Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
.ıu"“lîle —18-12- 1987 ULUS gÖYTErENEN HAYAT ve SIİHHAT “Ürnzananaf” İhtiyarlamıyan fikirler köşedeki sevgili komşum h. . B., geçen gün, Avrupalı mu- ârrir başlığı altında yazdığı bir Yazısında batı âlemindeki fikir a- Kaj k Nr,ı d""lll'llıııı bizdekilerden daha u-| söner., :"ı müddet yazdıkları meselesine “Mas ederek bunun sırrı ne oldu- araştırıyordu, b tli arkadaşımın dediği gi- h'- Avrupada — muharrirliğin belli 'aşlı bir meslek olmasının, şüphe- Siz, büyük tesiri vardır. Takdir edi- Ö bi sasalakıte " Kemdlülei Ve çÇalışmasına karşılık hem şeref, hem de rahat zevkini tatmış bir d ir elbette daha uzun müd- *tçe fikir mahsulü verir... Ancak, bir muharririn ilerlemiş Yaşta bile, bunaklık eseri gösterme- *n, taze şeyler yazabilmesinin asıl sahibi olmayınca ne kendi ihtisa- sında sandığı hâdiseleri iyi anlaya- bilir, ne de zamanına uyabilir. O- nun için fikri ihtiyarlar ve çabuk Fakat bizde de bunun aksine ve işliyen fikrin ihtiyarlamadığını — is- bat eden misaller vardır. Bizim es- ki şark medeniyetimizde de âlimle- rin - larına göre $ kül- tür sahibi olanların - hiç bir vakit ihtiyarlamadıkları, bunamadıkları ©o eski medeniyet zamanında kabul edilmişti. Yeni zaman muharrirlerimiz ara- sında kırkımdan sonra susmıyanları yahud yorulmamış olanları öteki- lerden ayırd etmek işi bu köşeye düşmez. Fakat, yakından tanıdığım hastalığını epeyce takib ettiğim :n Muharririn umumi kültür sahi- Olmasındadır. Bunu eniyi isbat ve bir muharririn altmışından haylıca sonra bir yaşta öldüğü gecenin gü- ünde yatağında arka üstü yatmış *den şey, büyük ilim adaml bir vazi ertesi günü çıkacak e kadar uzun yaşasalar h'ç bir vakit bunaklık eseri göster- lemeleridir. Avrupada — yetişmiş ı._ı’ük ilim adamlarımndan hangisi- hin hayatını tetkik etseniz hiç biri- hin fikir bakımından ihtiyarladığı- ha misal bulamazsınız. Her biri ih- tiyarladıkça fikri daha yükselmiş, a derinleşmiş, daha parlak ol- Muştur. Pek uzak tarihlere çıkma- yeni bir misal : Tam bir ilim : amı olan Richet profesörlükten *kaüd olacak yaşa geldikten son- Ta Parisli şairler cer 'yetine Treis o_"“'! ve genç arkadaşlarımnı imren- şiirler yazmıya başlamıştı.. umi kültürün fikri daima Z€nç tuttuğunun sebebini izah et- de kolaydır. Dünyada her hâdi- 3, kendinden başka hâdiselerin hep.in, bağlıdır. Bundan dolayı ger- çe_kten ilim adamı olmak için umu- Mi kültür sahibi olmak şarttır. Bu- ha sahib olamayan adam gerçekten :':n olamaz, ancak bir teknikçi ka- * Umumi kültür sahibi olunca şa- diç olduğu her hâdisenin başka hâ- iselerle münasebetlerini arar. Bu îftle ilmi ilerletir, bir taraftan da ! dıı—. fikri daima işler ve ti u işlediği için ihtiyarlamaz. Ür. GPTiF içılk UG ayıliytc Wöyle- “ir. Hâlâ yazdıklarını haber aldı- lllıı'ln. seksen yaşma iyakın öldü- İİ! günün sabahı yazı yazan Dou- Mic, doksan yaşmda ölmezden ön- Ce taze şiir yazan Ponchon, şüphe- Siz, umumi kültür sahibi adamlar- 'i İ_"ikiı'lıri daima işlemiş ve — o- hun için hiç bir vakit ihtiyarlama- :lü!hr. İlıtiyırlı.ııııyın fikir gördü- Yoıulıklırı de çabuk kavrar ve :"h?l unutmamakla beraber yeniye Uyar. Onun için, gene taze mah- SUl verir, dA'mpıh muharrirlerin, ilim a- d“nlırmm umumi kültür sahibi ol- i:u’ılırı için fikirleri ihtiyarlamadı- anl L|'L'Jl'l :-_“ıı !'kl ihtiyarlayacaklarını söylemek Bizdekilerden, kırk Yüğından sonra susanlar, yahud o- ! yacak kadar yorulmuş bu- "'l'l_lır varsa bunlar, şüphesiz, u- ; Nerde tetkik edilen hâdiseler gi- Muharrirlikte yazılan hâdiseler baş lünyanın her türlü hâdiselerine #lidir. Muharrir umumi —kültür gazeteye baş makale yazdığını söy- lemeden geçemiyeceğim. Bu muhar- ririn zamanına göre umumi kültür sahibi olduğunu ve insanlığa aid hiç bir bilgiye yabancı kalmadığını tahmin edersiniz. Fikir sıhati fikri daima işletmek- le temin edilir. Bunun için de en iyi vasıta umumi kültürdür . G. A. POLİSTE Otomobil çocuğun üzerinden geçmiş Akşehirli şoför Igınıil oğlu Şa- kirin 2176 numaralı hususi otomobili Hamamönünde 8 yaşlarında bir ço- cuğa çarpmıştır. Otomobil bacağının üzerinden geçmiş fakat haricen bir arıza ve bere bırakmamıştır. Yalnız çocuğun burnundan kan boş ş ye- tişilip fazla kan zayiine meydan ve- rilmeden tedavisine bakılmıştır. Ço- cuk gösterilen lüzum üzerine hasta- haneye nakledilmiştir. İ Suçlu Şakir hakkında tahkikata gi- Kişumıştır. Pantalonu çalıp bacağına Anafartalar oaddeîinde İbrahim oğlu Osmanın dükkânma üç müşteri girmiş. Bunlar tezgâhtardan elbise istemişler, tezgâhtar ne kadar elbise çıkardı ise birisini çıkarıp birisini gi- yeri müşteriler habire elbise indirtme- ğe başlamışlar. Ve sonra hiç birisini beğenmeden kapırdan çıkarlarken dükkân sahibi bakmış ki pantalonun birisi ortada yok. Derhal polise haber vermiş müş- teriler yakalanmışlar ve üzerleri aran mıştır. Beyaz çizgili pantalon birinin Üüzerinde bulunmuştur. Tezgâhtarı meşgul ederek panta- lonu aşıran Derviş oğlu Ömer, Esad, Süleyman ve Mehmed ismindeki bu üç ortak haklarında tutulan suçüstü evrakı ile müddeiumumiliğe - teslim edilmişlerdir. Hem dövmüşler, hem de camını kırmışlar Anafartalar caddesinde berber Ra- şid oğlu Hüseyin, yanında çırak ola- rak bulundurduğu Feyzullah oğlu Yeni lâyihalara göre: Kemalist rejim; kurtuluşun ilk yıl- larında âşarı kaldırmakla, daha çok türk köylüsünü, ıztırabların en ağırın- dan kurtardı. Memlekette mutlâk bir asayişin temini ise köylünün en ücra yerlerde can ve mal emniyeti 'ıçiı:dt Köy gelirleri ra, 10 — Taş, kireç kiremit ve tuğla o- caklarından alınacak para. 11 — Çay ve nehirler üzerindeki kayık ve sallar- dan alınacak para. 12 — Köy sınırları içindeki otlak ve meralardan fazlası- nın kirası, 13 — Satılmak için kesilen müsterih çalışı ve İ istifade ederek yaşamasına imkân verdi. Yeni devirde binlerce köy, yol ve şömendöfer uğrağı oldu. Yer yer baş- lıyan sihat mücadelesi, daha çok köy- lerde yapıldı. Okuyan köy gocuğunun sayısı her yıl hızla artyor, orduış_un bilgi ve tecrübe vererek köyüne gön- derdiği gençler, yüz binlerin üstünde- dir. Askerlikte üstün kabiliyet göste- renlerin eğitmen olarak köylerinde ça- lışmaları, bilgiyi ve görgüyü bütün yurda süratle yayma ümidini kuvvet- lendirmektedir. İstihsal — kıymetlendirilmekle, en büyük müstahsil olan köy korun- muş oldu. Cumhuriyet endüstrisi türk köylüsünün emeğini, koloni fiatlarına rekabet etmekten kurtardı. Hulâsa hangi devlet tedbiri vardır ki nihayet köyde iyi tesiri duyulmasın. Köye aid devlet hizmetlerinin yurd hartasında. ki sahası her cumhuriyet yılında biraz daha genişiemektedir. Bunların köy hayatına yaptığı tesir ise, derinliğini her gün artırmaktadır. Köy kalkınmasındaki devlet t_edbir— lerinin yanında, köylünün kendi top- luluğiyle başardığı işler vardır. Bu topluluğa ilk hüviyetini veren köy ka- nunu, 1924 yılında çıkmıştır. Rejimin bu eseri, geçen yılların şartları içinde, köy için çok faydalı olmuştur. Ancak on dört cumhuriyet yılında türk köy- lüsünün kabiliyetleri artmış, l ket iktisadiyatı ise, ona daha h_ızla bir çok yeni işleri başarma imkânlarını hazırlamıştır. Köy topluluğundaki ye- ni unsurların yeni vwazifelerini tanzim için kanunda esaslı değişiklikler lâ- zımdı. Dahiliye Vekâleti bu lüzumu zamanında duyarak köy kanununun bir çok hükümlerini değiştiren iki lâ- yiha hazırlamıştır. Geçen mayıs sonun- da Büyük Millet Meclisi dahiliye en- cümenine gelen bu lâyihaların köy ge- lirlerine temas eden hükümleri bu ya- zıda tahlil edilecektir. Köy masrafları- na istikamet verecek köy programla- riyle bu programların tanzim ve tatbi- kinı mürakabe edecek uzuüvların vazi- feleri ayrı bir yazıda yer alacaktır. atok 1924 tarihli kanuna göre köy işleri- nin bir kısmı bütün köylü birleşerek imece ile yapılır. Bir kısmı da köyden alınacak para ile yaptırılır. Para kay- nakları şunlardır : 1 — İhtiyar meclisi tarafından köye salınacak para (salma) 2 — Köy ka- nunüuna riayetsizlik yüzünden alınacak cezalar. 3 — Köyün arazi ve emlâkinin geliri. 4 — Köye vakfedilen arazi ve emlâkin geliri. $ — Avarız gelirleri. (A ğaç, arazi, emlâk, para) 6 — İaneler, teberrular. 7 — Köy için ekilen tarla geliri. 8 — Köy tezgâh, anbar ve dük- kânlarının işletme geliri. 9 — Mühür- lenecek ilmühaberlerden alınacak pa- Kemal ile arkadaşı Kadrinin gece sa- at on birde kendi dükkânında hücum- larına uğramıştır. Hüseyini döğdükleri gibi 15 lira kıymetindeki camını da kırmışlardır. Hüseyin derhal merkeze gelerek ha- ber vermiş ve suçluları yakalattırmış- tır. hayvanl zebhiyesi, 14 — Köyde sa- tılan hayvanların ihtisab resmi, 15 — Köydeki sahibsiz ağaçların ve yemişle- rin geliri. 16 — Köy sınırı içindeki kaplıcalar, maden suları (resmi veya hususi bir yere aid değilse). 17 — Ge- liri yetişmiyen köylerde muhtar, ko- rucu gibi köy adamlarının ücretleri i- çin salınacak para veya mahsuller, Dahiliye encümenindeki lâyihalar da yukarıdaki gelir kaynaklarının hu- dudu biraz daha genişletilmiştir. Bun- ların tahakkuk ve tahsilleri ise esaslı kayıdlar içine alınmıştır, Başlıcçalarını sıra ile izah edelim : 1 — İmece; şimdiye kadar bir karar- la yapılan toplu çalışma, artık köy büd- celerinde kıymetlendirilmiş olarak yer alacaktır. İmece yoliyle hangi mevsim- lerde kaçar gün çalışılacağı ve bedenen çalışacakların gündelikleri büdce ka- rar leriyle tayin edilecektir. Bu esasa göre imeçe ile yapılmış işlerin tutarı da büdcelerin masraf kısmında görülecektir. 2 — Salma; köy işlerinde en çetin gelir mevzuu salmalardır. Bir çok köy- lerimiz daimi gelir vadeden arazi ve a- kârdan, taş ocağından, kaplıcalardan maden sularından, iskele ve — saldan mahrumdur. Köyün nüfusuna ve istih- lâk “abiliyetine dayanan gelirlerin kö, -Adcelerinde büyük yer tutmaya- cağını şu rakamlar bize vazıh olarak i- fade eder : 38500 köyden 11.175 şinin nüfusları 150 den aşağidır. Nüfusu 150 ile 300 a- rasında 8655 köy vardır. Bunlardan ilk seriye giren yani nüfusları 150 den aşağı köyler, kanunların — gösterdiği köy işlerini değil muhtar ve korucu gibi köy adamlarının yıllıklarını bile karşılyacak halde değildir. Nüfusları 150 ile 300 arasında olan köyler de faz- la bir faaliyet kuvvetinden mahrum- dur. Bu rakamların ilham ettiği diğer tedbirlerin izahına girilmiyerek bun- larla istihlâke aid köy — gelirlerinin büdcelerdeki vazih kiymetini hatır- latmakla kalınacaktır. Salma; köy halkına, köy meçlisince yapılır. Köy halkı tabirinde - yeni lâ- yihalara göre - içinde oturmadığı hal- de oradaki malları ve faaliyetleri ba- kımından köyden istifadesi olanlar da dahildir. Salmanın miktarı ne olmalıdır. Kö- yün verim kabiliyetinden azını almak, bir çok hizmetleri geri bırakmak de- mektir, Fazlasını almaksa, köylünün hayat şartını darlaştırır, istihsal kuv- vetini azaltır. Şimdiye kadar bir çok karinelerle salma yapılmıştır, arazinin dönümü, hayvanların cinsi, sayım ve arazi ver- gilerinin tutarı bunlar — arasındadır.. Hiç bir karineye bakılmıyarak köy ihtiyar heyetinin takdiriyle salmalar yapıldığı da vakidir. Salmanın en yüksek haddi ne olma- lıdır. 1934 tarihli kanun bunu muhtar, kâtib, korucu — gibi köy adamlarının yıllıkları tutarının on misli olarak tahdid etmiştir. Bu miktarın da köyde bazı hususi vazifeler yaratılarak çok kabartıldığı görülerek yeni lâyihada salma yekünu başka bir esasa bağlan- Bir İngiliz gazeteci Ankara'ya geliyor İstanbul, 14 (Telefonla) — Deyli 'Telgraf gazetesinde Secrutator imzası ile yazı yazan, İngilterenin tanınmış gaeztelerinden Mister Herbert Bothen memleketimizde tetkiklerde bulunmak ve bir seri yazı yazmak üzere İstanbu- la geldi. Misafirimiz öğleden sonra müzeleri gezdi. Yarın Park otelinde dan ”n İCİ Canavar ne Çanğ - Kay-Şek, ne Franiso, ne Ja- ponya'ya derin eseflerini bildiren Ruz- velt'tir. Iş başındaki erkek, d lariyle çay içen genç kadın, akşam üs- tü mektebinden çıkan çocuk Vaydma- nan bu işleri nasıl yapmış olduğunu so- matbuat umüm müdürlüğü taraf şerefine verilecek öğle yemeğinde türk gazetecilerile tanışacak ve akşam ekis- presiyle Ankaraya hareket edecktir. Kendisi memleketimizi ziyaret et- mek imkânını bulduğundan dolayı çok memnundur. ruşturmaktad Vaydman'ın yaptığı işlere gelince; bunları şöyle biliyoruz: 29 yaşında olan bu alman genci, yalnız para için, dört erkekle bir kadını nasıl öldür- müş ve nasıl evinin bahçesine veya mahzenine gömmüş olduğunu, hiç bir tevile k teker teker — itiraf mıştır. Şöyle ki : A — Salma; köyde oturanlara, ver- mekte oldukları arazi, bina, yol, ka- zanç ve hayvanlar vergileri tutarının yarısını geçmiyecektir. B — Köyde oturmayıp da malları ve faaliyetleri bakımından köyden fay- dalananlara, bu faydadan dolayı ver- mekte oldukları yukarıdaki dört ver- ginin tutarının gene yarısını geçme- mek üzere salma yapılacak, ancak bu- mallardaki hi leriyle köy hi * — Roje Löblon ile onar bin frank sermaye koyarak birlikte ticaret yapa- caktık; Roje bu paranın yarısını ge- tirdi. Fakat banknotlar karşısında nef- şun sıktım... — Jan dö Koven (geçen 23 tem- muzdan beri ortadan kaybolan ameri« kalı genç dansöz) le lokantada tanış- tık. Evime davet ettim, geldi. Bana lerinden istifade dereceleri göz önün- de tutulacaktır. Salmalara itiraz yapılırsa kati karar kaza veya vilâyet idare heyetine aid- dir. Salınan parayı vermeyecek olan- lar o yılın büdce kararnamesinde gös- terilen kıymetler üzerinden mahsul verebilir yahud köy işlerinde çalışır- lar. Pazar ve panayır kurulan günlerde satıcıların işgal ettikleri yerlerin met- re murabbamdan alınacak gündelik sergi resmiyle köydeki kira, binek, yük araba ve hayvanlardan, her türlü nakil — vasıtalarından, bisikletlerden köy hududu içindeki liman ve göl- lerde çalışan motorlu motorsuz na- kil vasıtalarından — alınacak resimle: köylere hissedilir derecede gelir te- min edecektir. 3 — Köy yardım tarlası; yeni lâyi - halarda köylerimiz için daimi bir ge - lir tesis edilmek istenilmiştir. Köy iş- lerine para ile iştirak hissesini azalt- mak ve köylüyü para külfetinden ko- ruyarak p i i kla tanlalağa « tini ç daki beş bin frankla beş yüz doları gösterince dayanamadım, boğ- dum... — Şoför Kufi... Üzerinde 2500 fran- gı vardı. Onu da ensesinden vurdum. Otomobilini alıp evime — getirdim. Başka şekle soktum... — Fromer bana parası olduğundan bahsetmişti. Eve çağırdım. Öldürdüm. Fakat üzerinde topu topu 300 frank (15 lira) çıktı... Vaydman'ın kurbanları yalnız bun- lar mıdır? Kimbilir? Fakat polis, kati- lin ortakları olduğunu meydana çıkar- mıştır. Vaydman bir çetenin cellâdı mıdır? Her ne olursa olsun Vaydman in- san değil, canavardır: Paralarına ta- mâ ederek kendi cinsinden beş zaval- hıyı alçakça öldürmüştür. Bir kurt bi- le bunu yapamaz. Canavarın anası, 57 yaşındaki bu zavallı kadın, oğlunun cinayetlerini haber alınca bağırmıştır: “Gebersin de kendi de kurtulsun, bizi de kendind kolaylaştırmak için köylerde birer (yardım tarlası) yapılması uygun gö- Köyün manevi şahsiyetinin malı ola- cak olan bu tarlanın hacmi köyde mev- cud çift başına bir dekar ve bahçe olur- sa yarım ar olacaktır. Köy sınırları i- çinde devlete veya hususi idareye aid arazi, bağ, bahçe varsa yukarıdaki nis- bet dahilinde yardım tarlası yapılmak üzere parasız köye verilecektir. Böyle bir yer yoksa kanunlarına göre istim- lâk yoliyle temin edilecektir. Yardım tarlalarını muhafaza altına almak, her yıl imece yoliyle sürdürüp ektirmek, biçtirmek, mahsulünü topla- kurtarsın!” Bir böyle feryad edebilmesi sı İâzımdır. Meşru müdafaa ve vatanı koruma hariç, insan insanı nasıl öldürebi- lir? — N. Baydar Yalova kaplıcalarında yapılacak yenilikler İstanbul, 14 (Telefonla) — Yalova kaplıcalarında yeniden bazı tıbbi ve fenni tesisât vücuda getirileceği, halk için yeni ucuz paviyonlarla bir hamam daha yapılacağı haber veriliyor. Su tesisatınım yetiştirilmemesi - yü- mak, gelecek yılın tohumluğu ayrıl- dıktan sonra artanını satarak köy san- dığına yatırmak köy vazifeleri arasına alınmıştr. #kk Cumhuriyet yılları türk köylüsünün asil ruhunda yaşıyan başarı kuvvetle- rini artırdı. Yeni kanunlar da maddi 1 genişl ktedir. Bu iki kudretin, köylerimizi de, büyük hamlenin saflarında ilerletece- ği muhakkaktır. imk l Kemal ÜNAL ünden geçen sene açılamıyan yeni 0- tel gelecek mayısta kati olarak açıla- caktır. Yurddaş! Malatya'nın altın renkli ve bal tatlı kayısısını evinden eksik etme! Yurddaş! Yerli malı, yerli malı Her türk onu kullanmalı! KESİKBAŞLAR. —— Yazan: Edgar Wallace %_ ini yalnız kurbanlarının âki- i bize haber vermekte kullanıyor mf Tiksan evine düşüne düşüne dön.- Yeni vazifesi onu şaşırtmıştı. Ne Caktı? “ğ'yan. şimdiye kadar, yüksek poli- in Muhitlerinde geçmişti. Diplomasi- tj a“hmbaçh yollarından hepsi onca öti du. Halbuki günlük hayatın hır- ik fıî' katillik gibi hâdiseleri Briksa la alâkalandırmamıştı. nempaf'_tm_anm salonuna girince şörm 1p " önünde uyuklayan köpeği fırla- LEtldi, efendisinin üzerine atıldı. 'il, bu işin çıkar tarafınt henüz iyorum Bil; fakat ilk defa ola- kemı, | Yedek artist göreceğim, mü- Bi l bir şey değilmi bu Bil? ök Tiksanın yüzüne tatlı tatlı ba- dı, — “*vine sevine kuyruğunu salla- Börem, Zak bi 1L Sampson Longral'in Ziyareti A Fo *l ton, ellerini pantolonu- rine sokmuş, gömüldüğü kol- tukta, kayğılı ve hiddetli, düşünmekte bulunmuş olan beyaz saçlı adama yak- laşabilmek için stüdyonun hemen büs- bütün boşalmasını bekliyordu. — Bay Knebvort, sizinle görüşebi- lirmiyim ? Knebvort, yavaşça başını kaldırdı, gözlerini Adel'e çevirdi. Başka zaman- ua ayağa da kalkardı; zira bu yaşlıca amerikalı nezaketin timsali idi. Fakat o gün, bütün kadınlara hiddetli idi. Ters ters bakıyordu. Halbuki onun gi- bi işten anlar bir adam, — karşisındaki genç kızın vasıflarını derhal takdir et- mek lâzımdı. Kız güzeldi: Yüzünün muntazam çizgilerini — çerçeveliyen kestane rengi saçlarında henüz çocuk- luğa mahsus altın iltimalar, — in- ce hatlı düzğün bir ağzı, ince bir enda- mı vardı. Jak Knebvort, sinemacılıkta ge- çirmiş olduğu uzun yıllarda sayısız güzel “yedek”ler görmüş ve — bunları beyaz perdede seyrettikçe heyecan- Öztün | üüt dan ümidsizliğe düşmüş sanki tahtadan yapılmış, ve i- fadesiz bir takım mankenlerdi ve an- layışsızlıkları şifa bulmaz bir hasta- lıktı; zeki olamıyacak derecede gü- zel, ve tabii olamıyacak derecede de güzellikleriyle mağrur idiler, Ne akıl- ları ve ne de teşebbüs fikirleri olmı- yan bu bebekler, yalnız kalabalık ara- sında tuvalet teşhirine, gülü F günün birinde, makinenizin — başında işsiz oturup düşünürken sizi sinerna kumpanyalarından biri alsa güzelliği- niz ve birden bire zuhur ediveren sa- mekanik hareketlerle dans etmeğe, an- cak “yedek” olmağa ve ömürlerinin so- nuna kadar “yedek” kalmağa mahküm idiler... Knebvort, sert sert sordu : — Ne var ? — Bay Knebvort, bu filmde bana bir rol vermez misiniz ? Müdür gülümsedi : — Zaten filmde oynamıyor musu- nuz? Adınızı hatırlamıyorum... Durün bakayım... Bayan Limington değil mi- siniz siz ? — Evet... Oynıyorum, yani sahnenin ard plânında duran mankenlerden bi- riyim. Zaten büyük bir rol de istemi- yorum, fakat şimdi yapmakta olduğum rolden iyicesini de — yapabileceğimi hissediyorum, Müdür nomurdandı; — Rolünüzü başkalarından daha kö- tü yapamıyacağınıza eminim, Hayır, hayır, kızım, size vereceğim bir rol yok.. Adel çıkmak üzere iken onu geri ça- ğırdı : — Tabii, ihtiyar ananızla babanızı evde bırakıp buraya geldiniz; sandı- nız ki yılda bir milyon kazanacak ve her perşembe günü de yeni bir oto- mobil satın alacaksınız böyle değil mi? Yahud, bir büroda daktiloğraftınız ve natınızla çabucak Hollivud'un gözleri- ni kâmaştıracağınızı akıl ettiniz? Hay- di kızım, babanızın evine, yahud size bir lokma ekmek olsun temin edebilen yazı makinenizin başına dönünüz... Genç kız gülümsedi : — Beh kendimi sinemaya ant bir ka- rarla atmadım Bay Knebvort. Ben bu- raya, karşılaşacağım güçlükleri bile bile geldim. Bundan başka ne anam, ne babam var benim ! Enebvort kıza merakla baktı : — Siz ne ile yaşıyorsunuz? Bütün sinemalarda değilse bile bizim si ni olmakla beraber kocaman plastron kravat, uzak maziyi hatıra getiriyordu. Ceketinin altından kül rengi kadife- den altın düğmeli bir yelek görünü- yordu. Sanki 1850 de yaşamış bir ced- din divardaki resmine bakarak giyin- mişti. Eldivenli elinde yanları kıvrık bir silindir şapka tutuyordu. Diğer eli ile de altın başlı bir bastona dayanıyor- du, Derin çizgilerle kaplı yüzünde saf- lık okunuyordu. Saçsız başının — çırıl- çıplak olduğunu unutmuş gibi idi. Jak Knebvort hemen yerinden fırla- yıp ziyaretçiyi karşıladı. — Ah, bay Longval, sizi burada gör: — Umarım ki ev ve bahçe işinize uy- ğundur. Vakıa hepsi hazin bir halde- dir; ancak onlara büyük babamın za- manındaki gibi bakmağa imkân yok... — Bay Longval, bana da 1;zım olan böyle bir evle böyle bir bahçedir. Size bunu derhal söylemek istemediğimin sebebi canınızı sıkmamak içindi. * İhtiyar kibar bir terennüm tatlılığı ile gülerek : — Hayır, hayır, dedi. Bunda canımı sıkacak ne var? Bilâkis, size cinli ve perili bir ev lâzım olduğunu bildiğim- den teklifiniz adetâ hoşuma gitti. E- vim cinli ve perili olmamakla beraber da yedek olarak para kazanılmaz. Eğer araba yarışları filmleri yaratan milyonluk direktörlerden biri olsay- dım belki yedekler de para kazanırlar- dı. Fakat benim yaptığım ideal filmde en fazla beş kişi rol alacaktır. — * — Ânnemden bana küçük bir miras kaldı. Sonra, ben yazı da yazarım... Direktörün gözlerini stüdyonun ka- pısına doğru çevirdiğini farkederek Adel sustu; ve başını çevirince kapı- eşiğinde acaib bir hayalin durmakta ol- duğunu gördü. Bu, her halde, bir tec- Tübe için bu suretle giyinmiş bir ak- tördü; bir ihtiyardı; fakat uzun boyu ve dimdik duruüşu onu hiç de yaşlı göstermiyordu. Sımsıkı bir uzun ceket altında bir külotu ve çizmeleri var- dı. Boynundaki yüksek yakalık ve ye- da bulunacağınızdan dolayı size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, Demek ki bu adam Dower House'un sahibi olan Sampson Dongoval idi ! Adel şimdi hatırlıyordu: Ona Çayçes- terde “Modası geçmiş adam” adını veriyorlardı, Filim kumpanyasının dış manzaralar çekmeğe gittiği bir gün ona divarları dökülen, bahçesini otlar kaplıyan büyük ve acaib bir ev göste- rerek “Modası geçmiş adam” ın evi ol- duğunu söylemişlerdi. İhtiyar : Fi ği B de değil- mekle cidd Mektut böyle kenl K T aldınız mı? Evinizi film çevirmekte | dir. Dower Hourse'un eski sahiplerin- - | kull de etmek lutfun- | den biri bir delilik buhranı esnasında kızını öldürmüş olduğundan halk, yıl- larca zavallının geceleri evi ziyaret et- tiğine inanmıştır. Hizmetçilerimden bıri kızın hayalini bir gece gördüğünü söyler, dururdu. Fakat itirar ederim ki ben hayal meyal görmedim. Zaten hiz- metçi de kullandığım yok. Bununla beraber artistler evimde kalmak ister- lerse beş altısını kabul edebilirim. Knebvort bu sözleri memnuniyetle karşıladı. Zira yapmış olduğu tahki- kattan oralarda artistlerin geceyi ge- çirebilecekleri bir otel bulunmadığını — 'Gelip sizi görürsem iyi mi düşündüm, dedi. Longvalin sesinde, bir hüsusiyet vardı, Adel şimdiye kadar bu — derece tatlı bir ses işitmemişti. Bu acaib ada- mı yeni bir alâka ile tetkike başladı. öğ şti. Bununla beraber,bazı ak- şam sahneleri çekmek mecburiyetinde idi ve bu sahnelerden biri de ancak se- her vakti çekilirse beklenilen tesiri ya- pabilirdi, — Bitmedi —