Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
RTL U Bi ÜLUS * bi 26 -4-1938 YAT Y Fakat şimdi iş öyle değildi, Top patlamış, yurdun müdafaası gelip çatmıştı. Burada müsamaha, rütbe küçüklüğü mevzuubahs olamazdı. İlk iş olarak kıtalarına hazırlık emri verdi, sonra tümen süvari bö- lüğünü daima vaziyetini endişe ile gördüğü Kocaçimen dağı istikame- tinde keşfe — gönderdi. Kendisi de ev- velâ Geliboludaki Kolordu Kuman- danı ile (Esad Paşa) telefonla gö- rüştü. Bu makam ihraç hakkmda henüz kati malümata sahib değildi. Neler olduğunu pek bilmiyordu, Bi- naenaleyh vaziyeti bir kere de ken- di gözüyle görmek için köyün bir tre kadar bundaki Mal- tepeye gitti. Buradan Kabatepenin önündeki deniz — kısmen görünür. Pek fazla bir şey seçilememekle beraber denizdeki gemilerden va- ziyetin ciddiyetini anlamakta ge- ikmedi. Bu; kendisinin her vakit şüpphe ettiği ciddi bir tedbir alın- mazsa öldürücü bir ihraç hareke- tiydi. Bu sırada sahildeki kıtaları har- ba tutuşmuş 9 uncu Tümen Komu- tanından bir telefon aldı: Bunda düşmanın Arıburnuna çık- mış olduğu anlatılryor ve buna karşılık 19 uncu tümenden Koca- çimen dağına yalnız bir tabur gönderil- mesi rica ediliyordu. Kısa bir muhakeme ve sonra ka- ti bir karar: — Bu, çok mühim kuvvetlerle yapılmış bir ihraç hareketidir. Bir taburla bu iş önlenemez. Bütün tü- men ve en kısa bir zamanda bu düşman üzerine atılmalıdır. Bu zamana kadar 19 uncu tü- men harba müdahale hakkında ne umumi ihtiyatını teşkil ettiği Beşin- ci ordu, ne de doğrudan doğruya bağlı bulunduğu üçüncü Kolordu Komutanmdan bir emir almamış- tır. Kararını Kolordu K tır. En kısa yoldan Kocaçimeni tu- tacağız. Bu noktayı kavramak lâzımdır. Yalnız nazari bir kumandan bu vaziyette belki tabiye kitablarına bir emir i — teşkil edecelk kadar güzel bir fırka emri yazar, düzine —düzine dağıtır, askerlerine yarım saat nutuk göylerdi ve tabii bildiren bir rapor yazdıktan sonra Bigalıda oturan 57 inci alayın içti- mâ yerine geliyor. O gün, orada ve Atatürkün ku- mandasında bu harekâta iştirâk taliine mazhar olmuşlardan bir zat fırka kumandanının alay içtima ye- rine gelişini ve alayla karşılaşması- nı, harekete geçmeden evel verdi- ği emirler hakkmdaki hâtırasını şöyle anlattı: «4 . Biz henüz sarih vaziyetten haber dar değildik, Top seslerini işitmiş- tik, Fakat bu sıralarda hemen her- gün şu veya bu sahilin, boğazın bombardımanından dolayı boyuna top sesi duymaya alışmıştık. Her- gün gibi o gün de gene tatbikata çıkacaktık. Fırka Komutanı da sık- sık bu tatbikatlara iştirâk ederdi. O gün de alayın hazırlık emri ge- lince gene böyle bir tatbikat yapa- cağımıza zahib olmuştuk. Bizi çok bekletmeden Fırka kumandanı (A- tatürk) geldi; halinde hiç bir. telâş veya heyecan yoktu, Gayet sakin, Kaf o vkit de K hâkim tepe- si elden gider ve biz muharebe için bu dağın çetin yamaçlarını düşman Yazan: M. Şevki Yazman Bir uzun ingiliz topu mevzide tatbikatlarda 57 den başkasının bir harb kudreti olmadığını görerek değiştirmelerini istedi. Vakıa bu de- po alayları 72 ve 77 inci alaylarla değiştirdiler ama bütün gayretine rağmen arap efradla karışık, bu a- laylara pek ısınamadı. Onun tam manasiyle güvendiği ve güvenmek- te haklı olduğu biricik alayı bu 57 dir. Bu sebebledir ki gerek Bigalı köyünde kendi karargâhına en ya- km olarak bu alayın bulunması ve ateşi altında tır ğ kalırdık, Bu ve bundan sonraki bütün ha- Bükdey d alletelürdü vveberı yerde Atatürkün bu büyül dehü ve kavrayışı imdada yetişmiş ve işi lâfla değil, filen başarmıştır..,, Evvelâ Atatürkün yanıma aldığı bu 57 inci alayı tanrtayım: 19 uncu tümen 914 kânunlarında teşekkül etmiş olduğu için bu sıra- larda ancak beş altı aylık bir tarihe malik olmakla beraber bu alayın e- sası muvazzaf bölüklerden mürek- kep olduğu için çekirdek sağlam- dır. Bu tümen Geliboluda teşkil olu- nurken üçüncü kolorduya bağlı ye- dinci tümen taburlarının dördüncü bölükleri olduğu gibi alınmış ve bunlardan 57 inci alay teşkil olun- muştu. Genç komutan tümenini teş- kil ederekn ilk olarak Geliboluda Bu alayla karşılaştı, Değirmenler düzlüğünde büyük bir törenle san- hattâ biraz bessim, takriben şu kısa emri verdi: — Arkadaşlar, bugün gene tatbi- kata gideceğiz, fakat bugünkü düşman artık farazi değil hakiki- dir. (Eliyle istikametini göstere- rek) Düşman Arıburnuna çıkmış- cağını teslim etti ve sonra gene va- purla bu alayı Tekirdağına götüre- rek orada tümenin diğer alaylarını teşkil eden depo alaylarına numa- ralarını verdi. Fakat kısa bir müd- det sonra yaptırdığı manevra ve tehlike kendisini gösterince hemen bu alayın başına geçerek ileri atıl- ması hiç de tesadüfe atfedilemez. Alayın efradı kâmilen Bandırma Gonen, Biga mıntakasından, temiz kanlı türk çocuklarıdır. Cesur, ita- atli, gözü yılmaz. Komutan ve subaylar hepsi seç- medir : Alay komutanı yarbay Avni, birinci tabur komutanı Müm- taz yüzbaşı Zeki (halen Emekli Ge- neral ve Erzurum mebusu) ikinci tabur komutanı mümtaz yüzbaşı Ata, üçüncü tabur komutanı müm- Mahkemelerde Çok s;;'îşen arkadaş hâk Boyları, bosları, yaşları ve kılık kı- yafetleri hattâ ilk bakışta çehreleri birbirine o kadar çok benziyor ki in- sanın içinden : — Bu iki kardeşin ceza mahkeme - sinde nç işleri var acaba, diyeceği ge - liyor. Halbuki Mahmudla Mustafa birbi - rini tanıyalı daha bir hafta bile olma - mış. Fakat kan kaynar mı kaynar? Bunların da öyle olmuş... Birbirlerine çarçabuk ısınıvermişler; can ciğer ku- zu sarması bir han odasında beraberce yatıyorlarmış... İkisi de köylerinden Ankarayaiş bulmak için gelmişler; inşaatlarda amelelik yapmaktansa, bir kere lokantalara başvurmaya karar vermişler... — Temiz bir garsonluk her halde taş taşımaktan daha iyidir, diye dü- şünmüşler ve şu lokanta senin, bu lo- kanta benim garsonluk aramaya çık- mışlar... Mahmudun talii yaver gitmiş.. Ko - yun pazarında bir aşçı dükkânına ya- mak kayrılmış; ustası : — Yarın sabah gel miş. Fakat biraz sonra da Mustafa aynı aşçının karşısına dikilmiş: — Bana bir garsonluk vermez mi- sin? diye sormuş. Aşçı : — Benim südü ,sümüğü temiz biri - ne ihtiyacım var, ve lâkin biraz evel bir başkasına söz verdim. Şayed ©o gelmiyecek olursa işe sen gel başla!.. diye aynı iş için Mustafaya da söz ver- miş.. Gece han odasında günlük muhase- be yapılırken Mahmud : — Ben iş buldum demiş, falan yer - de, filân adamın aşçı dükkânında... Mustafa işi derhal çakmış, eğer Mahmud gitmezse o işe kendisi başla- yacak.. Dostluğa, ahbablığa, can ci« ı'zfgrliğe zarar vok ama. kesede son 25 likler esnemeye bDaşladığı için Oüüü da canına tak demiş, Mahmudu kan- dırmış : — Kardeşim demiş. Bilirsin ki ben seni çok severim. Onun için zarara girmeni istemem. Bu anlattığın aşçı yamaklığı bana bir hoş geldi. Sanki sen orada rahat edemiyeceksin... Hem burada aşçılar para vermezlermiş.. Bir kaç gün çalıştırır, soğan soydurur, bulaşık yıkatır, sonra da tekmeyi at - işine başla, de- taz yüzbaşı Hayri. (Sonu var) tıkları gibi kapıyı çarparlarmış.. Gel OUU DOLULLLLLDLLLDLLL Güzel yüzünü öte tarafa çevirdi, örtüyü küçücük parmaklarının ucü ile tutup medhale fırlattı. İvan Arte- miyeviç kızına kurnazca bakıyordu. Onu bir kıralla evlendirmek iste- mekte utanılacak bir cihet yoktu.. — Moskovada kârgir bir ev yaptı- racağım.. Birinci sınıf tüccardan o- luyoruz.. Beni dinle Sania.. Seni ev- lendirmekte acele etmemekle iyi et- tik.. Şimdi iyi bir aile ile sıhriyet peyda edeceğiz. Öyle ne arkanı dö- nüyorsun, abdal! — Yeter! Sagnka saçını arkaya attı, parlak nazarlarla babasına baktı — Beni ra- hat bırakınız, dedi. — Ne dedin? Bu benim arzum!... Kızarsam seni bir çobana veririm.. — Sersemliğinizden dolayı böyle sıkılıp bekliyeceğime domuz çoban- lığı etmeği tercih ederdim.. İvan Artemiyeviç Sagnkanın başına bir tahta tuzluk fırlattı. Dayağı hak- etmişti ama İvan yerinden kımıldamak istemiyordu. Sagnka sızlanmağa baş- ladı, fakat bu esnada arabalık kapısına öyle bir hızla vuruldu ki İvan Artemi- yeviç şaşırıp ağzını bir karış açtı. Kö- pekler kudurmuşçasına havladı. — Korkuyorum.. Siz gidiniz. — Peki. Böyle kapı çalanlara bir ders vereyim de görsünler.. Aralıktan eline bir süpürge alan İ- van Artemyeviç avluya indi. — Hele bekleyiniz, hayasızlar.. Kim o? Köpekleri salırvereceğim.. Tahtaları gicirdayan kapının ardın- dan hiddetle bağırıyorlardı: — Aç! Brovkin korktu. Kapıya atıldı. El- leri titriyordu. Sürmeyi ancak çekmiş- ti ki kapı ardına kadar açılarak içeri- ye ihtişamla giyinmiş, yalın kılıç su- variler girdi. Bunların arkası sıra dört at koşulmuş, sayis yerine cüce zenci- ler binmiş, altın yaldızlı bir lando ge- liyordu. Daha sonra bir kupada, başla- rında üç köşe şapkaları ve sırtlarında pelerinlerile Çar ve Lö For vardı. At Brovkin'in bacakları kıvrılıverdi. O böyle diz üstü dururken suvariler at- tan indiler, yüzü gözü şiş, almanvari giyinmiş “prens-papa” zar zor lando- dan indi, ondan sonra da gümüş klap- tan kaftanlı genç bir boyar.. Petro Lö For'la beraber merdivenlerden çıkıp kalın bir sesle bağırdı: — Ev sahibi nerede? Ölü veya diri, gelsin! İvan Artemiyeviç korkusundan do- nunu ıslattı. Kendisini gördüler, yanı- na geldiler. Oğlu Alyoşka ile Menşi- kof kollarm%irip merdivene doğru sürüklediler. Diz üstü düşmemesi için onu bu vaziyette tutuyorlardı. Döve- cek veya daha kötüsünü yapacak yerde Petro şapkasını çıkararak derin bir re- veransla : — Günaydım, svat babacığım.. Kıy- metli bir malın olduğunu işittik.. Sa- na bir müşteri getiriyoruz. Fiyatına nalı sesleri, gülüşmeler, bağrısmalar.. AUPAALAYUAOUAKARAKAA U KA SAA GA KU KA DA KA KOK LA AU YAKANATANARAKAAAAKAAAKAAAA KUKU KUK ARUA KA NKKK KUUK A AUA A AUAUA AAA N KTT MAD UKKU UDU Yazan: Alexis Tolstoi No: 70 KUĞAUA AMAĞ AĞGĞU KÜ 5 g4a4 GRKEK KDA canciğer iki imin önünde Mustafa Mahmudun işini oda onun parasını çalmış seninle gene inşaata gidelim de orada çalışalım. Hoş gene sen bilirsin ama... Bu sözler iyiden iyiye Mahmudun midesini bulandırmış. Öyle ya parayı vermezler mi vermezler ; tekmeyi atar- lar mı atarlar; hem akşam oldu mu pa- ra cebe girmeli. Öyle haftalıkmış, on beş günlükmüş ; böyle dalavereli işlere girmemeli.. “— Doğru demiş, Mustafa hakkın var. Ben o aşçıya gitmiyeyim. Zaten o adamı benim de gözüm pek tutma- mıştı. Sabahleyin de Mustafa bir bahane ile Mahmudu evden savmış; ve aşçıya giderek işine başlamış.. Günlüğünü cebine yerleştirmiş Han odasına dön - müş; Mahmud demiş ki:: — Ben iş bulamadım. Seni de kay- bettim. Halimiz ne olacak? Mustafa, cebini şıkırdatmış : — Var bizde hamdolsun, demiş, sen kendine bak.. Uyumuşlar.. Gece Mah- mud, açlığa tahammül edememiş; u- sullacık doğrulmuş. Mustafanın cebin deki 60 kuruşa el uzatmış.. Fakat u- zatmakla da kalmamış; almış da... Ertesi sabah vaveyla kopmuş. Aldın- dı, almadımdı derken iş meydana çık- mış. Mahkemelik olmuşlar. Şimdi siz kime hak verirsiniz? Mustafa canciğer arkadaşına düzen- bazlık yapmış; Mahmud da onun pa- rasını çalmış... Sizi bilmem ama, hâkim davâyı cef- felkalem kestirip atmadı; bazı şahid - leri dinlemek için başka güne bıraktı. Mahmudla Mustafa, bilmem hâlâ aynı odada mı kalıyorlar? Kalıyorlar- sa bu gece bir kızılca kıyamet daha var... Memurlar kanunu Gavıfırdu — YeARUKL o İç Bakanlık hukuk müşa' viri B, Ek- dele- remin reisliğinde bazı bak gelerinden mürekkeb memurlar kanun projesinin tetkiki tâli komisyonu dün de toplanmıştır Komisyon çalışmaları- nı bir hayli ilerletmiştir. Önümüzdeki hafta içinde projenin müsteşarlar ko - misy da görüşülmesine başlanabi leceği tahmin edilmektedir . Sıtma mücadelesi köy şubesinin çalışmaları Sıtma mevsiminin başlangıcı oldu- ğundan bütün şubeler mıntaka içinde umumi muayenelere çıkmışlardır. Bun- dan evvelki yıllarda yalnız hastaların kanı alınıyordu. Bu sene hastalık mmn- takasında oturan bütün halkın umumi surette kanları alınmaktadır. Yakında bu muayene faslı bitecek ve tedavi faa- ei RADYO Ankara : Öğle Neşriyatı: ğ 8 yed 12.30 Karışık pll’ neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musikisi V halk şarkıları — 13.15 Dahili ve harici hf berler. Akşam Neşriyatı: l musikisi — 19.15 Türk musikisi ve halk şaf” kıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları) — ( Saat ayarı ve arapça neşriyat — 20.15 Tüf musikisi ve halk şarkıları (Cemal Kâmil' İstanbul radyosu okuyucularından) 21 Kof ferans: Çocuk neşriyatı ve terbiyesindek rolü (Ramazan Arkın, muallim) — 211? Stüdyo salon orkestrası: 1- Armandolâ: Moonlight in Venice, 2- Kattnigg: Des Kö| nigs Soldaten. 3- Carosio: Edera. 4- Lortr zing: Ündine. 5- Wber: Mosaigue — 22 A" jans haberleri — 22.15 Yarınki program. 4 İstanbul : < k | Öğle Neşriyatı: ,, » L Si müusikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Çocuk bayram ve haftası münasebetiyle Çocuk E“ sirgeme kurumu namına Eminönü halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil — 13.30* 14 Muhtelif plâk neşriyatı. j Ak: iyatı: j şam Neşriyatı 17 İnkılâb tari dersi: Üniversiteden naklen, Mahmut Esa! Bozkurt — 18.30 Çocuk bayramı hafta! münasebetiyle Çocuk Esirgeme kurumi! namına konferans: Fahrettin Kerim Gökaf (Çocuk ruhu) — 18.45 Plâkla dans musiki' si — 19.15 Konferans: Beyoğlu Halkevi namına Bn. Nazan Danışment (Tarih ve e debiyatta türk güzelliği) — 19.55 Borsa ha berlri — 20 Vedia Rıza ve arkadaşları tara* fından türk musikisi ve halk şarkıları — 20.45 Hava raporu — 20.48 Ömer Rıza ta: rafından arabca söylev — 21 Tahsin Kara' kuş ve arkadaşları tarafından türk musiki* si ve halk şarkıları (saat ayarı) — 21.4$ ORKESTRA: 1- Keler - Bela: Uvertuf Fransez. 2- Yoşitomo: Dans avek lanterm 3- Popi: Vals pudre. 4- Azana: Melodi 22.15 Ajans haberleri — 22.30 Plâkla solo% lar, opera ve operet parçaları — 22.50-2İ Son haberler ve ertesi günün proğramı, Avrupa : OPERA VE OPERETLER: 18.28 Mos: kova — 19.30 Hamburg — 21 Roma — 22.5 Lüâgmburz. p | KESTRA VE SENFONİK KON- SI%L'ER: 20 Moskova, Brüksel, Frankfur! Königsberg, Lâypzig, London - Recyona — 20.15 Beromünster — 21 Varşova — 21 Sottens — 22.25 Kopenhag. ODA MUSİKİSİ: 18.20 Lâypzig. SOLO KONSERLERİ: 14.15 Stokholm — 18.15 Königsberg — 18.20 Viyana — 19 Bükreş — 19.15 Ştutgart — 21.30 Münih — 21.50 Droytviç —— 22.30 Stokholm. | NEFESLİ SAZLAR (MARŞ V.s.):17.1$ Varşova, Stokholm. ORG KONSERLERİ VE KOROLARİ 11.5 Droytviç — 16 Münih — 17 Brüksel - 18.25 Droytviç — 21 Ştutgart — (italyan is- tasyonları ve Prag tarafından da naklr!: nacaktır). -HAFİF MÜZİK: 10.30 Har: — Viyana — 12.35 Pr: Dr DANS MÜZİĞİ: London - Recnoyanal — NS | Pariziyen — 2255 Droytviç — 23 F Orasul Milano, Vilna — 23.15 Lüksemburg. | gan örkestrası). « ; l Üniversitelilerin — Edirne ziyareti Edirne, 25 (A.A.) — 150 üniversi; teli dün İstanbul spor kulübünden 4( kişilik kafile de bugün İstanbula dön mek üzere Edirneden ayrılmışlar vi gençler tarafından hararetle uğurları mışlardır. Sporcu gençler, Babaeski, Uzurf köprü, Çorlu ve Muradlıya uğrayâ) caklar İnanlı aygır depolarını gezl cek ve Tekirdağını da ziyaret ettik ten sonra, Çorlu yolu ile İstanbula dö neceklerdir. İstanbullu gençlerin Edirneyi ziy? retleri ve son günlerin spor hareke liyetine geçilecektir. leri halkta cok iyi tesirler bırakmışti! B Lf ; ' b Ll) Birinci Petro ile Katerina, M b j P şarab içerlerken gelince, pazarlık edecek değiliz.. İvan Artemiyeviç bir kelime bile te- lâffuz edemeden ağzı açık duruyordu.. Zihninden delice bir düşünce geçti: “Sakın bir hırsızlığı keşfedilmiş olma- sın?,, Susmak, her şeye rağmen sus- mak.. Çarla Lö For kahkahalarla gü- lüyor, ötekiler de kasıklarını tutuyor- lardı. Alyoşka babasının kulağına fı- sıldamağa vakit buldu: “Sagnka için geldiğer, onu evlendirmek üzere iste- meğe geldiler..,, İvan Artemiyeviç herkesin neşeli ol- dan dolayı kendisine bir fenalık edilmiyeceğini çabucak anlamış idiy- se de apteâ taklidi yaptı.. O ne zeki i- di ,0... Korku hislerini tamamiyle unutmuş gibi hareket ederek misafirleriyle bir- likte eve girdi. Onu - çar sağda ve prens-papa solda - aziz tasvirlerinin altına oturttular. Brovkin göz kapak- larını kısarak arasından bakıp dama- dın kim olabileceğini tahmine çalışı- yordu. Ve bir anda kendini hakikaten düğünlerde gelinin eteklerini tutan çocuklar arasında yürüyor sandı. Kar- şısında Alyoşka ile Menşikof ve gü- müş klaptanlı kaftanı ile eski efendi- si Vasili Volkof duruyordu. İvan Ar- temyeviç para verip kendini kölelik- ten azad ettireli çok olmuştu ve şimdi de eski mal sahibinin bütün mülkleri- ni satmm alabilirdi. Fakat bütün korku- su muhakemesinden değil, vaktiyle ye- miş olduğu dayaktandı.. Petro birden bire sordu: — Güvey hoşuna gitmiyor mu? Hepsi birden gülüştüler. Volkof'un ağzı kıvrık bıyığı altında büzüldü. Menşikof Petroya göz kırptı: — Yoksa eski bir hakareti mi hatır- lryor? (Bu sefer de Brovkin'e göz kırptı.) Yoksa güvey onu saçlarından tutup sürüklemiş miydi? — Yahud sırtında kırbacının sapını mı kırmıştı? İsa rızası için onun kusu- runu affet.. Barşınız.. Ne cevab vermeli? İvan Artemiyevi- çin elleri ve ayakları titriyordu.. Vol- kof'a bakıyordu. O solgun, mütevek- kildi.. Ve sonra, Preobrajenskoe'nin avlusunda Alyoşka:-::1 nasıl babasının tarafını tutmuş olduğunu ve Volkof'- un da Menşikofun peşi sıra nasıl kar- lar üzerinde koşup âdetâ ağlarcasına ona yalvararak kollarına yapıştığını birden bire hatırladı.. “Eh, bu işte asıl enayi vaziyetinde ben değilim,, düşün- cesini içinden geçi:di. Volkof'a baktı ve öyle sevindi ki az kalsın işi bozu- yordu. Fakat şimdi kendisinden ne beklendiğini anlıyordu: tehlikeli bir eğlence.. Haydi bakalım, uçurumu ger- gin bir halat üzerinde geçsin! Herkes ona bakıyordu. İvan Artemi- yeviç, masanın altından göbeği üze- rinde haç çıkardı, bir reveransla Pet- royu selamladı ve Prens-papa'ya hitab ederek: — Bize verdiğiniz şereften dolay| teşekkür ederiz.. Bizi İsa rızası içi) mazur görünüz.. biz aptal, köylüle eğer sizi incittikse.. Zira bizler, küçü) adamlarız, terbiye görmemiş kaba köj| lüleriz.. Apaçık konuşuruz. Kızım? evlenebileceğini sanmamaktadır. B? derimizin sebebi de budur. Onu saf| hoşların en sarhoşu ile dahi evlendi rebilseydik mesud olurduk. (Kork“* yan gözle Petroya baktı, fakat cin? farkedilmemişti. - Çar gülerken kel gibi aksırdı). Namzedlerin bizi ned€ istemediklerini bir türlü anlayamıyo! duk. Kızımız güzeldir, vakıa bir gö kördür ve şeytanlar onun yüzüne sâf| ki nohud serpmişlerdir. Ne zarar, gözü daha var ya.. İcab ederse yüzü bir mendil örtülebilir. (Volkof, İvan temiyeviçe gözlerini ok gibi dikti.) P ayağı aksıyor, sarsak başlıdır, bir k? çası ötekinden aşağıdadır, fakat ba kusurü yoktur.. Aziz svatlar kızım! lınız. (Brovkin, oynamakta olduğu lün şahsiyetine tamamiyle temes* etti. Burnunu çekti, gözlerini sildi: Acıklı bir sesle,Aleksandra, kızım, “ ye çağırdı, buraya gel.. Alyoşka f kardeşini getir.. Belki ayak yolun! dır... Bağırsaklarından rahatsız.. A dersiniz, bunu söylemeği unut tum... Yavukluyu getir.. Volkof bulunduğu yerden fırlâ” Menşikof zorla onu tuttu. Artık kif gülmüyordu. Petronun yalnız çet” titriyordu, yüzü kıpkırmızı olmuşt' (Sonu v? Wi d M mt' n « A üü ' ilaı —4 m d e —-a —e A ryuuu Va