 Kw. T.A. 31.70 m. 9465 Kcs./ 20 Kw. T AP, —ANKARA-— CUMARTESİ — 5-8-1939 13.30 Program 13.35 TÜRK MÜZİĞİ : 1 — ----22222. Bayati peşre - Vi. 2—Rahmi bey - Bayati şarkı - Gül hazin sün- bül perişan 3- Selâhattin Pınar - Ba- yati şarkı - Delisin de- li gönlüm 4— Mustafa çavuş - Bayati şarkı - Canım tezdir sabredemem 5_._.' ....... Tanbur taksi - mi Ö— ----...... Halk türküsü - Ey serenler serenler. T — execene Saz semaisi 14.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- ri 14.10-15.10 ' MÜZİK (Dans müziği - PI) 18.30 Program 18.35 MÜZİK (Küçük Örkes- tra - Şef: NECİP AŞKIN): 1— Brahms - Macar dansı No. 1-2 2— Spero Kochmann - E - hedi arkadaş 3—Franz Königsehoffer - Tirol entermezzo 4— Fredefik Hippmann - Seyahat şarkıları (fan- tezi) 1.910 TÜRK MÜZİĞİ (İncel , saz faslı) 20.00 Memleket saat ayarı 2000 TEMSİL 20.40 Ajans ve haberleri 21.00 TÜRK MÜZİĞİ (Eski eserlerden mürekkep pro - gram) 21.40 Konuşma 21.55 Neşeli plâklar - R. 22.00 Haftalik posta kutusu - (Ecnebi dillerde) 22.30 MÜZİK (Operet ve sa- ire - PL) 23.00 Son ajans haberleri, zi - raat, esham, tahvilât, kam - biyo - nukut borsası (fiyat) 23.20 MÜZİK (Cazband - Pl.) 23.5-24 Yarınki program —AVRUPA— ——— OPERA VE OPERETLER $ 19 Berlin, Königsberg — 20.30 Paris — 21 Milâno ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 12 Londra — 16 Lon- dra — 19.45 Londra — 20,30| - Brüksel — 20.45 Strazburg — 21 Brüksel SOLO KONSERLERİ: 13.,45 Londra NEFESLİ SAZLAR ( Mar$ v.s.): 5 Breslav — 12 Deuts- chlands — 19 Laypzig — 22 Beromünster HAFİF MÜZİK: 16 Münih — 20.15 Berlin, Deutsch « lands, Frankfurt 22.50 |< Hamburg — 23 Deutsch - lands HALK MUSİKİSİ: 11.30 Ştüt gart — 22.20 Münih DANS MÜZİĞİ: 21 Riga, Mi lano —'21.30 Kovno — 21.40 |: Sofya — 21.50 Floransa — 22.20 Köln, Kopenhag, Re- val — 2240 Königsberg 22.45 Droytviç 23.25 Belgrad, — 23 Roma, Lük- semburg — 24 Köln met:orolojik nasebetleri dostanedir. Balkan paktının imzası su- retiyle eskiden harbettiği Yunanistan ile olan bütün ihtilâfları halledilmiş, ku- vEtli bir dostluk teessüs etmiştir. Müslüman devletlerle dini bakımdan değil de si- yasi bakımdan alâkadar o- lan Türkiye, yakın şark memleketlerinin takdir ve hayranlığını — toplamıştır. Bilhassa İran ile çok iyi dosttur. 1933 de Balkan paktına BU * vt “Asya paktı da imzalamış- tir. Türkiye, bugün Çanak- kale boğazının demir mu- hafızıdır. Montrö anlaş- ması mucibince - burada, yalnız harp zamanında de- ğil, harbın kendini tehdit ettiği kanaatini hasıl edin- ce de dilediği tedbirleri a- labilirler. Türkiye, yeni yaptığı istihkâmlarla — Çanakkale ve Karadeniz boğazlarını tahkim etmiştir. Türkiye, kendini dahil- deki inkişaflarına vakfet- miş bir memleket olmakla beraber, Türkiye, Avrupa ve şarki 'Akdeniz siyasi inkişaflarının en ehemi- yetli bir merkezi olmuş - tur. - Tür e'yi hemen ve z umumi surette ha- rekete geçiren başlıca nok- ta, istiklâl ve memleketin toprak bütünlüğü mesele- sidir. Bu meseledeki re - aksiyonları görenler, Tür- kiye'nin kolaylıkla baş e- . ğecek bir memleket olma: dığını anlarlar. İstanbul'da bir kulüpte | - ingiliz ordusuna mensup | * bir zabit, türk ordüsu hak- kındaki tecrübelerini, ba- | ;mı,ıı'!!ıyarak şöyle ap ”- tıyorğı)ı;/ S © ze şunu söyliyeyin. 1 Eı türkler, dünyanın en İ harp yapan askerleridis Filistin'de onların karşi" | sında bulundum. Bu bîq’ tek tecrübe de kâfi geldi | Yiyecekleri yokken demi” |- yorum, içecek suları bile|- mevcut değilken gene mu" |- harebeye devam ediyorlar”|- dı. Türkler, harikulâde| metin ve çetin askerler” dir.” Bu türk ordusunun ar”|: kasında” da, bir milleti muharebe etmeksizin, dö ğüşmeksizin nasıl olup istiklâlinden vaz geçebi leceğini bir türlü kafasın? sığdıramıyan Ali vardır şöyle der: — Türkiye 'htazırdırl 4 Geçen seneki mavi elbisesini hatırladı Bu oibiseyi de kız kardeşlori'biş hağun, i ! K HULÂSA Büyük harpten sonra İlk paskalye ıecegi. beş genç, (Antıı.'ı:ın. kardeşi Jilber, arkadaşı pc_ımınik Heriyo, “Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla be- raber sıkımntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir otelde geçiriyorlar. Antuvan, mezlerdi. “Bu elbiseyi ne zaman giysem öyle eğ- h L g 7 lenirdim ki... Yalnız d ? , zevk düşünmek! Ne iyi şeylerdi onlar! İnsana ne ferahlık verirdi!” Sonra tekrar aklından şu fikir- Mariyan'la, Dominik de Solanj'la beraber eğleniı:orlır. Aradan hayli zaman geçmiştir. Mariyan, Antuvan'ı sev- miye başlamıştır. Bu arada Solanj kendisini sevmez görünen Dominik'e Jilber'le ihanet etmiş ve ondan ge- be kalmıştır. Sonra nedamet duymuş ve çocuiu_ düşü- rürken hastalanmıştır. Şimdi Mariyan, Antuvan'la ev- lenmektedir.) topraklara doğru sevinçle uçuyorlardı. Sanki ü- mitleri, malüm ve bilinen şeyler, âdi, gündelik şey- Yazan: İröne Nömirovski ler değilmiş gibi... Zaten bu beyhude b çlar, bu âdilikler değil midir ki insanın ruhunu alt üst eder. Kadın “fakat gelin için artık gülmek zama- pı bitti!” diye düşünü ve y daki: âdeta memnuniyetle şunları fısıldıyordu: — Bu Segre'lerin kızları galiba haylı fingir- Ötede beride epeyce gezip tozmuş- dek şeyler! lar!...” Dışarıda kilisenin önünde, bir sürü çocuk da- dısı toplanmıştı. Bunlar sinirli sinirli arabaları sal- lıyorlar, gelen çiçekleri, gelin elbisesinin kaça mal olduğunu aşağı yukar bir kaç frank _fuklı he- sap ediyorlardı. Sonra kendi hallerine .ı.cıyo.r- lar, niçin bizim dantel elbiselerimiz yok; niçin biz evlenince bu kadar hediye göndermezler, diye kederleniyorlardı. Orglar çalarken Antuvan'la Mariyan diz çökmüşler, ilk defa kendilerinî..o_n- lardan daha kuvetli bir mevcudiyetin avuçları için- .. - y S İ | dı. ö Düğünden sonra ııenç evliler bir kaç ay için Ispanya'ya gittiler ve irinci kânun 1920 nin baş- ral U İN par larıma yerleş * Kiradan kendisine dü- şen hisseyi onların üzerine devreden Dominik Londra'ya gitmişti. İspanya'ya ve Portekiz'e yaptıkları seyahatten onlarda bir kaç saniyelik güzel hatıralar kalmıştı. Diğer lar hep can sılı laş lık la geçmişti. (Filhakika yatağa beraber zevkle gi- riyorlardı. Fakat yalnız aralarında bu vardı. Bi- ribirlerinin tazeliklerinde, hayatiyetlerinde hiç bir tat duymuyorlardı.) Antuvan bazan kendi kendi- sine: “Artık ne sevgiliyiz, ne de dost!” diye düşü- nüyordu. Biribirleriyle sanki her şeyi tecrübe et- mişlerdi. Bazan aşkın acı ve çılgın sarhoşluğunu teessürle andıkları oluyordu. Eve döndükleri akşam Jilber'den ufak bir mektup buldular. Solanj'la evlendiklerini ve daha bir müddet İsviçre'de kalmayı düşündüklerini bildiriyordu. İl - Sen - Lui'deki apartıman Mari- yan'a daha soğuk ve daha oturulmaz gelmişti. Zaten bu evde hiç bir şey insanın yüzüne gülmü- yordu. Göz yaşları, ıstırap, izzeti nefis fedakârlık- ları sanki eşyalara ve dıvarlara L CNF Hi KE ğ0 Krörleyer HNF STLA va DNÜ $ Çeviren: Mümtaz Faik FEN'K Pencerenin önündeki küçük yemek- lerini yediler. Antuvan zaten daima burada ye- mek yerdi. Gece Sen üzerinde çok karanlıktı; va- Mariyan: — Eğer bu saatte ben evimde olsa idim, diye düşünüyordu. Onun evi burası değildi. Acaba kız kı.rdeçleri şimdi ne yapıyorlardı? Evlin aklından geçti. Has- ba belki de şimdi bir balo için hazırlanıyordu. Artık Noel yaklaşıyordu. Her gece mut!nuıdîyen dans vardı, o da bu gece giyinebilir, Antuvan'la beraber çıkabilir, dansedebilirdi. Fakat elbisesi yeni değildi; sonra da saçlarını yaptırmamıştı... Dahası var: bu akş d kendisini çok yor- gun ve bitkin hissediyordu. Zaten bir kaç günden- beri gebe olduğund şüphel bl!l'mxıtı. “Geçen sene bu zamanlar Antuvan'ı bulmak için giyindirdim. O zamanda ayakkablarım, elbise- lerin kendisine mahsus tılsımlı bir kıymeti vardı. Bu eti ancak ben ınlınbilirdşml," diye düşü- GN ) blçr *i ler geçti: Şimdi de 1 Fakat... Bir d larak yaşadık. Halbuki şimdi....” Ve birdenbire biribirlerini o kadar yalnız, o kadar yabancı hissettiler ki, korktular. ber'den, seyahatlerine ait ufak hatıralardan bah- settiler. Sonra Antuvan kendilerine hizmet eden uşağa gülerek dedi ki: kaç ay evel telefonlarda kendisine: Nereye gittiğini, ne zaman geleceğini bilmiyorum,"” diye cevap veren adam olduğunu hatırladı. şunlar geçiverdi: “Şimdi sade perdeleri * lirmek “Fakat şimdi de değişen ne var? ! Saadete al ik zor bir şey... fazla bir dır sevgili o« Dar masanın üzerinden biribirlerine baktılar. 'N Solanj'dan Jil- — Marten işleri epey iyi idare etmiş! Mariyan: — Tabii! Tabii!... dedi. Marten'in bundan bir. «—. Mösyö Karmontel evde değil madmazel! li Aman yarabbi! Sesi hâlâ kulaklarında idi. Yemeği bitirdiler. Mariyan sordu: j — Perdeleri indireyim mi? — Nasıl isterseniz... Bunu söyler söylemez de aklından hayretle ğ (Sonu var) —

Bu sayıdan diğer sayfalar: