24 Ağustos 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7

24 Ağustos 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

_Hikâye İhtiyar kadın Erkek, koridorda durakladı. Aralık kapıdan yatak odasına bir ğöz attı. Pervini, sobanın yanında şez- tonga uzanmış, kitab okurken gördü. Odaya girdi. Kadın, onun geldiğini duymamıştı. Ayaklarının ucuna basarak ilerledi. Yaklaştı. Pervin başını kaldırdı ve bir çığlık kopardı. — İrfan!.. Oh... Birdenbire kork- tum.. Beni korkuttun yavrucuğum., Sarıldılar.. Erkek, kadınım kolları a- Tasından bir sevinç telâşı içinde kendi- ni istemiyerek sıyırdı ve cebinden çı- kardığı iki kâğıd parçasını eliyle haya- ya kaldırarak sevinçle bağırdı: — Pervin.. Pervinciğim... İşte bilet- ler.... Üzerindeki karları daha erimemiş paltosunu sırtından çıkardı. Bir çocuk gibi Pervinin ayak ucuna ve yere otur- du. — Pervin.. Yavrum, hayatım... Söy- le.. Söyle, artık —mesudsun değil mi? Bilsen bu neticeye varmak, bugünün bu dakikanın saadetini ele geçirmek i- çin neler yapmadım.. Ne sıkıntılar çek- medim.. Yaptığım harekete sonradan pişman olmamak için kalbimle, vicda- nımla, kafamla ne mücadeleler yapma- dım... Düşün ki bir hayatı kırmak ve yeni bir hayata atılmak için yaptığım bu harekette sana karşı olan aşkımın şiddeti ne kadar büyük.. Mazi yok ar- tık.. Mazinin bütün ıztırabları bitti ar- tık.. Şimdi yalnız sen varsın.. Ben va- Tım.. İstikbal, saadet ve aşkımız var... Hiç sönmiyecek aşkımız var... Erkek sevgilisinin yüzünden gözü- nü ayırmıyor ve gittikçe heyecanlaşan sesi ile devam ediyordu: — Buğgün her şeyi bitirdim. Her şey hazır. Banka hesabları, seyahat plânı, vapur biletleri.. Hepsi... Her şey hazır.. Y('ann akşam beş buçukta................ va- puru bizi Karadenize kaçıracak ve ora- dan Balkanlar ve Avrupa.. Pervin.. Per- vincik.. Artık İstanbuldan uzaklarda biribrimize daha çok yakın olacağız. Daha çok mesud olacağız. - Pervin, halâ ayak ucunda diz çök- Müş duran aşıkının başını elleri arasına aldı... Söyleyeceklerinin İrfan üzerin- Yapacağı acı tesiri peşinen hafiflet- mek ister gibi saçlarını okşadı.. Ken- dini güç zabtettiği belli bir sesle ve a- ğir ağır söze başladı: — İrfan... İrfancığım.. Ben de me- sudüm.. Çünkü senin beni sevdiğine e- minim.On senenin her günü benim için yeni ve tatlı birer hayat oldu.. Söyle- mesi dile kolay.. On sene... Seni on se- ne evel tanıdım. O zaman çocuk dene- tek kadar gençtin... Ben ise gençlik za- Mmanını çoktan geçirmiş, ihtiyarlığa Mmerdiven dayamış bir kadındım. Bu aşk sürecek sanmıştım. Halbuki on sene Man zarfında bana yaşattığın mesud an- ların minnet borcunu sana asla ödeye- Mem..... Fakat.. Sen evli idin. Karının mev- tüdiyeti bütün plânlarımızı istediği- Miz gibi tatbika mani oluyordu. Bunun kayşısında aşkımızı daha ziyade kuv- vetlendirdik ve kaçma kararını verdik. Ve nihayet işte bu kararın tatbik edile- teği gün de geldi. Bugün her şey bite- cek.: Biz her şeyle alâkamızı kesecek Ve kaçacağız.. Fakat İrfan.. İyi düşü- nelim buğün... Bu son gün.. Son daki- yapacağımız hareketi iyi muhake- Me edelim.. Acaba fena ve yanlış bir $€Yy yapmış olmıyor muyuz? Hayır.. Ha- Yır... İtiraz etmeden beni dinle.. Sen Şimdi tam otuz yaşındasın.. Ben ise k"khqmı geçtim... Şimdiye kadar genç ı_'“ aşıkım genç görünen metresi olma- 8a çalıştım. Bundan sonra daha uzun Zaman ayni suretle çalışabilecek mi- ’;"-? Çalışsam bile muvaffak olmaklı- Bim imkânsız.. Biliyorum.. Beni sevdi- tiyarlığın, yaş kaydının sevgi ile alâ- kası olmadığını söyliyeceksin... Fakat bunlar senin bugünkü his ve düşünce- lerin olacak... Yarın.. Hiç de böyle dü- Şünmiyeceksin. Biz, şimdiye kadar biribirimizden Uzak ve gizli bir aşk hayatı yaşadık. Sevgimizin on sene gibi uzun bir za- man sürmesinin sebebi de bu.. Fakat bü- tün hayatını temelli olarak bana... İh- tiyarlamış olduğunu pek çabuk anlaya- cağın bir kadına bağladığını gördüğün, sezdiğin zaman ne olacak? İstikbalden yalnız kendi hesabıma değil... Senin he- sabına da korkuyorum. Aşkımız bugün bitecek olursa ondan güzel, tatlı bir hatıra kalabilir. Fakat üç beş sene son- ra bu güzel aşk acı bir netice ile kapa- nacak... Bu muhakkak... Bugünkü se- vinç ve saadetimiz gözümüzün önüne isikbali göstermiyen bir perde çekiyor. Ben, bu perdeyi bir an için yırttım ve arkasındaki acı hakikati gördüm. Acı hakikat: Saçlarına karasından fazla ak düşmüş, suratının yarısından fazlası buruşmuş ihtiyar bir kadın.. Halbuki senin genç, güzel ve seni çok seven bir karın var... Evine dön.. Mesud olabil- mekliğin için daha zamanın var.. İrfan, gözlerinden yaşlar boşanarak inledi: —Hayır.. Hayır Pervin... Yapamı- yacağım şeyi benden isteme... Bu... Bu imkânsız... Ben senden asla ayrılamam. Böyle bir şeyi şimdiye kadar aklıma bile getirmedim. Pervin, aşıkının elleri arasında tut- tuğu başını kendine doğru kaldırdı. Göz yaşlarından ıslanmış yanakların- dan öperek: — İrfancığım... Dedi, bunu yapa- caksın.. Yapmaklığın lâzım... Beni se- versen... Seviyorsan böyle hareket et- melisin.. — Peki sen... Sen ne olacaksın?.. — Bana bakma... Biliyorsun ki vü- cudum ve kalbim çok yorgun.. Şimdi mevsimi de.. Bursaya, kablıcalara gi- derim. Orada bir müddet kalırım. Son- ra da... ; İrfan, Pervinin yüzüne, gözlerine baktı. — Pervin, dedi. Bunları söylerken hiç üzülmüyor müsün? Bak, gözlerin kup kuru... Sanki kendinle, kendimizle alâkalı olmıyan bir şeyden bahsediyor- muş gibisin. Bu kadar hissiz mi oldun?. — Hissiz değilim İrfan.. Fakat va- zifemi yaparken hissimi bir tarafa br- rakmak lâzım geldiğini de biliyorum.. Haydi. Haydi hemen git. Daha fazla burada kalacak olursan dayanamıyaca- ğım, Tahammülümün eridiğini his edi- yorum. Haydi İrfan.. İrfancığım, git... — Bir daha görüşemiyecek miyiz?. — Görüşürüz. Fakat sonra.. Çok.. Çok sonra.. *** İrfannın merdivenlerden inişini göz- leri ile takib eden Pervin, apartıman kapısını kapattı. Bitkin bir halde, âde- ta ayaklarını sürüyerek telefon masasının başına geldi. Titreyen par- mağı ile bir numara çevirdi: — Allo... Necla sen misin?. İrfan geldi mi?... Nerede ise gelir... Kocanla anlattım. Zan ettiğin gibi temelli bir rabıta değil.. Gelip geçici bir şeymiş... Ondan da vaz geçeceğine söz verdi.. Nasıl?. Hayır.. Hayır. Hiç üzülme kü- çük bey.. Bu gibi hâdiseler yuvanın sa- adetini bozmazlar, bilâkis kuvvetlendi- rirler. Yeter ki dönüş samimi olsun... Hiç bana teşekkür filân etme.. Eğl- hassa bu işi çok gizli tut... İrfana ben- den hiç bahsetme.. Bu meselede benim oynadığım rolü bilmemesi lâzım. Anla- d değil mi yavrum.. Yarım akşam mı. İmkânsız... Yarın Bursaya gidiyorum. Belki bir kaç ay sonra dönüşte.. Dedim ya... Teşekküre lüzüum yok.. Haydi.. Al- laha ısmarladık... 'Telefonu kapattı.... v İki genç aranıyor Müessesemiz Çingokraf atelyesinde sanatkâr yetiştirilmek üzere orta mek- teb mezunu iki genç stajyer olarak a. hmnacaktır. İsteklilerin Ulus müessesesi direk- törlüğüne müracaatları. D KİTAPLAR ARASIN SŞinasi hakkında neşredilen bir # nsiklopedideki yanlış Bay İbrahim Alâettin Gövsa, bir hç_ senedenberi “Meşhur adamlar ansiklopedisi” Aadlı bir eseri parça parça neşretmektedir. Şimdiye kadar kendisine müraca- at fırsatını bulmadığım bu eserin, 94 No. fasikülünü alıp karıştırırken ad- ları geçen zevattan bazıları beni en- terese ettiği için okudum ve mecburen eserin heyeti umumiyesi üzerinde de kuş bakışı bir tetkik yapmağa İlüzum gördüm. Maalesef şöylece yaptığım bu tetkik- tı: gözüme çarpan bentlerin birkaçı yan- ıştı. Ben yalnız büyük edibimiz ŞİNASİ hakkındaki yanlışları düzeltmekle ikti- fa edeceğim. Bay İbrahim Alaattin Gövsa, Şina- #6 rak bu müddet zarfında karısına kâğıdını göndermiş ve Pariste bulunan evrakını almak behanesiyle Fuad Paşa- yı ikna ederek tekrar ve üçüncü defa Parise gitmiş ve Fuad paşa bu sıralarda Nis'te öldüğünden bir müddet daha Pa- riste kalmıştır. Bundan sonra Şinasi'nin tekrar üçüncü defa olarak İstanbula ge- lişi 1870 senesindedir. Halbuki İbrahim Alâettin Gövsa Şi- nasi'nin Fuad paşanın tavassutu ile İs- ları tashih ha kırdemli yazıları bulunmasıcaa muka- bil “Tercümanı Ahval” den ayrıldıktan sonra ve “Tasviri Efkâr” 1 daha neşret- meden evvel “Tercümanı Ahval” de çı. kan ve Agâh Efendiye atfedilen yazılar ilk hususi gazetecimiz olmak şerefini A- gâh Efendiye bahşettiği gibi, “Tercüma- nı Ahval” in sahibi olmak do!layısiyle Türkiyede ilk hususi ve milli türkçe ga zete çıkaran türk olmak şerefi de sara- haten Agâh Efendiye aiddir. Elyevm tabedilmekte olan; “ilk hususi gazete- tanbula gelişiyle 1870 de avdetini, yani ikinci ve ü şlerini — biribiri karıştırmakta ve buraları mübhem geç- mektedir. Sonra Şinasinin bu son 1870 gelişinde gazetesini tekrar çıkardığı R.Rü Jvefdl-ğ'i..u .d.l L'L miz Tercü Ahval ve sahibi pirimiz Agâh Efendi” adlı eserimde nihayet bir ay sonra görülecek vesikalardan anlaşıl- lacağı veçhile, Meclisi Maarifin 12 ra- 1276 tarih ve 701 numaralı maz- Çünkü, Şinasi bu son dönüşünde yalnız Reşid paşanım ölümü üzeri i iş- lerden çekilerek AGAH efendi ile bir- başma olarak Babrâli karşısındaki mat- Ş b da, bir müddet Mustafa Fazıl pa- şanın konağında ve bilâhare Cihangir. deki evinde oturmuş ve münhasıran Ekte “Tercü Ahval” g j te- tbaacılığın tertib k aid bazı ke- sis ettiğini, yazmakla başlamaktadır. şiflerle ve saire ile meşgul olmuştur. Halbuki, Âli ve Fuad paşaların istirka- bı yüzünd hdesinde bul! her üç Reşid paşa üçüncü defa sadaret mevkiine gelince 1268 de jadei memuriyet et - miş, Reşit paşanın 1274 de altıncı sada- vetini ve vefatmı müteakib bu himaye Yusuf Kâmil paşaya intikal eylemiş ve bu paşanın hatırı için berikiler kendisi- ne ilişmek vaz geçmişlerdir. Reşid pasanın vefatı tarihinden üç sene sonra “Tercümanı Ahval” ; Agâh efendi ile beraber kurdukları vakit Sinasi Maarif- te idi ve istifa etmemişti. Bunun için en kuvvetli vesika; — “Tercümanı Ahval”- nunda “ihtar” başlıklı şu benddir: si efendi mukaddema teşvikatı kavliye ve filiyesiyle işbu Tercümanı Ahval ga- v g) nüı—ı_ p ...h ler! İ kak ’m etmek- lei âsarı mevcudesinden olan eğlenceli mensur bir komedya oyununun neşrine gelecek haftanın tefril da — başlanıl mak tasmim olunmuştur.., Bay Gövsa'yı bu hususta şaşırtan ci- het; Şinasinin bilâhare “Tasviri Efkâr”- daki mühim ve vakıfane yazı'arı dola- yuiyle kendisile dost Ç| - V| Fuad paşa ile, hakkındaki şiddeti tavsıyan Âli paşanın, Şinasi Pa. ris'e kaçmadan evel Şinasiyi Meclisi Valâ âzalığına tayinini tırdıkla- rt hakkında bazı kitab'arda geçen bend- $ ÇALIŞ Bidiledimnü Ebüzziya Tevfike bu keşiflerine dair vaz. dırdığı şh kalesindi dolayı Gövsa şüpheye düşüyorsa söylüyelim ki bu makale mevcud olmryan “Tasviri Ef- kâr” da değil o zaman Ebüzziyanın ça- lıştığı “Terakki”- gazetesinde çıkmıştır. 1871 de Şinasi öldüğü vakit onun gazetecilik hayatı, “Tercümanı Ahval”. in yirmi dört nüshasında yazdığı edebi bazı yazılar ve “Tasviri Efkâr” m iki yüz nüshasındaki neşriyatiyle beraber kapanıyordu. Mumaileyh öldükten son- ra matbaasının Mustafa Fazıl paşa tara- findan satın alımarak Namık — Kemal'le Ebüzziya'ya verildiğini ve İbretin bu de hissesini Ebüzziyaya devretmesiyle matbaanın münhasıran Ebüzziyaya kal- dıiğımı ve “Tasviri Efkâr” m 830 numara. hk ilk neşriyat kısmından son- rutiyette — ve 1909 senesinin 31 ma- yısında yeni Tasviri Efkâr adiyle - tek- rar neşre ğmı, bi h “Tas- viri Efkâr” m ikinci neşrinin 1870 de Şinasi tarafından değil, 1909 da Ebüzzi. ya tarafından olduğunu da biz hatırla- talım. Bay Gövsanın dördüncü yanlışı da şu bendindedir: “Tercümanı Ahval” le Tasviri Efkârda çıkan makaleleri bugün bile istifade ve ibret verecek kıymette- dir.,, Bu hüküm “Tasviri Efkar” — dakiler için doğrudur. “Tercümanı Ahval” de- kilere gelince acaha bunlar hangisidir? Şinasinin Tercümanı Ahval'le teşri. runun, kendisinin o herhangi bir | hasır kalmış, ve bu zaman zarfında ba- memuriyette olmadığımı anlatmıyacağı zı edebi yazmak ve yazdığı kıta- meydandadır. lara nazireler almaktan başka “Tercü- Hem o zaman bir gazete imtiyazı al- | manı Ahval” e yardım olarak; — “Şair mağa ve yahud gı lere siyasi makalı Evk komedisini Ci yazmağa resmi memuriyetin mani olma- | nin ilk nüsh bir mukaddeme yaz- dığı iyle mey' mış ve bir de ikinci numarada © zaman beklerken ve netekim gazete de. vam ederken 1278 de Postahanei ÂAmi- re Nazırı olmuüş ve sonra itlıâve olarak uhdesine mühim memuriyetler verilmiş- tir. Meşhur Adamlar Ansiklopedisinde neşrolunan bir kitabı kısa bir bendle methetmekten, yani bir nevi kritik yaz- maktan başka hemen hiç bir şey yapma- mıştır. “Tercümanı Ahval” in bu yirmi dört nüshası içinde Bay Gövsanın dedi- ği gibi bugün bile istifade ve ibret muharririn yine kendi kaleminden çıl olan “Namık Kemal” e aid kısım da bu ciheti teyit eder. Çünkü doğru olan bu bendde, Namık Kemal için şöyle demektedir: “Bir taraftan Babrâli ter- cüme odasma devam ediyor, bir. taraf- tan da Tasviri Efkâr gazetesindeki öz- lü ve kuvvetli makaleleri ile halk arasın: da tanınmağa hl!'ı"'?"h'” i Gövsa'nın ikinci yanlışı; Tercüma- ni Ahval'in çıkış 1895 ve Tas- viri Efkârın da 1862 A::îennesidiı-. Halbuki “Tercümanı ival” 1860 ve “Tasviri Efkâr” 1861 d'çhmîür Üçüncü yanlış olarak üstad diyor ki; “Abdülaziz'in Fransaya seyahati esna- sında Fuad paşa Şinasi ile görüşerek o. nu memlekete dönmek üzere kandırmış fakat biraz sonra Fuad paşa Nis'te öl- müştü. Şinasi Fransa ile Almanya ara- İstan- Di p FRE | ı: .ğî ü t İ | ğ F başkal, dan imzalı veya imza- lerden; Takvimi Vekayi 1831, Ceridei Havadis 1840, Tercümanı Ahval 1860 ve Tasviri Efkâr da 1861 de neş_redîl— meğe başlamıştır. Takvimi Vekayi res. midir. Ceridei Havadis'in sahibi bir in- vadis” iği tarihlerde yani “Ter. cümanı Ahval,, in çıkışına tekaddüm e- senelik hayatımızda | Muhtelif plâk neşriyatı. batasiyle “Tercümanı Ahval” in imtiya- zı, Şinasiye değil Agâh Efendiye veril. miştir. Üstad, “kendinden evvel türk olmı- yanlar tarafından birkaç gazete çıkarıl- mıştı,, diye de “Tercümanı Ahval” den evvel gazeteleri müphem surette kast etmektedir. Eğer türk olmryanlar tara- fından diye yab. dilli gazeteleri mu- Vekayi” in intişar tarihinden otuz beş sene eskidir ve bunlar birkaç değil, pek çoktur. Yok eğer bu “Bir kaç” türkçe ise yukarda neşir tarihleri ile sıraladı. ğım gibi, “Tercümanı Ahval” den evvel yalnız “Takvimi Vekayi” ve -BİR- ta- hasında - Tercümem Ahval'i müteakib kendisinin çıkardığı Tasviri Efkâr'da - en kuvvetli gazetecimiz olduğunu tes. bit ederim. Hele üstadın, Ansiklopedi'ye Agâh Efendiyi almaması büyük bir hatasıdır. Çünkü, bu zat; matbuat tarihimizde bir dönüm noktası yapmış, ilk hususi gaze- teyi çıkarmış, ilk hususi gazete muhar- vğı- ve muhabirlerinin üstadı olmuş, ge- ç i teciliğe münh ilk mes- tarafından kapatılan ilk g ki olmuş, Yeni Osmanlılar Cemiyetinin en mık Kemal, Ziya ve Suavi ile beraber tarihte “Çar Rüknü Hürriyet,, diye a- nılan kadroya geçmiş, ve Avrupada bilhassa, matbaacılık ve gazeteciliğe aid teknik kısmını da idare etmiş, bilâhare ilk sürülen ve sonra ilk sefir olan gaze- teci de o olmuş, daha sonra Türkiyede ilk Posta Pulunu da o icad etmişfir. Resmi hayatı bile bir ansiklopediye lan Agâh Efendinin üstelik bir de türk gazeteciliğin piri olmak gibi mühim mazhariyeti de nazarı itibare alınarak kendisine Ansiklopedi'de müellif tara- fından bir yer ayrılacağına eminim. atılacak bir makale gibi yanlışlara ta. hammülü olmadığımı ve daima el altında bulundurulacak bir kitab olduğunu bi- len İbrahim Alaattin Gövsa'nın bir fır- ei K Bmül, Şismsi Semdiedeki yanlışları da tashihe müsareat etmesi bir vazifedir. Muhterem üstaddan bu himmetleri bekleriz. Server İSKİT Kıral Faruk nişanlandı İskenderiye, 23 (A.A.) — Kıral Fa- rukun nişnalanmış olduğu haber veril- mektedir. * | RADYO | ANKARA ÜÖğle neşriyatı: — 12.30 » 12.50 Muhtelif plâk neşriyatı. 12.50 - 13.15 Plâk: Türk musikisi ve halk şar- kıları. 13.15 - 13.30 Dahili ve harici ha- berler. Akşam neşriyatı: — 18.30 - 19.00 19.00-19.30 'Türk musikisi ve hlak şarkıları (Hik- met Rıza ve arkadaşları). 19.30-19,45 Saat ayarı ve arapça neşriyat. 19.45- 20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule ve arkadaşları). 20.15-20.30 Operatör Şevket Pek (Sıhi konuşma). 20.30-21.00 Plâkla dans musikisi, 21.00- 21.15 Ajans haberleri. 21.15-21.55 Stüd- yo salon orkestrası. 1 — Gounod 2 em. F. Faust 2 — E. Kâlmân Die Bajandere 3 — Duval Sourire 21.55-22.00 yarınki program ve İs tiklâl marşı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: