12 Kasım 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KP b gp — 2.11 1937 D UL US gÖNTER AA 1 AMasyanmki daha meşhur, daha Zzetli olmakla beraber Yomra el- ='_"m bütün elmalar üzerine k- tiş 1 vardır, çünkü elmanın ilk ye- .İi:ı:ı yer orasıdır. Vakıa, nebatat A IŞH elmanın ilkin Trabzonda :::!hiini yazarlar. Halbu ki Trab- ı'l'l“ en meşhur yemişi hamsi ba- .He"» Yomra — Trabzona pek yakın hn“i““dln elmanın vatanını uzak- tetkik eden âlimlerin Yomra ile $i balığının vatanını biribirine ştırmış oldukları şüphesizdir. Bi &vva anamızım kocasına yediı:— .:' olduğu meşhur elmanım o da yi- omra elması olduğuna dair ya- daki vesika bile vardır : Tevrat"- İ Agniyetül-Agani tuhaf bir şiir üası olduğundan arada sıra- Tara M okumağı severseniz orada d':"_' kızının - sevgilisini ormanlar- h_ _'l'!lı ağacına benzettiğini ve #evgilisinin gölgesinde oturmayı Gadiğini ğı şüri görmüşeş dür. Yomradaki elma ağaçları da Sinar ağacı kadar yüksek ve geniş Mimiş insan gölgesinde oturabilir. aşka yerlerdeki elma ağaçları Sölgelerinde oturulacak kadar bü- Yük olmazlar. İsrail kızının çınar a- ct kadar iri bir adamı sevmesine zevkinin pek acayib olması ta- Fafı tabil başka.. Gene aynı şiir —'_q““llmdı çınar ağacı gibi iri İs- Tail oğlunun sevgilisi kızın nefesini .ı"'l kokusuna benzetmesi de ga- Fiptir. Şimdi biz biliyoruz ki nefesin tlma gibi kokması epeyce ilerlemiş ter hastalığında asetondan ileri gelir. Zavallı âşık.. , Su şiirler garip olmakla beraber, iki şeyi öğretirler : Pek eski Y bilinen elma —ağacının Omrada yetişen iri bir ağaç oldu- U, sonra da bu ağacın verdiği ,İ;:E!in pek ziyade rağbet gördü- Elmanınm gördüğü bu rağbet son- Faki asırlarda da devam etmiştir. u bir taraftan yemiş olarak ye- Meği, bir taraftan da şarabını ke- Yifli bir içki olarak içmeği herkes Bevdikten başka, hekimlerde elma- n S “HAYAT VE SIHAT Yomra'nın elması TALLLLLLAL D İK DTLLLELLİ yı havanda dövdükten sonra emzik- li genç bir kadının südiyle karıştı- rarak yaptıkları merhemi göz has- talıklarma, satlıcana karşı ilâç di- ye kullanırlardı. Aralarında bazı tabiatsizler de çürük elmaları ya- rarlar ve çıbanlar üzerine lapa ola- rak koyarlardı. Böyle münasebetsiz ilâçlara 'kızan başka hekimler de elmaya türlü türlü fenalıklar atfe- derler ve elmanm insanı zehirledi- ğini, baş dönmesi verdiğini iddia ederlerdi. Bugün bile elmanın, hiç olmaz- sa yardımcı bir ilâç olarak kullanı- labileceğini söyliyen hekimler bu- lunur. Kimisi kanda asit ürik top- lanmasına mani olacağını, kimisi müzmin romatizmaya iyi geleceği- ni söyler, yine zevklerinden şüphe edilmesi lâzım gelen bazıları da elma kabuklarının kurusundan toz yapılarak kaynatıldıktan sonra su- un idrar söktürmek için içilme- sini tavsiye ederler , Doğrusu, elma ilâç olmağa değ- mez, fakat iyisi bulunursa, güzel kokulu ve lezzetle yenilecek bir ye- miştir. İyice çiğnenerek yemek şar- tiyle hazmı da kolay olur ekşisi, şe- ker hastalarının da seve seve yiye- bildikleri yemiştir. Odalarımızda gal bulunduğ larda kül- de pigirîlerek yenilen elmalar en kolay hazmedilen elmalardı, man- galların yerine sobalar ve kalorifer- ler geldiğinden beri, elmanın da kompostosu külde şeklinin yerine kaim olmuştur. Fakat me- raklıları hâlâ furunda pişirilmiş el- mayı türlüsüne — ter- cih ederler. Alafranga hamur tatlı- ları arasında elmayı sevenler de git- tikçe çoğalmaktadır. Şu kadar ki, bizim hafız efendi, içerisine tarçın katılmış, bir kaç parça limon kabu- ğiyle kokusu daha güzelleştirilmiş, üzerine de bir lüle kaymak konul- muş elma kompostosunun bütün tatlılardan üstün olduğunu daima iddia eder. G.A. _ OLL yu Trukteriliği imtihanları Bu yıl sorgu hâkimliği imtihanma * tutulacak olan sorgu hâkim vekil- "_ll'lden birinci grubun imtihanı önü- Müzdeki pazartesi günü yapılacaktır. irinci grup imtihanına 33 sorgu hâ - M vekilimiz girmektedir. Bu sorgu bz vekillerimiz, —Uzunköprüden »İsmail, Zaradan Gaffar, Burdur - duf Behçet, Ayancıktan Arif, Zileden ıb: Erdekten İhsan, Nevşehirden ühiddin, Cebelibereketten Kenan, * eden Ali, Silivriden Hilmi, Tokaddan Ahmed, Somadan Adnan, Çorludan Hayri, Akhisardan Ruhi, Şarkt Karaağaçtan Celâl, Alanyadan Mehmed Nuri, Muttan Sabti, Aksa- Taydan Muhiddin, Savurdan Raci, Tos- Yadan Sıdkı, Ulukışladan İhsan, Yalo- Vadan Said, Manisadan Fethi, Tarsus- tan Kâmil, Bolvadinden Sabri, Van- Şan Zülfikar, Gebzeden Burhaneddin, ligadan Mehmed Rasim, Beypazarın- Necati, Erbaadan Fahri, Bursadan li Rıza, Gerededen Edib, Kızılcaha- HALKEVLERİ.DERGİSİ Aylık kültür mecmuası ikinciteşrin sayısı , Atatürk'ün B. M. Meclisindeki,nu- tukları, Türk inkılâbı: Şükrü Kaya, 14 üncü yıl: F. R. Atay, Bir. cumhu- riyet yılı: Kemal Ünal, Cumhuriyet çocukları: Şakansu, Orta zaman türk ve islâm dünyası: Prof. A, Nez, İyi adamın ruhiyatı: F. Rauh, Böceğim- Kaos (Şiir): Coşkun Ertepmar, Hi- kâye: Nahid Sırrı, Eski rus tarihle- rinde kara kalpakların rolü: Dr. Ra- vski, Yaşamak (Şiir): B. Kemal Çağ- lar, Ayaş ve ayaşlı şairler: H, T. Dağlıoğlu, Zirat hapishaneler: H. Aydmer, Köroğlu hakkında notlar: 8. Murad Elçin, Halkevleri haberle- ri: B. K. Çağlar, Fikir hayatı: Nahid Sırrı, bu sayıda Atatürk'ün küşe kâ- n Remzi dir. ğıdı üzerine basılmış bir resmi vardır. Sehir kalkınmas Ankara, kurak ve çorak bir yayla- nın orta yerinde kurulmasına rağmen, Türkiyenin en güzel şehridir. Bunu her gören yabancı ve her gün biz söy- lüyoruz. Ankara gün geçtikçe daha güzelleşiyor, her yıl güzel yollar, bloklar meydana geliyor. Bütfin bu güzelliği şehir plânına borçlu olduğu- müuzu bilmiyen acaba Yar mı!... İstiyoruz ki, bütün türk şehirleri de böyle güzel olsun, tek taş, tek a- ğaç, plâna göre dikilsin, cumhuriyet devrinin bütün eserleri gelişi güzel yapılmış işler olmasın, bir plânın, zevke bilgiye ve sıhhate istinad eden bir plânın bir parçasını teşkil etsin.. detek . Cumhuriyet bayramının ferdasında Kütahya belediye risinden mektub al- dım, diyor ki: “,... bu yıl bayram her yılkinden daha sevinçli, daha heye- canlı geçti. Çünkü bayram günü, memleketin yeniden yapılan lise bi- nasının, modern hastahanesinin, İstas- yon - şehir bulvarının, on dört dersha- neli güzel bir ilk mektebinin ve seb- ze halinin açılış törenlerini yaptık. Stadyomu da ihale ettik....” İmara, medeniyete susamış bir mil- let, cumhuriyeti; manevi ve maddi sa- hada yapı olarak telâkki ediyor, Yur- dun heyeti umuiyesine şamil büyük e- serlerden başka bir kasabanın dar sı- nırları içinde yükselen bu kadar çok ve faydalı tesiat ne büyük'şükran ve heyecan kaynağı oluyor. Kalkınma yıllarının tarihini yazanlar bu yolda emek sarfeden valilere, belediye reis- lerine teşekkür etmesini bilecekler- dir. Kakik Kendi seçim dairemi misal olarak alırken, görüşlerimde daha az hatâya düştüğümü sanıyorum. Yılda bir kaç kerre Kütahyaya gi- dip ilbayımla ve hemşerilerimle gö- rüşürken karşımıza ilk engel olarak plânsızlık çıkar. Nereden başlayaca- ğız, neyi nereye koyacağız? Bu güzel hastahane yükseldi, acaba orası yeri mi idi.. Bir kerre ypıldıktan sonra onu orada değeri ve güzelliği ile öl- gülü olarak nasıl çerçeveliyeceğiz.. Ci UG1ACVİ Yapanıa ua y ara AY GAŞ U” nun temellerini nereye oturtacağız. Kütahyada Atatürkün bir büstün- den başka henüz, büyük Kemalizm in- kılâbını land k bir yok. - Bunun her gün eksikliğini du- yuyoruz... Böyle bir anıt ne şekilde olacak ve şehrin hangi meydanına ko- nacak... Plân olmayınca böyle bir anı- tr nereye koyacağımızı bir türlü kes- tiremiyoruz, Kaç sanatkârla hususi te- maslar yaptıksa bize anıtın dikileceği yerin kati plân ve krokisini veriniz, etrafının fotoğrafını çektiriniz, dedi- ler. İlk hatıra gelen yer bir kışla mey- danıdır. Kışla orada kalacak mı, ka- lacaksa meydan ne şekil alacak ki, ©- na göre bir adım atalım.... . Elhasıl bütün güçlükler plân ek- lsikliğinin üzerinde toplanıyor. Plân- sızlık yüzünden, bugünün mihrabı, is- tikbalin inan ve cesaret hazinesi olan anıt işimizden tutun da, bir tek ağacı nereye ve nasıl dikeceğimizi bile bi- lemiyoruz, Peki o halde bu işe neden baş- lamadınız, diyeceksiniz.. Plân yapmak için hartaların tamam olması lâzım, takım zatlarla tanışmağı verimesinde idi: Aza olmağı menfaat veya musamaha kolay- laştırmakta olduğundan bu gibi ku- ıüplerde.,zamri olarak her çeşid insan Kulübün asıl iyiliği bir n ğa imkân [L'layat, sen ne güzelsin! Kötü — 13 Bu teklife karşı, ben, herhangi ehe- "mu% bir teşebbüs için paramızın h.ıt“_’i_yeceğini söylediğim zaman der - itiraz ediyordu : keç Para lüzumlu bir şeydir, o muhak- d.ik; fakat daha lüzumlu olan fikir- N Ve fikrin paradan ehemiyetli oldu- Sunu isbat iç?uıı de bir takım misaller z teriyordu. ık.N_ü“YM ,düşüne taşına, koşa araya İ iş keşfettik: biri bir takvim, diğeri 'T ir sabun işi idi. Takvim; girmesi yaklaşan yeni sene ıvç'ln basılmakta olıny.ıleüde ceb tak- imlerinden birine bir o kadar yap' l ilâve ettirerek bu yapraklara yük- fiatla alacağımız ilânları bastırıp bir « Yüksek fiatla elden satacağımız * takvimdi. Sabun; soğuk su sabunu €nilen pişmemiş ucuz sabuna DHol p koydurup küçük küçük kestire- Zarif kâğıtlara sardıracak ve ÜZe- © yeni bir marka koyarak el sabun- günler Nakleden: N. B, Bu iki iş diğer herhangi bu çeşid iş- lerden ne daha iyi, ne daha kötü idi. Büyük gayretler sarfı mukabilinde, bizi zengin etmiyorsa da pek âlâ geçin- dirip gidiyordu. Bununla beraber göz- lerimiz yine büyük avlarda idi, Fakat bu büyük avlar, ya burnumuz iyi koku almadığından veya daha kurnaz avcı- larca çoktan avlanmış olduğundan, bize rastlamıyordu. Hüseyin Tuğrul zenginlik zamanla - rında müessislerinden olmuş bulundu- ğu “İktisad ve sanayi kulübü,, ne, a- vunmam, ahbab edinmem için, beni de âzâ kaydettirdi. Kulüb binası Beyoğ- rak |lunda olduğundan ticaret randevuları için pek elverişli idi. Bundan başka u- cuzca fiatla iyi de yinilip içildiğinden bul ır, bul gibi koca bir şehirde herkesin hakikf vaziyetine da- ir doğru malümat almak mümkün mü- dür? Harbdan beri muvazene o halde- dir ki bugün çok müsaid ticari vaziye- ti olan bir iş adamı, iki tasfiyeden son- ra baş aşağı yuvarlanabilmektedir. Bu- nu bilmiyen olmadığı için de Hüseyin Tuğrul'un kalkınıp yuvarlanışları ve yuvarlanmışken tekrar kalkışları, ora- da kendisine bir nevi canbaz, fakat takdire layık namuskâr bir canbaz na- zarile bakılarak zekâsından, cesare- tinden ve zevkli arkadaşlığından dai - ma istifade edilebilen bir adam telâk - kisi temin etmişti ; Bundan dolayı, Hüseyin Tuğrulun bir çok tanıdıkları vardır. “Tuğrulcu. ğum şu işe bakıverir misin?”, “Kar- deşim Hüseyin, şu meseleyi hal etse- nel”gibi sözlerle onun kulakları her gün dolar. Eğer Hüseyin Tuğrul biraz daha ciddi veya daha az serseri olsaydı Cici'nin pişirdiği yavan yemeklerden arasıra kurtulmuş oluyordum... Biçare kız, benimle tanışıncaya kadar peynir, zeytin ,sucuk gibi yiyeceklerle geçin- miş olduğundan iki yumurtayı doğru dürüst pişiremiyordu. Fakat şimdi bir mutfak kitabı aldığından aşçılıkta ol- İçin ucuz bir fiata işportada sattı- i g bir sabundu. dukça terakki göstermeğe başlad bu sayesinde çoktan zengin bir adam olurdu. Hüseyin Tuğrul vasıtasiyle ben, meşhur müteahhid ve zenginlerden İs- mail Zekiyi tanıdım. -Bütün şehirlerin imar planları yaptırılacaktır bir çok metodların hazır olması 1â. zım. Hartaların tam bir kontroldan geçip sıhatine inanmak lâzım.. Bütün bunların arasında beldiyenin dar büt çesinden epey bir para ayırmmak lâ- zım.,, Plânı makül bir para ile, salâ- hiyetli bir kafanın yapması lâzım.. Fakat bu arada Kütahya hastahane, o- kul, stad, hal, yol ve su istiyor, cum- huriyet hayatr da alâkadarları bir an önce bu işleri başarmak vazife ve mec- buriyetiyle karşı karşıya bulunduru- yor. Bütün türk şehirleri için tatbiki kabil olan bu misal, her yerde yükse- len güzel eserlerin henüz pek azı bir şehir plânının bir parçası olarak yer- li yerine konuyor. Bu hal, plân işini hükümetin bir hamlede cebri olarak başarmak hususundaki kararının isa- betini bize kolaylıkla isbat eder. Bugün nüfusu on bini geçen. 80 şeh- rimizden ancak yirmi üçünün plânı yapılmış veya yapılmak üzere bulun- En güzel plân Ankaranındır, çünkü beynelmilel bir müsabakadan çıkmış- tır ve devlet bu plân için çok par harcamıştır. ÂArsa ve mülk sahibleri nin husui menfaatlerini, şehrin yük- sek menfaati çerçevesi içinde tahdid eden bu plânın sadakatle tatbiki için büyüklerimiz Ankara belediyesi imar müdrlüğü büyük hassasiyet ve ayret göstermişlerdir. Bugün yükse- len bu yüce eseri; plâna sadakat göste- ren ve bu yolda hatıra gönüle bakmı- an medeni bir karaktere borçluyuz. Yarın plâna kavuşacak türk şehir- lerinde, plânın tatbiki vazifesini üze- rine alacak yurddaşlar, plândan bekle- nen faydayı hasıl etmek ve onu de- yamlı kılmak isterlerse, her ne baha- T BİBLİYOGRAFYA Yeni Adam 11 ilkteşrin tarihli 202 İnci sayrer şu yazılarla çıkmıştır: * Hüsameddin Bozok: Kokuriyukay, İsmail Hakkı Baltacroğlu: gençler ve mütek &dler, Göksuda üç tecrübe, eştetik dersleri, hayatım. Subhi Nuri: gençler ve mü> tekaidler, Hüseyin Avni: hayat paha- İrlığı, Hakkı Toklu: beynelmilel ti- caret, Kerim Sadi: maddeciliğin e- sasları, iç ve dış sosyete: kültür, ki- tab haberleri, Espion (Casus romanı), Ortayayla Sıvas Halkevi tarafından neşredi- len bu aylık mecmuyanım eylül, ilkteş- rin tarihli 7-8 numaralı sayıları bir arada çıkmıştır. Bu saymnın yazıları şunlardır: Fikri Gürsel: cumhuriye- timizin 14 üncü yıldönümü, M. Ye- ner: büyük bayram, «M. Özkiper: cumhuriyet bayramımız, C. Gültekin:' dil inkılâbımız hakkında konferana, İ. Cüsfan: ticari, iktrsadi, sınaf alan- daki zaferlerimiz, ortayayla: menfi haberler, Behçet Kemaj: Ankara yo- lunda, tarih kurultayı üzerinde (U- lustan), H. Nezihi: Ruhsati'den par- çalar. Folklor sayfası, İki gencin hikâyeleri Şark vilâyetlerinden birinde doğs muş, orada okumuş ve sonra, Siyas sal Bilgiler okulunda tahsilini ta« mamliryarak yine şarkta bir kazaya kaymakam vekili olmuş olan bir genç, ığa asaleten bir başkası tayin edildiği için nereye nakledilmek bulunduğu- cevabı verdi 1 ea brrakarak bu« raya gelemiyor. Çok yalnız kaldım. Deniz kıyısında bir yere tayinimi rica ederim. g beri bu sözlerle bera- ber Maurice Barrös'in “Köksüzler,, romanı ve “Kestane çıkmış, kabuğunu e. meselini, nasıl oluyor bilmem, bir arada ve bir anda hatırlıyorum. “Bu sene, orta öğretmen okulunu bitire miş on dokuz yaşında bir genç kız, arkadaşlarından bir çoğunun — git- mek istemedikleri bir dağ köyünün lınıuılı'oktıbiıııtıyhhibhııiın nu soran Âmirine şu A Kak Rel sanatkâr vardır, şehircilik sanatkârla- rı arasında muhakkak ki, bu fransız otoritesi kadar, tabiatin güzellikleri ile bezenmiş böyle bir şehrin plânını yapmak taliine mazhar oltmuş insan yoktur. Profesörden bir yüce sanat e- seri bekliyoruz. Çünkü İstanbul buna lâyiktir, ve plân türk milleti tarafın. dan gücünün yettiği bir hızla ve sa- dakatle tatbik olunacaktır. —- dkik Bu 23 şehrimizden geriye kalan 57 sinin 'plânının hazırlanması f - hiliye vekilliği bir programa bağla- mıştır. Şehirlerin ehemiyet sırasına göre, plânları muhakkak yaptırtılacak veya yaptırılacaktır ve bu iş 1942,yılı sına olursa olsun onun ve te- ferruatına sadık kalmakta ısrarla mü- kelleftirler. Yoksa plân, için harcanar emek ve paralar heder olmuş olur. * vt Ankaradn başka bugün, Afyon, Ak- hisar Antalya, Aydın, 'Giresun, Kay- seri, Kastamoni, Muğla, Uşak ve To- kadın plânları yapılmış veya yapıl- maktadır. Diyarbekirin plânı var de- mektir, Edremidin plânını nafiamız da bitirilecekti Huz, Yaprlan takribi hesablara göre 57 şehrimiz bu plân işi için 375.900 lira kadar bir para harcayacaktır ki, bu para kadar yerinde ve isabetle harca- nacak bir para tasavyur olunamaz. İçinde bulundu. ilk yılın çalış- ma mevzularını İzmirin qlnlınnın tamamlatılıp ıslâhı, Edirne, Konya, Trabzon ve Adapazarı plânları teşkil ediyor. Bursa, Eskişehir, Samsun ve Ralrkesir gelecek yılm çıhçmı gırâ- vantırmıstır. Gaziantebi. İzmiti, Tar- susu, Mersini ve Ad ı Profesö Yansen hazırlryor, bitirmiş sayılabi- lir. Erzurumla üçüncü umumt müfet- tiş meşguldur, esasir bir imar siyase- tinin merkezi olan bu doğuşlarımız, devletin yardımı İle yaralarını sara- caklardır, Niğdenin plânını Profesör Neğli hazırlamıştır. Nazillinin yeni kısmı- nın plânı vardır. Malatyanın mevzii de olsa Ankara imar müdürlüğünce ha- zırlanmış bir plânı vardır. 4 İzmirin yangın yerinin plânı vardır, akat esaslı bir tashihten geçirilmesi Zaruretini, her gün ilerliyen şehircilik bilgimiz bize telkin etmektedir. Şeh- rin yanmamış kısımları da hem - turis- tik bakımdan ve hem de imar bakı- mından plânlanmalıdır. İstanbul, Türkiyenin değil, dünya- nın en güzel şehri, artık bir mahalli iş Odlmaktan çıkmıştır, Devletin umumi işleri arasında ele alınmak bahtiyar- lığına mazhardır, Celâl Bayar hüküme- tihin bu şehrin imarı işi darır. 1939 dan 1942 sonuna kadar plânlarını kendileri yaptırtmazsa hükü- İtiraf ederim ki bu haberi oku- mak akirma “Çalı kuşu,, nu getir- di. Fakat o zamanlar artık tarih ol« muştur. E Şarkta doğan garbe gelmek, ga. rbde doğan yerinde kalmak isterse kendini seve seve dağ köyüne tayin ettiren genç kız, pek tabiidir ki, na« zarlarımızda bir kahraman i tine bürünecektir. Bu genç kızm vazifesini bir şehir yerine dağ köyünde yapmağa razı olma- sında bir fedakârlık manası olduğu. yeni bir leketin | da rol sahibi daha çok genç- lere düşmez mi ? Okutmak, öğret- mek, tenvir etmek, bezginlik düye miyan faaliyeti ile her sahada gü- zel örnek olmak genç. öğretmenin, genç eğil runun, genç hi Pi l:ı-:h imi olmalıdır ki türkiya medeniyetin ve refahın nimetlerina daha çabuk erişsin. Bunları ancak bir hakikati tek- rarlamak için yazıyorum : Şarkta- ki kaymakam vekili bir gençlik metin yaptırtacağı şehir ve kasabal ehemiyet derecelrine göre şöyle sıra- lanır: Zonguüldak, Çanakkale, Bergama, Erzincan, Urfa, Manisa, Elâziz, Te- kirdağı, Kars,'İsparta, Denizli, Rize, Ayvalık, Çorlu,.. Sivas, Mırlı. Tur- gudlu, Kırklareli, Tire, Ödemiş, Kü- tahya, Akşehir, Bafra, Mardin, Ço- rum, Nevşehir, Burdur, Gelibolu, A- masya, Lüleburgaz, Söke, Tosya, Er- zincan, Siird, M. Kemalpaşa, Mene- men, Kırşehir, Yozgad, Merzifon, İ- negol, Develi, Biblis, Kilis, Zile, Si- verek, İskilip, Adıyaman ve Bayburd. Bu şehirlerin işgal ettikleri saha ile ölçü olarak plân masrafları en az 3.500 lira en çok on, on iki bin lira, İz- mirle Bursa gibi büyük şehirlerimiz bu hesabın dışındadır. vik Harta ve p!lnı zarurt olarak biraz belli başlı bir bend olarak gi iştir. Profesör Prost'u kıskanan ne kadar * rında kalmış açıkça kumral saçların- dan belli olan ve konuşurken gözle- rini kırpan bir adamdı. Hüseyin Tuğrul Ç” Hseehhi geç kavuşacak olan çok şehirlerdeki her yapı, her dikilen ağaç belki ilmi ve kerlik hizmetimi tayyare' kıtasında yapmış olmama atfediyorum; zira İs- mail Zekinin merakı tayyarecilikti. di bana tanıttığı sırada kulağıma eği- lerek: — Büyük harbten evel de zengindi, Ona bakılırsa şayed tayyareciliğe 14- yık olduğu ehmiyet vaktinde veril- miş olsaydı büyük harb iki sene önce harbte kazandı, harbten sonra bir şey kaybettiğini işitmedim; bir buçuk iki milyonu olduğunu israrla söliyenler var, diyordu. Kırk sene evel Manastirden gelmiş olan İsmail Zeki, eksik tahsiline, hat- tâ tahsilsizliğine rağmen ka- zançlar teminine muvaffak olmuş, fakat İstanbula bir türlü intibak e- demiyen bir lr olarak kal: bitmiş olurdu. İsmail Zeki bir çok tayyare fabrikalarının da vekili idi. Biraz zekâsının, ve daha çok serve- tinin verdiği kuvvetle her şeyi istedi* ği gibi tenkid etmek salâhiyetini ken- dinde görüyordu. , — Ah beni dinleselerdi! diyor ve ilâve ediyordu: —« — Dinleselerdi, diyorum, zira söz- lerine itimad edilecek bir adamım; t. Kurnaz, tedbirli, inadcı, ve niha- yet dercede çalışkan bir adamdı. Her gün kulübe gelir, beş liradan fazla para kaybetmemenin yolunu daima b'-““rı_yım- ve sonra, evine giderdi. Çok zengin olduğu için ken- disinden iş istiyenlere veya iş teklif edenlere karşı keyfince harçket etme- sini bilir, memurları ve işçileriyle pat- rondan ziyade arkadaş veya ortak gi- bi yaşardı. Hepsine yardım eder, içki :ı;onı—: lk;m iksadiyle gençl € - kim bilir ne için - olgunla- ra da tasarrufu tavsiye ederdi. Hüseyin Tuğrul bana İsmail Zeki- den bahsederken, mahzun bir tavırla: — Mükemmel bir tip ama bizim müşterimiz olamaz, dedi. .İımaıi? Zeki kamburumsu, gençli- ğinde çirkin bir adam sayıl ş op G, M Tn ve öakakt f . h - Bu sebeledir ki bana göstermekte olduğu alâkaya şaşıyor ve bunu as- aklım başımda, ve aklım a ol- masaydı bir kaç milyon lirayı zor ka- zanırdım. dönüyordu. Bu tahsilsiz manastırİr Manastırından İstanbula gelmiş, yar- dım görmeden, nüfuz kullanmadan “bir kaç milyon” kazanabilmişti. Ben ki zeki, fazla olarak, tahsilli, şimdiden az çok tecrübeli, hayatı an- habil clkALEği D B A D ilar ği kadar ilerleyemez Onun bir kaç milyonu vardı. Ve şa- yet bu milyonlardan yalnız yüz bini- ni bana vermiş olsaydı o bu paranın eksikliğini bile duymaz, fakat ben neler yapmazdım! Evet, İsmail Zekinin hoşuna gitti- ğimi biloyordum; ancak hoşa gitmek- derken sanki ağzım sulanıyor, başım cık gizliy . Yoksa cumhuriy gençleri memleketin her tarafını bir tutarlar. Ve diğer bir hakikat« te şudur ki kurulacak olan şark Üniversitesi, münevver gençleri mu- ayyen bir iki yere bağlanmaktan kurtaracak, memleketin çalışma ve kazanma sathını genişletib renk- li, her tarafı eş bir satıh haline getirecektir. — N. B. bedit bir plânın şartlarına uygun düş- miyebilir. Gönül ister ki, türk şehirle- riher Şşeye takdimen 1938 ye lını bir harta yılr olarak tanısınlar, bir hamlede hartalarını yaptırsınlar, hartaları olanlar plânları yaptrmaya savaşsınlar, artık bundan sonra plân- 'sız bir yapı, plânsız bir çatı yüksel- mesin... Plânsız yapılan yapıların ih« timal bir çoğuna içindep olduğumuz nesil tahammül edemiyerek beş on yıl sonra yıkacak, millf servet boş yere heder edilmiş olacaktır. —| Naşid ULUĞ le yüz bin lirasını almak arasında a« şılmaz mesafeler vardı. Kendisine bir iş teklif edemez ml idim? Fakat ne işi? Ciddt bir tekli« fim bile olsa kulüb arkadaşı olmamız« dan dolayı tereddüd eder ve Hüseyin Tuğrul vasıtasiyle tanışmış olmamızı düşünerek bana karşı olan sempatisi de tereddüde inkilâb ederdi. İsmail Zeki, teklifin kendisinden gelmekte olduğunu hiç belli etmiye- rek tayyareciliğe dair bazı pr?pıpn-_ da yazıları y B bıni bildirdi. Ne güzel şey! İsmail Zekinin âdeta kâtibi! neden daktiloğ- rafı değil? Kendisine Cici'yi gönder- sem ne olur acaba? İşte elimin altında bir kaç milyons luk bir adam var; bu adam bana iltifat ediyor; fakat ben ondan yüz bin lira« koparmanın yolunu bulamıyorum, Ah amcacığım! Ah Hüseyin Tuğ- rul! ah kombinezoncular, hepinizden — kusur dileyorum. Belli ki ben bu i, lerin adamı değilim, Hele sen, büyük — ceddim korsan; o kudretli mizacınla kurmuş olduğun ananeyi idame ede- — cek olan torunun ben değilim! d Bü akşam Cici'yi Majik sinemasına götürdüm. Sinema kızcağızım tek eğ- 1 i.. Ben hiç eğlenmedim. Fakat yalnız kendimi düşünmek hakkım mır? Bununla beraber Şarlo'nun Altın arayıcıları filminden çok istifade et tim. Onu seyrederek üzün üuzün dü. şündüm. — Sonu ver —

Bu sayıdan diğer sayfalar: