30 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

öi Eiâdişeli Avrupa'da diplomatik seyahatler BB. Gafenko ve Markoviç'in temasları 1 numaralı seyyah Gafen- ko'nun “Avrupa turnesi,, her- kesin nazarı dikkatini çeki- yor. Gafenko, petrol memle- ketini temsil ediyor. Panait İshati: “Avrupa'nın en fakir köylüleri bu eski kıtanın efen dilerine en büyük serveti te- min ediyor.,, Demişti. Romanya'nın — mukadderatı bugün belli değildir. Roma ile Berlin, Roman- ya'yı Yugoslavya'ya ve Maca- ristan'a yakınlaştırmayı dü- şünüyorlar. — Yugoslavya ile Macaristan birer iptidai mad- de yığmıdır ve totaliter mih- verin işine yarar. Londra ile Paris onlara ga- ranti veriyor. Bu garanti “şarka yayılış,, a karşı bir ka- ledir. Gafenko memleketini tem- sil ediyor. O da tıpkı şöemle- keti gibi sempatik, hissi ve ro- mantiktir. Gafenko sağa ve sola tebessümler saçarak seya hat ediyor. İkinci Karol Hit- ler'e mukavemet gösteriyor. ... Yugoslavya Hariciye nazırı Markovıç. diplomasi sahnesi- ne yeni geldi. Onuı tabi oldu- ğu hükümet “çok eski bir dünyaya çok geç gelmişe ben- ziyor.,, Ondan evel oradan kı- ral Aleksandır'ın eserini tah- rip ederek, memleketini mih- verin peşine takarak Stoyadi- noviç geldi geçti. Sırpların milli hissini kırdı. Halbuki sırplar 1937 de Delbos'un Bel- grad'ı ziyaretinde onu canlı bir şekilde alkışlamışlardı. Yugoslavya mihver memle- ketleri tarafından askeri ola- rak çembere alınmış vaziyette dir, Ekonomik olarak Rayh'ın elindedir: Almanya Yugoslav- ya'nın ihracını yüzde 60 nis- betinde çekiyor. (Hububatı- nın yüzde doksanı Almanya'- ya gittiği gibi, Yugoslavya'da yetişen domuzların yüzde 8 i Mihverin faaliyeti Mihver diplomasisi, Bo- hemya ve Arnavutluk üze- rine biribiri ardından yapı- lan kuvet darbelerinin hu- sule getirdiği tesiri tamire çalışmak için humalı bir fa- aliyet gösteriyor. İtalyan ve alman hükü - metleri şimdi gayretlerini Yugoslavya üzerinde tek - sif etmişlerdir. Fakat Yu- goslavya işin iç yüzünü bil mektedir. Arnavutluk ha - reketinin arifesinde, yarı resmi Politika gazetesi “İ- talya'nın sözde Arnavutluk üzerine bir hareket hazır - lamakta olduğu” hakkında çıkarılan rivayetlere sinir - leniyor, bu rivayetleri iddi- alı ve kötücül diye tavsif ediyordu. Resmi gazete na- sıl başka türlü yazabilirdi ki, ayni esnada Kont Ciya- no da Belgrad hükümetine en emniyet verici teminatı tekrarlıyor ve bu “iftira” - ları tekzip ediyordu. O pas- etrafında de Almanya'ya ihraç edilir. Sırplarla Hırvatlar arasın- da ihtilâf olduğu müddetçe da hili vaziyetleri — kararsızdır. Yugoslavya, Almanya'nın Sluvanya ya mühtemel bir te- cavüzüne karşı İtalya'dan ga- ranti arıyor. Keza, İtalyanla- rım Dalmaçya'da gözü var di- ye Almanlardan da garanti arı yor. ... Fazla olarak, Yugoslavya, Almanya ııe İtalya'nın kendi- sini macar ndılcılızme kar- şı garanti etmesini istiyordu. Macar tadilciliği nedir Macaristan geçen eylülde ilk defa hudutlarını tashih et- ti. İkinci olarak martta da Karpatlaraltı Rütenyasında tashih yapıldı. Bütün bunlar Roma ile Berlin'in vukufu da- hilinde oldu. Hattâ Macaris- tan'ın bütün dış politikası bun dan sonra mihvere istinat e- der. Fakat Macar nasyonalist temayülleri, mihver için diğer memleketlere karşı bir tehdit bahanesinden başka bir şey de ğildir. Macar guürüruüu buna ta- hammül edemez. Bu müddet içinde, demok- ratların yani sulhun mukabil taarruzu iki şekil altında ta- hakkuk ediyor: Evelâ, İngiltere ile Fransa tehdit altındaki memleketlere yaptıkları manevi — yardımı maddi yardıma çeviriyorlar. Fransa 31 mart 1940 a kadar Romanya'dan 400.000 ton pet- rol satın almayı taahhüt etti. Bundan bir iki gün evel otuz fransız petrol şirketi namına bir heyet Bükreş'e giderek ki- ral Karol ile ve on üç romen petrol şirketi bir anlaşma im- zalamıştır. İkincisi, bir taraftan İngil- tere ile Fransa, diğer taraftan Rusya arasındaki işbirliği, ar- tık nafile bir söz değildir. Paris - Midi kalya gününün ertesinde bazı yüksek yugoslav şah - siyetleri “Biz âdice aldatıl- dık” diye mırıldanıyorlar- dı, Bu şartlar içinde Vene- dik ve Berlin'de yapılacak beyanatlar karşısında şüp- he etmek hakkımızdır. Üs- lik, Avrupa'da bir harp çık- tığı takdirde muhakkak o- İan bir şey vardır: vaziyet ne olursa olsun sırp ordusu asla Fransa ile ınumfikle- rine karşı olmasıdır. Biz burada, Sov- vetler birliği ile olan paktı- mızla Polanya ile olan itti- fakımızın teşkil ettiği teza- dı tenkit etmiştik. Günün birinde felâketli bir çık - maz karşısında çin bu hukuki teahhürlerm tekrar gözden geçınlmeıı ni ııtıyorduk. Bu işi gör - meyi Almanya üzerine al - mak lütfunda bulundu. Bo- hemya'daki hareketinin do- ğurduğu reaksiyon saye - sinde, arzu olunan sarahat husule geldi. Artık biz, bi- ribiriyle ihtilâfa düşmek tehlikesi olan ayrı sistem - lere dahil — hplunmaktan kurtulduk. Romanya, üzerinde Al - manya'nın en açıkça gözü olduğu memleketlerden bi- ridir. Bükreş hükümetinin muvazeneli sulh siyaseti - nin dürüst yolunda devam edeceğinden kimsenin şüp- hesi yoktur. Fakat alman hegemonyası — takdirinde uğrıyacakları âkibet hak - kında romenlerin ne düşün- düklerini de herkes bilir. Filen esarete tekabül eden Bükreş muahedesinin bazı ddeleri unutul ştir. Arnavutluk hareketiyle Yunanistan da hedef tutul- muştur. Meçhul bir istika - met için gemilere irkâp e- dilecek iki italyan fırkası, yunan - ingiliz reaksiyonu karşısında neden karada kalmıştır ? Bunlar, basit sözlerin silemiyeceği hâdi- selerdir. Her beşeri hareket, ölçü- sünü kaybettiği zaman bir reaksiyon uyandırır. Bütün dünya “mihver”in usulleri karşısında reaksiyon halin- dedir. Hakikat budur. Wladimir d'Ormessno Nüfuz harbı îngıltre'nın dlplomıtık Mecburi askerlik kararı sulh demektir İngiltere askerlik mükellefiyetini kabul etmesi i- çin tazyik ediliyorsa, bu, harp tehlikesini önlemek i- çin daha elverişli bir tedbir mevcut olmadığı kanaati hâkim olduğu