Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| A “ 1 ge v 3 |— KA £ - ummazdım. 16.1.1939 FİLDİŞİ SAHİLLERİNDEN RÖPORTAJ Yaşıyan ölüler memleketinde .. Çeçe'nin soktuğu insanlar , Fil dişi sahille- Tinde bir köy vadi- hin otları ve or- Mmanları içine sak - ış gibi, Bura- Tda akşam geç ©- lüyor, sular - duür- den Bun.. Toprak rutu- €t kokuyor, böcekler ve çeçe sinekle- Ti vızlıyor. Burası uyku hastalığının o- ;8! 250.000 insandan 26.000 i uyu- r. Uzaklardan boğuk kamyon gürül - leri duyulmağa başladı. Çeçe ile Mücadeleye geliyorlar. İki yerli dok- Eul’ on beş hasta bakıcı bir barakanın Snünde duran kamyondan indiler. â- etlerini çıkardılar. Zenciler mikros- Oplara ve âletlere tuhaf tuhaf ba - Iyorlar: Kanda ve beyinde cereyan eSlet:ekollanı:ııi'u:adelede bunların en ğşiğük silâh olduğunun farkında de- Mler... Otomobilinden sertabip te indi. Bu doktor yirmi seneden beri Afrikayı ki"-y karış dolaşmış, salgın hastalık- ıl_nn, hele çeçenin ocağını avcundaki Sizgi gibi bilir. Daha otomobilden i- Ner inmez eliyle seyrek ve tek tük in- Sanları işaret ederek adamlarına: — Sayın bakalım bunları, dedi. Ba- ha öyle geliyor ki, muayene için çok &z insan gelmiş. Halbuki herkesi mu- âyene edeceğiz, Bu menhus hastalık- tan kurtulmak için bundan başka ça- Te yoktur. Hele bu Ugadugu bölgesi, her yerden daha berbattır. Avdan gelenler, tarladan dönenler de kalabalığa iltihak etti. Cetveller çıkarıldı. Listelerde herkesin ismi ©- du. Burada, listelerde yazılı olan- lar hem vergi verenler, hem tedavi o- lunanlardır. *İşe bir zenci kızdan başlandı. Dok- sorduü: SŞi —- Bir şey hissediyor musun, acı duüuyuyor musun? Kız gülüyorı cevap vermiyordu. Yo, o iztrrap çekmez, ne acı duyar, ne sızı, Çeçenin ısırdığı bir uzviyet altı ay bir iztirap tezahürü hissetmez, ince bir ağrı biraz fiyevri, biraz yor- Bunluk ve kırgınlık işte uyku hasta- lığının ilk anları, Fakat bu kadar iz- tırap hangi zenciyi rahatsız eder? Doktor başını salladı: — Güddeler büyümüş. Derinin altın da olgun bir erik gibi kayıyor. parazit ler guddelere toplanmağa başlamış, Şimdi vazife hastabakıcılara düşü- yor. Hepsi de erkek olan bu hastaba- kıcrlardan birisi eline bir enjeksiyon iğnesi alarak kıza yaklaştı. ince iğ - neyi boynuma soktu, güddeden bir az usare çekti sonra mikroskopun ca- mı üzerine sürdü ve gözünü mikros- kopa dayayarak tetkik etmeğe başla- dı: çeçe mikrobu balıkların ve kurba- ğaların ilk hali gibi, başlı ve kuyruk- lu bir belâ ve âfettir. Sivri tarafı ile insanın —hücresine bir zıpkm gibi girer. Bundan başka bu mikrop dal- galı bir uzvu sayesinde ilerler. Kan- da bulunduğu müddetçe hastalığın önüne geçilebilir. Doktorların fikri- ne göre uyku hastalığına yakalanan bir adam uzun müddet uğraşmak su- retiyle tedavi edilebilir. Fakat ikin- ci devrede yani mikroplar cümleia- sabiyeyi istilâ etiği zaman hastalığın ârazını bulmak çok zor olur. Eğer uykuya tutulan adam kendi haline bırakılacak olursa üç seneye varmadan korkunç bir zafiyetle ölür. Ölürken yaptığı reaksiyonlardan ha- beri bile olmaz. Bu kızdan başkâ Alima adında baş- ka birinde hastalık daha şiddetli bu - lundu. Kadının göğüsleri sarkık ve boş, bacakları deri ile kemik kal- mış, zayıf mı zayıf! yürürken ihtilâç içinde kalıyor, sara tutmuş gibi bir hali var Çeçe bu kadını tam bir sene evel sokmuş. Doktor onun da muayene etmeğe başladı. böğürlerni yokladı, iğne ka- dınım bel kemiğine daldı ve gömüldü. biz mi çok iztirap duyuyoruz, yoksa dayanamadığımızdan mı, neden sızla- nırız? Halbuki zenciler zerre kadar ür - permiyor bile... Uyku hastalığının ikinci derecesin- de hasta tedavi edilemiyor. Yanlız alınan tedbirlere, sirayetin önüne ge- çiliyor. Bu köyde şöyle bir hâdise olmuş- tur: Kango ve Kangoromo adında iki oduncu aynı evde oturmakta imiş. Kango'yu çeçe sineği ısırmış, adam hastalığı aldıktan üç ay sonra, oradan geçen bir sıhiye teşkilâtı tarafından y edilerek aşıl fakat a- radan epiy bir *’“A il ÜNT zı'v- 1'1'[ adam da uyku belâsına müptelâ ol- muş, Şark ve garp fransız afrikasında bugün 140.000 uykulu vardır. bundan evel pek çok yeküna baliğ olan hasta- ların adedi senelerden beri yapılan ücadelelerle bu kad indirilmiş- tir Afrikanın Kamerun mıntakasında çeçe sineği ve uyku hastalığı ile bu- gün çok esaslı şekilde mücadele edil- mektedir. Şuşnig muhakeme edilecek mi ? Berlin, 15 a.a. — Havas bildiriyor: Eski Şansöliye Şuşnig'in akibeti henüz meşküktur. Viyana'dan gelen haber - lere göre, kendisi hâlâ Gestapo'nun bulunduğu metropol otelinde bulun - makta ve bu kış başlıyacağı evelce bil- dirilmiş olan dâvası hakkında henüz hiç bir hazırlık görülmemektedir. Hayatın içyüzü — 23 Blis, arabasını bir defa daha Kovent Garcen tepesine doğru sürdüğü zaman Sen Pol katedralinin üzerinde gök yü- zünde pembe bir ışık görünüyordu. Artık burada alış veriş, izdiham başla- mıştı. Bu sebeple, öne geçebilmek için bir haylı müşkülât çekti. Bütün bun- lara rağmen ileriye geçti ve alacağı yemişlerle sebzeleri aldı. İlk karşılaştığı adam sordu: — Mot nerede? Ne oldu herife? Blis cevap verdi: — Bilmiyorum: Beni madam Mot tuttu; kocası galiba, bir taraflara sa - vuşup gitmiş. — Gitmiş demek; pek iyi paraları Ppulları yolunda mı bari? — Ortasını bilemem; ben bir çırak, bir hamal olarak çalışıyorum; o kadar, Dükkân sahibi Blisi: — Gel de bir şey içelim, diye, dük- kânın içeri tarafında bir odaya davet etti. n İkisi de içeriye girdiler. Blis'in yeni dostu konuşuyordu: — Demek herif kirişi kırdı ha! Hiç Şimdi karısı işlere bakı - Sen bu ıyegî:elıı ne kadar hücum Yazan: Filips Openhaym oldu? — Çok olmadı. Buraya bu, ilk defa gelişim. Dükkâncı, önündeki maşrabayı bo - şalttıktan sonra dedi ki: — Kanburun olsaydı da yarım saat önce burada bulunsaydın. Burada bir saklanbaç oyunudur, gidiyordu. Balo- da herifin birinin başı belâya girmiş de... — Ağır yaralı filân mı var? — Bir kişiyi hastaneye götürdüler; hasta otomobili ile geçerken gördüm. Delikanlı, madam Mot'a selâm söyle; perşembeye bonosunu ödemeyi unut - masın, Zamane malüm. Dükkân sahibi Blis'in eline bir şi - ling sıkıştırdı. Delikanlı, arabasını Poplar'a doğru sürmeğe başladı. Ar - tık ortalık adam akılİr, aydınlanmş ve sokaklar, sessiz sessiz işinin başına gi- den kadınlı, erkekli insan kalabalığı i- le dolmuştu. Blis bitkin ve yorgün bir haldeydi. Bütün yapabildiği şey, bey- giri sürebilmekten ibaretti. Bir an ön- ce Krumo caddesine varabilmeğe ha - kıyordu. Aklına bir takım hatıralar Askerlik ün Ekselsiyor'un — hususi muhabiri Londra'dan gaze- tesine bildiriyordu ki Cümhurrei- si Ruzvelt'in resmi tekzibine rağ- men Amerikadan gelen haberler Albay Lindberg'in birleşik devlet- ler hükümetine Almanyanın askeri kudreti hakkında gizli bir rapor vermiş olduğunu teyit etmekte de- vam etmektedir. Doğruca İlliek a- dalarından göndermiş olduğu bu raporda, Albay Lindberg Alman hava donanmasının dünyanın en kuvetlisi olduğunu ve birleşik dev- letlerin hava kuvetlerinden çok üs- tün olduğunu bildirmektedir. Lind- berg'in söylediğine nazaran alman hava kuvetleri 10.000 ön saf avcı ve bombardıman tayyaresini ihtiva et- mektedir. Diğer taraftan Figaro'nun husu- si muhabiri aynı günde Londra'dan telefonla şunları haber veriyor: Berlinden Londra'ya gelmiş olan raporlar alman tayyare fabrikaları imalâtının geçen eylüldan beri e- hemmiyetli nisbette artmış olduğu- nu ifşa etmektedir. Bu yakınlarda İngiliz eksperleri son teşrin ayında almanların bir ay içinde bin tayya- re yapmış olduklarını bildirmişler- dir. Fabrikalrada ameleler, her biri sekiz saat çalışan üç ekip halinde ayrılmıştır, yani fabrikalar harp ritmiyle geceli gündüzlü imalât- ta bulunmaktadır. Almanya tayya- re fabrikalarında dört yüz bin mü- tehassıs amele kullanmaktadır. N € Ekselsiyor, ne de Figaro bu güne kadar ciddiyetten mahrum meslekdaşlar olarak işti- har etmiş değillerdir. Belki aynı menşeden olan bu iki haber her halde sarih ve emin kaynaklardan gelmektedir. Demek oluyor ki na- sıl İngiltere denizlere hakimse Al- manya da hava hakimiyetini elde etmiştir. Ve yanlız dünyanın en ku- wetli hava donanmasının değil, aynı susunda enTyi" ı-'.'ıî'a?l'a'r::ı h(î:ığa'kııııı-_ bidir. Diğer taraftan Ordr gazetesi ge- çen gün neşrettiği bir cetvelde Fransa'ya 1400, İngiltere'ye 1650, Sovyetler birliğine 5500, Polonya- ya 1400, İtalya'ya 2000, Çekoslo- vakya'ya 700 tayyare verirken Al- manyanın mevcudiyetini 3600 ola- rak gösteriyordu. Bu rakkamlar bile bizi endişeye düşürmek için kâfidir. Fakat Eks- elsiyor veya Figaro tarafından al- manların hava kuvetleri hakkında verilen rakamların srhatine itimat etmek lâzım gelirse, ingiliz ve al- man tayyarelerinin mikdarları tabi- ? Ordr gazetesinin gösterdiği mik- darlar olduğuna göre, vaziyet tra- jik bir mahiyet almaktadır B. Ruz- velt'in reaksiyonu bu. itibarla çok daha iyi anlaşılmaktadır. D —emamda Ha ikkat ediniz ki bu, bir para meselesi değilidr, bizim he- sabımıza utanarak söyliyorum, bir ediyordu. Kendisinin rahat ve 5 lt organizasyon meselesidir. Bir fab- konforlu apartımanı pek yakındaydı. Rahat yatağı oradaydı. Uşağı bu saat- te banyoyu hazırlar ve emir beklerdi. . Şimdi şöminesindeki odunların ateşi çıtırdar ve sıcak kahvenin güzel buğu- su mis gibi kokardı. Dişlerini srktı. Çünkü bu dakikalar- da kendisinde bir zaâf hissediyordu. Bundan önce geçen aylar içinde bu ka- dar zayıf davranmış değildi. Tam bu sırada bu hatıra bulutları arasında doktorun çehresini görür gibi oldu. Kendini topladı. Eskisinden daha a - zimli olarak yerine yerleşti. Bir kaç dakika sonra dükkânın ka- pısinı açmıştı. Sessizce inerken yukarı kat pencerelerinden birisinde madam Mot'un çehresi göründü, Kadın, tam giyimli değildi. Fakat bu, Blis'e hiç mâna ifade etmiyordu. Kadın seslendi: — Ben ortalığı temizletmek için Mi- sis Simpson'un çocuğunu içeriye ça- ğırdım. Sen arabayı olduğu yerde bı - rak da beygiri ahıra götür. Ondan sonra dolanıp arkaya odaya gel. Bera- ber kahvaltı edelim. Daha sonra yükle- ri hep beraber indiririz. Blis bu emre göre hareket ederek bir müddet sonra arkadaki odaya gitti. | Madam Mot orada idi. Sırtında beli gayet gevşek bağlanmış pembe bir sa- bahlık vardı. Saçlarını kâğıtlarla kı - vırmış, bağlamıştı. Kıyafetinin öte ta- rafı ihmal edilmiş bir halde idi. Kadın samimi bir eda ile: Almanya havaların hâakimiyetini elde etti Şimdi de donanmasını İngiltere ve Fransa ile boy ölçüşecek hale koymak istiyor 2 ( | Beynelmilel politik vaziyetin harp tehlikesini gayet yakın gösterdiği bugünlerde, Almanya'nın hava ve deniz silâh- ları fransız gazetelerini bilhassa meşgul etmektedir. Fran- sız muharrirlerinden Piyer Dominik'e nazaran, Almanya havalarda hâkimiyeti elde etmiştir. Şimdi de, denizde ken- dilerinden çok geride olduğu Fransa ve İngiltere'ye yetiş- mek için gayretler yapmak ve donanmasını kuvetlendir- mek niyetindedir. Almanya'nın vaktiyle İngiltere ile yap- tığı ve yüzde 35 esasına istinat eden muahedeyi feshetmek için teşebbüslerde bulunduğu hatırlardadır. Aşağıdaki ya- zılar, Almanya'nın hava ve deniz sahalarında yapmakta olduğu gayretleri tahlil ediyor. —H rika meselesidir. Fabrikalarda ça- lışma meselesidir. Ekiplerin üçe çı- karılması meselesidir. Mütehassıs işçilerin çoğaltılması meselesidir. Çok defa —almanların organi - zasyon dehasına malik oldukları söylenir. Harp esnasında biz bu lıu- susta onlardan geri kalmıyacağı- mızı ispat ettik. Hakikat şudur ki silâhlanma sahasında Almanya 1933 denberi elinden geleni yapmıştır, Çünkü 1933 denberi hükümeti - iyi veya - kötü silâhlanma işine ko- yulmuş ve bu hususta asla ihmal göstermemiştir. Fransızlara istediğinizi söyleyin onlar nihayet şunu anlamışlardır ki 1917 denberi Rusya ancak iki şefe sahip olmuştur.: Lenin ve Stalin, Hitler beş senedenberi iktidar mev- kiindedir, B. Ruzvelt de ikinci dört senelik iktidar devruğndedlr. _n- çüncü defa kendini iqtıhlP ettir- miye çalışacağı söyleniyor ve ma- lâmdur ki kendisi vasıtalı olarak idare etmez. Nihayet, ingiliz dost. darımız bDir avam kamarası intihap etikleri zaman, iktidarı eline alan başvekil ekseriyete sahip olduğu müddetçe, yani bir teşrif devre müddetince bunu muhafaza edebi- lir ve bu itibarla da her dakika dev- rilmek tehlikesine maruz kalma- dan siyasetine devam edebilir. B ir hükümetin iki esaslı ka- rakterinin iktidar ve devam- lılık olduğu aşikâr olmakla bera- ber misaller çoğaltılabilir. Havacı- lık sahasında, diğer bütün sahalar- da olduğu gibi, mahrem bir iktidar ve bilhassa devamlı bir iktidar te- min edilmedikçe hiç bir iş kurula- maz, Emil Roş, daha 1937 ağustosun- da, her ay çıkardığımız 40 veya 50 bedbaht tayyare üzerinde israr edi- yordu. Bu tenkitlerden beri aradan 18 ay geçti. O zaman Almanya 300 tayyare çıkarıyordu. Ciddi gazete- ler bize bugün ayda 1000 tayyare çıkardığını söyliyorlar, ya biz kaç tane çıkarıyoruz? , — Haydi otur da biraz bir şey yiye- lim, dedi, dayak atmıya kalkışan falan olmadı ya, Blis, gözlerini kadının baş tuvale - tinden ayırmıyarak: — Hayır, bilâkis, dedi, iri yarı bir adam olan dükkâncı size selâm gön - derdi. Perşembe günü borcunuzun ö- denmesini istiyor. Bana da bir kadeh bira ikram etti; bir şiling de bahşiş verdi. — Bana, ne diye, bahşiş şilingden bahsediyorsun. Cim Averi parasını vaktinde alacaktır; bunu da bilir. Ben biraz yukarıya çıkacağım. Sen yeme- ye başlıyabilirsin. Blis, büyük bir iştiha ile yemek yi - yordu. Çok geçmeden Misis Mot çıka geldi. Şimdi saçlarındaki kâğıtlar çık- mış, kâküller ve kıvrımlar yapılmıştı. — Gündüzün insanın böyle şeylerle uğraşmıya vaktı olamıyor, dedi, karnı- nı iyice doyur, şuradan bir parça su - cuk daha al da ye. Arabanın yükünü içeriye taşımak epiyce uğraştıracak. Bir araba ile çarpışmak filan olmadı ya, — Hayır öyle bir şey olmadı. Her şeyin yolunca gitmesine dikkat ettim. — Oradaki adamların çoğu hırsız - dır. Daima göz kulak olmak lâzım. Bu işin başkaca çıkar yolu yoktur. Böyle bir işi üzerine almış olan bir kadının yanmda açık göz bir erkek bulunmalı ki okka altına gitmeğr Blis kadınım masanın öte Donanmasız imparatorluk olmı- yacağını söylemek — itiyadımdır. Kudretli bir hava kuveti olmadan ne imparatorluk, ne metrepol, yani hiç bir emniyet olamıyacağını ilâ- ve edebilirm, Gerisi için fransızlar gazeteleri okumasını biliyorlarsa — Taragona ve Barselona bombardımanlarını gözönüne getirsinler ve milli mü- dafaa için çalışan bütün fabrikalar- da ekiplerin sekiz saat çalışmaları- nı ve üçe çıkarılmalarını istesin- ler. Bu memleket için hayat memat meselesidi. Örop Nuvel mecmuasında Rober Gotiye' de, Almanyanın deniz ku- vetlerini arttırmak için giriştiği gayretlerden şöyle bahsetmekte- dir. Alman hükümeti ilkkânunun 19- unda, 10 bin tonluk kuvetli silâhlı iki krovezörü tezgâha koymak ve denizaltı filolarının tutar yekünu- nu mahsus bir şekilde arttırmak niyetinde olduğundan İngiltereyi haberdar eti. Ne kadar esefe değer olsa da bu harekette şaşılacak bir taraf yoktur. Filhakika bu hareket anlaşmalar metnine uygundur, Ay- nt zamanda Hitler hükümeti tara- fından kabul edilmiş olan deniz politikası hususunda zaruri bir dö. nemeç noktasını teşkil eder, 1935 haziranında, Almanya do- nanmasının tutar yekünu her za- man lç.in ingiliz donanmasının yüz- de 3ş i nisbetinde olarak tahdit et- meyi, aynı zamanda bu nisbete bütün gemi katagorilerinde riayet theyi taahhüt etmiştir. Yanlız bir istisna gözetilmiştir. Almanya in- giliz imparatorluğu denizaltı filo- larının mecmuu tutarına müsavi denizaltına malik olabilecektir. 1937 munzam anlaşmasının şart- ları tetkik edilirse, krovazörler hu- susunda da aynı hükümlere varıla- bilir. 1936 da Fransa, İngiltere ve Birleşik devletler arasında Lond- (Sonu 9 üne1 sayfada) h Lti b İzdivaç muamması Yirmı dört yaşında bir genç ev- leniyor. Karısı iyi tahsil görmüş, se- vimli, güzel, belki de çok güzel bir kadındır. Bunların tanışmalarını, se- kâhl larını tasavvur ediniz: el ele, göz gö- u'JJIJ_lı Aakil el '—ıb lerce, günlerce istikbali tahayyül et- miş, hayatın saadetinden ibaret an- ları biribirine kenetliyen avuçları i- çinde yumuşak ve ılık, hep böyle de- vam edeceğine kanaat getirmişlerdir. Yoldan geçenleri bile kendine gıpta ile baktıran bu bahtiyar çifti ebedi- yen ayırmıyacak olan bağ da penbe bir yavru şeklinde kollarını boyunla- rına dolamıştır. Fakat, hayır, insanlar bu kadar mesut olamaz, kendilerini bu kadar unutamazlar: genç kadın, dünyaya getirdiği mini miniyi kocasına bir te- selli gibi brrakarak hayata vedâ et- miştir. İşte, izdi bir Bir gün, bir çocuk, kardeşinden şunu sormuştu: — Arkadaşımın babası, tam iki gün dişi ağrıdıktan sonra dqçıyı git- miş, bin zahmetl ktirmiş ve dişini ç ; evine dönerken bir kamyonun al da kalarak ölmüştür. Haksızlık de- ğil mi bu? Mademki adamcağız öle- cekti; önce neden bu kadar azap çekti? Diş hastalığından ölemez miy- Z ?'Bıı iki gençten biri ötekinin ku- cağına zavallı bir masumu bırakıp mademki gidecekti; neden unı';tıl,ır, y neden seviştiler, neden evlındı_k;r?!, Biz de bunu sorabiliriz. Halbuki izdi- sı budur: tınıgıcıklır” Ş sevişecekler, evlenecekler ve dünya- ya çocuk getireceklerdi. Üst uı_—ıff- dır ki hayatın süsünü, yıhllş haki- katsizliğini, veya acısmı to;l_nl oıkr Ancak, hikâye bitmiş deâık_!ır: !’f' ba ve çocuk — biri yaşlı ve öteki â- lemden habersiz — yaşarlarken ara- ya bir hala veya teyze giriyor: — Neden böyle müteessirsin. Ev- lensene! Komşunun güzel bir dul kı- zı var. Tanışıyor ve evleniyorlar. — Bir gün, iki arkadaştan biri öteki- nin elinden bırakmıyarak hayran hayran seyrettiği bir billür kâseyi tetkik ettikten sonra şunu sordu: — Bunun çatlağını görmedin mi? Çatlak var mıydı, yok muydu? Pek belli değildi. Fakat, bu hoyratça sual billür kâsenin kıymetini birden- vaç muamma: bire kaybetmesine kâfi geldi. Bunun gibi, kalbinin muhabbet kabiliyetini yeni karısma vermiş o- lan mustarip erkeğe bir gün biri fısıl- dadı:, Si — Sen karımın mazis'ni bilir mi- sin ? SÜ Şüphelerin arasına bir de kaynana karıştı. Hikâyenin sinde geçen ü Fatih sulh mahkeme- st tarafını hepimiz bili- Noı'ion tanıştılar, neden evlendi- ler... Ve erkek neden bu kadar sevdi, we sonra neden öldürdü, niçin öldü? Bu izdivacın muamması acaba ne- resindedir? — N. Baydar Şehir tiyatrosu artistleri İstanbul, 15 (Telefonla) — Gripe tutulup bir haftadan hberi temsillere a: leri iyileşmişler ve dün akş iti- baren tekrar temsillere başlamışlardır. gelen Madi d l görerek elindeki filcanı bıraktı. Madam, sandalyasını biraz daha de- likanlıya yaklaştırarak : — Ne o, dedi, sıkılganlık mı? Pal - tona ve kasketine ne oldu bu sabah? Eve gelirken arabada titrediğini gör - düm. — İkisini de orada kaybettim., Bir yere bırakmıştım. Sonra bir de bak- tım ki yerlerinde yeller esiyor. Madam Mot, yarı hiddetli, yarı şef - katli: — Seni bu hırsız alayının arasına gönderip emniyet etmek caiz değil. Delikanlı, bir adam da sana bakmak için lâzım, Dükkânın zili çaldı. Madam Mot ho- murdanarak ayağa kalktı. Tiry Hay Allah belâsını versin, dedi, hfç. tahammül edemediğim şeylerden birisi de şu müşterilerin daha insan kahvaltı edip kendisine çeki düzen ver meden alış veriş etmiye gelmeleridir. Şen rahatsız olma, Mister Blis, ben şimdicik gider, gelirim. Blis, alelacele kahvesini içti ve ya - vaşça öteki kapıdan dışarıya fırlamak istedi. Fakat Madam Mot'un sesi bu :areketin.—i yarıda kesmesine sebep ol- H — Buraya bak, bir efendi paltonla kasketini getirdi. Aşağıya in, seninle biraz konuşmak da istiyor. " Blis, gerisin geriye döndü ve henüz tamamlanmamış kahvaltısını bitirmiye 5 dükkâna indi. Madam; — Böyle bir adam, nasıl olur da Ko- vent Garden'de bulunur, anlryamadım, diyor, Herif efendiden bir adam. Delikanlı, dükkândan geçerek kapı- ya çıktı. Gerçekten Madamın tarif et - bekliyordu. Genç adam: — İsminiz Blis mi? diye sordu, he halde bu palto sizin olacak. $ Blis başını salladı. Sonra sesini ya -« vaşlatarak sordu: ğ — İnşallah hanım, selâmetle evine kadar varmıştır? rarak dedi ki; — © saati tamamiyle unutmanızı is- tiyoruz. Genç hanım, size çok minnet - — tardır. Ehemiyetsiz bir hediye de gön- — detdi, “| Blis, paltoyu soğan çuvallarının ü - zerine fırlattıktan sonra iki elini de iki cebine soktu. Genç adam, bu sözleri — nezaketle söylemişti. Fakat hiç şüphesiz, bunlar — da kibar âlemi p bir ki in — bir zerzevatçı çırağına karşı takınma- sr tabif olan gurur ve azamet de vardı. — Çok teşekkür ederim, dedi Blis, fakat paraya ihtiyacım yok, ğ (Sonu var) devam edemiyen Şehir tiyatrosu artist — tiği gibi genç bir adam, dışarda dürü- — yordu, Blis'in paltosu, gencin sol ko - — lundaydi; arkasında da bir otomobil — Genç adam, yeleğinin cebini karıştı- i c S h : |