Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| | İ 29.2. 1939 ULUS [ HAYAT v e SIHAT ) Onun ifratı olur mu? beKııfrıtıiılerden bazıları buna se- duılııl: r'.*"ük Y_ıkliyle ifrata gitmiş ol- Böndi Ka __Soıîerırler, eski israfın * Züğürtlüğünü çektiklerini id- Napoleon demişti ki : Italya, şimdiye kadarki talep - lerinin vasfını ve delillerini ancak buatı vasıtasiyle tanıtır. Onda ifrat olabileceği, ifr d kudretsizlik gelebileceği fikri tabes hastalığının asıl sebebi bilinmediği zamanlardan kalmıştır,bu hastalığın dia ederler, b Hkakelihe Te vi demekıi;_ u, kendi ifti- 'Y(I-k". birçok şeylerde israf zü- :“ Üğe, yoksulluğa sebep olur. Fa- iak tenasül kudretini sarfetmekte sraf olamaz, çünkü onun itidal de- nilecek F Yeldldie ğ Üenecse 2A Si yıı'kötrııcr.JBı_ı_ lşıı.dnnn iptid. da bütün vücuüde bir tehey- yüç geldiği gibi tenasül kudreti de artar, hasta inanılmıyacak marifet- ler gösterir. Sonra hastalık - ilerle- yince kudret söner. Bu hastalığın se- bebi bilinmezken ©o marifetlerin kudretsizliğe sebep olduğunu dü- ü k kabil olurdu. Fakat şimdi Bu hususta öğüt vermek istiyen '_l"lk hocalariyle hekimlerin sözle- ri de — ölçüleri ancak kendileri ol- d:'"mdln — pek başka başkadır... :'."ük adamlarda tenasül kudretinin A b_'lvük olduğuna çok dikkat edil- Miştir. En meşhuru bizim büyük he- Ibni Sina, sonra Napolyon. Lu- ";"' de büyük adam olduğundan, ta- bii kendi kudretiyle ölçerek, haf- tada üç defa vazife ifa etmenin lü- zumlu olduğunu, mezhebini kabul edenlere söylemiş. Almanya'nın ka- o hastalığın asıl sebebi ne olduğu biliniyor. Ona tutulan hasta tenasül kudreti cihetinden marifetler gös- termese de sonra kudreti gene söner. Bu kudretin sönmesiyle önceden if- ratı arasında bir münasebet yoktur. Önceden ifrat denilecek marifetler de, sonraki yokluk da hep o bula- nık hastalığın neticeleridir. Normal bir adamda o kudretin is- raf edilebileceği hatıra gel li dir. İnsan oğlu, hayat sahibi olan her cisim gibi, neslini ipka için dünyaya lmiştir. Kimisinde tenasül kudreti labalık bir leket olmasında ora- daki insanlardan çoğunun Luter Olsa gerektir. Halbuki bu da umumi bir kaide tlamaz. Bir günde on defa, on iki defa kudret gösterdikleri halde alt- Miş yaşımdan sonra bile yorgunluk hi: iyenl ü olsa da her Bün bir defa kudret gösterip te ge- he ihtiyarlamıyanlar pek çoktur. bir veya birkaç misalini he- kimlerin hemen hepsi — onların ken dilerinin değil, eşlerinin şikâyetle- rinden ve biraz itidal tavsiye etmek #icalarından dolayı — bilirler. Be- nim bildiğim misallerden birinde kırk yaşmdaki bayan altmışı geç- kin eşini brrakıp gitmeğe mecbur ol- muştu. Bay kendisine yeniden bir eş bularak yetmişini de haylıca geçtik- ten sonra rahmetlik oldu. Bu zatın babası ve öteki erkek kardeşleri de “Kesirülevlât” olmuşlardı. Anlaşı- lıyor ki hayatta her şey gibi bu kud- ret de soya çekiyor... Bu meseleyi tetkik eden hekimler en ziyade Amerika'da çıkmıştır. Fa- | ğ kat onlar da aralarımda ittifak ede- | $ rinde, altmış yaşını geçirmiş birçok erkekleri tetkik etmiş, o yaşta kud- retini muhafaza etmiş yirmide bir kişi bile bulamamış. Onun için Ame- rikalıların ifrata gittiklerini, kud- O da ölçüsünü kendi üzerinde al- |f Miş olacak, çünkü onun yanlışını çı- karan hekimler daha çoktur, onla- li A daha yüksek derecede olur. Tabiat o kudreti sarfetmek lüzumunu gös- terdikçe perhiz etmeğe bir sebep yoktur. Tabiatin emrini yerine ge- tirmekten o kudret azalmaz. Kudretsizlik daha ziyade, onda israf olacağını hatıra getirerek, ken di kendine perhiz etmekten gelir. Sinirlerin ve hormonların uzun müd det faaliyetden durmaları onların battal kalmalarına sebep olur. Süveyş kanalının idaresi ve kontro- lü, bu talepler arasında istarla yer almaktadır. İtalya'nın bu istekleri tarihi se « bepler ve iktisadi İüzumlara daya « nir. İtalyan gazeteleri, kanalın açıl- ması fikrinin, ilk defa fransızlardan Ferdinan dö Lesseps'e ait olduğunu kuvetle inkâr ediyorlar. Kanalın a- çılma fikrinin, fransızlardan evel Leo Negrilli adında bir italyan'a ait olduğunu ilân ediyorlar , Daha on dördüncü Lüi zamanında Savary tarafından kırala müracaat edilerek, doğru bir yol bulunması teklif edilmişti. Bu doğru yol bila- here Ferdinan dö Lesseps zamanın- da tahakkuk etmiştir. Napolyon'un Mısır seferi ilim i - çin mühim neticeler meydana çıkar- mıştır. Çünkü Napolyon'un yanında bir sürü âlim bulunmakta idi. Na - polyon, Kızıldenizle, Akdenizi bir- leştirmekle istifade edeceğini düşü- nerek mühendis Löper'den tetkik - lerde bulunmasını, ve tavsiye etme- sini emretmiştir. Fakat - mühendis, yaptığı tetkiklerde, Kızıldenizle Akdeniz arasında 9 metre bir sevi- ye farkı olmuştur. Halbuki hakikatte aradaki seviye farkı, hissedilecek derecede bile de- ğildi. 832 de İskenderiye | Mısır'a hâkim olan dünyaya hakim olur! İngiletere ve Fransa İ .. 'I * bu sözü unutmadılar Süveyş Kanalı üzerinde İtalya'ya her hangi bir hak vereceğe benzemiyorlar yon'un dostluğunu ve büyük yardı- ' mını bile gördü. 17 teşrinisani 1869 da, birçok av- rupalı prenslerin huzuraliryle, kı- raliçe Öjeni'nin önünde bayram ih- tişamları içinde Ferdinand dö Les- seps ile hidiv, kanalın küşad resmi- ni yaptılar. Kanal, o tarihte, son de- rece inkişaf bulmuş olan Akdeniz ti- caretine açılmış oldu. Figaro gazetesinde L. Romier, 16 11938 de, Süveyş ka- t luğuna Ferdinand dö Les - seps tayin edildi. Ferdinand, evelki ühedisin hatıralarını ve ilmi tet - Genç Kızlar Hâkimler Avukatlar ve Bütün ailelerin $ görmesini tavsiye edeceğimi: ; FİLİM £ ASRIİ BATAKHANELER $ Arzuyu umumi üzerine bu © akşam da YENİŞEHİR ULUS rm fikrine göre kudretlerini muhafaza edememiş o- | İi lanların aa hepsi çok alkol küllan- mış olanlardır. Araya alkol karış- mayınca bu kudreti Eım.q!u. if. rat ve israf olamaz. e Bu da akla pek yakındir. İnsan yemek yemekte ifrata gidebilir, kar nı doyduktan sonra, iştahı kesildik- ten sonra pek hoşuna giden bir ye- mekten tekrar yer. Fakat tenasül kudretini kullanmakta ifrata — git- mek kabil değildir, çünkü o kudreti :Pfdılıîlmcnh şartı vardır. O şar- yerine g hsne ip- tah ilâcı kullanılmazsa, normal ola- Tük ©: kudreti fazla sart k, yo- rulmak imkânı yoktur. da devam ediyor. kiklerini okudu. Bu işle son derece alâkadar olmıya başladı. Ferdinand, Mısır hidivi Mehmet Ali paşa ile oğlu prens Sait paşadan, eski kanal hesaplarının tekrar tahkiki müsaa- desini aldı. 1841 den 1847 senesine kadar birçok mühendisler tesviye i- le uğraştılar. Bunlar arasında Leo Negrelli de varndı. Haddizatında Negrelli italyan değil avusturyalı - dır. Bu mühendisler Löper'in yaptı- ğı hesapları tamamen hatalı buldu - lar. Lesseps bu yeni hesapları esas tu- tarak 1854 de Mısıra tekrar geldi. O zaman Mısır hidivi Sait paşa idi. Lesseps, Sait paşaya, mütekditken dikkatle hazırladığı kanal projeleri- ni takdim etti. Nihayet 5 şubat 1856 da kanalın imtiyazı imzalandı. esseps'in bu büyük teşebbüsü- nün karşısına birçok güçlük- ler çıkmağa başladı. Hükümetler, in- sanlar ve tabiat hep ona karşı birleş- miş gibi idi. Fakat Lesseps hepsine karşı koydu, her manii aştı. Mu- vaffak oldu, Hatta üçüncü Napol - nalının — tarifelerinin bitind sağlamlık olmamasıdır ki, İngilte- re'yi nihayet Filistin'e ve Mavera- yierdün'e yerleştirmiştir. İngiliz si- yasetinin görüşü iki katlıdır: İcabederse, geniş Tih çölü vası- tasile Süveyğ kanalını ve Mısıtı ka- patmak, yine icapederse, yani ka - naldan geçmek imkânı kalmazsa, Hindistan imparatorluk hava ve ka- ra yollarını açmaktır. 1914 - 1918 harbı İngiltere'ye göster- miştir ki, büt deniz yolu, kendi dev- let adamlarından daha çok ihtirama kanalın işletilmesinde ve idaresinde, italyanların iddialarının ne kadar hafif esaslara dayandığını anlatmış- tır. Tarih itibariyle ne kadar gerilere gidersek gidelim, italyan matbuaatı- nın iddiasının hiç bir zaman doğru olmadığını görüyoruz. üveyş kanalı bir fransızın e - seridir. Sermayesi de hemen hemen münhasıran fransız ve mısır sermayesinden ibarettir. 1858 de, mil- Jetler arası Süveyş kanalı kumpan »« yası tesis edilrken, Ferdinand Les- spes 200 milyon altın frank toplıya- bilmek için yirmi memleket çağırdı. O zaman İtalya, bir milyon frank - tan biraz fazla para ile kaydoldu. Hlabuki Fransa, kendisinden 40 mil- yon frank istendiği halde o, 103 mil- yon frank verdi. İtalya'nın şikâyet ettiği kanal ta- rifesine gelince, 1856 da tespit edi - len tarifeye nazaran, bugün yüzde 50 düşüktür. Shipping World ismindeki ingi- liz gazetesi, İtalyan matbuatı tara - fından teklif edilen ıslahatı işaret e- derek: “İtalyan matbuatı, halledilecek leler bulup çıkardı.” demiştir. KTT Hayatın içyüzü 39 SBahibi olan kadınla konuşurken usul- Ca Franses'in odasına daldı. Kati bir ifade ile; — Franses, dedi, hemen dışarıya çık! Sesinde öyle bir katiyet vardı ki iz, hiç bir sual sormadan itaat mec- buriyetinde kalmıştı. Aynı itaatle Bl_iı'in yanina oturdu. Otömobil işle- Mişti; onları ancak avludan çıkarken Montagü görmüştü. Herif, telâş ve heyecanla bağırdı: — Hey! Hey! Nereye gidiyorsu - nuz? Arabayı çevir, geri getir, geri getir diyorum sana. Seni haydut seni! Duymuyor müsun dedikleri mi? Blis arkasına dönüp bakarak ses- lendi; — Siz olduğunuz yerde kalıp ye- meğinizi yiyiniz; yahud da hızlı ko- şarsanız Vudford'dan kalkacak son trene yetişebilirsiniz. -Arkalarından bir takım hiddetli hiddetli kelimeler, yarım yamalak :îm:::;: İeb'dıi' Artık Londra yolu- üş Dulunuyorlardı. Franses, korkmağa baglımış!:ı. Ti am — Ernest, dedi, bu b ne iş? ne yap- t biliyor musunuz? Yazan: Filips Openhaym — Gayet iyi biliyorum, Son tren kaçmıştır. Herif, bili bozuk gösterip seni burada otelde kendisiy- le alıkoymıya yardım etmem için ba- na bir âltın lira verdi. Beni böyle hayvanca maksatlarına âlet olayım diye kullanıyor. Kız, derin bir nefes aldı. Yüzü es- kisinden daha fazla solmuştu. Biraz sonra başı önüne düştü. Blis, direk- siyonu sağ eline alıp sol eliyle kızın beline sarıldı. — Kadınım, dedi, yeni işler arama- ğa mecbur da kalsak, hayatımız du- racak değildir; neşenizi kaybetmeyi- niz, Bir otomobil gezintisine ve taze hava almağa çıkmış değil mi idiniz? O halde keyfimize bakalım. Delikanlının sesinde emniyet ve- ren, şevk getiren bir ahenk vardı. Kı- zın da bütün cesareti geri gelmişti. Gülümsedi ve olduğu yere daha ra- hat yerleşti. Yavaş sesle: — Acaba, dedi, mister Montagü bu yemeği ağız tadı ile yiyecek mi? Ortalık gittikçe kararıyordu. Niha- yet ışıkların artmasından Londra'ya yaklaşmış olduklarını anladılar. De- 5İ ei ah PDT YYYOYERERI OO LANTOŞ Macaristan'ın kuvetli Çiganı Avrupa'nın meşhur cazı Yakında ULUS sinemasında xa0 LT DDD likanlı kolunu, kızın belinden çekip sürati azalttı. Kız titriyordu. Delikanlı: — Allah allah, dedi, bu Londra'da ne var ki sizi böyle korkutuyor? — Bilmiyorum ama, dehşet içinde- yim. Bu şehirde korkunç bir hava var. Sanki yeni yeni kurbanlar istiyor gibi geliyor bana. Bir eliyle karnımı- zı doyuracak ekmeği veriyor; öteki eliyle de bütün neşemizi, huzurumu- zu elimizden alıyor. — O halde, bunlara göğüs germe- sini öğrenmeliyiz. Garaja gittiler. Blis orada Monta- gü'ye bir tezkere yazdı ve lirayı zar- fın içine koyarak bıraktı. Ondan son- ra kendi sokaklarına doğru yürüdü- ler. Blis dedi ki: — Bütün bir haftalığım cebimde. İçimde büyük bir cesaret ve yenilmez bir iştiha var. Onun için birlikte gü- zel bir yemek yeyip bir şişe medok içebiliriz. Kız yarı mesud, yarı muztarip gü- lümsedi. Sonra ikisi de Druri Leyn'e doğru yöneldiler. XIX Üzerinde uzün keten bir gömlek bulunan, saçları karışık, parmakları yağ lekeleriyle dolu bir delikanlı, Druri Leyn'deki lokantanın kapısı Ö- nünde, birisini aranır gibi duruyordu. Blis'i görünce kafasiyle selâm verdi. aei f Araml Sikei B ğki B irçok gazeteler, meselenin sit- değer. Çünkü bu yolun kıymetini da- K İ Gün İçi Radyomuz ve Spikerleri Yazan: Nasuhi BAYDAR Türkiye radyoları idaresinin ara- makta olduğu spikerleri bulmak ksadiyle açtığı imtih dün ya- pılmış olduğunu öğreniyoruz. Bütün kalbimizle temenni edelim ki idare kendisinin ve her gün biraz daha ço- ğalan dinleyicilerinin istedikleri spi- kerleri bulmağa muvaffak olsun, Bu suretle ihsas ettiğimiz tereddüt, spi- ker bulmak meselesi'nin kıymetleri meydana çıkarmakta en doğrü usul olan imtihanla, ve fakat biraz da talih ve düfle hallol bil ği - he inandığımızı anlatmıya matuftur, Spikerin, radyoya nispetle anten, irsal cihazı, mikrofon veya neşir programı derecesinde ehemiyeti ol- duğunu kabul etmeliyiz; zira bütün bu karışık, narin ve harikulüde me- kanizmadan kulaklarımıza intikal e- den konferans, musiki, tiyatro piye- si, ve her şey, onun sesi ve onun dili ile alâkalıdır. Ahizelerimizin başım- da, kendine hâs canlı fısıldayışmı i- şiterek programını dinlemeğe hazır- Ve posta h isi ise, ond bize erişen ilk beşeri hitap aspikerin sözü, ve, gece düğmeyi kapayıp ya- tak odalarımıza giderken hepimizi “geceniz hayır olsun!,, dileği ile u- ğgurlıyan gene onun sesidir. Dinleyi- cilerini en sakin uykuya ve en tatlı rüyalara tevdi eden bu ses sadece güzel olmak yetmez, en temiz lisan- la tekellüm etmek de şarttır. Geçenlerde, Fransa'da, akademi d Duhamel'in radyo hak- ha evel aniryan ve düşünen ş tı. Cemal paşanın cesurca yaptığı kanal seferi az daha muvaffak olu - yordu. Kanalı o zaman iki fırka hint li, bir fırka Lankaşirli, yedi in- giliz harp gemisi bekliyordu. Bu ge- milerde 168 parça top vardı ki büun- ların 73 tanesi ağır toptu. [ ngiltere, Napolyon'un sözünü ünutmamıştır: “Mısrra ha - kim olan, dünyaya hakim olur.” İngiltere Hayfa'da kuvetli bir üs vücuda getirdi. Kıbrıstaki vasıta- larla burasını kuvetlendirdi. Hatta Mısırda bile İskenderiyeyi donan- ması için bir istinat noktası haline getirdi. Mısır hududunu Libya'ya karşı organize etti. Misır, İngilterenin yardımı ile, modern bir havacılık kuruyor. 50.000 kişilik ordu vücuda ketiriyor. Hin - distan yolu üzerinde bulunan Cibu- ti'nin müdaf kuvetlendirmek suretiyle biz de tıpkı İngilterenin plânı dahilinde çalışryoruz. Zaman bizi sıkıştırıyor. İtalya teh dit ediyor.Başka türlü hareket etmi- yelim. Eğer hiç bir tecavüz fikrimiz kında verdiği bir konferans — o za- man bu sütunda bahsetmiş olduğum gibi — hayli münakaşalara sebep ol- muştu. Bu vesile ile açılan bir anke- te cevabında Paul Valery, radyonun kültüreyardımını şu mütalea ile tarif etmektedir: “Radyounn memleket ölçüsünde faydalar temin etmesi muhtemeldir. Meselâ, telâffuz ve i- fade hususlarında tedris sistemimiz- deki ananevi kifayetsizliği radyo i- zale edebilirdi. Dilimizin ve edebi- y öğretildiği iddia ol mekteplerde, bir gramer veya edebi- yat dersinden sonra, nesir veya şiir okuma temrinleri yapıldığı esnada işitilenler kadar gülünç şeyler ta- savvur. edilemez. İmdi, fransızcayı hakkiyle bilen güzel sesli spikerler b ve ol tmı halk ta- bakaları arasına yaymakta mual- limlerin beceremediklerini muvaffa- kiyetle yapabilirlerdi. Sahne sanatkârlarımızın ve ha- tiplerimizin türkçeyi ne hale getir- diklerini anlatmıya hacet yoktur. Bunların dudaklarını her Kımıldatış- ta ruhlarımıza ıhttı’klın ıstırap kimi layışımız ve hususiyle yoksa, kazanımış olduğumuz haklı dan feragat ğe de karar vermiş bir haldeyiz. Le Figaro'dan dilimiz için, çıplak yamaçlardan âni dökülen seller kadar yıkıcıdır. Rad- yanlışsız telâffuz ederek, cümleleri ratejik istifadelerini hatırlat maktadır. Lüsyen Romiye şu fikir- dedir: — Kanal kumpanyası konseyinde, İtalyan idareciler bulunması hiç bir şey değiştirmiyecektir. Mesele, şar- ki Akdeniz havzasında deniz muva- zenesidir. Bu moktai nazardan, tay- yare üslerinin yakınlığı ve çoklu- ğu ile İtalya'nın istifadesi bellidir. Süveyş kanalından yapılan muva- sala ve irtibatlarda bir emniyet ve Blis, arkadaşına: — Güneş bil kumpany d birisi, dedi, galiba şoförlerinden biri- sini atıyor, Franses; — Nefret edilecek adamlar, dedi, müdürlerini tanısaydım, bunların hak larında neler düşündüğümü — söyler- dim, Bunlar, başkalarına ne türlü muamele edileceğini asla bilmedikle- ri gibi bir i işsiz kal da- ki fecaati de asla takdir edemezler. Blis, elini bir an' kızın omuzuna koydu. Onda bu türlü faciaları anlı- yan bir kimse hali vardı, Son zaman- larda mahrumiyetlerin, — ıstırapların her çeşidini görmüş olan Blis, Ftan- ses ile tahışıp seviştikten sonra bü- tün bunlara bambaşka bir mâna ver- meğe başlamıştı. — Kendinizi üzmeyiniz iki gözüm, dedi, yakında kolayca bir iş bulunur. — Belki... Fakat yeni bir iş aramak için yarın sabah erkenden gene işe girişmeli, Allah belâsını versin. Bü- tün gün boğazımı tıkıyan bir düğüm, kapı kapı dolaşıp hayvan gibi herif- lerin tasasız tasasız başlarını sallama- larına tahammül etmek... Karşısında ben, iş dilenen bir dilençi. Eğer bu adamlar, biraz yakışıklı olduğum için biraz yılışır, biraz sırnaşırsa ona da göz yummak mecburiyeti de caba. Her yerde baştan aşağı süzülmek lâ- zım, Sonra elinde şartname olduğu halde bir patronun bana bakarken zihninden neler geçirdiğini de anlıya- İstanbulda yeni yaprlan hâl pavyonu bitti İstanbul, 8 (Telefonla) — Belediye- nin kerestecilerde yaptırmakta oldu - ğu yeni hal pavyonunun inşaatı bitti. İnşaat elli bin lirayı geçtiği için mu- vakkat muamelesinin — nafıa vekâleti tarafından yapılması icap etmekte - dir. cağım; fakat susacağım. Ondan sonra evli miyim? Nişanlım ve yahut sev- gilim var mı? Böyle sualler de soru- lur. Bu heriflerin bu türlü sualleri sormağa ne hakları var? Ernest, ben şu erkeklerden tiksiniyorum. Yarın- dan sonra ihtimal ki kendi kendim- den de nefret etmeğe başlıyacağım. — Franses, siz bu türlü düşünce- lerden kendinizi kurtarmalısınız. Siz kendinizi kendi gözünüzden düşürü- yorsunuz. Siz zeki bir kızsınız, Haf- tada şu kahrolası otuz şilingi hiç bir patronun yüzüne gülümsemek lüzu- munu da duymadan, her zaman, ka- zanabilirsiniz. Siz kimseden lütuf ve inayet estemiyorsunuz ki, Kız göğüs geçirdi: — Ben de kendime böyle diyorum; fakat münhal bulunan bir idarehane- nin dışında ne kadar kızlar toplanı- yor, bir görseniz. Keten gömlekli adam, lokantanın her tarafını dolaştıktan sonra onların masasının önünde durdu. — Nasıl bir iş bulabildin mi Blis? Diye sordu. Blis başını salladı. — Bir tane bulmuştum; fakat bu akşam bıraktım, diye cevap verdi. Delikanlı, daha samimi bir tavır ta- kındı ve masanın üzerinde elini uca- tarak Blis'e doğru eğildi. — Bize bir şoför gelmişti; bir suç işlemiş, patron çıkardı. Şimdi de mu- hakkak bir goföre ihtiyacımız var. Her yeri döndüm, dolaştım. Kimse bulamadım. Sade Sam Conson'u bul- nt €. lisanın bünyesine göre tertipte itina göstererek, türkçenin her fikri ifade decek & de zengin, her kulağı okşryacak kadar âhenkli olduğunu anlatıp sezdirerek — Paul Valery'- nin fransızca hakkında temenni et- tiği gibi — telâffuz ve ifade düzgün- lüğünde hepimize mürebbilik edebi lirlerdi. ; ( Sonu 9 uncu sayfada ) düm, O da kütük gibi serhoş, Sen de madem ki şimdi boştasın; Gel de şu arabayı çalıştır, Blis ayağa kalktı ve garsonun he- sabını gördükten sonra: — Franses, dedi, eğer bir çeyrek saate kadar buraya dönmiyecek olur- sam siz, kendi kendinize eve döner- siniz. Bunda bir mahzur yok, değil mi? Kız, delikanlının elini sıktı; — Hay hay, haydi uğurlar olsun! Dedi. Blis, Güneş motör şirketi garajın- da gene aynı genç adamı buldu. Ya- nında spor kıyafetli, şıkca ve yüzün- de kalınca bir tül bulunan genç bir kadın oturuyordu. Bu kadın, delikan- lı ile konuşuyordu. Geçen sözlerden delikanlının sıkılmakta olduğu farke- diliyordu. Blis'in yanına gelmesi a- damı bir sıkıntıdan kurtarır gibi ol- du. Kadının da canı sıkılmış olduğu belli idi: N — Burada garajda otomobilin ha- zır olduğunu söylemekte ne fayda var? Ben otomobil kullanmasını bil- mem, Ya bana bir şoför bulunuz; ya- —— hud da paramı geri veriniz. Bundan — daha fazla bekliyemem. ' ” Garaj müdürü, bir adım attı ve sör- u: — Bir iş ister misiniz? Blis'in bir tek hecelik cevabr kâfi idi. Bu cevaptan sonra müdür hemen genç kadına döndü: (Sonu var)