10 Aralık 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10-12- — 10-12. 1937 ULUS PLLLLLLALDR HAYAT ve SIHHAT “iyanaranaf” Medeniyette sağlık ö Med.eniyetin ahlâka hizmet edip tmediği, bilirsiniz ki, J.-J. Rousse &u'nun meşhur müsabaka tezinden hirlilerden daha sağlam olsalardı köylerin her biri bir şehir olmak lâ- zım gelirdi. Onların daha sağlam lğiî" E belii 'düla içok önceden di uı“lo_fları çok meşgul etmiş bir me- edir. Bunun gibi medeniyetin Sağlığa hizmet edip etmediği bir Zamandan beri, hekimleri meşgul ediyor, p İçtimai bakımdan, yahud. tabiri :r“h ederseniz, toptan düşün' 'ün- ; f'hlenîyelin. Caha doğrusu, me- *niyetin kökü olan ilmin sağlığa İZmetini düşü öe bile lü ,?kl“!'. İlim geride iken insanların inlercesini birden götüren salgım Astalıklar, iyi edilmek değil, biri- df'ı“'inden ayırd bile edilemezler- L Hepsinin birden adı taun idi. * yere taun girince oradan kaç- m,.kt_ln başka bir şey düşünülemez- 1 İlim ilerledikçe taun denilen şe- Yin, hepsi bulaşık fakat türlü türlü çastalık olduğu anlaşıldı ve bir ço- banun iyi edilmek vasıtalarından aşka önü alımmak çareleri bile bu- çAndu, sözün kısası ilim dünyada "“l_nl."n sayısını pek çok artırdı * insanın vasati ömrünü eski za- ıııBlılıı—dakiue nisbetle pek çok u- Zattı, ıı"F:k“' insanlar ayrı ayrı düşü- ı'_'ı““'le. medeniyet her insanın sağ- :Blna hizmet eder mi ? İnsanların *Ptan vasati ömrü artmış olmakla öe"“_!’"' medeniyette her insanın Mrü de artar mı ? A_ESki. pek eski atalarımız her Sünkü gıdalarımı avcılıkla, yahud Yaz daha yenileri çiftçilikle temin *derlerken bizim şimdiki medeni- Yet içinde halimizden daha sağlam a ""lu'mış. Bizden daha ziyade ya- â"'llrmış. Şimdi de köylülerin, yani ı'h_' az medeniyet içinde, yahud duhlıte daha yakın yaşayanların z“h“ gürbüz olduklarını, daha u- ün zaman yaşadıklarını rivayet ederler. tılBunı" ancak rivayettir. Eski a- arrmızım hepsi bizden daha sağ- l:m olsalardı dünya o vakit te ka- balık olurdu. Şimdi köylüler şe- görü leri köylerde ancak çok kuvvetlilerin yaşayabilmesindendir. Oralarda tabiatle mücadele daha güçtür. Az kuvvetli olanlar müca- delede mağlup olurlar. Onun için köyler ne kadar — büyüseler gene köy kalırlar, halk bir şehir teşkil edecek kadar çoğalamaz. Halbuki daha ilerlemiş bir mede- niyet içinde, şehirlerde yaşayanlar için tabiatle mücadele daha kolay- dır. Şimdiki medeniyetin ülküsü, bunu eski medeniyetlerden ayırd ettiren hassa tabiati yenmek, daima tabiatin üstüne çıkmaktır. Bunun en bariz delili şimdiki d etin îEünyada neler oluyor Tayyare nakliyatının inkişafı Parisin yeni ve mükemmel hava is- tasyonu bugünlerde tamamlanmış o - lan meşhur Burje tayyare - istasyonu- na aid istatistikler çok dikkate değer mahiyettedir, 1919 da bu istasyona gelip giden tayyarelerin mikdarı 502 dir. 1936 da bu mikdar 16,626 ya çık- mıştır.. 1919 da uçan seyyahlar 691 dir. 1936 da 102.065 dir. 1919 da - taşını- lan eşya mikdarı 8 ton olmasına mu - kabil 1936 da 2141 tona çıkmıştır. 1919 da tayyarelerin taşıdığı mektub- lar 73 kilo iken 1936 da 470.252 kilo- dur. Fakat 1937 senesinde bu mikdar- lar da asılmıştır. Yalnız temmuz ayın- da 2274 tayyare gelmiş ve kalkmış, 18268 yolcu ve 62.865 kilo mektub tabiatte mevcud olmayan kuvvetler, tabiatte mı d olmay isiml icad etmiş olmasıdır. Bu ülkünün bul- duğu vasıtalar sayesinde medeniyet tabiate karşı i n sağlığını da korur. Vakıa, şimdiki halde, medeniye- tîn, refah bazı vasıtaları i: l rın tabiate karşı mukavemetini a- zaltır, bazı hastalıklara daha ziya- de istidat verir : Meselâ kışın evle- rimizde yaktığımız sobalar, kalori- ferler bizim boğaz ve göğüs hasta- lıklarma daha çabuk tutulmamıza sebeb olur. Evinde ,hiç soba, man- gal kull. yan adam soğuğ şı daha mukavemetli olur. Fakat bunlar medeniyetin sağlı- ğımızı azalttığını göstermez. Bu eksiklik muvakkattir. Medeniyet ilerledikçe bu eksikliği de tamamlıya- caktır. Her taraftan kapalı, pence- resiz bir odanın içerisinde her türlü şartlariyle, temiz bir dağ havası te- min eden ilim elbette o eksikliği de tamamlıyacaktır. Bazılarınm dedikleri gibi, mede- niyet insanlara gevşeklik veriyor, sağlıklarını azaltıyor diye sanmak yanlıştır. Medeniyet sağlık bakı- d da İ l l K an y yükseltir. G. A. vüNĞÜ - & l__'-l. Eski maarif nazırlarından B. Said Gelenbevioğlu'nun dün, İstanbulda: tşilköydeki evinde vefat ettiğini te- Ssürle haber aldık. B. Said mülkiye mektebinin en eski Hezunlarından (1884) idi. Yıllarca ü- Diversitemizde — profesörlük etmiş, Yüksek ticaret mektebi müdürlüğünde Unmuştür. bi Berli ilim adamlarından olan mer- öm memleketimize binlerce talebe Stiştirmiş bir muallimdi. Ailesine ve belerine baş sağıları dileriz. Hüküm C) * . gi Mız,, Hmetimiz bu seçkin ilim adamı- tin ölümüyle alâkadar olmuş ve kal dxeküimi.zin emriyle cenazesinin t Tılması için yardımda bulunul- $tur, Şehir telefon rehberleri foî'T'T' idaresi tarafından yeni tele- Tehberleri bastırılmaktadır. Yeni Gnie €rin isimlerini de ihtiva eden me, “*hberler bu ayın sonunda tama- tevzi edilmiş olacaktır. Nam—yellA 0000 delarlıl pul cezası Birleşik Amerika hükümetleri cum- hur reisi Ruzvelt, dünyanın en çok mektub alan adamlarından biridir. Bunun bir hakikat olduğu, Vaşing- ton posta idaresinin cumhur reisine a- yırdığı posta idaresindeki faaliyetin genişliğinden de anlaşılmaktadır. Pos- ta idaresinin neşrettiği Tapora göre, Ruzveltin, geçen yıl içinde kendisine gönderilen pulsuz ve eksik mektublar- dan dolayı 9600 dolar pösta cezası ö- demiş olduğu anlaşılmaktadır, R lte, kendisine gönderilen bu gibi mektubların kabul edil i teklif edilmiş ise de, ©, bu tavsiyeyi red etmiş ve büdcesinde buna mah bir fasıl ayırtmıştır. — Egede tütün satışları Ege mıntakasında son günlerde tü- tün piyasası tekrar hararetli bir safha- ya girmiştir. Şimdiye kadar yapılan satışlar yekünu 26.500.000 kiloya baliğ olmuştur. Hayat, sen ne güzelsin! Bu istasyona inen tayyarel_eriu n büyükleri ingiliz hava yolları şırke.tme aiddir ve 35 kişiliktir. En ıiir.athleri ise saatte 330 kilometre yapan italyan tayyareleridir. Amerika ve Rusyadan sonra şebe- kesinin genişliği itibarile dünyada ü- çüncülüğü alan Air France ;irk?tınin iki veya üç motörlü 16 tayyaresi ve 7 transatlantik tayyaresi vardır. Bu tay- yarelerde 38 pilot ve 29 radyocu çah_ş. maktadır. Bu pilotlardan 32 si bir mil- yon kilometreden fazla mesafe katet- miş hava kahramanlarıdır. 'Tarifeler de çok ucuzdur. Meselâ Paristen Londra- ya bilet ücreti 22 liradır. Otomobil sür'at rekoru Son günlerde dünya gene bir sürat sıtmasına tutulmuş gibidir. Havada, denizde, karada rekorlar, Çin şehirle- ri gibi biribiri ardından düşüyor. Büyük Amerikan edibi Mark Twain Samuel Clemens ( Mark Twain sosyetesi tarafından dünyanın pek sayılı şahsi- yetlerine verilen madalyalardan bir tanesinin Büyük Önderi- miz Atatürke de takdim edildiğini yazmış, bu madalyanın her . iki taraftan alınmış resiml, d 2 satırlar, orun hayat arı muharriri hakkında malıîınaî ugrmeği_ vaı%ıetmiştik. Aşağıdaki 1ş ve bu meşhur ÂAmerikan Bundan yetmiş, seksen sene kadar önce Amerikanın Missisipi nehrinde Hannibal'e kadar işliyen bir istimbo- tu gözünüzün önüne getiriniz. Bu- nun üzerinde beyaz ve renkli tayfa- larla birlikte iskeleye yanaştıkça ha- lat atan çımacı yamakları bulunuyor. Sam Clemens'in çocukluğunda he- men her gün gördüğü ve her gün bi- raz daha fazla ilgilendiği manazara bu idi. Bu sebebledeir ki bu çatana- lardan birisine kapdan olmak onun yüreğinde her gün şiddetlenen bir arzu olmuştur. Clemens (Mark Twain) 1835 sene- sinde Missouri'nin küçük bir köyü ©- lan Florida'da doğmuştur. Babası es- ki bir Virginia ailesinden gelen ve civarındaki insanların hepsinden da- ha fazla tahsil görmüş olan bir adam- dı. Annesi de, zamanına göre okumuş, yazmış, akıllı ve iyi kalbli bir kadın- dı. Clemens daha pek küçük yaşta iken ailesi Hannibal'e göç etmiş, çocuk o- rada bir mektebe verilmiş, fakat ken- disi mektebe pek muntazam devam etmemiş, daha çok vaktini nehrin kı- yılarında geçirmişti. Kendi anlattı- ğına göre daha on beşine basmadan dokuz defa boğulmak tehlikesi atlat- miştir: S ı CI ofi iki yaşına gel- Geçen gün İngiliz Eyston vatandaş Kampbell'in rekorunu, saatte 501 kilometre 180 yapmak suretiyle kır- dığı haberini okumuşsunuzdur. Eys- ton'un 4765 beygir kuvvetinde sekiz tekerlekli ve 7366 kilo ağırlığında husust tipte bir araba ile kırdığı bu rekoru da âşacak bir hız elde etmek için muhtelif memleketlerde çalışma- lara şimdiden başlanmıştır. Şurasını açıklayalım ki bu rekor, ancak Amerikada kurumuş bir gölün zemini üzerinde hususi surette tanzim ilen düz bir a yapıl- maktadır. Eyston'un inşa ettiği oto - mobilin her hangi bir yolda - hattâ asfalt veya beton da olsa - bir rekor kırma teşebbüsüne girmesine imkân yoktur. Bu itibarla bu otomobil sade- ce bir gösteriş aletidir. İngiliz Eyston şimdi memleketine dönmüştür. Fakat gelecek ilkbaharda tekrar Amerikaya giderek bu defaki rekorunu aynı oto- mobille 560 kilometre sürat elde ede - rek kıracağı ümidini izhar etmiştir. " Diğer taraftan almanlar çok daha az kuvvetli, fakat hususi şekilde imal edilen bir otomobille alelâde yol üze- rinde geçenlerde 406 kilometrelik bir sürat elde etmişlerdir. Bu gidişle sene- lerdenberi ingiliz fabrikalarının elle- rinde tuttukları sürat rekorunu bir gün almaları muhtemeldir. Bundan başka amerikalılar da Eyston'un tesis ettiği yeni rekoru kırmaya hazırlan- maktadır. Fakat nazari sahada kaldıkça ve l nakil ları üzerinde bir tesir ypmadıkça bu sert rekorla - rının neye yaradığını anlamak güç - tür. kışlarını bir an üzerimde tevkif etti, ve sonra, sanki bu dünyanın kirlilikle- rini görmemekte acelesi varmış gibi gözlerini yumdu. — Fikret Bey, her şeye rağmen bana ; ediniz. Bakın : Size nedamet —38_ Maceramızın 'd;i Hiç_ bir şey bilmiyordum; temin Tim, T ki bilmiyordum: burada öğren- ni;f” €t, kimseye haber verilmemesi- Çin « €tmiştim... Fakat siz buraya ni- Bgeıd'"îz ? B önüme eğdim: Gö; Ze Güzini iade için gelmiştim... da île."' Yatağının kenarındaki ma- doğm, ANde duran Güzinin resmine Ve kinlşondü' Bütün vücudu sarsıldı < Gi bir ifade ile; dedi, İZİn artığınıza muhtaç değilim, b F> &eldi ikret Bey, onu geri vermeğe Tafa e-»_Yaımz hatâlarımı size de iti- Suüny yaı Mecbur. etmeyiniz... Fakat Süurei, Diz ki ona lâyik değildim... <a hareket etmiştim... Yanlışı- Sin de î &rak onu tashihe, ve bunun i- Ye kara, ”$ olduğumu sahibine iade- tim,, “ Vererek buraya kadar gelmiş- — Ne ğ Beç kaıd.:î:_’j' ki geç kaldınız... Çok Nakleden: N. B. kurbanları — Sizi öldüren ben im! Elimi tutup sıkıyor: — Hayır, hayır, Süleyman Bey.. Böyle bir şeyi akla getirmeyiniz. Ben kendimi öldürmedim... Hattâ ölümü aramadım... Fakat karş çıktığı za- man kendisinden de £ dım... Onu kendimden uzaklaştrmadım.... Uzak- laştıramazdım da.... Zira o benim için kurtuluştu. “Beni öldüren, beraberce bulundu- gunuz balkondaki itirafıdır. Güzin be- ni sevmiyordu... —Sizi seviyordu.... Bunda da sizin ne hatânız olabilirdi? — 'Güzin, sevmenin ne olduğunu bi- lebilir miydi ki? Onu siz, isteseydiniz ele geçirebilirdiniz... — Ya Darülbedayideki sahne! Pren- ses vasıtasiyle onu unutmak istemiş- tim... Güzin bunu anlıyamadı. Bunda da ben suçlu idim.... — Hayır, Fikret Bey, Prenses siz- den kurtulmak için yolunuz üzerine koyduğum bir kadındı... Fikret bu itiraf karşısında hiddet em- Miİdsizlik beni çıldırtıyor; İerdi nn 'ti maresi göstermedi, yalnız hüzünlü ba- dolayısiyle değil, ancak en temiz his- ierle geliyorum. Mütevazrane çalışa rak hatâlarımı unuttuarcağımı vade- diyorum. Fakat, bundan böyle takib e- deceğim yolda başım dik olarak yürü- yebilmem için sizin affınıza muhta- cım. İyi bir insan olacağıma yemin e- diyorum... Fikretin dudaklarında istihzalı bir gülümseme belirdi: İmkânsız şey... İmkânsız şey.... Ve bu, onun tek intikamı oldu. Za vallı Fikret! Fikret Selimin gözlerini kapayan hemşire, ağlayarak mırıldanıyordu: lışkan insanları acaba neden öldürür? Böyle derken de mevhum bir düşma na yumruğunu sıkıyordu. Bana gelince; ben önde, ü- midsiz, şaşkın, Habili öldüren Kab: gibi çekilip gittim. XVILI Veda mektubu “Şimdi ben, Yakacıkta, yakın birleş- memizin saadeti ile kalbim heyecan i- çinde, sizinle baş başa bulunacaktım. “Zonguldaktayım; vapurumuz ileri- diği zaman, babası ölmüş, ve çocuk, hayatını kazanmak için çalışmak zo- runda kalmıştır. Kendisine kalsa, o zaman,hemen nehirde işleyen gemi- lerden birisinde bir iş bulacak, orada çalışacaktı. Fakat annesi bu arzuya şiddetle muhalefet gösterdiği için CI de bir ya girmiş, mü- rettiblik etmeğe başlamıştır. Üç se- ne burada çalıştıktan sonra usta bir mürettib olmuş ve biraz da dünyayı görmek arzusiyle Nevyörk'a, Filadel- fiya'ya giderek oradaki —gazetelerde iş almıştır. Anlatırlar : Daha Hannibal'de iken gündeliklerinden biriktirdiği on do- ları, pek başı sıkıldığı zaman kullan- mak üzere caketinin astarına dikmiş, fakat her yerde kolayca hayatını ka- dığı için leketine döndüğü sonra, buraya baş muharrir olmuştur. Bu yazıların altında müstear bir ad olarak Mark Twain imzası bulu- nuyordu. Bu kelimeler de Missisipi- de işliyen gemilere klâvuzluk eden adamların suyun derinliğini göster- mek üzere bağırırken kullandıkları iki kelimeden »başka bir şey değildir. Bundan sonra kendisini gazetecili- ğe veren Clemens, San Fransisko'ya, daha sonra Havaii'ye gitmiştir. Geri döndüğü zaman buralarda gördükle- rini mizahi bir hikâyesinde anlatmış, bunda o kadar muvaffak olmuştur ki bunu Nevyorkta ta tekrarlamıştır. Orada bütün dünyayı dolaşmağa çıkan bir turist kafilesine katılmış, bir çok yerlerde seyahat ettikten son- râ bu yolculuk intibalarını “Dışarrya giden masumlar,, ismini verdiği bir kitabında tasvir etmiştir. Samuel Clemens, bu. seyahatında Türkiyeye de uğramış, İstanbul ha- mamlarını ve Boğaziçi — kayıklarını latan yazılar y ş Clemens'e asıl şöhret ve servet bu kitab yüzünden gelmiştir. Çünkü bu kitab, o zamana kadar yazılmış seya- hat kitablarından büsbütün farklı bu- lunuyor, muharrir, seyyahların bü- yük bir ciddiyetle seyrettikleri bir çok şeylerle muvaffakiyetli bir us- lüp kullanarak eğleniyordu. Clemens, bu seyahatta tanışdığı bir kadının kız kardeşiyle evlenmiş ve Nevyorkta Bufalloda yerleşerek ora- da çıkan Ekspres gazetesinin baş mu- harriri ve yarı sahibi olmuştur. Fa- kat bir kitab muellifi olarak kazan- dığı rağbet ve alâka yüzünden, bir müddet sonra gazeteciliği bırakarak doğrudan doğruya kitab —yazmağa başlı Bu maksadla K kti- Bir şehir yıkılıyor Şemseddin Saminin Fransızca « Türkçe lügat kitabında taudis keli- mesinin karşısında şu izahı bula- caksınız : Ufak, gayri muntazam ve pis hane ve mesken. Bu izaha gö- re taudis'yi tavan arası veya bod- rum katı manasına da, şehirlerimi- zin etrafını kaplayan kulübeler ma- nasına da alabiliriz. Paris belediye- si taudis'lerle del karar vermiştir; —t 'lerle del, için 7.000.000.000 frank harcana- cak ve işi başarmak hususunda hü- kümet, meclis ve belediye elbirliği edecektir. Paris belediye meclisi âzâsından, mebus Bay Louis Sellier : “taudis, yıkılmazsa gelişir.,, diyor. Bu mülâ- haza pek yerindedir : Pariste, 1906 da, sıhate zararlı olduğu anlaşılan altı tane tudis adası vardı; son kay- dımn yapıldığı 1919 senesinde bunla- rın on yedi adayı bulduğu ve nüfu- sunun da 200.000 kişiye yaklaştığı anlaşılmıştır; yani iki yüz bin Pa- risli sıhatlerinden her gün biraz bir şey daha kaybederek bu — taudis”- lerde bar ç |. ktadır. ıki yüz bin kişi büyücek bir şehir halkı demektir. Yukarıda bahsettiğimiz yedi milyar frangın ne suretle sarfedileceğine gelince : Bunun bir buçuk milyarı istimlâke, yarım milyarı sıhhi tesis- lere ve beş milyar iki yüz bin fran- gi da yeni inşaata sarfedilecektir. “Ufak, gayri muntazam ve pis hane ve mesken,, ler hakkında bir anket yapmış olan Fransız gazete- ci şöyle diyor : “İnsan altı gün bir şey yemeden, bir hafta su içmeden ve ancak iki dakika havasız yaşa- yabilir. Paris taudis'lerinde verem- den ileri gelme ölüm nisbeti Paris şehri umumi ölüm mikdarının bir. mislidir. Şimdi en modern şehirlerimizden başlıyarak İstanbulu, Bursayı, İz- miri, Sivası, Samsunu — düşününüz. Benim aklıma hep, Erzurumda iç kalenin yanındaki güneş yüzü gör- miyen tek katlı, delik-pencereli taş kulübelerde rastladığım kadid ba- caklı klar geliyor. O mahalleler- a; kutdaki Hartford'a çekilen muharrir, bürada hayatının geri kalan günleri- ni hep kitab yazmağa hasretmiştir. Clemens'in yazlık evi Nevyorka yakın bir yer olan Elmira'da, yazı o- dası ise her tarafı gören bir tepe üze- rinde camdan, Missisipi nehrinde iş- Hiyen istimbotların kaptan kamarası şeklinde yapılmıştı. 1835 de doğan Samuel Clemens, zaman, on dolar gene dikili bulund ğu yerde kalmıştır. Bundan sonra artık eski rüyasını gerçekleştirmeğe hiç bir engel kal- madığı için St. Louis ile New Orle- ans arasındaki nehir sularını, akıntı- ları ve istimbot kaptanlığı etmesini baş vurduğu yaşlı bir kaptandan öğ- renmiş, burada da muvaffakiyet gös- tererek beş sene müddetle bu işde çalışmıştır. Yirmi altı yaşına geldiği zaman gümüş madenciliği etmek üzere Ne- vada'ya gitmiş, orada çalıştığı yere yakın kaba saba üzeri keçelerle örtü- lü bir kulübe kurarak yaşamağa baş- lamıvtn_'. Burada umduğu serveti eli- ne göçirememiş, fakat Virginia şeh- rinde çıkan bir gazeteye makaleler — Allah böyle iyi kalbli, genç, ça | mazd: deki iskelelere doğru harekete hazırla- l sakdi ÜÜnüzdlzad y_azmağa_ ba,]amış, bu yazılar ziyade- siyle beğenildiği için, bir müddet nıyor. İki gün sonva Trabzonda, daha sonra Erzurumda, Karsta olacağım Daha sonra? Onu ben de bilmiyorum. "Mul!.ıakkak ki size bir kerre daha yalan söylediğimi #anacaksınız: İki gün evel, sizden ayrılırken ertesi sa- bah Cihangire gelip sizi alacağımı va- detmemiş mi idim? “Hayır, Güzin, size yalan söyleme- dim. Şvet, Yakacıkta suçumu itiraf e- dip sizden kaçmak kuvvetini kendim- de bulabildiğim Yakacıkta kararım ka- ti idi. Fakat siz geldiniz ve huzurunuz cüretimi yendi, “Almyazılarımızın neye bağlı oldu- ğunu düşününüz. O akşam beraberce kalkıp gidebilirdik, ve o zaman, bütün kararlarım da suya düşmüş olurdu; Aşkımın ve cesaretsizliğimin edebi su- rette esiri olup kalıdrım. İyi ki vakit çok gecikmişti ve siz de evimde kala- ınız. “Siz_ gidince tesirinizden uzaklaş- tım, iradem iradenizden kurtulun- ca kendim_e geldim. Yalnız kaldığım zaman, birleşmemizin imkânsızlığı hakkında teker teker saymış olduğum delilleri birer birer hatırladım ve bun- ları terazinin bir kefesine, sizin delil- lerinizi diğer kefesine koydum. Be- nimkiler daha ağır bastı. “Delillerim akıl ve mantıkın, delil- leriniz sevginin ve merhametin delille- ri idi. “Müsaade ediniz de size aşkın ne ol- duğunu bilmediğinizi söyliyeyim. Ru- 1910 inde yetmiş beş yaşında öl- Kendisi “Dışarıya giden masum- lar,, dan sonra “İşin kaba tarafı,, is- minde bir kitab, daha sonra Charles Dudley Warner ile birlikte yazdığı “Yaldızlı çağ,, © neşretmiş ve bunla- rı da şu eserleri takib etmiştir : 'Testereci Tom, Dışarıda bir seya- hat, Prens ve Pauper, Missisipi üze- rinde hayat, Huckleberry Finn. Amerika, İngiltere ve bütün dün- ya, Mark Twain adıyle şöhret bulan Samuel Clemens'i neşe, zarafet ve ze- kâ edebiyatının bir şahikası telâkki ederek sever. Onün adına kurulmuş olan sosyete de hazırladığı altın ma- dalyaları bu sebeble beşeriyetin yü- zünü güldürdüğüne kanaat ettiği bü- yük şahsiyetlere armağan etmekte- dir. — N, A, genç kız, bana karşı duyduğu hissin aşk olduğunu - bir başkası ile kıyas edemediğine göre - nasıl olur da bile- bilir? “İyi kalblisiniz. Betbaht olduğumu istemiyordunuz. Ne halde olduğumu gördünüz. Beni kurtarmak istediniz. “Bir çok göz yaşları pahasına hayat tecrübesini edindiğiniz zaman başka- sının merhametini kabul etmenin ne a- ğır bir yük olduğunu siz de öğrenirsi- niz. İnsan bir gün merhamet edebilir. İlanihaye merhamet? Böyle bir şeyi tasavvur edebilir misiniz? “İnsan, ihtirasın tesiri altında af e- der; severken göze her şey güzel gü- rünür. Fakat, alev, nihayet kül haline gelmek üzere, kuvvetini yavaş yavaş kaybedince soğuyan ocak karşısında başı eller arasına alıp düşünmekten başka çare yoktur ve netice biri için esef, diğeri için utançtır. Rüya bitmiş, realite başlamıştır. “Hangi günahkâr kadın evlenerek mesud oldu? Ben de onlara benziye- cektim. “Her şey unutulur” sözü boş- tur; ayıbı unttuğunu sananların yü- reklerini deşseniz orada ilk acıyı mu- hakkak bulursunuz. “İtimadınıza ihanet etmek ve Fik- ret Selimi öldürmüş olmak ceza- larımı ayrı ayrı çekmeliyim. İkimiz de bugün, birimiz büyük istirahat, diğeri- miz büyük seyahat için yola çıkmış bu- lunuyoruz. “Zamanımızın kahpe hayatına rağ- hu ve cismi bakir olan sizin gibi bir men tali beni iki temiz kalble karşılaş- de dı;lı;ırken, tesadüfen yanımda - hat ai sor Ü 1 v — Bunlar yaşar mı ? — Allah bilir ! Bizdeki taudis'lerle zarafet he- sabma mücadeleye henüz mali ta- katimiz olmıyabilir, fakat onlarla savaşı, ne neviden olursa olsun - sihat namına - bütün diğer mücadelelerin önüne geçirmeliyiz. — N. B. Hukuk İlmini Yayma Kurumunun Bu yıl için tertib ettiği seri kon- feransların birincisini 11-12-1937 cumartesi günü saat on beşte Ankara Halkevinde İstanbul Üniversitesi Rektörü Profesör Cemil Bilsel verecektir Mevzu: Muahedelerin yolsuz tasdiki Konferanslara davetiyesiz her- kes girebilir. tırmıştı: Birini kırdım, ötekini mah- vettim, Bu hatâ ve bu cinayet hiç bir kanunun hükmü altna girmiyor. Fakat vicdanım ikisini de ayıblıyor. O ha- tâyı ve bu cinayeti ika etmemek kud- retini vicdanımda bulamamış olsam bi- le cezamı kendim biçmek kuvvetini ge- ne bana o verdi. “Çetin, fakat temiz tabiate; hile ne- dir bilmiyen erkek mizaçlı insanlara, dünyanın bütün altınlarını sinesinde saklayan toprağa gidiyorum. “Toprak ! işte bana - şayet teselli bu- labilirsem - tesellimi verecek olan tü- kenmez kaynak. Çalışacak, yorulacak, hayatımı kazanarak kendimi unutacak ve unutturacağım. “O akşam, kelbimin dili dudakları- mın ianesiyle size hakikatleri söyledi- ği o akşam, neden dizlerinizin dibine düşüp ölmedim! “Bana acımayınız: Cemiyetin gidişi beni iğrenç bir adam haline getirmiş- ti. Henüz damarlarımda dolaşan atala- rımın temiz kanı elbette bu âriyet ni- kabr yüzümden çekip atacaktı. Bu İ- manla meçhule doğru gidiyorum. “İlk günlerde istirab çekeceksiniz. Fakat sevginiz zamanla azaldıkça ha- reketimi takdir edeceksiniz. Güzel sevginiz kendinizi ve sevdiğinizi san- dığınız bir genci kurtarmakla size ebe- di bir huzur vermiyecek midir? “Yüreğimin derinliklerinden gelen en büyük dileğim sizin daima mesud olmanızdır.” s n.

Bu sayıdan diğer sayfalar: