29 Haziran 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LENE bi . tu — bastı küfürü, savurdu hakareti... der- Mi v;, bir otuz'luk salona daldılar. Hadi biz Pa A & Bi » İ Mahkeme röportajları Kamber kapıdan bağırmış Ölmek var, dönmek yok! Dâvâyı kaybeden Mehmet şahitlere *” vicdanlarınızı, yalayıp yuttunuz,, dedi Kimsenin konuşmasını dinlemek huyum değildir. Fakat daracık bir köşede onlar yüksek sesle konuşun- ca, benim de “ille bunları dinlemiye- yim,, diye başka yere gidecek halim yok ya... İki kişi konuşuyordu: — Eminenin düğünü Kanbersiz o - lacak.. —- Kanbersiz düğün olur mu be? — Olacak işte.. Çünkü nışanları bo- zuldu. Kanber başkasiyle evlenecek, Emine de bir başka delikanlı ile nı- şanlanacakmış, — Niye? — Niyesi var mı be? Her gün mah- kemelikler... Böyle karı kocalık mı o- lur? Böyle evde tat tuz mu kalır? — İyi ama altı ay birlikte oturdu - lardı hani... Öteki “böyle ince işe aklın ermez,, der gibi berikinin sözünü kesti: — Uzatma işte, dedi. Ayrıldılar... Hem gel dinliyelim. Mehmetle Kan- beri içeri çağırdılar. Doğru söylüyordu. İkinci sulh ce- zanın mübaşîri, avaz avaz bağırmağa başlamıştı : — Mehmeecetet — Kanbeeceeeer Kıranta bir kırk'lıkla, uzun boylu & — de arkasından... Onlar “suçlu - dava- iskemlelerine, biz dinleyicilerin sına... Dâva eden Mehmetmiş, yani orta boylusu, kırantası.. Kanberi göstere- rek dedi ki: — Bu efendi benim baldızım Emi - ne'nin nışanlısı idi. Bu işin tatsız o- lacağını anlattık. El birliği ile nışan- - larını bozduk. Hattâ dün de gene bun ların yüzünden cürmümeşhut mahke- mesine gelmiştik. Bu efendi mahke- —— melik olmıya mı kızmış, yoksa başka bir derdi mi varmış, neymiş, bir de akşam üstü Hamamönü'ndeki evimi * & ze geldi. Kapıya asıldı. Komşuların da duyabileceği bir sesle: — Benim çamaşırlarımı, eşyalarımı verin, artık alâkamız kesildi. Ne diye durür sizde sandıklarım? diye bağır- dı. Ben de kapıya çıktım. Nezaketle: — Efendi eşya bu türlü istenmez. — Getir iki şahit.. Senet sepet yapalım. ik — At imzanı altına. Al sandığını koltu- ğuna, git.. dedim. Ama bu efendi be- nim nezaketle konuştuğuma kızdı ve " — ken bekçi Şevket efendi geldi kara - K geei - kola gittik, davacıyım. * # Ka - — Böyle mi oldu Kanber? Kanber, nezaketine hâlâ hayran ol ı;' duğum bir halle, mahcubiyetle başını — Önüne eğdi: — — Hayır efendim, hayır, dedi. Hiç de böyle olmadı. — Evlerine gitmedin mi? — Gitmiye gittim. Ama bu efendi- nin dediği gibi değil.. - — Ya? — Ben bu efendinin baldızı hanım- — lanışanlı idim. Hattâ altı ay kadar da FB birlikte oturup kalkmışlığımız var- — dır. Her ne ise.. Sonra ayrıldık. Ben — dün akşam evlerine uğradım. Kapıyı - Mehmet Efendi, kardeşim, ar- — tık çamaşırlarımın sizin evde durma - sına lüzum kalmadı. Onları veriver de “evime götüreyim, dedim. Çünkü nem r nem yoksa nışanlımızdır. diye o- evine taşımıştık. Bu Mehmet efendi de : —— Bu kanun işidir. “Ver,, deyince eşyanı veremem. Getir iki şahit, senet — sepet yapalım, dedi. Ben o sırada şahidi, şuhudu nere- den bulayım. Baktım bahçede misa- — firleri oturuyor: — — İşte Bu bahçede misafirleriniz /— var, onlar şahit olsunlar. İmza da e- derim, dedim. — Meğer onlar şahit olamazmış. Ben ne bileyim ben. Şahit başka ne türlü “olür? Bunun üstüne Mehmet efendi — sesi yükseltti. Kapıyı çat diye sura- ma vurdu. Getirip önüme bir bavul — Daha olacak Mehmet efendi, diye- — cek oldum. Kızılca kıyameti o zaman / kopardı. Derken gürültüye bekçi gel- — di. Karakola gittik. Gene de kabahat bende, güya küfür eden de ben, gene — de benden davacilar... Kanber “bu işten ben doğrusu bir — şey anlamadım!,, der gibi başını iki /— yanına sallayıp yerine oturdu. Der - ken şahitlerin istimatna başlandı. Öy- — de ya bu gürültünün şahitleri de var, — pacak olan yirmi iki yaşındaki, siyah /— mine... Hani düğününü Kanbersiz ya- ÇA baş örtülü, siyah mantolu mahcup kız.. ğ — Nışanlıydık ama ayrıldık, dedi.. Sonra dün de gene mahkemeye gel- dik, mahkeme olduk, gittik. Derken akşam'üstü bu... ğ i Emine, bu, derken gözünü çıkara- cakmış gibi parmağını Kanbere uzat- tı. Hani ömründe ilk defa görüyor- muğ gibi bir hal aldı. Halbuki altı ay... Ne ise bize ne! — Bu geldi. Kapıya abandı. Eş- yam da eşyam diye tutturdu. Eniştem .| verelim, dedi, o küfür etti: — Ben bir kere canımı bu yola go- muşum. Sandığımı bavulumu sizi ba- ğirta bağırta alırım. Ölmek var dön- mek yok, dedi. — Sonra noldu? — Bekçi geldi. Merkezlik olduk. — Küfür ettiğini söylüyorsun duy- dun mu? - Emine bu suale hayret etti: — Duymaz olur muyum, dedi, hem de bu gulahlarımınan... ve siyah baş örtüsünün altındaki küpeli kulakları- nı gösterdi. Hâdise sırasında bahçede oturan- lardan Ayşe de şahit sıfatiyle dinlen- di: Ayşe dedi ki ; — Avluda oturuyoruz. Derken ka- pının çıngırağı döğüldü. Bu Kanber efendi imiş. Malını mülkünü istedi. Şahit getir, dediler, bu sırada arala: rında gürültü çıktı. Ama Kanber e- fendinin “ölmek var, dönmek yok,, dediğini duydum. — Küfür etmiş, diye iddia ediliyor, ne dersin? Bayan Ayşe, kolundaki bir alay al- tın bileziği şangırdata şangırdata eli- ni kaldırdı. Adetâ mühür basıyormuş gibi masaya vurdu: — Duymadım - dedi - neye yalan söyliyeyim. Hem ben o sıarda çocu- ğumla meşguldüm de... Kadriye de misafirlerden, şahit.. O da Kanberin yatak yorganını istediği- ni ve“ölmek var, dönmek yok!,, dedi- ğini duymuş.. Küfür edip etmediği sorulunca da: — Uzaktaydim. Duymadım doğru - su.. dedi, Bekçi Şevket de dinlendi. Şevket:| — Merkezden, dedi. Vazifemi al- dım. Gidiyordum. Tam Cümhuriyet mektebinin oralarda baktım. ki halk bunların eve doğru koşuyor. — Ne var yahu? diye sordum. Ki- mi? — Cinayet, dedi. Adam öldürmüş - ler, Kimi: — Yangın var, evler tutuşmuş. Ki- mi de: — Sel basmış, birkaç ev yıkılmış, dedi. Koştum, vardım. Meğer Kanber e- fendi ile Mehmet efendi yüksek ses- le konuşuyorlarmış. Küfür ne duy- madım, Yalnız eşyaların bir kısmını Meh- met getirdikten sonra Kanber: — Bu kadar mı, dedi, ben aylarca taşıdım. Daha yüzükler var, hattâ söylemesi ayıp... Şevketin “söylemesi ayıp!,, dediği, Kanberin istediği eşya içinde Emi- ne'nin iç çamaşırları da bulunduğu Bira fabrikası İnhisarlar Umum Müdürlüğüne geçiyor Ankara Orman çiftliğindeki bira fabrikasiyle tesisat ve müştemilâtının ve arpa silosunun İnhisarlar umum müdürlüğüne devredilmesi tekarrür etmiş ve Gümrük ve İnhisarlar Vekâ- leti tarafından bu hususu temin için bir kanun lâyihası hazırlanmıştır. Ka- nunu eğer meclisin yaz t;tilinden e- vel çıkarmak mümkün olursa bira fab- rikası ve buna bağlı tesisler kanunun neşri tarihinden itibaren İnhisarlar umum müdürlüğü hesabına çalışmağa devam edecektir. -Memleketin arpa istihsalâtına en mükemmel bir pazar olan bu modern tesisin yeni sahibi elinde daha ran - dımanlı neticeler vereceği muhakkak- tır. İstanbulda Kızılay haftası başlıyor İstanbul, 28 (Telefonla) — Kızılay haftası bu cumartesi günü başlıya - caktır. Bu münasebetle İstanbul'da büyük hazırlıklar yapılmıştır. Sekiz gün devam edecek olan Kızılay haf - tasında Kızılay Cemiyeti menfaatine birçok temsiller verilecek ve büyük mağazaların vitrinleri, Kızılay'a yar- dımda bulunmağa teşvik edici dekor- larla süslenecektir. HAYA P ĞA S K Yurtla havalar sı(ık gidiyor Dün şehrimizde hava umumiyetle bulutlu geçmiş, rüzgâr şimal istika - metinden saniyede 1 metre hızla es- miştir. Günün en yüksek sıcaklığı 33 derece olarak tesbit edilmiştir. Yurdda Kocaeli bölgesi ile Egenin cenup kısımları ve Akdeniz kıyıların- da hava açık, cenup doğusunda az bu- lutlu, diğer bölgelerde umumiyetle bulutlu geçmiştir. 24 saat içindeki yağışların metremurabbaına b:raktık- ları su miktarları Tatvan'da 85, Van- da 26, Rize'de 6, Sarıkamış ve Hope'- de 4, Siirt'te 3, Hakkâri ve Ardahan- da 2 kilogramdır. Rüzgârlar Eğenin cenup kısımları ile Akdeniz kısımları ve cenup do- ğusunda garpten, diğer bölgelerde u- mumiyetle şimal istikametinden sani- yede en çok 7 metre kadar hızla es- miştir. Yurdda en yüksek sıcaklıklar Bur- sa ve Antalya'da 32, Balıkesir ve Is- lâhiyede 35, Bodrumda 37, Akhisar ve Nazilli'de 38 derecedir. yolundaki sözüdür. İcabı düşünüldü; — Kanberin Mehmede hakaret etti- ği 9alnız Emine tarafından söylen- miş, diğerlerinin duymamış, Emine - nin de Kanberle eskiden nışanlı bu- lunmuş olduğuna göre... Hakaret fiili sabit olmadı. Mehme- din beraetine karar verildi. Çıktılar, Koridorda Mehmet Ayşe ile Kad- riye'ye yanaştı. Hınçlı hınçlı : — İkiniz de , dedi, vicdanlarınızı ekmek peynirle yaladınız, yuttunuz. Hadi allâh selâmet versin... y Bi 5 Bir Türk dostunun ölümü I Mr. Gillespie Büyük bir türk dostu ve Türk - A- merikan dostluğunun bir müjdecisi olan Amiral Bristol'la birlikte Türki- yeye gelmiş ve yirmi senedir aramız- da sempatik bir dost olarak yaşamış olan Mr. Gillespie'nin vakitsiz ölü - münden sonsuz bir teessür duyuyo - ruz. Henüz genç denecek bir yaşta ha- yata gözlerini kapıyan. bu sevimli türk dostu, Amerika elçiliği ticaret Ataşesi vazifesini gördüğü ve bu va- zife muayyen bir çerçeve içinde gö- rülecek bir iş olduğu halde, o. bunun dışında ve üstünde her zaman içinde yaşadığı memleket ve aralarında bu- lunduğu millet hakkında sevgisini göstermekten bir dakika geri durma- mişti. Mister Gillespie'nin bugün öksüz kalan çocuklarından bir ikisi Türki - ye'de doğmuşlardır. Onu sevinçli günlerimizde gayet neşeli, kederli günlerimizde meselâ, Ebedi Şef'in cenaze töreninde bizim- le beraber ağlar görmüştük. - Okyanos'un öte tarafındaki demok- rasi ve hüriyet ülkesinde doğan bu gayretli, faziletli Amerikan vatanda - şı, yakın şarkın canlı bir demokrasisi- ni kucaklıyanhür Türkiye'de kendisi- ni yabancı hissetmiyordu. Biz de onun ölümü karşısında bir yabancının değil, bir yakınımızın ölü- münden duyulacak elemi duymakta- yız. Amerika, Türkiye ile yaptığı tica- ret anlaşmalarında, hiç şüphesiz, bu yüksek karakterli memurundan bir hayli faydalanmıştır. İstanbul'da ve Ankara'da kendisini birçok tanıyan ve tanıyınca sevenler pek çoktu. Onlar için, bu aziz. türk dostunun hatırası hiç bir zaman unu- tulmıyacaktır. Çocuklarına ve vatamına başsağlığı dileriz. N. A. Bir Amerikan film şirketinin Türkiyede çevireceği filmler İstanbul, 28 (Telefonla) — Bir A- merika sinema film şirketi tedrisi mahiyette filmler çevirmek üzere Pa- ris'ten Hindistana kadar bir seyahat yapmaktadır. Bu seyahat, Amerika maarif nezareti hesabına tertip edil - miş bulunmaktadır. Heyet, birkaç gü- ne kadar İstanbula da gelecektir. İs- tanbul'dan sonra da, Bursa, Kemalpa- şa, Balıkesir, Edremit, Ayvalık, Ber- gama, Manisa, İzmir, Bilecik, Eskişe- hir, Sivrihisar, ve Ankara'ya gide - cektir. Ahmet Agaoğlu için mevlüd 1 Temmuz 1939 cumartesi günü sa-, at 15,30 da ikindi namazından sonra Zincirli camiinde Ahmet Ağaoğlu i- çin mevlut okutulacaktır. Kendisini sevenlerin ve arzu buyuranların teş - riflerini saygı ile dileriz. Çocukları Bir tetkik seyahatinde Spor bakımından edinilen umumi bilgi ve intıbâlar General Cemil Taner'in beyanatının son kısmı Yurt içinde spor işlerini tetkik için bir seyahat yapan beden ter“ biyesi genel direktörü General Cemil Tahir Taner'in bu tetkikten edindiği intibaların ilk kısmını neşretmiştik. Bugün de sayın ge“ neralin beyanatının son kısmını okuyucularımıza veriyoruz: Gerede Gerede kasabasında bir spor kulübü vardır. Gerede'nin çok faal belediye reisi bu kulübe güzel bir idare odası, büyük bir salon ve bir malzeme odası vermiş ve gençlerin bütün çalışma imkânlarını — hazırlamıştır. Ayrıca 15X27 ebadında büyük bir zemini beton salonu jimnastikane olmak üze- re tahsis etmeği ve bu kâfi görülmez- se gönderilecek plâna göre daha bü - yüğünü meydana getirmeği kabul et- miştir. Yalnız bu kadar imkânın ha- zırlanmış olmasına rağmen gençlerde arzu ettiği faaliyeti görmediğinden de müştekidir. Bolu'daki spor eğitmenimizi arada sırada Gerede'ye göndererek burada - ki faaliyetin arttırılmasına çalışaca - ğim. Gerede'de 1.400 rakımında bulunan Esentepe çok güzel çamlığı ile ve i- çerisine itina edilmiş parkı ve gazino- su ile iyi bir tebdilhava yeri olmakla beraber bilhassa kasabanın hemen ya- kınında bulunması ve her türlü ihti - yaçların kolaylıkla temin edilmesi ve karın uzun müddet kalması dolayısiy- le ayni zamanda iyi bir kış sporları merkezi olabilir. Bilhassa İsmet paşa istasyonuna 30 kilometrelik bir şosa ile bağlı olması haftalık tatil günlerinde bile kayak- cıları burada toplamağa müsaittir. An- kara - Bolu - Adapazar demiryolu ya- pıldığı zaman kış sporları bakımın- dan daha fazla heveskâr toplıyabilir. Arazi hem kayak sporlarına hem de yazın dağ sporlarına müsait bulun- maktadır. Buraya da 50 sporcu alabilecek kü- çük bir kayak evinin yapılmasını fay- dalı buldum. Buranın kulübüne de Bolud'a imal edilmek şartiyle 10 ka - yak temin etmeği vadettim. Gerede kazasında da Gerede - Bolu yolu üzerinde Reşadiye gölü kışın ka- lın buz tabakası haline geldiğinden buz sporları için heveskârlar buradan a istifade edebilirler. Kızılcahamam Burası çamlık, suyu çok güzel ve sıcak sulariyle, yolu ve dahili tesisatı tamamlandıktan sonra Ankara'nın ta- bif bir istirahat, sayfiye ve kür yeri olmağa namzettir. Buranın yerli nüfu- su az olduğundan spor bakımından daha ziyade hariçten geleceklerin ya- pacakları spor faaliyeti olabilir. Bun- lar da daha ziyade tenis, yüzme, çam ormanlarında yürüyüş, avcılık gibi sporlardır. Hâlen kasabada bir spor kulübü yoktur. Spor faaliyetine geç- mek için beden terbiyesi nizamname - sinin çıkmasını beklemektedirler. Umumi görüşler Bu gezişim esnasında yaptığım te- maslardan umumi mahiyette olmak ü- zere bazı bilgiler ve intibalar edin - dim. Meselâ: 1 — Amatörlüğün anlayış tarzında |bazı yanlışlıklar gördüm. Bugünkü kulüplerin başında bulunan idareciler kendilerinin faal bulundukları za- manlarda donunu, çorabini kendileri tedarik ettikleri halde bugünkü genç- lerin donunu, çorabını kulüpten bek- Uumauları Sıcak hazretleri Bu sene kendisini epeyce, özle- dik demiyeyim ama, bekledik. Fa- kat nihayet sıcak hazretleri tepe- mizdedir. ç Zaman zaman çıkan fırtınalar, süreklice yağan yağmurlar yüzün- den bu yıl bahar uzadı ve yaz gecik- ti. Onun için bir ,iki gündür, bize kavuşan sıcak hazretleri, bu sene yemyeşil ağaçlar ve henüz sararmı- yan çimenler üzerine bağdaş kur- mak fırsatını buluyor. Kızgın sıcak, hafızamda derhal cenubun çöllerini canlandırdığı i- çin onu babayâni bir adama benze- tir ve bağdaş kurarak oturduğunu tasavvur ederim. Hattâ, galiba, o sebeple, kendine hürmet olsun di- ye, sıcak hazretleri dedim.. Gene bana sıcak, şair Şeyh Ga- Hip'in: y Giydikleri âfitabı temmuz İçtikleri şulei cihan - şüz ! beytinde hallerini tasvir ettiği kabileye mensup bir adammış gibi gelir. , Eskiden karakış bastırdığı, yağmağa başladığı zaman, kı cülerin göğüslerini açıp : — Bağrıma yağ be mübarek! diye sevindiklerini söylerlerdi. Şimdi de sıcaklar bastırınca buz- cuların ve elektrikli buz dolabı sa- tanların gözlerini güneşe çevirip: — Biraz daha yak, biraz daha ka- vur! diye temennide bulunacaklarını tasavvur edebiliriz! © d Şinasi ve Florinalı! Tarihle uğraştığı için olacak, gündelik hâdiselere dair intıbala- rını yazmakta pek acele etmiyen bir İstanbul riri, ölü ü kırkına doğru Filorinalı'dan “Şi- nasi ve Filorinalı Nazım” başlıklı bir fıkra ile bahsetti. — Bu fıkraya göre zavallı Filo- rinalı ölümünden üç beş saat ön- bir kalem, kâğıt istemiş ve ü- zerine şu kelimeyi yazmış: — Angıburcuk! Fırkrayı okurken muharririn bu mânasız kelime dolayısiyle Şi- nasi'nin de ölümünden önce bir gâğıt isteyip üzerine : — Feskemuni gibi mânâsız bir keli ş olduğundan bahsedeceğini sanı- yordum. Halbuki iki ölünün ihtizar ha- lindeyken biribirine benziyen bir tek tarafları bu idi! Sayfiyelerde makiyaj! Bir İstanbul gazetesinin kadın sayfasında şöyle bir başlık gör- düm: : ' “Sayfiye yerlerinde nasıl ma- kiyaj yapmalıyız?,, Bence bu suale verilecek cevap — şuduür: - “O şekilde yapmalı ki sık sık mizde varsa “Kaşık,, bize çıkar! ziyarete gelen eş, dost; hısım, akraba kim olduuğnuzu tanıya- masın!,, Kaşık adası! İstanbul gazetelerinde okun- duğuna göre ressam Çallı İbra- him'in satın almak istediği Ka- şık adası, sahibi olan doktor Hı- zıryan'ın varisleri tarafından sa- tılığa çıkarılmıştır. Varisleri, doğrusu, tam müna- sip çmişler. Gazeteciler, mizahçılar, karikatürcüler Çallı'- nın bu arzusu dolayısiyle Kaşık a- dasını Kıbrisadası kadar dallan- dırdılar, budaklandırdılar. Bu ka- d:;ıl ilân, avuçlar dolusu lira sar- fedilse yapılamazdı. İlânerliık modern rıuınâktı bir şubedir. Çallı İbrahim o şu- beye mensup olmadığı halde, ba- kınız,bu adanın bu kadar şöhret ;e rağbet kazanmasına sebep ol- u. Çallı'ya, bu adayrı alıp almıya- cağını telefonla Ankara'dan soran bir meraklı, meşhur ressamdan şu cevabı almış: — Bakalım arkadaş, kısmeti- Va K lanacaktır. lediklerini söylemekte ve bunu teda- rik mecburiyetinde kaldıklarını, aksi halde amatör sporcuların antrenman ve müsabakaya gelmediklerini söyle- mektedirler. Bu sözler bazı sporcular için olmakla beraber idarecilerin bazi hususlarda zaâflarını göstermektedir. Hakiki spor heveskârı hevesli bulun- duğu sporun basit malzemesini ken- disi tedarik eder. Kulübüne puvan ve gol temin etmek için bidayette sporu bir menfaat mukabili kulüp namına yapan sporcuya gösterilen bu zaâf sporda yükselmeği temin etmez. 2 — Kulüplerin yardımcı suretiyle yazılmış olan âzalarla beraber asıl fa- al bulunan âzanın da imzalariyle ta « ahhüt ettikleri aidatı vermedikleri ve kulüp idarecilerinin de bunları hattâ icap ederse kanuni şekilde tahsile te- şebbüs etmedikleri görülmüştür. Ku- lüp denilen bir müessese kendi âzası- nın vereceği aidat ve yapacağı sportif müsamerelerle toplıyacağı hasılat ile yaşar. Ve kendi basit malzemesini şahsa mahsus olanlarını şahıslar, ku - lübe ait olanlarını da kulüp temin e- der, Bölgeler kulüplerce temin edil - mesine imkân olmiyan büyük masra- fa mütevakkıf tesisatı meydana getir- mekle kulüplerin faaliyetine saha ha - zırlarlar. Yoksa bölgeler ellerindeki mahdut bütçeyi kulüplerdeki futbol heveskârlarının donuna, çorabına, es- krim heveskârlarının kılıcına, maske- sine, tenis heveskârlarının raketine, topuna, yüzücülerin mayolarına, bi - siklet heveskârının bisikletine, oto- möbil heveskârının otomobiline sarfe- derse asıl tesisat için elinde para kal- maz, İcabında bu gibi teferruat kabilin - den olan yerlere de bölgeler muvak - kat bir zaman için teşvik mahiyetinde olmak üzere yardımda bulunabilirse de bunun amatör sporcuların daimi surette bir hak gibi istemesi ve bek- lemesi caiz olamaz. 3 — Bazı yerlerde halkevlerinin — kendi içlerinde kulüplere yer vermesi bilhassa içtimat terbiyede birlik temi- ni bakımından çok faydalı görülmüş- tür. Gerçi bazı gençler böyle munta - zam bir yerde nezaret altında bulun- mağı buralarda istedikleri lehce ile muhataplarına veya hasım saydıkları bir mukabil teşekküle söz söylemeği daha kolay bulmaları itibariyle uzak bir mahalde bir kahvehane üstünde ki- ralık bir odada kulüp kurmağı tercih ettikleri, fakat halkevlerinin bu şekil yardımları neticesi gençlerin umumi, içtimaf hareketlerinde günden güne salâh görüldüğü alâkalılarca söylen - mektedir. 4 — Bölgelerde bölge başkanla- rının haftada veya hiç olmazsa 15 günde bir müsait zamanlarda ajanları ve kulüp başkanlarını toplıyarak umumi spor faaliyeti ve dilekler hak- kında görüşmeler yapmaları bidayet- ten itibaren bir çok yanlışlıkların ve lüzümsuz dedikoduların önünü almak ve faaliyete muntazam bir istikamet vermek bakımından faydalı mütalea ediyorum. Nitekim bazı bölgeler bu hareketlerle muvaffakiyetli neticeler almaktadırlar. Bu seyahatimden böl- gelerle ve kulüplerle görüşlerimiz ve düşünüşlerimiz etrafında —anlaşma yapmak suretiyle çok istifade ettim. Zaman zaman memleketin muhtelif bölgelerinde tetkiklerime ve mahal- linde karşılıklı anlaşmaya devam ede- ceğim, y ÇAĞRI X Teşkilâtı Esasiye Encümeni bu- gün saat 15 te toplanacaktır. X Ziraat encümeni bugün saat 10 da toplanacaktır. X Adliye Encümeni:yarın 30-6-939 saat 10 da toplanacaktır. X Maliye Encümeni bugün saat 10 da toplanacaktır. X Meclis hesaplarının tetkiki en - cümeni bugün saat 10 da toplanacak - tir. X İktısat Encümeni bugün saat 10 da toplanacaktır. X Vergilerde itiraz ve temyiz usul- lerine ve mercilerine ve vergi ihbar- namelerinin tebliğ suretine dair ka- nun lâyihasını müzakere için seçilen muvakkat encümen bugün saat 10 da toplanacaktır. z X İskân kanunu muvakkat encü - meni bugün-saat 10 da toplanacaktır, X Divanı Muhasebat Encümeni 30-VI-1939 cuma günü saat %da top- *

Bu sayıdan diğer sayfalar: