4 Temmuz 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAYAT ve SIHAT ç Bilmem gazetelerde gördünüz ..u? Avrupa'da yeni bir kız evliya rüyormuş: Daktilo kızların evliya- Usı. Bilirsiniz ki katolikler arasında "lar başları sıkışınca kendilerine ha- mi tanıdıkları evliyanın himmetine Daktiloların evliyası dise, şimdi anlaşılıyor ki, bir koku meselesinden ibarettir. Güzel olsun, fena olsun kokulardan hemen hepsi- nin mikropları telef ettiği bugün her kesin bildiği bir şeydir. Kokulardan her birinin mikropları telef etmek- teki kuvvetlerinin derecesi bile öl- çülür. Mikropları telef eden koku din dağılmasına da mani olur. OPas vururlar. Daktilo leği daha pek yeni olduğundan, daktilo kız- ol bir şeye üzüldükleri vakıt a- 10 f'k adıyarak kendisinden yardım W ileyecek bir evliyaları yoktu. Şimdi onlar da eksikliği doldurmağa ça- ışı'yorlmnış, hem de kendi meslek- erinden bir kız evliya bularak. Yeni türeyecek olan bu evliya, E- el Bonyard . adında bir macar kız daktilo. Daha bir kaç yıl önce Çe- oslovakya'da keşiş kızlar manastı- da veremden ölmüş, fakat sağlı- . mdn' evliya olacağına dair alâmet- Öler gösterdiği gibi, öldükten sonra da_ yattığı yerden kerametler göster- ahi Miye başlamış. Onun için katolik â- 4 leminde daktilolar, başları sıkılınca, —Macar kız evliyaya adak adıyorlar- 4 mış. .Evl'iy_alık modası çoktan beri geç- pmiş gibi görünürse de, yazı makine- © modanın geçmesinden sonra icat , | .ılmış diye, manikürlü parmakla- riyle şakır şakır çalışarak bürolara in evlerine kıskançlık sokan — gü- zel kızları kendi evliyalarına adak adamaktan mahrum bırakmağa yü- rekler nasıl dayanır? Ondan dolayı Ş geçenlerde Budapeşte'de toplanan katolikler kongresinde papalık ma- / kamımın veziri daktiloların arzula- rımı yerine getireceğine dair vaidde bulunmuş. l a. B'f sefer kız evliyanm bir ihtiyaç Üzerine türiyeceği anlaşılıyor. Eski zamanlarda, hiç de ihtiyaç olmadan, Ütürlü türlü yetişirlerdi. Kimisi — bizdeki meşhur b-2ycae olduğu gi- g: — msanlıkla hiç münasebeti ol- | Mıyan mahlüklardan çıkardı, Fa- kat, evliya diye tanınmak için, her yerde en mühim şart öldükten sonra Ce:edinîn dağılmamasiydi. Hattâ mühim bir sebep üzerine evliyanın mezarı başka bir yere götürülmek lâzım olduğu vakıt, cesedi dağılma- mış bulunmazsa onun gerçekten ev- liya olduğunda şüphe edilirdi, K Tabiate aykırı göründüğünden do- de görülebilir. Nitekim italyalı Pao- li ismnda' Bir adamın öldükten sonra cesedi- nin dağılmaması yalnız evliya diye tanınmış kimselere mahsus değildir. Bu hâdise evliyalıkla hiç münase- beti olmıyan kimselerin cesedinde hat d sa da bir âlim güzel bir koku çıkarmasından dola- yı, sonradan cesedinin dağılmıyaca- ğını tahmin ettiği bir hastasının ka- davrasını uzun müddet saklamış ve daima güzel bir koku çıkararak hiç dağılmamasından bıkarak en sonun- da gömdürmüştür. Sonradan dağılmıyan vüıcud_lır sağlıklarında da kendi kendiıleru_ıe güzel bir koku çıkarırlar. Herkesin teri ekşi ekşi koktuğu halde onların teri güzel kokar. Katolikler arasın- da evliya diye tanınmış olanlardan sağlıklarında böyle güzel koku çı- kardıkları bilinenler vardır. Eski za- manda bu güzel kokuya evliyalık kokusu derlerdi. Bu güzel kokunun en ziyade evli- ya diye tanınmış olanlarda bulun- masından dolayı, buna sebep keşiş- lerin gerek yemek cihetinden, gerek aşk işlerinde perhiz etmeleri olduğu sanılırdı. Erkek keşişlerin bu per- hizlere daima riayet ettiklerine her- kes inanmazsa da, kız keşişlerin manastırlarında diri evliyalık koku- sunu alan burunlar bile olurdu... Hiç perhiz etmedikleri — iyice bilinen Laşka kadınlardan bazılarının da — esasns sürünmeden — kendi kendi- lerine güzel bir koku çıkardıkları öğrenildikten sonra bu tabii koku- nun perhizle de alâkası olmadığı an- laşıldı. Yeni türiyecek kız evliyanın sağ- lığında, yahut sonradan öyle güzel bir koku çıkardığına dair şimdilik bir rivayet yoktur. Fakat ona âdak adıyacak daktiloların güzel kokulu esasnslar sürüneceklerinden şüphe edilemez. Tayı eskiden zihinleri şaşırtan bu hâ- B A, /| L5 Jurnmal'a Prag'dan 27 haziran ta- rihiyle yazılıyor : Her altı senede bir vuku bulan So- kollar kongresi, en uzaktaki milletle- Te mensup turistleri bile buraya cez- beden şenliklere ve gösterilere vesile olur. Bu sene şenlikler, Çekoslovakya Cümhuriyetinin 20 inci yıldönümün- | den dolayı pek parlak olmak lâzımdı. Fakat günün kaygıları bu şenliklere bir ciddiyet veriyor ve çok vatanper- ver olan bu millet Sokolların idealine “disiplin, kuvvet ve birlik yoliyle va- tan müdafaasına kabiliyetli olmak” la Mukabele ediyor. Eserlerini yaratmak için ortaya koymuş oldukları bütün inanlarına rağmen Tirs ile Sunyer, o eser için bu derece haşmetli bir inkişaf ummamış ?lmık lâzımdır. Ve cemiyet, 1882 de ı.lk defa ortaya çıktığı zaman ancak 75 #zası vardı. Bugün bunların Çekoslo- vakya'da 1,000.000 ve slav memleket- lerinde de pek çok âzası vardır. Sokollar bu isimlerini yugoslav ma- salve efsanelerinden alırlar ve masal- -“arla efsanelerdeki kahramanlara So- *0l (şahin) lâkabi verilir. Sokolları kuranların, istiklâllerini ;aybetmiş olan slavları bir araya ge- irmekle güttükleri çifte gaye, onla- n ruhlarını ve bedenlerini terbiye tmek ve kendilerini milli şuür sahibi tı_nek.!i. Biliriz ki onlar bu gayelerine rişmişler ve büyük harpte mücadele- /e karışmış olan alaylar ise sokollar- dan terekküp etmiştir. 1 | ıSokollar. Patilerin ve dinlerin fev- sinde olarak memleketlerinde: “Hü- riyet, müsavat ve uhuvet” dövizini ta- iakkuk ettirmeğe uğraşırlar. Sokol- «arda sınıf yoktur. Başlarıma, şahin Prağ'da Soko Sokollar nedir? Ve hangi gaye ile çalışırlar? Ilar bayramı - savidir ve ister nazır, ister işçi olsun bir sokol diğerinekardeş diye hitap e- den. Biribirlerini selmâlamak için kısa ve tannan: “Nazdar” kelimesini kullanırlar. Nazdar, “Taliin açık ol- sun!” gibi bir manaya gelir. Bu da, sokollar arasında cari olmak lâzım gelen kardeşliğin bir sembolüdür, zi- ra bu tabir sokollar haricinde ancak büyük taarfından küçüğe karşı kulla- nılabilir. Prağ, iki haftadan beri bir bayram manzarası almıştır. Daireler ve mağa- zalar, hattâ gazeteci kulübeleri bu bayrama iştirak eden milletlerin bay- raklarını çekmişlerdir. Sıcak sucuk şatan seyyar esnafın arabalarında bi- le bir kaç bayrak görünmektedir. Şeh- rin merkezinde kurulmuş olan radyo hoparlörleri bayrama iştirak için ne- relerden ne kadar sokol gelmekte ol- duğunu mütemadiyen bildirmektedir. Renk renk elibeseler giymiş olan bu gençliğin halk ile selâmlaştığını gör- mek kadar sevimli ve canlı bir şey ta- savvur edilemez. Mektep gençliklerinin tezahürle- rinden sonra dün 14 - 18 yaşlarındaki genç sokolların kongreleri başladı. Bunlar 29 hazirana kadar sürecektir. Bunları 3, 4, 5 ve 6 temmuz günlerin- deki büyük bayramlar takip edecekti. Cumhur reisi Bay Beneş, dün, ba- yan Beneş'le birlikte, Mazarik sta- dinda genç sokolların ilk temsilinde bulundu. En az yüz bin seyirci tara- fından cumhur reisine yapılan teza- hüre bakark onun milletince ne kadar sevilmekte olduğundan şüphe edile- mez, 'Tam saat 2,30 da milli bayrak tören- le stat kapısma çekildi,törene her biri 36 gençten mürekkep 56 jupi (bölge sokolu) tarafından yapılan temrinler- le başlandı. GÜNÜN POLİTİK MESELELERI B ir çok fransızlarla ingilizle- rin indinde İtalya bugün Almanya'nın müttefikidir. B. Çem- berlayn'in fikirlerine terceman ol- duğu bir kısım ingiliz ve fransız politika adamlarının nazarında ise, İtalya, menfaatlerinin Fransa ve İngiltere tarafına sevkeden ve iki imparatorluk kuvvetli ve azimli dav- ranmadıkları takdirde orada yerleş- mekten başka bir arzusu olmıyan bitaraf bir memlekettir. İtalya'nın eski başbakanı B. Fran- çesko Nitti bu fiikrde değildi. Ken- disi, yakında neşrettiği “La dösin tögration de (|'Europe” isimli ese- rinde, B. Musolini'nin hakikaten, Fransa ve İngiltere'nin mülklerini şiddete müracaat ederek ellerinden almak arzusunda olduğunu iddia e- diyor. “Faşist İtalya, diyor, nasyo- nalist programı kabul etmekle, Av- rupa'ya doğru değil fakat denize doğru teveccüh etmiştir ve Akde- niz'e, Fas'a ve Mısır'a hakim olmak niyetindedir... İtalyanların faşist e- melleri denize, almanlarınki kara- ya doğru çevrilmiştir....” Ve ilâve ediyor: “Faşist İtalya programını — eğer bü programın tahakkuk etmek imkânı varsa — harpsız asla tahakkuk ettiremiye- cektir.” Muharrire göre, Anşlus, B. Mu- solini'yi kaygıya düşürmemekle kal- mamış, hattâ onün hoşuna da gitmiş- tir, çünkü Anşlus “italyan ve alman aşkeri kuvvetlerinin birleşmesi” de- mektir, ve İtalya “İngiltere ve Fransa'nın kuvvetine karşı ağır bas- mak için” Almanya'yı Akdeniz'e in- dirmek istemektedir. Öyle sanıyorum ki B. Françes- ko Nitti bunları yazarken, mülteci- lerinmütat hatâlarından birine düş- mektedir. Hakikat şudur ki 1934 de Musolini, serbest olduğu ve Fransa ile İngiltere'nin dostu bulunduğu için Anşlus'a mani olmuştur, 1938 de ise, Habeşistan'da ve İspanya'da eli bağlı olduğu, Londra ve Paris'le manasız bir kavgaya girişmiş bu- lunduğu için 1934 deki jestini tek- rarlıyamamıştır. F akat Almanya'nım orta Avru- pa ve Balkan'ların piyasala- - rını ele geçirmesi ve Karadeniz'le Adıryatik'e doğru olan memleket- lere nüfuzunu yayması hiç bir za- man daimi surette İtalya'nın men- faatine olamaz. En mühimini Roma protokolleri teşkil eden bir sürü de- lil, italyanların bu nüfuzla mücade- le ve bu piyasaları fetetmek için gösterdikleri çetin gayreti isbata kâfidir. Gerçi İtalya bilhassa bir deniz devletidir, fakat Piza, Ceneviz ve Venedik'in eski misalleri, hattâ yalnız ticari sahada bile, modern İ- talya'nın; ortaçağ devamınca İtal- ya'daki deniz cumhuriyetlerinin içinde bulundukları şartlardan ta- mamen ayrı bir vaziyette olduğunu ve karayı tamamen ihmal ederek de- nizle iktifa edemiyeceğini bize u- nutturamaz, Ortaçağda, İtalya'nın büyük de- niz cumhuriyetleri Akdeniz'in in- İngiltere ve Fransa karşısında İtalya Piyer Y;::ı:ı'ıinik hisarını ellerinde tutuyorlardı. On- ların yegâne rakipleri Katalonya'lı- lardı. Fransız limanlarının pek az ehemiyeti vardı. Asıl İspanya ise ancak on birinci asırda doğdu ve şi- mal devletleri henüz Cebelüttarık yolunu bilmiyorlardı. Bundan başka, ortaçağda, Akde- niz, şimal denizleriyle b" likte, Av- rupa âleminin iki ticari havzasın- dan biriydi. Akdeniz tek başına bir deniz kâinatı teşkil ediyordu. Bir pizalı veya venediklinin aklına şeh- rinin Akdeniz'de kapalı olduğu fik- ri gel di. Sonra o riyet- ler inşaat için lüzumlu kerestelere maliktiler. Silâhlarını İtalya'dan tedarik ediyorlardı, ugün her şey değişmiştir. İ- B talya'nın coğrafi vaziyeti hem iyi hem de fenadır: İtalya Ak- deniz'e hakimdir, fakat ondan dışa- ri çıkamaz. İmparatorluğundan fi- len ayrıdır. Dün kömürü yoktu, bu- gün petroldan mahrumdur. Kömür- le petrol modern motörlerin gıda- sını teşkil eder. Üstelik İtalya para- dan da mahrumdur ki, eski cumhu- riyetler için vaziyet bu merkezde değildi. İtalya'nın son büdcesi bir felâket manzarasıdır. İspanya'da harcanmış olan milyarlar bir daha ele geçirile- miyecektir. Buğday rekoltesi o ka- dar fenadır ki İtalya en az 20 mil- yon kental buğday ithal etmek ve bunu silâhlara hasretmek istediği tahsi: ödemek buriyetin- dedir. Paris ve Londra ile yakınlaş- ma vukua geldiği takdirde bunlar ancak bir sıkıntı teşkil edecek, fakat İtalya, ingiliz - fransız blokiyle köprülerini aradan kaldırdığı tak- dirde ağır yaralar haline gelecektir. nun içindir ki, haziran 1938 de, bütün Akdeniz sahille- rine hakim olmak gayesini takip e- den yani, İngiltere" ve Fransa ile harbı göze alabilecek bir İtalya'yı tasavvur etmek güçtür. Gerçi İtalya'nın bir zaman Mısı- ra göz diktiği olmuştur. Libya gar- nizonlarının yığın halinde takviye- sinden İngiltere o zaman hayrete düşmüş ve şikâyette bulunmuştu. Esasen bu hareketin sadece bir blöf kasdiyle yapılmış olup olmadığı da sorulmıya değer bir keyfiyettir. Bir kaç hafta evel, İtalya, Tunus hududunda büyük manevralar orga- nize etmişti. Burada da bizi müza- kereler ve elçi göndermek mesele- sinde sıkıştırmak gayesi güdülme- miş mişdi? Hakikat şudur ki İtalya, ne denirse densin, Akdeniz'de mü- nakalelerimizi asla kesecek vaziyet- te değildir. Bugünkü günde, İtalya 22.000 tonluk 27 mil süratli dört zırhlıya maliktir, biz de aynı küuvvette ve ay- nı süratte üç zırhlıya, ayrıca 26.000 tonluk ve 30 mil süratli iki zırhlıya malikiz. İhtiyat kuvetleri teşkil e- decek olan üç kurbeti hesabha kat- madan, demek oluyor ki Akdeniz”- de 88.000 tona karşı 118.000 tonluk modern zırhlıya malikiz. İngiltere için bir şey söylemiyorum. Gerçi İ- talya'nın hava üstünlüğü devam e- diyor, fakat daha ne kadar zaman için? İlkteşrinde bizim ayda 250, İngiltere'nin daha fazla mikdarda tayyare çıkarabileceğimiz hesapla- nıyor, Arada Kanada ve Birleşik devletlerden satın alınacaklar da bu hesabın dışında kalır, bu da Pa- ris ve Londra ile bir anlaşma saye- sinde Akdeniz'de emniyeti elde et- mekle İtalya'nın temin edeceği a- vantajı anlatmıya kâfidir. Bir kere daha söyliyelim ki ,İtal- ya bu avantajı ölçmüştür. Habeşis- tan'da çok müşkilâta maruz kalmış, İspanya'da parasını ve kanını kay- betmiş, Brenner'deki alman tazyi- kinden ve Almanya'nın Tuna bo- yunca olan taleblerinden endişeye düşmüş olan İtalya, ispanyol mese- lesini elden geldiği kadar iyi şart- larla tasfiye etmek istemektedir, İs- panyada pek kuvvetle yerleşmiş o- lan Almanya'nın, burada yarın ken- disinin büyük rakibi olacağını bil- mektedir. u münasebetle büyük ingiliz B haftalığı Observer'den aldı- ğım çok dikkate değer bir malüma- tı tebarüz ettirmek istiyorum. Ob- server diyor ki: “Kimse için bir sır değildir ki İspanya'daki alman e- melleri, sırf ingiliz - italyan anlaş- masını geciktirmek maksadiyle çeh- re değiştirmiştir. Bu çehre değişik- liği, general Franko'nun nihai zafe- rini tehlikeye sokmamak için, ihti- yatla yapılmıştır.” Malümat doğru olabilir: Alman- ya nasıl Çin'de Japonya'ya ehemi- yet vermeden oyununu tatbik edi- yorsa İspanya'da da, İtalya'ya ehe- miyet vermeden aynı oyunu oyna- maktadır. Diğer tarafdan, para ve bazı ham maddeler: Petrol, pamuk, kauçuk ingiliz - fransız tandeminin elinde- dir. Yalnız Akdeniz'de değil, bil- hassa Akdeniz dışında büyük de- nizyollarını bu iki devlet kontrol etmektedir. Hem kanında diplomat- lık olan İtalya, yarın harp olduğu ve İtalya Almanya'nın yanında mevki aldığı takdirde, onun paralı askeri haline geleceğini, mağlubi- yetinin müthiş olacağını fakat za- ferin kendisine yaldızlı bir tâbii- yetten başka bir şey getireceğine emniyet edemiyeceğini bilir. Onun içindir ki B. Musolini, da- ha iyisini bekliyerekten, Londra ve Paris'le yapacağı anlaşmalarla, 1914 den önceki İtalya'nın vaziyetine benzer bir istiklâle sahip olmak is- tiyor, 24 lük gruplarla yaptıkları milli raks- lar takip etti. Kızları takiben sahaya giren yugos- lavlar çok alkışlandı. Ayağa kalkan seyircilerden her biri yugoslavları bayraklarla, şapkalariyle veya men- dilleriyle mütemadiyen selâmlıyor- lardı. Daha sonra çek gençleri, üç geniş dizi halinde stada girip bütün sahayı kaplıyacak surette dizilerini çözdü- ler, Hep birlikte yaptıkları hareket- ler hakikaten takdire lâyikti, bir ha- rekette elbiselerinin yalnız kırmızı kısımları, diğer bir harekette de be- yaz kısımları görünüyordu. Sanki bu kırmızı ve beyaz dalgaların biribirini takip ettiği bir rüya denizi, yahut rüzgârın keyfince sallanan bir gelin- cik ve papatya tarlası idi. Bunların arkasından genç Sokol kızları sahaya çıktı. İnsan, delikanlı- ların mı, yoksa genç kızların mı tem- rinleri daha iyi yaptıklarını tayin €- demiyordu. En heyecanl dakika, hiç şüph:ılz A Dresden Sergisindğ Resim köşemiz Dresden'deki türk sergisinden bir köşe G ER | iği” adiyle bir kulüp k L *l çeklerle yugoslavların stadda b ce göründükleri dakika idi. İki kardeş milletin kardeşliğine sembol olan bir takım hareketlerden sonra iki grup, kıral Piyer'in Sokol elbisesi ile alınmış bir resmi önünde leri dakika idi. Yugoslav milli marşı- nı bu sırada alkışlıyan halkın heyeca- nını tarif için kelime bulamayız. İlk nazarda soğuk tavırlı gibi görü- tüyü ile süslü yuvarlak bir kalpak ge- çiren Sokollar arasında herkes mü- Bunları kısa kırmızı eteklikli ve beyaz gömlekli küçük sokol kızlarının nen çekler dostluklarında ne kadar hararetli imişler! toplanıp biribirine hediyele? verdik- n fevkalâde rağbet gö çok beği tertip eden gençler, geçenlerde açılan alman talebe haftası mü- nasebetiyle Dresden'de kurulan akademik sergiye iştirak . Her istifade ederek top- etmiş ve ser- : SÜI G ç köşesi ziy Zonguldak'ta feci bir Zonguldak (Hususi) — Gece yarısı ıza gelen Aksu va- puru demirledikten sonra merdi- ven sarkıtmış, 20 ye yakın yolcu bu merdivende beklemeğe baş- kaza |lamıştır. Merdiven bu ağırlığı çe- kemiyerek birden kopmuş ve yolcular denize dökülmüşlerdir. Denize dökünlen yolcular san- dalcıların fedakârlık ve gayret- leri sayesinde birer birer topla- gibi, bir kelime ile; Ogüst asrı, Medisisler asrı, Lui XIV asrı” diye isimlendirebilir miyiz? Ma- kine asrı mı? Ancak, on dokuzuncu asır geçeli bir asır oldu. asrı hakkında ne dersiniz? Fakat tay- yareler henüz devletlerin. ve büyük şirketlerin satın alıp hava taarruz ve müdafaalarında ve varlıklı yüksek değerli ticaret mallarının nak- linde & ı rın taksi otomobilleri veya şehir - oto- büsleri ucuzluğiyle yolcu taşıyacakla- Ki ai denilebilecekiz h rı asra L%. Asrımızın adı Asrımızı, tarihin dört meşhur asrı “Perikles asrı, Havacılık yolcularla D YT K | dır; bunla- Tayyareyi, otomobili, şimendüferi Yalnız, neden süratin makineye aid ta- rafını görüp sayısız sahalarda - bü- rokraside olduğu gibi - hiz ölçüsü e- lan kaplumbağa gidişini görmemeli? Asrımız, tam mânasiyle, sürat asrı da değildir. — Kübizm asrı; aerodinamizm asrı; beton - arme asrı? — Binaların hendeseden yalnız düz, ve mobilyaların - rüzgârı yarıp geç- mekte kullanılacakmışcasına - sade yu- saklek Ni Vkaaç etleriisizi Bar' d Hin GA kâseler kadar bütün dıvarları ve katla- riyle tıntın öttüğünü hatırlıyarak as- rımıza bu isimler verilemez değil. Fa- kat, koca asra bu kadar dar müânalı isimler lâyık mıdır? Tevazu esas tutulduktan sonra ona sporculuk asrı, çorapsızlar asrı, vita- minler asrı diyebiliriz. Bu takdirde, meselâ dün bir müessesede nereyig yer- leştireceğimizi bir türlü tayin edeme- diğimiz buz dolabına ne kusur buluna- bilirdi? İmdi, buz dolabı harikulâde bir icaddır. İnsanın beyninde eridiğini his- settiği bu sıcaklarda ona buz gibi so - ğuk su veya limonata sunan buz do - lablarını tebcil için asrımıza onların is- mi de verilebilir. Fakat maksad tebcil değil, tavsif olduğuna göre.... — İdeolojiler asrı hakkında ne mü- taleada bulunursunuz? — Hangi asrın kendine mahsus ide- olojileri yoktu kil Din kavgalarını düşününüz, ve yavaş yavaş bütün ta « rih merhalelerini geçerek 1789 a, mu- kaddes ittifaka, hattâ 1914 - 1918 — Emperyalizmler asrı? — O vakit, bütün asırlar bu adla Asrımız, büyük bir fırtmada düme - nini kaybetmiş bir transatlantiğe ben- #ziyor. Türbinleri kapı tokmağıı kadar her şeyi ileri bir medeniyetin e- seridir. Fakat ne yazık ki dümensiz- dir. Şimdi, bol mazotuna, elektrikler içinde pırıl pıril yanan süslü kamara- Li K6 İ bali rına rağmen yolcuları bir türlü üzün- tüden kurt ktadır. A - dümensiz - transatlantik gibi, dalgalar arasında avâre bir asırdır. - N, Baydar —— Jon Ruzveli'in düğünü ve 13 rakamı! Hurafelere, batıl itikadlara inanan insanlar pek azdır. Fakat bir defa i- nandılar mı, onların kafalarının içine saplananı zor sökersiniz, Meselâ Avrupa ve amerikalılarca, daha doğrusu hıristiyanlarca 13 raka- mı uğursuzdur. 13 numaralı odada o- yorsa, bu numarayı koydurmamak i- çin ellerinden geleni yaparlar, Ayın 13 üncü günü ehemiyetli bir iş tutmak istemezler ; evlenmezler, seyahate çık- mazlar,. Bunların bir kısmı da sırf şeytanın bacağını kırmak, uğursuzluğa uğur- suzlukla mukabele etmek için, her iş- lerini 13rakamına isabet ettirmiye gayret ederler, İşte bu tiplerden biri Jon Ruzvelt'- dir. Jon, Birleşik Amerika Cumhur reisi'nin küçük oğludur. Bu delikanlı bu günlerde, küçük bir kasaba olan Nahant'da sarışın güzeli Lindsay Klark ile evlenerek düğünü- nü yapmştır. Jon'un uğuru da 13 ra- garsona hizmet ettirmiştir. ğün halini aldığından, küçük kasaba- miştir. Jon Ruzvelt, bir çok şeyleri 13 ile sokamamıştır ! KIZILAY yardımcısıdır narak kurtarılmıştır. telgrafı ve telefonu toptan ele alarak — asrımıza sürat asrı diyenler olmuştur. fağfür — turmazlar. Evlerine 13 numara rastlı- .| kamıdır. Onun için düğününde on üç Dresden'de okuyan türk talebeleri orada, “Altay Türk Talebe Bir - ' Delikanlının evlenmesi, Amerika i- çin büyük hâdise ve popüler bir dü- — ya 200.000 kişiye yakın meraklı gel- — tahdid edebilmiş, fakat düğün misa- — firlerile, meraklıları bu rakamın içine — İçtimat felâketlerin — | L ALARne 1 krulba - Kat z &. vi YAK KD e.? SĞ salke

Bu sayıdan diğer sayfalar: