Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
(On iki on üç yaşlarında ya var, ya tu. Kış yaz başı açık dolaşır, bir- :C ker_e Yamacıya uğramış ayakkabı- Şonı sürüte sürüte, kahve, gazino, deyhane, nerede toplu bir kaç kişi grse yanlarına sokulurdu. 4 Koltuğunda hep teneke kutu taşır- 45 bu kutuyu mevsime göre, karame- akide şekeri veya kâğıd şekerle 2?oldurur, satardı. | Sırtında kurşuni renkli bir mintan Ldürür; belki de daha bir ilk mektep ta- ,7' besiydi. Kış günleri, akşam saatle- 7 öİnde Peydahlandığına göre talebe ol- î sı ihtimali kuvetliydi. aj YAf ve_gülcç bir yüzü vardı. Yanına laştığı müşteriye yalnız kutusunu g Pstermekle iktifa eder, binde bir: ;2' — Kırk paraya, almaz mısın? diye '4 gdcta yalvarırdı. ğ j g Tavla şakırtıları veya kadeh gürül- yi leri arasında bu ince ses duyulmaz- bile.. Fakat bu küçük satıcıya gözü yösen olursa ondan hiç olmazsa üç beş ge ter almıya, yahud ona üç beş şeke- N parasını vermiye mecbur olurdu. kat bu sonuncu halde şekerci Meh- get parayı kabul etmez: g$ — Sekeri alacaksan parasını ver; î n dilenmiyorum ki.. diye küçücük giy'ucuna sıkıştırdığı şekerleri zorla dişteriye kabul ettirirdi. Bu sıralar- gl Mehmedin yüzünde izzeti nefis, Aiddet, kibir, hattâ, bir az da kızgın- y îra:lıi'gelen hislerin çizgileti seçile- g0 Dumanlı, kokulu, basık tavanlı yer- Vet rğe_ küçük Mehmet dolaşırken kim- gKEYİ incitmemiye çalışır, hattâ garso- gaşUn gözlerinden bile kaçmak isterdi. çi unk!.l müşterileri rahatsız eden bu W gı'ıge Pek yüz veren olmazdı, 'N Bir gün oturduğumuz yarı pansi- gon evin alt katına kalabalık bir aile oasındı. Boy boy beş altı çocukları Pğlardı. En büyükleri, bir kız, daireler- en birinde daktilo, ondan küçükleri biselerine bakılırsa, daha ilk mek- P talebesi idiler. Babaları kuyucu, nneleri havı dökülmüş mantosuyle Pek az görünen ihtiyar bir kadınca- .lldl: Evin alt katına beş çocuklu bir lenin taşınması bizim hiç de hoşu- DUZa gitmemişti. Beş çocuk beş rad- 'Oya bedeldir, diye üzülmüş fakat: | — İnşallah akıllı uslu çocuklardır, uı'ultşı etmezler diye ümitlenmiştik. _Hîkıkıten akıllı, uslu kişilerdi. sürültü patırdı etmiyor, mekteble- inden döner dönmez dördü birden ır_odiya dolar ve 25 mumluk bir lam- ba ile ders çalışırlardı. Üst kata çıkar- ken kapıdan duyardım: $ — Baba, bana kalem aldı. vt Dede, derede, darı aradı, Şeride çocuk seleri biribirine karışır Yeya-kapı aralığından görürdüm - boy boy_yavrulardan bir kısmı sedirin | L'l:rıı:ud:ı;ıçöl.:eî, yxırtık defterlere kur | erini yalıya yalı i Bi der yazarlardı. ÇEKEİ e| Şekerci Mehmedi bunların içinden Kbanımıştım. Ortancalarıydı galiba.. — Mektepten döner dönmez, teneke ku- Ştusunu kapar ve bahçede çelik çomak Oynıyan Ööbür çocuklara giıpta ile - _bel_kı de bir az hasetle - baktıktan son- Ora ılen_deki köşeden kaybolurdu. | Bu ailenin hayatı bana merak ol- muştu. Çünkü daha sonraları öbür ço- ! cuqurın da pazar günleri çiftlikte, | Barajda, Kayaşta kâğıd külahlar için- de kabak çekirdeği, leblebi ve saire i sattıklarını öğrendim. Pazar akşamla- U ci evde hummalı bir faali örünü İ' â aaliyet görünür- Ö dü: Ev halkı şuradan buradan topla- Bdıkları kâğıdları alışkın bir el kıyrı» Üi diye i- Jayalımızdan hikâyeler : Şekerci Mehmed Yazan: Kemal Zeki G ANDAÇ (HAVA .SEFERLERI) ç mı ile külâh yapar, içine şam fıstığı, tuzlu leblebi, çekirdek doldurur, hep- sini bir çuvala yerleştirir ve ertesi gün için hazırlardı. Küçük esnaflar işe pek erkenden çıkarlar, akşam da geç vakit, son müşteriler dağıldıktan sonra evlerine dönerlerdi. Babalarının işi kuyuculuktu. Fakat, kazancı yoktu galiba.. Çünkü binde bir kuyu kazmıya çağrılır, aldığı üç- beş kuruşu da galiba yalnızca içkiye verirdi. Bir gün çocukların anneleri geç va- kit bizim evin kapısını çaldı: — Sevaptır, dedi, bildiğiniz bir doktor var mı? Mehmedciğim çok hastalandı da.. İyi bir tesadüf oldu; o gece bizde dost bir doktor misafirdi. Bunu duyar duymaz aşağıya koştu. Çocuğu ince- den inceye muayene etti. Minderin üstüne kıvrılmış küçüğün etrafında ev halkı endişeli gözlerle halka ol- Mmuş duruyor, doktorun ağzından çı- kan lâflardan mâna çıkarmıya çalışı- yorlardı. Babaları hâlâ eve gelmemiş- ti, İlhtiyar anneleri: — Dört beş gece oluyor, diye anlat- mıya başladı. Mehmedciğim geç geldi eve.. Yüzü soğuktan mosmor olmuş, a- yakları keçeleşmişti. Mangalın başına oturdu. Ekmeğini yedi. Dikkat ettim: Gözleri dolup dolup boşanıyor, fakat içinden öfkeli olduğunu benden giz- lemiye çalışıyordu. — Ne var Mehmed, bir derdin var senin, dedim. Bir az durdu. Sonra gözlerini mangalın üstünden ayırma- dan: — Yok bir şey ana, dedi. Biraz yo- ruldum mu nedir? O gün bu gün yatıyor. Elimi alnı- na koyuyorum; alev gibi. Geceleri de sayıkladığı oluyor. Dün gece sabaha kadar: — Ben senden hakkımı istedim. Ne hakkın var bana el kaldırmıya.. diye söylenip durdu. Doktor: — Yok merak edecek bir şey, diye teselli etti, küçük bir bronşit. Fakat iyi bakmak ister. Bu sözlerin sırf teselli için söylen- miş olduğu besbelli idi. Nitekim dok- tor yukarıya çıkar çıkmaz: — Fena, dedi, ilerlemiş zatürrie, Bu şerait içinde kurtulmaz. O odanın ha- li neydi öyle, dedi. Biz, hastaneye kaldırılması için tavassut etmesini ri- ca ettik, — Yarın sabah ilk işim onunla uğ- raşmak olacak, dedi. O gece yazdığı reeçteyi yaptırdık. Geç vakit doktor evine dönerken Mehmedi bir daha yokladı. Annesine: — Sabahleyin muayenehaneme ge- lin de, dedi, hastaneye yatırılması için çalışalım. Sabaha kadar küçük Mehmedi dü- şündüm. Hırpani yatağının içinde melül melül bir doktora, bir anasına, bir kardeşlerine ve bize bakan küçük siyah ve parlak gözlerini hiç unuta- mıyordum. Yatağının başı ucunda çi- zile çizile üstündeki resmi kaybolmuş teneke karamelâ kutusu' duruyordu. Saat üçü geçiyordu. Rahat edemedim. Aşağıya indim. Annesi hastanın baş ucunda otürüyor, duyulur bir sesle kuran öokuyordu. Mehmedin gözleri akşam gördüğüm gibi açıktı. Mânasız, bakıyordu. Beni görünce bir şeyler söylemek istedi. Yutkundu; — Nasıl oldun Mehmed, dedim, şu- rup iyi geldi mi? Başımı salladı. pazardan maada her gün : Yeşilköyden hareket : 9.30 Ankaradı reket : 15.30 Ankaradan > cumartesi günleri : 14.30 Nöbetçi Eczaneler Pazar : Halk ve Sakarya eczaneleri Pazartesi : Ege ve Çankaya » Salı $ ş:bst ve Yenişeh_ir e c t et Perşembe : Merkez ” Cuma : Ankara ” Cumartesi : Yeni ve Cebeci eczaneleri HALK ve YENİ SİNEMALAR Seans saatleri Her gü YENİ SÖ O rataç 1445 14.30 16.45 16.30 18.45 18.30 Cumartesi günleri YENİ H 13 13 14.45 14.30 16.45 16.30 18,45 18.30 Pazar günleri YENİ HALK ı n 13 13 14.45 14.30 16,45 16.30 18,45 18.30 Geceleri saat 21 de Lüzumlu Telefon Numaraları Yangın ihbarı: (1521), — Telefon, müra- caat şehir: (1023-1024). — Şehirlerara- sı; (2341-2342). — Elektrik ve Havagazı Arıza Memurluğu: (1846). — Mesajeri Şehir Anbarı: (3705), — Taksi Te- lefon numaraları: Zincirli cami civarı: (2645, 1050, 1196). — Samanpazarı civa- rı; (2806, 3259)., — Yenişehir, Havuzba- şı, Bizim taksi: (2323) — Havuzbaşı: Güven taksi: (3848) ; Birlik taksi: (2333) — Çankırı caddesi, Ulus taksi: (1291). Otobüslerin ilk ve sob Seferleri Sabah Akşam İlk Son sefer — sefer Ulus M. dan K, dere'ye 6.45 — 23,00 K. dere'den Ulus M, na 7.15 — 23.20 Ulus M. dan Çankaya'ya — 7.25 — 23,00 Çankaya'dan Ulus M.na 7.10 — 23.20 Ulus M. dan Dikmen'e 6.30 — 20,00 Dikmen'den Ulus M,na — 7.00 — 20.30 Ulus M. dan Keçiören'e — 6.00 — 21.00 Keçiören'den Ulus M.na 6.30 21.30 Ulus M. dan Etlik'e 6.30 — 21.00 Etlik'ten Ulus M. na 7.00 — 21.30 Ulus M. dan Cebeci'ye 7.00 — 23.00 Cebeci'denUlus M. na 7.00 — 23.00 Cebeci'den As. fabi. ra 700 —— As, fabl. dan Cebeci'ye —— V00 Yenişehir'den Ulus M.na 7.00 — 23.00 Ulus M., dan Yenişehir'e — 7.10 — 23.00 S, pazarı'ndan Akköprü'ye 6.15 7.00 Akköprü'den 8. pazarı'na 7. 9.45 $ U. Meydanı ile İstasyon arasında her beş dakikada bir sefer olup tren za- manları seferler daha sıktır, $ U. Meydanı ile Y Saray Bosnadan Anşlus'a kadar Habsburglar faciası Brüksel'den Nevyork Taymis : gazetesine yazılıyor: Daha büyük harpten önce, Fransu- va Jojef imparatorken ve Avusturya büyük bir imparatorluk iken Avus- turya Macaristan'ın çifte başlı kartalı bir tarafdan garbte almanca konuşan Almanya, bir trafdan da şarkta Bal- kan'lara doğru yöneliyordu. Fakat garpte Habsburg'lar artık, almanca konuşan âlemdeki önderliklerini bun- dan yetmiş yıl önce Hohenzollern'le- re ve Prusya'ya bırakmışlardı. Bal- kan'lardaki vaziyetlerine yirmi beş yıl kadar önce bir darbe indi. Şimdi 1938 senesinde ise bu trajedi son saf- hasını arzediyor. Şimdi Anşlus ile büyük Almanya, orta çağlardan sonra ilk defa kurulmakta ve Nazi'lerin bu muvaffakiyeti Habsburg'ların tekrar iktidar mevkiine geçmesi ihtimalini büsbütün ortadan kaldırmaktadır. Bu ailenin bütün felâket yükü im- paratoriçe Zita ile şimdi Belçika'daki küçük sarayda “imparator” sayılan genç Otto'nun omuzlarına yüklen- mektedir. Bu eski tertip şatonun büyük tahta kapılarından içeriye girdiğiniz zaman çocukların bütün neşesine rağmen a- ilenin bir tasa, bir keder içinde bulun- duğunu sezersiniz. Dul imparatoriçe Zita'nın sekiz çocuğu 25 ile 15 yaşla- rı arasındadırlar. Genç imparator, Luven üniversitesinden doktor paye- si almıştır. Öteki çocuklar mektepte okumakta ve akşamları evde el işle- riyle uğraşmaktadırlar. 1911 senesinde prenses Zita, Arşi- dük Karl ile evlendiği zaman hayat onlar için ne güzeldi. Karl müstesna bir erkek, Zita koyu renkli gözleri ve koyu renkli saçlariyle çok güzel bir kızdı. İyi bir viyanalı olan Arşidük karısın seviyor, karısı da kendisini seviyordu. Her ikisi de saraydan faz- la milletten hoşlanıyorlardı. 1912 senesinde ilk dünyaya gelen çocukları bir oğlandı. Bu çocuğa Ot- to ismini verdiler. Bu da 600 seneden- beri iktidar mevkiinde bulunan ve 400 senedenberi Avrupa'nın en kuvetli Cebeci, Samanpazarı arasında saat 8 den 20 ye kadar vasati her beş dakika- da; saat 20 den 21 e kadar her on da- kikada; saat 7 den 8 e ve 21 den 23 e& kadar her 15, 20 ve 30 dakikada bir ı:ı_ımmım seferler vardır. Kİ t Ulus Mey dan saat 23 deki son seferlerle bunların Ulus Mey- danına dönüşleri sinemaların dağılış saatlerine tâbidirler, Posta Saatleri Teahhütlü 18 e kadardır. ; Posta saat 19 a kadar İstanbul cihetine mektub kabul eder. Tren Saatleri Haydarpaşa'ya Her sabah 8.20. Her akşam 19,15 ve 19.50 de (Pazartesi, per- şembe, cumartesi 'Toros sürat.) : Hergün 9,35 (Kayse- ri, Srvas, Amasya bu hat üzerindedir.) $ Hergün 9.35 $ ğ 15.00 Samsun hattına Diyarbakır hattı Zonguldak hattı Kırıkkale'ye rayotobüs .: 16,05 GÜNDELİK sAmAAAAARARAR Hicri - 1357 Rum' - 1354 Haziran: 21 Cemazil'evel: 6 S. D. . D Ss, D. Güneş: 4 32 Akşam; 19 44 — İyi geldi, mânasına bir işaret yaptı. Sonra hafifçe doğruldu. — Amca, diye kekeliyebildi, bir şey söylemek istiyor, fakat sonunu bir türlü getiremiyordu. Ona yardım et- mek istedim: — Bir şey mi söyliyecektin, dedim, bir istediğin mi var? Bütün kuvvetini topladı. Biraz doğ- ruldu. Bir hamlede: — Beni önce bir sarhoş döğdü, to- katladı, dedi. 'Tekrar başı yastığa düştü. Gözleri birdenbire doluvermişti. Fakat son bin gayret sarfetmiye, lâfını tamam- lamıya çalışıyordu. Annesi de kitabı bırakmış, eski bir havlu ucu ile gözle- rini siliyor ve bizi dinliyordu. Meh- medin benim duyabildiğim son cüm- lesi şu oldu: — Benden şeker aldı. Parasını iste- dim. Söğdü, Vurdu da.. Buna hakkı var mı amca? Neye döğüyor beni?. Sabahleyin Mehmedin hatırını sor- mak mümkün olamadı. Çünkü gözümü açtığım zaman evi vaveyla götürüyor- du. Aşağı katta hıçkır hıçkıra ağlayan ince ve kalın sesler, Mehmedin âkibe- tini sormadan söylüyordu. hanedanlarından birisini teşkil eden Habsburg'ların başında imparator o- labilecekti. Arşidük Karl, daha 26 ya- şında iken Balkan sınırları içinde Saraybosna'da patlıyan bir tabanca Avusturya veliahdı olan Arşidük Fransuva Ferdinand'ı öldürdü. Bu hâdise, 28 haziran 1914 tarihinde vu- kubuluyordu. Bu cinayetin bu hanedana ve bütün dünyaya neye mal olduğunu tekrar hatırlatalım. Beş sene süren harp ne- ticesinde Avusturya imparatorluğu parçalanıp 6 milyon nüfuslu küçük bir Alp cumhuriyeti haline geldiği gibi, ogündür bugündür, Habsburg'- lar da bir menfa ve sürgün hayatı ya- şamaktadırlar. Fakat dünya harbı, Habsburg faci- asınnı bir başlangıcı idi. İhtiyar im- parator 1916 son teşrinin yirmi birin- ci günü Şönbron sarayında ölmüştü. Yeni imparator Karl o zaman 29 ya- şında idi, Yeni imparatorun bütün ha- yatı da büyük harbın felâket ve mah- rumiyetleri içinde geçiyordu. Nihayet Karl, 1918 son teşrinin o- nuncu pazar günü Habsburg'ların son imparatoru olarak Şönbron sarayı ki- lisesinde son defa olarak diz çöktü. İmparator, büyük bir teessür ve heye- can içindeydi. Kilisenin Orgu “Gotte erhalte” diye başlıyan Habsburg ne- şidesini çalmağa başladığı zaman bü- tün cemaat hıçkırıyor, hüngür hün- gür ağlıyordu. Ertesi gün imparator, sarayda Ayusturya tahtnıdan feragat ettiğine dair bir kâğıt imzaladı. O ak- şam geç vakıt, imparator sivil elbise- siyle yanında imparatoriçe ve beş gocukları olduğu halde, sarayın önün- de bekliyen iki otomobile bindiler. İşte böylece Habsburg'ların sonu gel- miş oluyordu. Avusturyalrlar, Habsburgların bü- tün malını, mülkünü musadere etti- ler. Fakat Macaristan öyle yapmadı. Şimdi son kıral İsviçrede basit bir a- ile hayatı geçirirken, Macaristan, bir naip idaresinde kıralsız bir kırallık haline girmişti. Macaristan'da Habsburg'ların mal- ları, mülkleri mahfuz duruüyor, orada yaşıyan prensler itibar görüyorlardı. Macaristan, Karl için son fırsat idi. Yazan: Kler Prays Bu sebeble kıral ve kıraliçe 1921 de İsviçre'den Burgenland'a tayyare ile üçtüler, Fakat buradan Budapeşte'ye gidişleri bir felâketle neticelendi. O- rada Horti hükümeti tarafından tev- kif edildiler. Macarlar, bunları müt- tefiklere teslim ettiler. Müttefikler de onu atlas okyanusunda 350 mil a- çıkta Madera adasına diri diri göm- düler. Orada Karl, Zita ve yedi çocu- ğu etrafında olduğu halde zaruret i- çinde öldü. akakak Şimdi —Habsburg'lar, Belçika'da Steenokerzeele'de bir şato içinde ya- şıyorlar. Anşlus'a kadar Otto'nun ye- niden tahta geçmesi ümidi zaman za- man canlanıyordu. Şimdi bu ümid de ortadan kalkmıştır. Hattâ son kararlarla, Avusturya'da- ki bütün Habsburg emlâki de musa- dere edilmiş ve prens Otto vatan hai- ni ilân olunmuştur. İngillere Taymis gazetesine göre Barse- lon'un hareketi mevsimsizdir B. Azkart'ın Londra ve Paris'te yapmış olduğu teşebbüsler hakkında mütalealar serdeden gazeteler, mu - maileyhin B. Bonne ile yapmış oldu- ğu görüşmeye hususi bir ehemiyet at- fetmektedirler,. Times gazetesine göre, Barselona hükümetinin hareketi, İngiltere hü- kümetinin sivil ahalinin bombardı - man edilmesine bir nihayet vermeğe uğraşmakta olduğu bir sırada pek mevsimsizdir. Deyli Meyl gazetesi, “General Franko'nun tayyarecilere bundan böy le ingiliz ticaret gemilerini bombar- dıman etmemeleri emrini vermiş,, ol- duğunu teyid edecek vaziyette bulun- duğunu yazmaktadır. Niyuz Kronikl gazetesi, İngiltere tarafından verilmiş olan itidal nasi- hatlarının kendi ticaret gemilerini himaye etmek bile istemiyen bir hü- kümetten beklenilen bir hareket ol- duğunu kaydetmekle iktifa eylemek- tedir. Çekoslovakya 600 senelik Habsburg hanedanı tra- jedisinin son perdesi de böylece ka- panmış oluyor. Fransa Karışmazlık meselesi ve İngiltere'nin vaziyeti Karişmazlık hakkında “Er Nuvel” gazetesi, şöyle yazıyor: “Bugün de dün olduğu gibi sulhu temin etmek lâzımdır. Bunun içindir ki, Fransa hükümeti karışmazlık si- yasetine sadık kalmak suretiyle cesa- | retle vazifesini yapıyor.” Repüblik gazetesinde Roş, şöyle ya- zıyor: “İngiltere gibi, Burgos'a bir ticaret ajanı göndermek suretiyle muvakkat bir hal çaresi derpiş edilemez mi? Bu takdirde Fransa'nın siyasi vaziyeti ve menfaatleri korunmuş olur.” Madam Tabui, Övr gazetesinde şöy- le diyor : “İngilizler bu komitenin vazifesini muayyen bir zaman zarfında bir ta- vassut temin etmekten ibaret addet- mektedirler. Bu tavassutun başlangıcı ingilizle- rin nazarında bugün Burgos ve Bar- selon'a yapılacak buna benzer bir tek- lif şeklinde tecelli etmektedir. Umu- miyetle karışmazlık komitesinin di- ger murahhasları İngiltere'nin keyfi- yeti bu suretle tefsir etmesini doğru bulmamaktadırlar.” Ümanite gazetesinde Peri diyor ki: “Çemberlayn tarafından yapılan te- şebbüs, Franko'nun muhafazakâr par- tisinin muvafakatiyle Duçe'nin adamı olduğunu meydama çıkarmıştır. Ekalliyetler meselesi üzerin- deki müzakereler Nazırların südet almanları murah- hasları ve hükümet koalisyonu fırka- larının mümessilleri ile yapmış olduk- ları iki mülâkattan bahseden ve B, Hodza ile alâkası malüm bulunan Slo- venske gazetesi şöyle yazıyor: “Hükümet ile südetler tarafından teklif edilen müzakerat esasları ara- sında bir takım farklar vardır. Fakat bu farklar, iktihamı mümkün olmiı- yan müşkilât vücuda getirmek ve ta- mamiyle ideolojik mülâhazaların tesi- ri altında kalmamak mevzuubahis de- ğgildir.” v oe oU — Dünkü çapraz kelimelerin halledilmiş şekli İtalya Nevil ÇŞemberlayn'in teşeb- büsü neticesinde kendisine temin ede- | ceği menfaatları anlamıştır. Musoli- | ni'nin 16 nisan tarihli muahedenin sü- ratle tatbikine ihtiyacı vardır. Duçe, muahedede tesbit edilen müddetlerin | bitmesini beklemiyecek bir haldedir. İtalya nefes alamıyacak bir hale geldiği için bir istikraz akdetmek is- temektedir ve buna ancak muahede tatbik edildiği takdirde muvaffak ola- bilecektir.” Almanya'nın Avusturya komiseri Burkel'in tebliği hakkında tefsirlerde bulunan lö Jur Eko - dö - Pari gazete- si diyor ki: “Tebliğin lisanı yalnız tecavüzkâr değil, aynı zamanda münasebetsiz- dir.” : Avusturya meseleleri Ordr gazetesi de şöyle yazıyor: “Burkel, bizzat Führer'den ziyade Hitler'cidir. Çünkü Berlin alman na- zileriyle Avusturya nazileri arasında ihtilâflar çıktığını tekzip etmediği halde Burkel Viyana'da ve bütün A- vusturya'da vaziyetin mükemmel ol- duğunu iddia ediyor. Diğer ciretten büyük ingiliz gaze- telerinin Viyana muhabirleri bugün Avusturya'da garip ve pek endişe ve- rici askeri hareketler yapıldığını ve alman kıtalarının macar hududuna VZ 3475 Gi BN 1 2 3 çi K & 3 8 a Soldan sağa ve yukarıdan aşağıya: 1- Bulünduğumuz mevsim - Kalburda güzel patlar, 2- Alev - Ankara'da çıkan bir sanat der- gisi. 3- Tarlada kullanılır - bölge. 4- Hergün içinde bulunduğumuz şey 5- Bir nevi raks - Mimarların kullan- dıkları cetvel 6- Bahçelerde yapılan şekil. 7- Haftanın bir günü - kırmızı. 8- Tarlalarda işçi olarak çalışan. 9- Bayanların ceketlerinin alt kısmı. - se- vilerek içilen şey. İllllİl Enfernasyonal Fuarına hazırlanınız 20 ağustos 20 eylül 1938 — doğru ilerlediklerini bildinmektedir- icer