içindir. Daha harbın iIk gününde ehe- miyetli miktarda ingiliz kıtaları harekete geçmiye ha- zır bulunursa; bu ilk safın ardında mühim miktarda fırkalar harekâta iştirâk etmek üzere süratle seferber edilebilirse, şimal denizinden sahraya kadar olan muhtemel harp sahası, istilânın geçebileceği hiç bir gedik, hiç bir çatlak bırakmamış olur. Ancak askeri mükellefiyet İngiltere'ye bu kuvetli orduyu verebilir. Bu derece büyük bir teşebbüs için gönüllü usulü daima küçük bir vasıta olarak kalacak- tır. Yalnız müteaddit fırkalara sahip olmak değil, ay- ni zamanda bunları derhal el altında bulundurmak lâ- zımdır. Gönüllü usulü, geciktirici bir sistemdir ki modern harbın vakıalarına uygun değildir. Yeni harpte her geçen gün daha uzağa, daha kuvetle ve bilhassa daha süratle darbe indirmek vasıtalarını getirir. Avrupa kı- tasına çatlamış çanağı tamir için gelmek değil, bu çat- Jamanın husulüne mani olmak mevzubahistir. Kudretli bir ordu yaratmak ve tahakkuk ettirmek yalnız mecburi hizmet usuliyle mümkündür. Bu siste- min seferberlik mekanizması süratle hareket sahasına girmeyi mümkün kılar. Fransız ordusununki gibi mü- KP teselsil safları T ardınca mu sevketme usulü bir kaç hafta içinde harp terazisine ingiliz im- paratorluğunun temsil ettiği muazzam silâhlanma a- ğırlığını atmak imkânını verir. Boş laflara lüzum yok. kadar, alman kurmayı ayni şefin kumandası Şimal denizinden sahraya altında sıkı surette lehimlenmiş alman ve italyan ordularının seddini vücuda getirmiştir. Bu ordular şarki Avrupa'- da teşebbüslerini örtmek için mevkilerini muhafaza edebilirler. Londra ve Panse taarruz için bu mevki- den çıkabilirler de, Akdeniz'de, fransız ve ingiliz donanmaları üstün- lüğü temin etmiye kâfidir ve bizim Afrika ordumuz, hiç olmazsa başlangıçta her tehlikeyi önlemiye kafı- dir. Mısır'a rağmen!.... Jean Fabry - Le Matin yür cektir. Bunun mukabili 'de sahihtir. Tehlike saatine en iyi hazırlanmış diploma- tik tasannuları bir saman çöpü gibi süpürüp götüren beşeri realiteler vardır. İşte “mihver” bu realite- lere karşıdır ki beyhüde gayretler sarfediyor. Evet, beyhude, çünkü bütün dün- ya şimdi, totaliter devletle- rin zayif komşularının is - tiklâl ve emniyetlerine o - lan hürmeti ve sulh telâk - kilerinin mahiyeti hakkın- da kâfi derecede malümat sahibi bulunmaktadır. Bu tahavvül bilhassa şarkta mânidar bir şekilde tezahür etmektedir. Daima kötü şeylerin iyi tarafını görmek lâzımdır. Mart ve nisan taarruzlarının iyi ta- rafı, karma karışık vaziye- te biraz düzen vermek im- kânını meydana çıkarmış faaliy lılyı ayni ıılâlhı mnkıbele ediyorlar, Bunlardan birin- cisi Romanya ve Polonya i- le oldukça esrarengiz mü - zakerelere başlamıştır. İ - kincisi Yugoslavya'yı ve Macaristan'ı üzerine almış görünüyor. İki mihverin yaptıkları bu büyük reka- betin neticesi ne olacaktır? Şimdiden tahmini müşkül olan bir sual. Fakat biz ve ingilizler, bizzat kendimiz için sevildiğimiz hayaline kapılmıyacak kadar akıllı davranacağız. Polonya mil- letinin Fransa'ya karşı eski dostluk ananesini terket - memiş olduğu malümdur, fakat B. Beck'in bu dostlu- ğun müdafii ve müteahhidi olduğu muhakkak değildir. Romanya'da pek çok kimse- ler tarafından derin bir muhabbetle — sevildiğimizi de biliyoruz. Fakat bu tehdit ıltındadır ve her şeyden önce kendi emniye- tini düşünmek mecburiye- tindedir. — Komşularından hiç biri de hissi sebeplerle karar vermiye yanaşmıya - caktır. Diplomatlar ne ka - dar mahir olurlarsa olsun - lar, başkalarının bizi kuve- timiz ve azmimizden daha başka cephelerden muhake- me etmelerini temin ede - mezler. Fransa ve İngiltere, beri- kinin teşebbüsiyle, pancer- manizme karşı bir set inşa etmeye çalışıyorlar. Al - manya tehlikeyi mükemme- len görmüş ve derhal ku - şatıldığından şikâyete baş- lamıştir. Bu gülünçtür. Çünkü içinde kımıldadığı çember şimdiden o kadar genişlemiştir ki, bunun i - çinde boğulacağını mantı - ki olarak iddia etmesi im- kânsızdır. Almanya'dan hırslarına bir nihayet ver- mesini, fetihlerine bir hat tayin etmesini rica etmek, almanların tahayyül ettik- ci dünya tahakkümü kar- şısında kendimizi müdafaa etmekten başka bir şey de- ğildir. Orta ve şarki Avru- pa'nın milletleri, bu tehli- kenin onları bizden ziyade tehdit ettiğini anlıyacaklar mıdır Yakın bir istikbal bi- ze bunu gösterecektir. Her halde bir nüfuz harbı başla- mıştır. Bu harp vahimdir, müş - küldür, fakat dünyayı in - giliz - fransız kudretine ve azmine inandırabilirsek bu bu harbı kazanabiliriz. Gallus İNTRASİGEANT SAa k A eT nufku B: Musolini bizi telâşa kapılmamıya dâvet ediyur. “Fitili ateşlemek,, niyetin- de değildir. Hiç bir teca - vüz maksadı beslemiyor. Roma - Berlin mihverinin bir harp maksadiyle kurul- muş olduğunu iddia etmek saçmadır. İtalya ne istiyor? Sulh içinde çalışmak. Hiç şüphesiz tehdit ye - rine bu neviden sözler işit- mek tercihe değer.. Fakat, bunun yeni bir şey olduğu- nu kabule mecbüurüuz. Alp - lar ortasından esen rüzgâr bize şimdiye kadar bam - başka âkisler getiriyordu. Milletler arasındaki mü - nasebetlerin kuvet müna - sebetleri olduğu ve tarihin boyluboyunca “veyl mağ - luplara!,, sözünün çınladı - ğı bize ihtar Bugün ifadenin değişmiş olmasına seviniyoruz. Fa - kat buna şaşmamak da eli - mizden gelmiyor. Kendi - mize soruyoruz: İtalyan diktatörünün — birdenbire böyle edâ değiştirmesi için ne olmuştur ? İki şey olmuştur: Evelâ biz kendimizi topladık. Te- cavüze maruz — kaldığımız takdirde mukavemet etmi - ye karar verdik. Toprakla- rımızdan bir karış bile ter- ketmemek kararını izhar et tik. Ve sözler kâfi gelme - yeceği için lüzumlu ted - birleri aldık ve bir taarruza karşı kendimizi müdafaa et mek için gerekli hazırlıkln- —i yı'St giltere'de aynı şekilde harçket etti ve dün- ya farketti ki bu iki mille- tin verdikleri karar — bir blöf değildir. İkincisi, amerikan cüm - hurreisi Ruzvelt mesajını gönderdi. Gerçi B. Musoli- ni bundan müstehzi bir e- dâ ile bahsediyor. Fakat bu istihzalar, bundan duymuş olduğu heyecanı gizlemi - yor. Girişmek üzere oldu - ğu teşebbüsün ne kolay, ne de tehlikesiz olmadığını farketmiş olmalıdır. Her halde, italyan kamoyu en- dişelenmekte haklı idi. Du çe'nin nutku onu teskin maksadiyle söylenmiş ol - ması muhtemeldir. Fakat, biz, son aylarda, B. Eden'in dediği gibi “Diktatörlerin verdikleri teminatın geçer akça,, ol - madığını sık sık müşahede etmek fırsatını elde ettik. Diktatörlerin sulhçu olma - sını tercih ederiz. Fakat te- yakkuzdan — vaz geçmenin ediliyordu. t wıaw»î İ ü RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 — m, 182 Kecs./120 Kw. 19.74 m. 15195 Kcı/ 20 Kw. ı 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. ANKARA PAZAR: 30.4.1939 12.30 Program. 12.35 Müzik (küçük orkestra - şef: Necip Aşkın) 1 - Nie- mann - Çarliston (Dans). 2 - Ganglberger - küçük toplan- tr (Revü - Entermezzo). 3 - Schieder - Dinle.. Keman ne söylüyor (Tango). 4 - To - man - iyana hülyaları (Vals). 13.00 Memleket saat ayarı, a - ,anı ve meteoroloji haberle- 13.15 Müzik (Küçük orkestra - şef: Necip Aşkın) Devamı: 5 - Robert Stolz - Praterde ağaçlar tekrar çiçek açıyor fantezi. 6 - Carl Rydahi - Me- lodi. 7- Lehar - Çocuk prens operetinden potpuri. 13.50 Türk müziği Çalanlar: Zühtü —Bardakoğlu, Refik Fersan, KKemal Niyazi Sey- hun. Okuyan: Sadi Hoşses. 1 - Ali ağanın - hicaz peşre- vi, 2 - Kâzım Usun - Hicaz şarkı - Gamla kıymettar öm- rün, 3 - Salâhattin Pınar'ın - Hicaz şarkı . Hasta kalbim- de. 4 - UÜdi Cefnil'in - Hicaz şarkı - Ne küsdün bi sebep böyle, 5 - Şevki beyin - Hi- caz şarkı - Sen bu yerden gi- deli. 6 - Kemal Niyazi Sey- hun - Kemençe taksimi, 7 - ..... - Halk türküsü - Yakı- na gel yakına. 14.20 -14.30 Konuşma (Kadın saati - Çocuk terbiyesine da- ir). 17.30 Program. 17.35 Müzik (pazar çayı) PI. 18.15 Kounşma (çocuk saati). 18.45 Müzik (Şen oda müziği - İbrahim Özgür ve ateş bö- cekleri). 19.15 Türk müziği (Fasıl he - yeti). Çalanlar: Hakkı Der- man, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri © Üfler. Okuyan: Celâl Tok - — ses. 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle- Ti. 20.15 Türk müziği Çalanlar: — Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan. Okuyanlar: Muzaf - fer İlkar, Melek Tokgöz. 1 - Tanburi Cemil - Şetaraban peşrevi. 2 - Sadullah ağanın - Şetaraban bestesi - Nedem- ki olgül Ruhin. 3 - Şemsettin Ziya - Şetaraban şarkı - Ol- du şeb mahmuru zevkin, 4 - Ruşen Kam - Kemençe tak- simi, S$-..- Şetarabın şarkı - Ey bahçıvan senin bahçen. 6 - İshakın - Şetaraban yürük semaisi - Pir olmada gerçi nice gönül. 7 - Tanburi Ce- mil - Şetaraban saz semaisi. 8 - Faizenin - Acem aşiran şarkı - Kime halin diyeyim. 9 - Nobarın - Eviç” şarkı - Sevgilim bu akşam. 10 - - Halk türküsü - Sinemde bir tutuşmuş yanmış, 21.00 Neşeli plâklar, - R. 21.10 Müzik (riyaseti cümhur bandosu - şef: İhsan Kün -< çer) 1 - H. Houziaux - Marş. 2 - Vollstedt - İspanyol aşkı (Vals). 3 - Glinka - Ruslan ve ludmilla operasınımn uver- türü. 4 - Ph. Gaubert - Rap- sodi. 1 - Dağda. 2 - Eğlenti- ler, 5 - Rimsky « Korsakow - Arının uçuşu, 22:00 Anadolu ajansı Seryisi.), 22.10 Müzik (tazbant - Pl). 22.45 -23 Son ajans$ - haberleri ve yarınki progğram. (Spor münasip olacağı kanaatin - de değiliz. Bize emniyet telkin etmek için nutuktan başka bir şey Tâazimdir: Gallus İntransigeant ne geçikme ümhürreisi ” Roose « îilî"uı €ömert te « şebbüsü hiç bir vecihle ko- lay bir sulh hayalini uyan- dırarak demokrasilerin si - lâhlanmasını - geciktirme - melidir. Hür milletler için, ken - dilerini Roma - Berlin mih- verinin muazzam askeri te- şebbüsüne müdafaasız tes- lim etmesine ramak kalmış olan hayallere tekrar ka - pılmaktan daha tehlikeli bir şey olamaz. Fransızlarla ingilizlerin bugün muhtaç oldukları şey, yırtıcı devletlerin te - cavüzüne karşı kesif müda- faa organizasyonunda ame- rikalıların yardımıdır. Birleşik devletler, tota - literliğin iştahları ile doğ - rudan doğruya tehdide ma- ruz bulunmuyorlar mı? Va- zife ve menfaat onlara hak ve hüriyet düşmanlarına karşı gecikmeden silâhlan- | | | mayı ve cihazlanmayı âmir- ı dir. | Bu düşmanlar matbuat - — ları vasıtasiyle Amerika cümhurreisinin asıl daveti- — nin kendilerine ilham etti- gi nefreti izhar etmişler - — dir. Buna istihza ve istih - — faf dolu bir umumi red ce- vabı verdiler. Eğer dikta - törler, resmi cevaplarını 28 nisana talik etmişlerse, bu sır taleplerinin tonunu da- j ha ziyade belirtmeye vakıt bulmak içindir. Bu. iki nevi- devleritr | zümresi arasında bir enter- nasyonal konierdus düvet totaliter devletlerin muva « fakatiyle neticelenebilir. Bu neviden bir konfe- rans hiç bir veçhile dünya yüzünde milli istiklâlleri ihlâl edemez. Böyle bir konferansın enternasyonal adâlete yeni suikastler için yeni bir tuzak olacak “ırk- cılık” ve “hayat sahası” hi- lelerine de faaliyet zemini teşkil etmesine riza göste- | | İ İ İ rilemez. Tavizlerin değil, müda - faanın sırasıdır. İnzibatlaşmak, silâhlan - mak, mütecavize mukave - met için birleşmek, işte de- mokrasiler için yegâne faydalı parola. Gerisi an - cak kaybedilmiş zaman ve safiyetten ibaret olacaktır. Henry Berenger LA TRİBUNE DES NATİONS KURBAĞA DAMGASI —I serseri. Üzerlerinde bulunan kâğıtlar. dan Galay'dan geldikleri anlaşılıyor. Geceyi Bath'da, Booney'de geçirmiş- ler. Haklarında bütün bilinen bu ka - dar. Katilin ısmı. Carter... Onu, Glou- .cester h p tık l Ehemi- yetsiz bir hâdise addedıldığınden ma- halli polis Scotland Yard'ın yardımı- ni istemeğe lüzüm görmemiş. Bu cina- yet onların halledebilecekleri kadar basit bir vaka! Elk, devam etti: — Söylemeği unutuyordum. John Bnnett'i bu akşam Paddington'da gör- düm. Oha muhakkak garlardan birin- de tesadüf ediyorum. Sırtında bir si- nema makinesi taşıyordu. Onunla ko- nuştum; canı çok sıkkındı. Uyurken objektifi açık bırakmış, bir haylı film ziyan etmiş. Geçen gün, onun çekmiş olduğu filmler hakkında bir makale o- kudum, Bu gidişle yakında kıymetli bir sanatkâr olacak anlaşılan.. John- son'dan bir mektup aldım, benden Ra- yin adresini soruyor. Galiba ona iş tek Nf edecekmiş. Şu Johnson meziyet sahibi bir adam. — Ona adresi verdiniz mi? — Evet. Sonra Ray'i bizzat görmeğe Yazan: Edgar WALLACE gittim ama şehirde değilmiş. Hareket edeli bir iki gün olmuş, bir kaç hafta- ya kadar ancak dönermiş. Bir şey de. ğil, kendine teklif edilen yeri kaybe- decek! Yemeği bitirdikten sonra sigara sa- lonuna geçtiler. Elk sigarasını yaktı. Dick, Ella'ya bir mektup yazdı. Mek- tup bittikten sonra, Elk dedi ki: — Adamlarımdan birini, bir kimya fabrikası hakkında tahkikat yapmağa memur ettim. Bu garip bir kumpanya. Bir düzine kadar amelesi var. Onlar da muntazaman çalışmıyorla:. Bu fabri- kada büyük kudrette bir elektrik tesi- satı var. Eskiden burası bir zehirli gaz fabrikası imiş. Bu günkü kumpanya, onu hemen hemen bedava denecek bir paraya satın almış. — Bu fabrika nerede bulunuyor? — Newbury ile Dideot arasında. Fabrika, hükümet kontrolü altında i - ken, Newbury itfaiyesine her sene mu- ayyen bir vergi vermeğe mecbur imiş. Yeni kumparıya fabrikayı satın alınca bu kontratı da üzerine yüklenmeğe mecbur olmuş. Şimdi, Newbury itfai- yesinin yardımını reddederek bu kont- iye teşkilâtı bunu kabul etmemiş ve daha iki sene ömrü olan kontrat baki kalmış. Dick, itfaiye teşkilâtı ile kimya fabrikası arasındaki bu anlaşmaz - lıktan dolayı büyük bir alâka duyma - mıştı. Sonradan, ehemiyetsiz telâkki ettiği bu konuşmanın ne kadar işine yarıyacağını anlıyacaktı. Dalgın dal - gin: — Ya, çok garip doğrusu, dedi. Ray'in esrarengiz gaybubetinden i- ki hafta sonra, Elk,, Joshua Broad'ın davetini kabul etti. Beraber yemek yi- yeceklerdi. Elk, kendisini bekliyen Broad'ın ya. nına 10 dakika teehhürle gelebildi. Eik, satın almış olduğu bir gazeteyi açtı. — Gene kurbağaları mı arıyorsu - nuz? Eik; dalgın bir halde: — Ne dediniz? Diye sordu. — Kurbağaları mı arıyorsunuz? — Hayır, zaten gazetelerde bu sa- hada hi, bir malümat yok! Fakat iş- ler değişecek? — Ne zaman? — 1 Numaralı kurbağayı yakaladığı mız zaman. — 1 Numaralı kurbağayı benden evel yakalıyacağınızı zannediyor mu- sunuz? Elk, ona, gözlüklerinin üzerinden baktı. ratı feshe çalışıyorlarmış. Fakat itfa- — Ben de kendi kendime uzun za- mandanberi bunu soruyordum, diye cevap verdi. Broad sordu: — Onu benim yakalayacağımı mı tahmin ediyorsunuz? Elk — Hesaplarımda yanılmıyorsam, e- vet, dedi. Bu sırada gazetedeki bir yazı âlâkasını celbetti. — İşte buna sürat derler, dedi. Bu sahada, siz amerikalıları bizler geçıyo- ruz. Broad: — Hangi sahada? Diye sordu. Ben İngiltere'de, bizden daha iyi bazı işler yapabileceğinize kani olacak kadar kozmopolitimdir. Elk, tavana baktı — 15 gün! Diye hesap etti. — Ne oluyor? — Gloucester'de bir serseriyi öldü- ren Carter vardı ya... — E, ne olmuş ona? — Bu sabah idama mahküm olmuş! Joshua Broad kaşlarını çattı. — Carter bu sabah idama mı mah- küm olmuş? Ben hâdiseyi takip etme- miştim. Lütfen anlatır mısınız? Elk: — Mesele basit, dedi. İki serseri kav. ga etmişler, galiba ikisi de sarhoşmuş. Biri ötekini vurmuş! Onu, ölen ada- mın yanında, sızmış, uyuyor, bulmuş- lar. Elde mutlak bir delil yok. Mah- küm ağzını açıp bir kelime söylemiyor. Avukat tutmak da istememiş. Şimdiye kadar bu kadar süratle neticeye varan hiç bir cinayet muhakemesi görülme- miştir. Broad, düşüncelerinden sıyrılarak: — Vaka nerede cereyan etmiş? Di- ye sordu. — Gloucester civarında. Gazeteler bundan pek az bahsettiler. Şayanı alâ- ka bir hâdise değil. Meselede kadın parmağı olmadığı için bu iki serseri- nin macerası halkı alâkadar etmıyor uzun bir koridorun nihayetinde bulu- nan sön höcreyi işgal ediyordu. Bu o0. — danın yanında, maküil bir sebepten ö- türü daima boş kalan diğer bir höcre vardır. Ray'i kapattıkları höcre, diğer- lerinden daha iyi tefriş edilmişti: i - çinde, demir bir karyola, çam ağacın * dan mamül bir masa, rahat bir koltuk, ve iki isk bulunuyordu. İskemle* Amerikalının bu daveti y k gayesi aşikârdı. Balder hıkkındı ma- lümat almak istiyordu. Ne zaman mevzuu bu sahaya intikal ettirdi ise her seferinde, Elk, kaçamaklı yollarla başka şeylerden bahsetti. Broad, hesa- bı görmek için garsonu çağırırken: — Sizden havadis almak da ne zor şeymiş, dedi. Mamafi Balder hakkında benim de en aşağı sizinki kadar malü- matım var. Elk: — O halde bana hangi hapisanede bulunduğunu lütfen söyler misiniz? Diye sordu. Broad derhal cevap verdi: — Pentoville'de, yedinci kısım, 84 üncü höcre! (Elk hayretle yerinden fırladı). Sakın ben bunu keşfettim di- ye onun yerini değiştirmeğe kalkma- yın, Onu nereye götürürseniz götürü- nüz, gene kolaylıkla nerede olduğunu öğrenirim ! Kısım: XXX Gloucester hapisanesinde Eski Gloucester hapisanesinde, Ray, lerden birinin üzerinde gece gündüz. nöbet bekliyen bir gardiyan oturuyor” du. | Höcrenin, üç kapısı vardı: kapının biri koridora ,diğeri ufak bir banyoyâı: üçüncüsü, içinde bir idam sehpasınıf yükseldiği boş odaya açılıyordu. Ray Bennett idam odasının bu kadar yaki* nında olduğunu bilmiyordu. Bilmi$ olsaydı, bu onu gene fazla sarsmıyâ” caktı. Ölümden hiç korkmuyordu. Uyutucu ilâcın tesirinden kurtuldu” ğu zaman kendini bir polis merkezil” de bulmuş, başı hâlâ serdemlik içind? olduğu halde kendisini cinayetle itti” ham ettiklerini işitmişti. Neler cer€ ” yan etmiş olduğunu hiç hatırlamıyOf' du. Bildiği yegâne şey, Lew Brad)' den nefret ettiği, ve onu oldi.u'nıekten çekinmiyeceği idi. Sonra, onunla ber4” ber yürüdüğünü, ve bir yerde oturmu! olduklarını hayal meyal hatırııyord“' Ona, Brady'nin öldürülmüş - oldu * ğunu, ve tabancanın onun elinde bü * lunduğunu söylemişlerdi. Ray, mü madiyen, yanında bir tabanca taşiy" ( Sonu var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: