Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Londra mektubu Tac giyme töreni arifesinde Londra polisinin aldığı tedbir L ondra, 1 mayıs (Hususi) — Bow Street her yabancımın mukaddera- tiyle ilgili olan bir caddedir. Bu caddede Londra polisinin haberalma merkezi bu- lunmaktadır. Londraya gelen bütün Bri- tanya tebaası için polisçe hüviyetlerinin tesbitine lüzum olmadığı halde, İngilte- rede üç aydan fazla kalacak olan bütün yabancıların, Bow Street'de Covent-Gar- den operasının karşısında bulunan polis merkezine bir fotograf ile müracaat e. derek hüviyetlerini bildirmek mecburi- yeti vardır. Bu merkezin öbür ucu Scot- land Jard'da dır. Şüpheli olan her han- gi bir kimse arandığı zaman, ilk önce bu istasyona baş vurulmaktadır. Bugünler- de Londraya gelen bir yabancı, elçinin bile müdahalesiyle yakasını kurtaramı- yacak kötü bir vaziyete düşmemek isti- yorsa, hiç vakit kaybetmeden, bu mer- keze müracaat etmelidir. Aksi takdirde, ufak bir şüphe, kendisi için çok bahalı. ya mal olabilir. Daha doğrusu, hiç bek- lemediği bir anda sivil memurlar tara- fından, evvelâ polis karakoluna, oradan da, taç giyme töreni bitinceye kadar bir daha dışarı çıkmamak üzere hükümetin misafiri olarak kalacağı tevkifhaneye sevkedilir. H e;' yabancı, polisin hüviyet liste- sindeki suallere sarih ve doğru cevab vermek ve ondan sonra da, İngil- tereyi ziyaretindeki maksada uygun bir şekilde hareket etmekle mükelleftir. Londraya geldikten sonra verdiği adresi değiştirdiği takdirde, yeni ik gâhını Binlerce memur yük- sek şahsiyetleri komp- loculara, seyircileri de yankesicilere karşı koruyacaklar lerde aranılan malümat bulunmayınca, meseleye derhal C. İ. D. (polis tahkikat şubesi) müdahale etmektedir. Polis, a- partımanlarda oturanlara müracaat ede- rek şüphelendiği kimseler hakkında tah. kikat yapmakta, hattâ elçiliklere müra- caat edilerek malümat istenilmekte ve fevkalâde vaziyetlerde şüphelenilen ya- bancının polisine de baş vurulmaktadır. ükümet merkezini temizlemekle meşgul olan bu polis organizasyo- nunun ileri gelenlerinden biri polis mü- fetişi Donaldsondur. Bu zat birçok arka- daşları gibi, Scotland Yard'da kırk yıl- dan fazla hizmet etmiş, ve Kıraliçe Vik- torya'nın, Yedinci Edvard'ın, beşinci Jorj'un gölgesi halini almış olan meşhur polis müfettişi Parker'in talebesidir. Bundan başka, müfettiş Parker, Rus. ya Çarı'nın, Almanya imparatorunun, Felemenk kıraliçesi'nin ve daha bir çok hükümet reislerinin Londrayı ziyartele- rinde, maiyetlerine verilmiş, kendilerinin hayat emniyetleri ona bırakılmıştı. Bu zatın yapmış olduğu organizasyon saye- sinde bütün bu ziyaretlerde en ufak bir aksaklık bile olmamıştır İmparator ikin- ci Vilhelm hayatını Parkere borçludur. A lman imparatoru İngiltere kıralı- nı ziyarete geldiği zaman, Scotland Yard, sabahleyin Londra içinden geçi- lecek yollardan birinde bir komplo yapı- lacağını haber almıştı. Bunun üzerine, alayın geçeceği yola, boydan boya beş bin sivil memur dizilmişti. Caddede yüz binlerce insan birikmişti. Bu kadar bü- yük bir kalabalık içinde £ yu bul- mak pek kolay değildi; hattâ bu iş im- kânsız — sayılryordu. Kıral — mevkibi TYraefalgar meydanından geçtiği sıra- da, iri- yarı bir adam, elinde bir taban- ca olduğu halde kolunu bir etüdiyan'ın Omuzunun üzerinden uzatırken, yanı ba- şında duran Parkerin sivil memurların- dan biri ateş etmek üzere olan adamın elini ve tabancasını yakalamağa muvaf- fak oldu. 'Taç giyme töreninde alayın geçeceği yolun üzerinde bulunan bütün evler ne. zaret altındadır. Törenin arife gecesi, bu evler polis tarafından birer birer kontrol edilerek silâh ve sairenin mev- cud olup olmadığı araştırılacaktr. Her hangi bir komplonun önüne geç- mek hususunda her türlü tertibat alın- dığına şüphe yoktur. Ancak, halkın emniyeti de esas tedbirler arasındadır. Halkın, yankesicilerden korunmaları durmadan hatırlatılmaktadır. 25.000 po- lis bu işle meşgul olacaktır. #ttt derhal merkeze bildirmelidir. Değiştirdi- ği adresi, polise bildirmemek yüzünden son günlerde bir çok yabancı kayıdsız ve şartsız olarak hudud dışına çıkarıl- mıştır. 'Taç giyme haftası gelince, daha şim- diden şüpheli kimselerle tıka basa dol- dürülmuş olan polis tevkifhanelerinde yüksek bir faaliyet beklenilmektedir. Taç giymenin arifesi olan haftada, bu tevkifhanelerde Sa Majeste hesabına ye- di gün yedi gece misafir edilecaklerin on bin kişiyi bulacakları tahmin edil- mektedir. Kırallığın memurları, onların şahsi emniyet ve sıhhatlerine karşı büyük bir dikkâtle hareket edecekler ve kıralın misafirseverliğinden azami ölçüde istifa- de etmeleri için her türlü itina göre- ceklerdir. Polis tevkifhaneterindeki her hücreye, tekmil kırallık müesseselerinin en yüksek başkanı olan George Rex VI"- nın G. R. markası konmuştur. B u arada, Scotland Yard kulisi ar- kasında çalışmaktadır. Bu hafta- lar içinde her yabancıyı adım adım takib eden polis müfettişlerinin araştırmaları- nı bizat şüpheliler bile fark edememek- tedirler. Bow Street'deki kartotek'lerde şüp- heli olanlâarın hüviyetleri hakkında lâ- zım olan malümatı vardır. Bu kartotek- (C Dil Köşesi ). “Bir şeye daha dikkat ettim: mat- baalarda yazdığım bir makaleyi, yahut hikâyeyi yirmi dakika ile yarım saat ortasında tamamladığım halde...,, — Haber'den — Yirmi dakika ile yarım saat ortası, yirmi beş dakikadır. Muharrir, hiç şüp- hesiz, her yazısını mutlaka yirmi beş dakikada tamamladığını söylemek — is- temiyor. “Arasında,, diyecek yerde ka- Tem sürçmesiyle “ortasında,, yazmış o- lacak! BK “Mesud bir nikâh « Mesut bir do- ğum!,, Gazetelerde sık sık rastladığımız bu neviden serlevhaları tahlile kalkarsak, böyle ibarelerin doğru olmadığına hük- metmemiz icabeder. Çünkü nikâh veya doğum, birer hâdisedir. Bir hâdise hak- kında mesud sıfatı nasıl kullanılabilir? Fransızcada “heureux,, — kelimesinin b mana genişliği — mesud kelimesinde yoktur. d “Bunu dersleri adım adım yükselte- rek ve basitten güçlüğe doğru sistemli bir tekâmülle hazırlayan ilkokul müf- Diyarbekir - Cizre hattı için hazırlıklara başlandı Haber aldığımıza göre Diyarbekir. den Cizreye yapılacak olan demiryolu- nun istikşaf işlerine başlanmış ve bu işe memur edilen devlet demiryolları inşa- at müdürü mühendis Abbas Diyarbekir- den Cizreye gitmiştir. Bu yolun pek kı- sa bir zaman içinde istikşaf işleri bitiri- lecek ve hemen ihaleye konacaktır. Irak hükümeti de Cizreden Bağdada kadar yapılacak olan hazırlıklarına başlamış- tır. Bu hat dost Irak hükümetiye ikti. sadi ve tüccari münasebetimizi daha çok arttırmaya vesile teşkil etmesi noktasın- dan çok ehemiyetlidir. redat programının prensipleri, orta o- kullar için de bir temel olmak lüzumu- nu meydana getiriyor.., — Açık Söz'den — Cümlede irtibat olmadığını — görü- yorsunuz. Sonra “Tlüzumunu meydana getirmek,, şeklinde üç kelime ile ifade edilen fikrin “icab ettirmek,, le iki ve “gerektirmek,, tabiriyle de bir kelimey- le ifadesi mümkün olduğuna dadikkat ediniz. Çok defa, böyle lüzumsuz yere uzun yazıyoruz. 101010160 Türkçe ana dildir Güneş - Dil analiziyle yeni etütler Aydınlıktan budaklanıp gelişen anlamlar Ahmet Cevat EMRE II (Başı 1 inci sayfada) Erkek (azeride erkeğ) ile Jlâtince ve hakimiyet sahibi, efendi, senyor, kral | reks aynı etimolojik unsurlardan türe * demekti. miştir; Şemalarına bakalım: a) (2) ) (4) (5) Erkek(-ğ) : v. ğ den e(ğ) —— (.)r — (Ç(e)k * eğ reks ıv. ğ — — y eEyak * ()ğl(s) Lâtince “reks” aferetiktir (yani vo- kali düşmüştür), buna mukabil -ak- un- surunun vokalini saklamışt,r. Analizle tespit etmiş olduğumuz gibi er/.r temi parlaklığın ifadesidir; 4) “v, k” unsu- ru o ihtişam ve iktidarı bir konuya (sü- je veya objeye) bağlı gösterir; böyle ihtişam ve iktidara bağlı olanın ismi 5) eğ-s ile tamamlanır. Lâtince vir “erkek”, eksiz kalmış ol- duğundan, en yakın olarak, türkçe er-ir “erkek,, sözü buk eder; başındı ki “v” (syn/sin araştırmasında izah et- tiğimiz gibi) v. ğ ana kökünün prensi - pal köke geçen “ğg,, foneminden ibarettir. Grekçede (ğ) örö-s “şef, reis, kah - raman sözü de vardır; bu lâtinceye hö- rös şeklinde geçmiştir; bunun türkçede mümessilleri: () (ğ) örös (grek.) : v. ğ den geroy (rus.) * ylak h Ber, geray (Osmanlı) : , — karak — (Uyg.Çağ) : » — Karağ (Orhon) : , — karan (Kkırg.) : » — kiran- (grek) e kıral (Türk.) $ » — Baştan prensipal köke ve “v. r” ile ulanmış şekline ana kökten geçen “g,, fonemini ve bundan gelişen g-k fonem- lerini haiz ğer- ger- kar- kir -kır temle- ri semantikçe er-/ar- temleriyle birdir; aralarındaki fark diyalektaldir; (4) üncü unsur ise temin manasını bir ko- ' ise aynı “k-ğ Karak (Uygur, Çağatay), karağ (Or“ hon), karan (Karakırgız) “haydut, eş - kıya şefi; kahraman” ve geray/giray “han, prens: Krim prensinin unvanı, sözleridir. Rusçanın geröoy “kahraman, sözü türkçe “geray” a tastamam mu- tabıktır. Grekçenin kiran-os “şef, hükümdar, efendi...” sözü ise Karakırgızca karan- ile hayret verici bir mutabakat göste « rir. Her ikisinde “k-ğ” nin “n,, ye de- ğiştiğini, yakın saha unsuru haline gir- diğini görmekteyiz; türkçe “kıral,, da ğ” nin şumul “1,, unsuru na değişmesi vardır, ve Güneş - Dil prensiplerince — karağ/karan/kiran-os/ kırâl arasındaki nispet meydana çık « maktadır. Bunların bir de etimolojik şemalarına bakılsın; (2) ) (4) (BDet - () * ©* ge) * Cr * oy » SbEk ge İ D ka(.) * a vkak # b Kü rP z yi * » & an(ğö-nğ) tiç) . siltbir tt ) — e * dğ) ne türk ve hindöröpeen dillerin orijinel birliğine, yani hepsinin türk orijininde birleştiğine bir yeni ispat daha getirmiş bulunuyoruz. (Aydınlık ve parlaklıktan budak a - lan anlamlar araştırmasına devam ede- ceğiz.) nuya bağlıyor, ve gelişi: iyle, “karan/kiran-” da haşmet ve iktidarın yakın sahaya, “kıral,, da ise en geniş şü- mul sahasına yayıldığını ifade ediyor. “Kıral” sözünün slav ve baltık dil- lerinde mümessilleri vardır: rus. Korol, bulg. kral, v. b. Şarliman isminin Şarl kısmı ve Karl şekli aynı sözün germen- ce varyantıdır. Avrupa etimolojistleri bu yaklaştırmaları yapmaktan başka bir şey söylemiyorlar. Halbuki 'Güneş - Dil teorisi bunun bağlı olduğu semantik kategoriyi açık açık gösterebiliyor. Bu sözler parlaklık, ihtişam, iktidar anlam- lr prensipal kökten v.n ve v.l unsurla - riyle türemişlerdir. Göz ve görmek an- lamlı sözlerle de birleşirler, (bu etimo- lojik seri bundan sonraki yazıda verile- cektir.) Türkçede Karü / karuk sözü de ik- tidar ve kuvet manasiyle mevcuttur; hindöröpeen dillerin hiç birinde bu de- rece vazıh tanıklarla bu serinin etimo- lojisi tespit edilememektedir. Bu araştırma ve analiz sonunda ge- İACTRAME AA SA Orta mekteb d * muallimleri * . d * yetiştirmek — için Kültür Bakanlığı orta mekteb mual- Himi yetiştirmek maksadiyle Gazi Ter- biye enstitüsünde açılan kursa devam e- den muallim mektebi mezunları hakkın- da bir kanun projesi hazırlamıştır. Bu projeye göre orta metkeb muallimi ye- tiştirmek üzere Gazi Terbiye Enstitüsün- de açılan kurslara devam eden muallim mektebi mezunu ilk mekteb muallimle- ri bu kursların devamı müddetince ma« aş almamak şartiyle mezun sayrlacak- lardır. Bunlardan ilk mekteb muallim- liğine dönenler ile orta mekteb muallimi iken diğer bir ders muallimliğini almak için kursa devam edenlerin kursta ge- çirdikleri müddet muallimlik kıdemleri- ne katılacaktır. —ii Tefrisa No. 287 Şekspirden Hikâyeler Yazanlar: Mary ve Charles Lamb , Çeviren: Nurettin ARTAM Nasıl hoşlanırsınız? ısırıyorlarsa da dişleri şefkatsizliğin, nan- körlüğün, dişleri kadar keskin değildir. Şu- nu anıyorum;: insanlar, felâketin aleyhinde ne kadar söz söylerlerse söylesinler, gene bundan çıkarılacak tatlı faydalar vardır. Kir- li bir böceğin başından alınıp ilâç olarak kul- lanrlan kıymetli maddeler gibi. Böylece sabırlı Dük, bütün gördüklerin- den, bir ders, bir hisse çıkarıyor ve tuttuğu bu yolla, herkesten ve dünyadari uzak yaşa- dığı hayat içinde ağaçlarda konuşan diller, d_erelerde okunacak kitablar, kayalıklarda hitabeler, hulâsa, her şeyde iyi bir taraf bu- luyordu. ğ Memleketinden sürülen Dükün Rosalind ism.nde bir kızı vardı ki zorba Dük Fredrik, onu kovuvermemiş ve kızı Celianın yanında sarayda alıkoymuştu. Bu iki kız arasında çok sıkı bir dostluk vardı ve babalarının arasın- daki gerginlik bu dostluğu sarsmamıştı. Ce- Ha, kendi babasının Rosalind'in babasına '-<r- şı yapmış olduğu haksızlığın acılarını unut- turmak için elinden geleni yapıyordu. Baba- sının bir zorba tarafından yerinden, yurdun- dan edilmesini hatırlayarak Rosinald'ın me- lankolisi tuttuğu zaman Celia onu teskin et- mek için her türlü çarelere baş vuruyordu. Bir gün Celia, Rosalind'e, her zamanki şefkatli tavrı ile; — Rosalind, sevgili kuzinim, rica ederim, peşeni kaybetme! derken Dükün habercisi içeri girmiş ve sarayın önünde pehlivanlar güreşeceği için, eğer isterlerse oraya gitme- lerini bildirmişti. Celia, bu güreşin arkadaşı- nı eğlendireceğini, oyalıyacağını düşünerek bu teklifi kabul etti. Şimdi köylerde basit bir eğlence halinde yapılan pehlivan güreşleri, o zamanlarda p2& rağbette idi. Saray eğlencelerinde bile gü- reşler yapılır, en şık bayanlar ve prenses- ler bu eğlencelerde bulunurlardı. Onun için bu pehlivan güreşine Celia ile Rosalind de gittiler. Gördükleri manzara oldukça kor- kunçtu. Birçok güreşler yapmış, tecrübe görmüş ve yaptığı güreşlerde rakiblerinden çoğunu öldürmüş olan iriyarı bir pehlivanın karşısına genç, çelimsiz ve tecrübesiz bir pehlivan çıkmıştı. Herkes bu delikanlının (k;u güreş sonunda ölüp gitmesini bekliyor- u. Rosalind ile Celianın oraya geldiğini gören Dük onlara dedi ki: — Kizım ve yeğenim, siz nasıl oldu da buraya bu güreşi seyretmeye geldiniz? Bundan fazla zevk almıyacağnızı sanırım. İnsanların çok saçma halleri vardır. Bu de- likanlıya acıyorum. Hattâ kendisini bu işten vaz geçirtmek istiyorum. Haydi, bayanlar, gidin kendisine bir teklif yapım. Bakalım, kendisini bu işten vaz geçirebilir misiniz? Kızlar, bu insani vazifeyi görmekten bü- yük bir zevk alacaklardı. Önce Celia teklif- te bulundu: sonra Rosalind o kadar tatlı ve şefkatli bir dille konuştu ki bunun tesiri al- tında kalan genç, güreşten vaz geçmek şöy- le dursun, bu güzel ve tatlı kadının gözüne girmek için güreşmek kararını vermişti. Delikanlı Celia ile Rosalind'in teklifleri- ni o kadar kibar ve nazik bir tavırla reddetti ki hiç bir şey diyemediler. Delikanlı sözleri- ni şöyle bitirdi: — Böyle güzel ve kibar bayanların iste- dikleri bir şeyi yerine getiremediğim için çok üzülüyorum. Yalnız güreş esnasında za « rif gözleriniz üzerimde bulunsun. Eğer yeni- lecek olursam, ozaman nazik ı:lavı*anı'n.au'aaı'glı bunun kabahatini benim üzerime yüklersi- niz. Eğer ölecek olursam zaten kendisi öl- mek istiyordu, dersiniz. Dostlarımı aldat- mak istemem; çünkü arkamdan ağlıyacak kimsem yoktur. İçinde hiç bir şey olmadr- ğım için benim yüzümden hiç bir kimse in- cinmez. Çünkü benim dünyada işgal ettiğim yer, orayı boşalttığım zaman kolayca doldu- rulabilir. Artık güreşler başlamıştı. Celia, genç yâ” bancıya bir zarar gelmemesini istiyordu; fâ- kat Rosalind'in hisleri daha kuvvetli idi-. Onun hiç bir dostu olmadığı, onun için ölmt istediği hakkında söylediği sözler ona çO? dokunmuştu. Demek ki o da kendisi gib! bahtsızdı. Güreşirken onunla o kadar alğkfi lanıyordu ki neredeyse, delikanlIıya gönü verdiğine hükmedecekti. (Sonu var)