.21.45 vertüuf Kelodi solo; 1.50-23 mı, Mos/ kholri :17.1$ LAR tsel — ran is bt | 26-4-1938 DAĞ ULUS FDU L LA W RRKEKRUKUNURAKUKMARAN KU RENE KU NUK KKK NA KA MA KU UKUK MURUNUNUNARUKURANMENEKBEREKUN HAYAT ve SIHAT Sizennnne e Günlük yumurta Yumurtanın çarşıdaki fiatı gibi, he« kimlikteki piyasası da zaman zaman iner, çıkar. İnsanların da yaşayan ci- simlerin hepsi gibi hücrelerden mürek- keb olduğu öğrenildiği vakit, başlı ba- şına, koskoca bir hücre olan yumurta pek ziyade rağbet bulmuştu. Kendi çin y dan iyi gıda ©- lamaz, denilmişti. Sonra, bazı kimselerin yumurta ye- meğe tahammül edemedikleri görülün- ce, yumurtanın herkes için zehirli bir gıda olabileceği düşünülerek, yumurta haylice gözden düştü. Bununla beraber günlük yumurta - ya hemen her devirde çok itibar edil- miştir. Bizim vahmetli molla gibi her sabah bir düzine taze yumurtayı hazır lop kaynattırarak böylece ilk kahvaltı- yı yaprnlar müstesna olsalar da, zayıf çocukl içirmek yahud li has- talarına yedirmek üzere konu komşu- dan günlük yumurta arayan, hattâ ta- mam ini bulabilmek ümi-s diyle, yumurtlıyacağını acı sesle haber veren tavuk peşinde dolaş l her vakit bulunurdu. Radi lesi çıkalıdan beri günlük yumurta işi de biraz karıştı. Bi- liyorsunuz ki kâinatta her şeyin radias« yonu var. Yıldızların, güneşin, topra- ğın, suyun, İ batın radi. olduğu gibi hayvanların ve onların ara- sında yumurtlayan tavuğun da kendi- ne mahsus radiasyonu var. Yumurta tavuktan çıkarken anasının radiasyon- b 1 Ael landığı iptidai in göre mal çıkarır. Onun gibi, yumurta fabri- kası olan tavuk da ahırlarda büyük hayvanların artıklariyle beslenirse iyi ve temiz yumurta veremez. Yumurta - nın iyisini almak için tavuğu tanelerle ve yeşil salata ile beslemek lâzımdır. Hele yumurtadan beklediğimiz vita- minler ve madenler tavuğun yemine göre çok değişir. İnsana dokunan yu- mürtalar gelişi güzel beslenen tavukla- rın verdikleridir. En iyisi, tabit, yumur- ta verecek tavukları - elbette hörozla birlikte - kendi bahçesinde beslemektir. Bir de yumurta dokunuyor, mideni- ze sancı veriyorsa onu yeşil salatayla yemeği tecrübe ediniz. O vakit dokun- mak ihtimali azalır. GA Fenerbahçe Ayin otuzunda Ankaraya geliyor Fenerbahçe maçları tertib heye- tinden : 1 —Geçen senenin milli küme şampiyonu İstanbul Fenerbahçe ku lübü Ankaraya gelerek 30 nisan ve İ mayıs cumartesi ve pazar günleri Ankara Gücü ve Gençler Birliği muhteliti ile iki maç yapacaktır. 2 — Ankara şehir stadına yeniden P | ) larından bir parça getiriyor. Radiasy mütehassıslarının rivayetine göre hay- vanların radiasyonu insanlara iyi gel- mezmiş. Onun için şimdi yumurtanın pek tazesi iyi bir gıda sayılmıyor. Yumurta yemekte en son moda yumurtayı ta- vuktan çıktıktan sonra yazın 24 saat, kışın da, soğuğun derecesine göre, iki yahud üç gün saklamaktır. Böyle yapı- İmca yumurta anasından getirdiği hay- van radiasyonlarını kaybederek - sak- latıldığı evin içinde, tabii, kedi veya köpek bul “eş | ” ve insana daha uygun bir gıda oluyor. Bu zamanda radiasyonlara iman et- —aı_ık ilme karşı âdeta küfür olur. On- v a RCE . e vi hi Zaten a:. İealmuz h viları bize duyura- a -de hisli mütehas - -â rakzasyonların bu türlüsüne karşı imanımız şimdilik gevşek kalabi- lir. Bereket versin ki, zaten, tamam - ta- mam günlük yumurta bulmak, tam doğ- ru sözlü yumurtacı bulmak kadar güç bir iştir. Günlük diye satrlan yumurta- lar üç günlük olursa buna gene herkes memnun olur. Bundan dolayı yumurta di; ları müteh larının fikrini münakaşa etmeğe de pek lüzum kal- maz. Günlük diye yediğimiz yumurta- çl'm Bi bt * KŞ ) ç Ankara gücü sahasında yapılacak - tir. 3 —İ mayıs pazar günü büyük maçtan evel Gençler Birliği — An- kara Gücü tekaüdleri kiırk dakik lık bir maç yapacaktır. 4 — Halkımızın biletlerini kolay lıkla alabilmesi için gişelerin adedi fazlalaştırılmış ve tayyare bâyiliği, Hasanpaşa fırını şubesi, Florya ma- ü ) su_ sa- P ! d ğ ve im terzi evinde şi: tışa çıkarılmıştır. 5 — Tribün 50, duhuliye 25, lise ve orta mekteb talebelerine duhuli - ye 15 kuruştur. b AA AMERİKA MEKTUBU Nevyork (Hususi) — Amerikaya gelenlerin hemen hepsi, sanki yazacak, anlatacak başka bir şey yokmuş gibi, sadece Holivud'dan, sinemadan, yıl- dızlardan bahsediyorlar. Ben size bu mektubumda, Amerika- ya ilk defa ayak basan bir insan sıfa- tiyle edindiğim intibar kaydedeceğim. Amerikalılar, buraya ilk defa gelen- lere ve hayatın yabancısı olanlara “grinhorn” adını veriyorlar. Bu keli- menin aynen tercemesi “yeşil boynuz” demek ise de, bundan asıl mutrad edi- len şey, “toy”dur. Ve bu “toy”lluk devresi insana epey pahalıya mal olu- yor. Zaten Amerika yolculuğuna çı- kan bir kimse, daha transatlantikte i- ken bin bir türlü rivayetler işitmekte, karaya ayak basar basmaz ne kadar kı- sa bir zaman zarfında cüzdanının bo- şaltılacağına dair hikâyeler dinlemek- tedir. İnsan bunu, bir tarafdan dinli- yor, diğer tarafdan da kendini yokla- yarak, büyük bir nefis itimadiyle, “bu- nu ' ancak enai olanlara yapabilirler!” Diye kendi kendine bir fetva veriyor. Meraktati mı, tecessüsten mi, yoksa kulak dolgunluğundan mı:dır nedir, Nevyorka gelen bir yabancının ilk boyladığı cadde “Brodvay” oluyor ve bu modern Babil'de, akla hayale gel- meyen şeylerle karşılaşınca, en hafif bir tabirle, sersemliyor. Ertesi günü belki vaktim olmaz düşüncesiyle, da- ha ilk akşam bir şeyler görebilmek ar- zusu insanın içini kemiriyor. Bu kay- gi ile elini yüzüne götürerek, tarşsız olduğunu da anlıyor, Otele dönüp traş olmak, uzun iş. Onun için berber dük- kânlarından birine girmiş bulunuyor. Büyük bir salon; radyo, bir caz ha- vası çalıyor; dıvara boydan boya kap- lanmış olan aynaların önünde, bizim dişçilerde gördüğümüz koltuklar ve bu kolktuklarda şırt üstü ve uzanmış karşılaşıyorsunuz. Avrupadaki otel- lerde, ayakkablarını oda kapısının ö- nüne bırakıp ertesi sabah temizlenmiş bir halde bulmak bir âdet ve alışkan- lıktır. Ayni usulü Nevyorktaki otelde de yapıyorsunuz. Sabahleyin kapınız vuruluyor ve otel hademelerinden biri, odanızda ayak kablarını koyacak yer bulup bulamadığınızı hayretle sorü- yor. Dünyanın en kalabalık şehrinde, ikinci gün, ucları bulutlar arasında sayıyorsunuz. Buraya ilk defa gelen- lerin hemen hepsi de bu kat saymaktan kendilerini alamıyorlar ! Dolaşa dolaşa artık yorulduğunuz i- çin, tezgâhı, bir barı hatırlatan kahve- lerden birine giriyorsunuz. Tezgâh ba- şında, Espreso dedikleri ve yarım da- kika sürmeyen bir müddet zarfında ve gözlerinizin önünde. pişirilen kahve- yi içerek beş on dakika dinleniyorsu- nuz, Fakat, bu beş on dakika içinde sağ ve solunuzdaki manzara ve çehreler mütemadiyen değişiyor. Bir iki dakika evel yanı başınızda kahvesini içenin yerinde bir başkası otüuruyor ve hiç kimse sizin kadar uzun müddet tezgâh başında kalmıyor. Bu arada şef garso- nun, gözlerinizin içine dik dik baktı- ğını seziyorsunuz ; tezgâhta servisi ya- pan kızın da size acaib bir şekilde bak- tığını görünce, “Acaba ne için?” diye düşünürken, Nevyorkta vakti bol olan sizden başka kimsenin olmadığını an- lıyorsunuz. Tabil bu vaziyet karşısın- da kendinizi sokağa atıyorsunuz. A- merikalılar gibi düşünmeğe, onlar gibi hareket etmeğe azmediyorsunuz. — ' Sonsüz imkân ve ihtimaller diyarı, para ve iş memleketi olan Amerikada, bugün milyonlarca işsiz vardır. Ame- rikada da artık, eskiden olduğu gibi, para sokağa atılmıyor. Burada da, pa- ra, kapağını, ancak bazusu çok kuvvet- n e. el — Galatasaraylılar -. , gecesi — © Memleketimizin en eski spor kulü- bü olan Galatasaray Ankarada tesis et- tiği yeni kulübün ilk toplantısını dün akşam Şehir lokantasında yapmıştır. İhtiyar ve genç, kadın ve erkek galata- saraylılarla bütün spor kulübleri erkâ- nını ve Galatasaray lisesi mezunlariy - le Ankarada bulunan Galatasaray genç lerini bir araya toplayan bu 'buluşma - tek kelime ile « samimi olmuştur. Ma- salardan biribirini ziyarete giden eski galatasaraylılarla kendi yaşıdı diğer ların iyi bir gı lduğ da devam edebiliriz. 'Taze yumurtanın neden iyi bir gıda olduğunu anlatmak için size yumurta- kulübler plarının - spor kuvvetli varlıklarına mensup olanla- rın - aralarındaki fikir ve his birliği gö- ğüsleri fahir ve gururla kabartacak bir nın şekerini, lerini, madenlerini elbette tekrar ede- cek değilim. Çocukluk kitablarınızda Hulakileceğiniz bu bilgiler, günlüke y murta hakkında bile taze sayılamaz. Yalnız şunu söyliyeceğiz ki, günlük yumurtayı ; yumurtayı ve- ren tavuğun nasıl beslendiğini de, müm kün ise, tahkik ediniz. Her fabrika kul- hürdü. Eski ve esaslı dostlukların sporumuzun inkişafında ne kadar fe- yizli bir vazife görmekte olduğunu memnuniyetle keydederiz. Şehir lok daki bu topl geç zamanlara kadar devam etmiştir. Ankaradaki gal: ylıların bu top - lantıları sık sık tekrarlamaları hakika- ten arzu edilmeğe lâyiktir, — HÂKİM ROBİNSONUN KATLİ Yazan: R. H. Goldman 12 — Mahvoldum! — Hiç korkmayiın, dedim, size bir Vaidde bulunmamış mı idim? — Evet. -— Öyle ise bil ki Cerri Spens vadet- ti mi, sözünü tutar. Belediye reisini Börmeye gidiyorum, Birkaç sene evel Ona büyük bir hizmette bulunmuştum. Söyle bakalım, yeni ne var, ne yok! — Hiç. Magi hâlâ ele geçmedi, Her- halde bir yerde saklanmıştır. Göce so- ğa çıkması beklenebilir. — Ya Conas Hatfild? — Bu sabah, çekini iade ederek onu Serbest bıraktık. Bu adam menhus bir €rif; para ile gözünü doyurmadıkları dirde Robinsonları zehirlemekten Sekinmiyecektir. — Eğer büyük şefi iyi tanryorsam, şeyler bildiğini ima etti. Hayretimi saklamak için başımı çe- virdim, — Muhakkak blöftür, dedim. — Tabit. Fakat büyük şef böyle şey- lere aldırmaz. Hatfild emeline muvaf- fak olamıyacaktır. Ayağa kalkarken: — Fazla ısrar ederse başına türlü haller gelmesi de muh ldir, de- yan, traş eden amerikan dilberleri.... Yalnız sakalınızı traş ettirmek için geldiğiniz halde, güzel hikâyeler, fık- ralar anlatarak sizi traş eden şirin kız, tırnaklarınızın maniküre ihtiyacı ol- duğunu, yüzünüze inasaj yapmak za- manı geldiğini, kaşlarınızın, (eğer varsa) bıyıklarınızın, saçlarınızın dü- zeltilmesi bir zaruret halini aldığını i- leri sürüyor. Güzel bir kızın bulduğu kusurları düzeltmemek insanın elin- den gelmiyor. Nihayet ayak kablarını- zı da temizliyorlar. Bütün burlar bir saatten fazla sürüyor ve bir saat son- ra, bir mahsşeri andıran Brodvay'a çık- tığınız zaman, “ağırlığınızdan” altı doların eksildiğini farkediyorsunuz. “Grinhorn!” diye vaktiyle kulağınıza çalınmış olan kelime, o zaman kafanı- zın içinde var hızla dolaşmağa ve sizi adam akıllı düşündürmeğe başlıyor. Bu ilk dersin ücretini verdikten sonra, cesaretiniz kırılıyor. Bilmediğiniz, şimdiye kadar görmediğiniz yerlere, ulu orta girmeğe cesaretiniz kalmıyor. Programınızı değiştirerek otelinize dönüyorsunuz. Ertesi günü yeni yeni sürprizlerle Lauderbek'e : — Allaha ısmarladık, dedim. Hiç endişe etmeyin.. Midland belediye reisinin bürosu başka bir binada idi. a 'Tom Kran, Midland civarındaki bir çok süthaneleri işleterek büyük bir servet yapmıştı. Elli yaşındayken vilâ- yette politika ve parti hayatına karış- mıştı, İçki yasağının hararetli müda- |fii olduğu için bütün kaçakçılar ona müzaharet ediyorlardı. Çünkü bu ya- sak, en ziyade içkiyi gizlice ateş bahâa- sına satanların işine yarıyordu. Diğer taraftan Robinsonların da böyle uy- sal, sevilen ve cömerd bir adama ihti- yaçları vardı. Ne zaman koltuklarını kabartacak sözler söyleseler Kran da- vâ uğrunda birkaç bin dolar teberrü etmekten geri durmazdı. İnekleri sat- makla elde ettiği servetinin böylece kendisinden sağılmasına ses çıkarmı- dim. Gazetedeki tafsilât ne intibâ hasıl etti? Miralay Rays bu sabah şikâyette bu- lunmaya geldi. Vilks'e telefon etmiş; o da bana refakat eden memurlardan birinin gevezelik etmiş olacağını söy- lemiş. Ben de Rays'e hakikati anlat- tım, Miralay La Tribünün müdürü idi: €rife beş para vereceğini ı O da bu sabah, serbest bırakılmasın- önce rahibe bunu söylüyordu. Fa- çağdaşı olan iyi bir adam. Ek- seriya, bizim idarehanede, akibiyle bitmez tükenmez münakaşalara girişti- yordu. Lauderbekin azledilmesinden korkmuyordum. Çünkü birkaç sene e- vel Tom Kran'a mühim bir hizmette bulunmuştum. Safdil ihtiyar bir ma- ceraperest kadına tutulmuştu. Bu ka- dın onun yazdığı bazı mektupları is- tismar etmeye kalkişmış ve La Gazet'- te bunları neşretmem için bana teklif- te bulunmuştu. Ben hem teklifi red et- miş, hem de belediye reisini vakadan haberdar etmiştim. Ona demiştim ki: "sasen hiçbir şikâyet vaki olmamıştı. — Bu mektuplardan çıkarrlacak bir | Ra 't Hatfild, Andryu Robinson'a bazı ğini görmüştüm. makale mevkiinizi fena halde sarsa- Sioları a lij Ierıhuww z yor. , ; Penceresinde “garson aranıyor!” levhası asılı olan lokantalar'buğün de vardır. 'Ancak, içeri girdiğiniz zaman, iki saat içinde bir değil, ktrk garsonun birden müracaat ettiğini ve aranan garsonun vazife başında olduğunu, yalnız levhanın yanlışlıkla pencerede unutulduğunu anlıyorsunuz, Nevyorkta en ucuz şey, yemektir. Amerikalı, ekseriya asıl çalıştığı yer- den çok uzakta oturduğu için, yeme- ğini ve hiç olmazsa kahvaltısını bir çok büfelerden veya kahvaltı dükkân- larından temin etmek zorundadır. Bü- tün fabrika, imalâthane ve bürolarda, öğle tatili bir saattir; bunnu için, in- san.kammı alelacele doyurmak mec- buriyetindedir. Bizim memleketimiz- de bir saatlik bir öğle paydosunda a- cele ederek yemek yemeğe hacet yok- tur. Fakat, Nevyork gibi, yüz binlerce kişinin büfelere hücum ettiği bir şe- hirde karın doyurmak bir davâdır. Bü- fenin önüne gelip yemeğe kavuşabil- mek için, çok kerre dizi kolunda sıra beklemek zarureti vardır. bilirdi. Fakat size fenalık yapmak ni- yetinde değilim. Ben de sizin çiftlik- lerinizin südü ile büyüdüm. Kran, günün birinde bu hizmetime mukabil kendisinden bir yardım iste- meye gelebileceğimi anlamıştı. Beni büyük bir samimiyetle kabul etti, ve böyle bir teşebbüs vaki olduğu takdir- de Lauderbeki azli müzekkl inkâf ed esini ğini vadetti E- ç7 dak t — Vali bu hususta ısrar ederse kafa tutarım, demişti. Gazetedeki tafsilâtı okudum, Bu malümat arasında Vilks'e veya idaresindeki müessese aleyhinde en küçük bir.şey görmedim. .Bu hareketim hakkında şikâyet va- ki olmaması beni hayrete düşürmüştü. Tekrar Lauderbekin yanına döndüm ve doktor Vilks'e itizar etmek bahane- siyle Greyston'a telefon etmesini söy- ledim. Komiser muhavereden sonra telefo- ?“ Yerine asınca hayretle yüzüme bak- s -— Saşılacak şey, dedi. Hiç de kızgin görünmüyor. Hattâ gazetedeki tafsi- lâtı memnuniyetle okumuş. Vali de bir şey söylememiş. Ne dersiniz buna? — Herhalde bu karar hakkında ha- kikt düşündüklerimi yazmamdan kor- kuyorlardı. Belki günün birinde buna da sıra gelecektir. Şimdilik, Miralayı ys mi herkes Ke- kaybolan yüksek binaların katlarını: Amerikaya ilk defa ayak basan kimse neler görür? Nevyorkta en ucuz şey yemek, en pahalı şey de ev kirasıdir Büfe denince, bizim bildiğimiz, ân- ladığımız manada bir büfe sanmayınız. Nevyorktaki büfeler, otomat'dır; Av- rupadaki bu nevi otomatlar soğuk ye- mek verdikleri halde, buradakilere pa- ra atılınca, sıcak yemek de, otomatik olarak çatal ve bıçağı ile önünüze çı- kıp gelmektedir. Yemek zamanı, bura- larda yer bulup oturmak bir meseledir. Yüzlerce masalardan birinde bir yer boşalınca, müsaade istemeden sandal- yeyi çekip oturabilirsiniz. Bu gibi u- mumi yerlerde şapka çıkarmak da a- merikalıların âdeti değildir. Öğle paydoslarında, en çok sando- viç yeniyor; en mükemmeli bizim pa- rtamızla altı kuruştur. Amerikalılar, tavuklu sandoviç'i çok seviyorlar. O- tomatlarda, bizdeki güveçleri andıran fakat sıcaklığı kaybolmasın diye, üst- leri yufka ile kapalı kaplar içinde, tas kebabına veya macar gulaşına benze- yen et. yemekleri de verilmektedir. Pudingsiz veya alma tatlısız sofradan kalkan yoktur. Bilhassa elma tatlısı, amerikalıların milli yemeklerinden bi- ridir. Yemeğin sonunda gene otomata atılan beş sent ile mükemel bir de a- lafranga kahve içilir. Akşam yemekleri, umumiyet itiba- riyle evde yeniyor. Yemek pişirmek u- zun sürdüğü için, orta halli amerikan aileleri konserve ile iktifa ediyorlar. İmkân dahilinde olan herşeyin kon- servesi yapılmaktadır. Hattâ, tavuğun bile konservesi yapılıyor. Tavuk etine amerikalılar kadar rağbet gösteren başka bir millet tasavvur bile edile- mez. Nevyorkta en ehemiyetli mese- le, mesken ve ikâmetgâh meselesi- dir. İkametgâha, —daha — doğru- su, kiraya, kazancın üçte biri ay- rılmaktadır. Hele memur olan Bir kim: senin şehrin içinde - oturması bah_sıî Büyük bir muharririn genç meslekdaşlarına nasihali Sekiz sene evvel Nobel edebiyat mükâfatını kazanan Sinkler Levis'- in 1930 Amerikasında burjuvalara hasher şeye — babit ahlâk, babit itiyad, babit mütalaa gibi — babit d vuran şhur Babit ro- manını İngilizce bilenlerimizin hâlâ debiy PAĞETUNE oli maları büyük bir zarardır. Elmar Gantri, Dodsvort, An Vikers gibi örf ve âdet romanlariyle Amerika- nım zamanımız sosyal tarihini yaz- mış olan bu zat, büyük muharrir sa- lâhiyeti ile, yeni nesillerin müstak- bel muharrirlerine bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. Yaşadığı çağa dair doğru müşahedeler yaparak istikba- li de araştırmaktan geri kalmayan Sinkler Levis'in genç m:slekdaşları- na tevcih ettiği bu tavsiyeler, Ame- rikalı gençlere taalluk etse bilz — tayyareye ve telsiz telgrafa nisbetle Amerika kapı komşumuz olduğun- isteyen gençlerimizi de düşündüre- cek mahiyettedir. S. Levis'in nasi- hatlarını telhis ediyorum: “Son yıl- l.rd. Bot a az HlA ı hal kaktır. Bu gerileyişin sebebini eko - nomik zorluklarda aramayınız. Si- nema, ot bil, — ve h d fazla olarak — okumanın düşmanı radyo, cedlerimizin büdce- mı yiyip yutmaktadır. Bundan baş- ka hizmetçi aylıklarının yüksekli- ğginden dolayı — kâğıd pahalılığın- dan dolayı değil — kütüphane tesi- sine imkân bırakmayan küçücük apartmanlar inşasına mecburuz. İti- larda bir soğuk hava dolabına, bir iki radyo makinesine, hattâ otomo- bile yer varsada bir kaç yüz kitab için yer yoktur! Şu halde zamanla- rın değişmekte olduğuna inanmalı- yız: Artık kitabın yerini bunlar tu- fak olacakları tahmin edilebilir. Genç muharrirler arasından ölmez debileceğini ve bunların asil sanatı gene ikbal mevkiine çıkaratâkları- ni iddia edectkler vardır. Ben bu ufak bir apartımanın kirası' (ılc.ak su, kalörifer dahil) yüz dolara yakındır. Bundan dolayı, bu gibiler, bir iki sa- at mesafede ve şehrin dışında bulunan yerlerde oturmaktadırlar. Maamafih buralarda da banyolu bir odanın kira- sı 30 dolardan aşağıi değildir. Bu sonsuz imkân ve ihtimaller diya- rındaki iş saatlerinde, insan, bir maki- nedir; hussul surette hasbihalde bu- lunmak, gazete okumak, biraz dinlen- mek diye bir şey yoktur. İçinden tür- tüt için önümüzdeki karınlarını — doyurabileceklerinden şüphe ederim, Fakat muharrir ola- rak doğmuş olan da;, her şeye rağ- men yazacaktır. İstikbalin Balzak rirlikle birliktte para kazandırıcı kat bu sanat gazetecilik, ilâncılık, muallimlik gibi muharrirliğin akra- basından olan sanatlar olmasın: Muharrir aynı da marangoz, kü sesi gelen imalâthaneler var. İnsan bunu işitince, gülerek ve eğlenerek ha- fif bir iş görüldüğüne hükmeder. An- cak, hiç de böyle değildir. İmalâthane veya. fabrika direktörlüğü türkü söy- liyerek çalışmayı mecburi tutmüştüur. Ne için biliyor musunuz? Türkü söy- liyerek çalişan işçilerin, iş verimi da- ha yüksek olduğu anlaşıldığı için! Musiki ile iş yaptıran imalâthaneler, Kartonaj fabrikaları, bonbon imalâtha- neleri ve buna benzerleridir. İşte, sonsuz imkânlar diyarındaki hayatın bir tarafı da böyle bir manza- ra arzetmektedir ! tayyareci, divarcı, hekim veya bak- kal olsun. bizzat kendimin neden riayet etme- diğimi soxzarsanız cevabım — şudur: Heyhat, yirmi sene geç kaldım. Genç meslekdaşlarım, kararınızı ve- riniz: Kunduracı dükkânlarınızı a- çınız.” Bizler Sinkler Levis'e en az yirmi sene takaddüm etmiş olmakla ifti- har edebiliriz: Çoğumuzun birden fazla sanatımız vardır. Yalnız, kun - duracı veya bakkal dükkânlarımızı açmak için nasıl sermaye bulma- h? — N. Baydar haber aldınız mı? h Lauderbek, esefle : — Ölmüş, dedi. Şi Belediye dairesinden çıktım ve ga- zeteye gitmek için yaya olarak yola ,gıktım. Yolda, Hatfildin bir gün evel bahsettiği kadının adını hatırlamaya çalışıyordum. Yalnız küçük ismi hatı- rımda kalmıştı: Hariyet. Lauderbek- ten öğrenebilirdim, ama, komiserin dikkatini ve merakını çekmek istemi- yordum, Ben bunları düşünürken bir- Mülâyimleşir gibi oldu ve dudakla- rında solgun bir tebessüm belirdi: — Beni korkuttuklarını sanmayı- nız, — Hayır, Hakikaten çok cesur dav- randınız. — Beni korkutamazlar, diye tekrar- ladı. — Sanki neye korkacak mışınız? Bi- lâkis onların sizden korkmaları için sebep vardır. az ileri de Hatfildin yürüdüğünü gör- düm, Adımlarımı sıklaştırarak kendi- sine yetiştim. — Bonjur, dedim. Bana itimadsız bir tavırla baktı. Gü- lümsedim. Tatlı bir sesle: _—_Dün biribirimize takdim edilme- miştik, dedim, Beni polise mensup sanmış olacaksınız. Fakat ben Cerri Spens'im, La 'Gazetin sahibiyim. Aynı itimadsız tavırla: — Evet? dedi, — Bay Hatfild, gazetemin politika- sını bilirsiniz. ve Robinsonların düş- x;ı_z;nx olduğumdan haberdarsınız, ta- if, Soğuk bir eda ile: — Bu beni alâkadar etmez, dedi. — Belki, Fakat size ne kadar ağır nedinin vaziyeti hakkında yeni bir lede bulunduklarını görmekle çok canım skıldı, Beraberce yürüyorduk. Hatfild ö- nüne baktı. Göz ucuyle bakınca yüzü- nün buruştuğunu farkettim. — Elbette sırası gelecek, dedi. Madison otelinin önünde durunca soğuk elini avucumda sıktım. — Allaha ısmarladık, Bay Hatfild. Andryu Robinson uzun zamandanlberi hep keyfine göre harcket ediyor. Ar- tık ona karşı ayaklanmanın Bırası gel- miştir. Eğer size bir yardımım doku- ,|nabilirse, beni La Gazetde görmeye gelmeği ihmal etmeyiniz , Otele girdi. İdarehaneme giderken "Eı?ene Sırası gelecek,, deyişini “dü- şünüyordum. Herhalde blöf yapmı- yordu. Fakat bildikleri pek kati m hi- yette olmasa gerekti. Bırder'ı bire bir çeyrekten beri ara- dığim isim hafızamda canlandı: Hari. yet Bentley, e (Sonu var) dan — muharrirliği meslek edinmek - raf etmek lâzımdır ki bu apartman- İmdi, bizden sonra gelecek mu- 5 harrirlerin radyo veya sinema he- H sabına çalıştıkları takdirde muvaf- — yirmi otuz yılda muharrirlerin iyice / büyük —— ( lerinden kitaba tahsis ettikleri kıs- — Vi eserler yaratacak dâhiler zuhur e- — veya Bayron'u ne yapsın? Muhar- — başka bir sanat daha öğrensin. Fa- — & Verdiğim nasihatlara — — A A