ULUS 29 - 3 - 1937 —a Yabancı basında okuduklarımız g y Erkeklere sır saklamasını K adınlar, daima sır saklamışlardır. Havva'yı ele alınız. Ademi aldat- mıştır; fakat yılanın, bilgi ağacını nasıl olup da bulduğuna dair söylediği hikâ- yeyi faşetmemiştir. Kadınlık tecessü - süyle bu hikâyeyi tamamiyle öğrenmiş olduğuna şüphe yoktu. Geçen sene Londrada başvekil Bald- win, kadınlar vasıtasiyle hiç bir sırrın etrafa sızdığını bilmediğini, halbuki erkeklerin ağzından birçok gizli ha - berlerin yayılmış olduğunu söylemişti. Gazeteler, meselenin her iki tarafını da isbat etmeğe uğraşıyorlar. Amerika Cumhur Reisinin yüksek mahkeme hakkındaki kararı ortaya çı- kınca milletin çoğunluğunu hayretle- re düşürmüştür, Halbuki böyle bir ka- rarın formüle edildiğini haftalarca, hat- tâ aylarca önce B. Ruzlevt'in hususi kâ- tibi olan bir kadın, Bayan Marguerite Le Hand biliyordu, Nevyork'taki kadın forum cemiyeti, geçen ay yaptığı toplantıda kadınların sır saklayabileceğini bir defa daha gös- termiştir. Nevyork Şehir meclisinin biricik ka- dın azâsı olan Jane Todd, birçok gizli celselerde hazır bulunmuş, fakat bunlar- dan hiç birisi dışarıya sızmamıştır. Ge- çenlerde bir gizli celsenin mevzuu et- rafa duyulunca Albany'de çıkan bir ga- zete bunu büyük harflerle yazmış ve bir muharririni bu biricik kadın azâya gön- derip şu suali sormuştur: — Bu haber nasıl çıktı? Şu cevabı vermiştir: — Erkek azâlardan birisi söylemiş- olacak; ben kimseye bir şey söyleme- diğimi iyice biliyorum, Bir kadın daha vardır ki gizli mese. 1 de porselen kadar çetin ve çivi ka- dar serttir. Bu da Raymold Moley'in hususi kâtibi olan Celeste Jedel'dir. Bayan Jedel ufak yapılı, dolgun du - daklı, güzel renkli ve ela gözlü bir ka- dındır. Çalışırken gözleri daha küçülür. Kadın da Daha genç yaşında iken Profesör » Moley adına çalışmak üzere Barnard'a gitmişti. Profesör, bunun anlayışta, se- zişteki kudretini, hafızasının sağlamlı- ğını görmüş, onun mekteb arkadaşla - rından farklı olduğunu anlamıştı.*Da - ha mektebte talebe iken bile bu kıza ehemiyetli bir tahkikat işi havale edil- kadınlar .. v öğretmiş Kadınların en ziyade ketum davrandıkları bahis kendi yaşlarıdır. Yirmi beşe gelin- ceye kadar ve otuz beşi geç- tikten sonra yaşlarını kati- ı yen söylemek istemezler. torya'dan beri birçok kadınlar millet - lerin mukadderatını tayin etmek husu- sunda büyük vazifeler görmüşlerdir. Bu kadın senede 6000 dolar maaş alır. Bu kadın, birkaç sene evvel bir takım profesörlerle birlikte mühim bir iş için Vaşington'a gitmiş, sonra N R A hare- keti başlayınca General Johnson'la bir- likte çalışmaya başlamıştır. General, bu kadına kendisinin me- najeri ismini verir ve bir takım konfe- ranslarda general bir tak.m isimleri ve rakamları unutacak olursa bu kadın, kendisine bunları derhal fısıldar. Bu kadının bu gayretleri N R A hareketle- rinin inkişafında büyük bir rol oyna - mıştır. L € Hand'de sır saklamak hususun- da ileri gelen kadınlardan biri- sidir. Bu kadın Bay Franklin Ruzvelt ile tâ 1920 senesinde Cumhur Reisi mu- avinliği için mücadeleye giriştiği za - mandan beri beraber çalışmaktadır. Saçlarına ak düşmüş olan bu kadın re- isin bütün mektublarmı alır, açar, onun namına verilecek randevuları verir, bo- şuna vakit geçirecek ziyaretçileri atla - tır. Bu kadın, bu işte ailenin bir ferdi gibidir ve sır saklamak hususunda şu garib ata sözünü kendisine örnek tut - muştur : “Sır, sizin kanınızdır; eğer fa:- la dışarıya $ zmasına müsaade edecek olursanız ölürsünüz,, Anne Lesser, kendisinin bir tesadüt neticesi olarak “gizli servis,; de çalışmak iktıdar ve istidadında bulunduğunu keşfettiği zaman ancak on yedi yaşınde Bugünkü sulh Amerikasında da bü- tün hali, tavrr ile kollejden yeni ç kmış bir kızı andıran Bayan Dorothy U. Smith Nevyork Müddei umumt vinidir, ve gayet mühim hâdiselerin tah kik ve tetkiki ile uğraşır. Kendisinin hukuk bilgileri çok yerinde olduğu gi- bi gösterdiği faaliyetlerle itimad da uyandırmıştır, mua - M ühim kadınlar arasında hasta ba- kıcılar kolordusu Şşefi binbaşr bulia C. Stimson'u da söylemek lâzım - dır. Ekseriya üniforma ile gezer ve ken- disine binbaşılık pek yaraşır. Bu binbaşr Stimson, büyük harbta Fransadaki ingiliz ve amerikan ordula- rında çalışan 22000 kilişilk hasta bakıcı teşkilâtını idare etmiş ve burada yirmi beş ay kalmıştır. Kadınlar arasında her türlü şubeler- de temayüz edenler görülüyor. Bunlar zaman zaman, erkekleri geride bırak - maktadırlar. Kadınların en fazla ketüm davran- dıkları bahis de kendi yaşları bahsidir. Amerika istatistik bürosu direktörü W. L. Austin bu hususta diyor ki: — Bu böyle olmuştur; zannımca da- ima da böyle olacaktır. Ekseriya kadın- lar, yirmi beşe gelinceye kadar ve otuz beşi geçtikten sonra yaşlarını söyle - mek istemezler. Eğer onlara yaşlarını söyletmek isterseniz, şöyle yapınız: Onlara sizin tahmin ettiğiniz yaştan beş ya şdaha büyük gibi göründükleri- ni söyleyiniz. Bunun üzerine onlar, ek- seriya hakiki yaşlarını ağızlarından ka- çırırlar. Dil Köşesi_l Bir başlık: * Şimdiye kadar son muharebede 1300 italyan zabit ve nefer esir düştü.,, — SON TELGRAF'tan — Bu 1300 kişi eğer son muharebede öldülerse “şimdiye kadar,, ibaresi — lü- zumsuzdur. Yok, bu rakam - başlangıç- tan itibaren ölenlerin mikdarını göste- riyorsa, “son muharebede,, iharesi faz- dadır. d “Tarihi günler yaşanmas ndan bah- Türkiye ve Romanya Romanya dış bakanı B. V. Antones- ko'nun Ankarayı ziyareti, iki hükümet ve millet arasındaki samimi münase - bet ve duyguların tekrar belirtilmesi için iyi bir fırsat teşkil etti. Bu hara- retli münasebetler - ki ifadesinden se - vinç duyuyoruz - yalnız Romanya - ile Türkiye arasında bir ittifak anlaşma - sı bulunduğu için olmayıp, dış bakanı- mızın da söylediği gibi, kâğıd üzerinde tesbit edilen dostluk türk ve romen mil- letlerinin kalblerinde en sağlam yerini bulmuş olduğu içindir. Gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinin çok dirayetli dış bakanı B. Aras'ın da ifade ettikleri gibi, türk - romen dost - luğu, milletlerarası münasebetler için, çok iyi ve yerinde bir örnek olarak alı- nabilir; zira bu münasebetlerin hiç bir safhasında menfaatler tebayün etmemiş ve etmiyecek olduğu gibi iki millet ge- çen asırlar içindeki uzun hatıralarla bi- ribirlerini çok yakından tanımış olduk- ları için karşılıklı saygı ve sevgi hisle- riyle kaynaşmışlardır. Evet, bir hakikattir ki, türkler ci - hangirlik devirlerinde, romenlerle Ççar- pışarak bunları haraca kestikleri gibi, Eflâk ve Boğdan da idareleri altına geçmiştir; lâkin, bu münasebetle, diğer bir tarihi hakikati de gözönünde tut - mak gerekli ve doğru bir hareket olur. Eflâk ve Boğdan'da yaşayan romen köylüleri, bunları doğrudan — doğruya idare etmiyen, türklerden tazyik ve iş- kence görmemişlerdir; belki çekirgeler gibi bu iki ülkeyi istilâ edip türk ve ro- men milletleri arasında vasıta rolünü gören ve halkı merhametsizce ezen ya- bancı, tufeyli ve istismar edici unsur - lar yüzünden çok kara günler geçirmiş- lerdir. Gerçi, Balkan yarım adasındaki es- ki hıristiyan hükümetler ,türkler tara- fından zabtedilerek birer “paşalık,, ha- line konulmuş ve her türlü eğemenlik - lerini kaybederek “Reaya,, adı altında bir koyun sürüsü gibi her türlü hakla - rından tecrid edilmişlerdir. Bununla beraber, maddi ve içtimai bakımdan, Balkanların diğer kısımlarında yaşayan Yazan: N. Batzaria —Universul gazetesi başyazanı hıristiyan milletler için, kışın şidaetin- den hububatı koruyan bir kar tabaka- sıne benzetilebilir. İşte bu sebebtendir ki, osmanl ıidaresi çekilince, bu millet- ler, kendi milli benlik ve şuurlarına hiç halel gelmemiş ve belki tekâmül etmiş bir şekilde, siyaset sahasında meydana çıktılar. Bilhassa, Makedon unsuru ve Make- donya, türk idaresi bir lutuf olarak te- lakki olunabilicek mahiyettedir. Bu - nun için, Makedonyalı romenler, türk- lere karşı minnet ve şükran borçlarını her vakit hatırlamalıdırlar. Bununla birlikte, Eflâk ve Bağdan romenlerinin de türkler hakkında fena bir fikir ve kanaat besledikleri söylene- mez, meselâ romen darbı meselleri ara- sında, türkler hakkında isyan ve nefre- ti ifade eden en küçük bir iz bulmak mümkün değildir. “Türkler gidince, doğruluk da git- ti,, darbı meseli, bir müddet için, türk- ler çekilip de yerlerini ruslarla avus- turyalılara bırakınca, derhal dillerde dolaşmıştı. Romanya ile Türkiye arasında bu: gün ve yarımnki münasebetlere gelince, menfaat ve tehlike ayniliği, herhanği bir sebeble kavga ve münakaşaya mey- dan verecek pürüzlü meselelerin mev« cud olmayışı, iki memleket devlet adam. larının idare işlerini tam bir muvaffa- kiyetle yürütüp karşılıklı saygı ve sem- pati duygularının samimiyetini idame ettirmekteki hünerleri, bu münasebet- lerin istikbalde daha sağlam ve daha dostça olaacğına en aşikâr ve inandırıcı bir delildir. K miş, o da bunu muvaffakiyetle başar - — idi. Bu kadın Madmazel Doktor ve çoi A köylüler, Romanya'da en korkunç bir Ü süşü Bu n çok güzel vöz söyler; — “sacı geytan casımu,, diye şölret kazan- | *“Üliyor. L sefalete düşen köylülerden çok daha b hattâ bazan profesör için nutuklar ha- — Miş ve kendisinden birçok milletler — Son Telgraf'tan — | ahat ve refah içinde bulunuyorlardı. 4 zırlar, ve profesör, çok defa, bunları — korkmuşlardı. Bu kadın, büyük harbta “Yaşanmasından” yanlıştır. “Yaşan- İzahat mr istiyorsunuz? Bunun se - p: a £ 5 v >| . yi düzeltmeye Tüzum görmeden söyler. :ımaBn casus teşkilâtı namına Fransa'- dığından” denilecekti, bebi fitreten ruhi bir asâlet ve necahet- ' : la, Belçika'da ve İngilterede çalışmış- n S im le muttasıf olan türk milletinin, kendi k B u kadının gördüğü en mühim işler — t Bu kadın, erkeklere sırrm nasıl sak- “Eğer yeni Türkiye için bir timsal eliyli Taa H he sblği li hak : den birisi 1933 senesinde ekonomi — İandığ:nı öğretmiş, unutanlara da unut- | aramak lâzım gelirse bunu düşünme- | " Y1* ve vasıtas z idarc ettiği yerli y knıı(en.ııııı?dıdıı. H.f.ü, yirmi iki ya- ıııfıannın cezasını _veı—mişıiı. Bir dcfa | den söyleyebiliriz: Fabrika! gîeîx:î'ı;:ıma asla el uzatmamak Vi tayyate e REL GElAR j şında olduğu halde birçok mühim dos- — bir asker, takdirini kazanmış ve kadın, İki satır aşağıda: çe ktenbala © saekaklarlük ğ yalar o zaman kendisine tevdi edilmişe — bunu hizmetine almıştı. Fakat Lir defa “Symbolelerin kıymeti — kalmadığ: Gayri insani istismar ruhu türke ya- dir. Sabakki Ulus ğ ti. Bu hususta birçok ehemiyetli ve gizli meseleleri bildiği halde hiç birisi ağzından kaçmamıştır. Her türlü insan- larla görüştüğü, temasa geldiği halde casuslarından birisini aldatan ku adamı yazıhanesine çağırmış ve çekmesinden bir tabanca çıkararak onu vurmuş, öl- dürmüştü. bir devirdeyiz. Hakikatler, vakıalar ü- zerinde' yürüyoruz. Bunun için hayal ve timsal gibi kıymetsiz ölçülere itibar etmeden çalışacağız.” bancıdır. Türk milletinin diğer bir vasfı da, ve gayri türk halka milliyetini kaybettirmek siyase- idaresi altındaki yerli İstanbuldadır. İSTANBULDA ULUS SATILAN bildiklerini söylemekten uzak kalmış - Bir başkası da Mata Hari'dir. ”u — Son Posta'dan — | çini hiç bir vakit takib etmemiş olması- Kiçzam tır. General Hugh S, Johnson'un sağ — kadın da bildiği sırları faş etmektense Bir yazıda yalnız sentaks “rabrtası | g.. tü CKa Tnt Köprüde: Kadıköy iskelesinde — — kolu mesabesinde bulunan Frances -M. — gülümseyerek kendisini kurşuna dize — | değil, ayir zamânda mantık irtibatı a- | V0 Türkler, tebaaları bulunan halkın Beyoğlunda: Haşet şubelerinde | Pobinson ismindeki kadın diyor ki: —— *cek krtanım karşımıma çıkmağı tercih et- | ramak lâzım'değil midir: Halbuki “bir: | “Sik varlıklarına el sürmedikleri gibi, |— K e aamda: Akıaray Top> — Hepimiz biliyoruz ki Trova'nın Helen'inden, Seba melikesinden, Kleo- Patra'dan, Katerin der kıraliçe Vik- mişti. Hattâ vurulmadan evvel, kendini vuracak olanlara parmakları ile bir buse gönderdiği de söylenir. iki satır arayla aynı makalenin - içinde yer alan şu iki düşüncedeki mantıksız- lığa bakınız. bunlara içtimai, ilmi ve dini sahalarda tam serbestlik vermişlerdir. Bu sebeb - ten dolayı, Balkanlardaki türk idaresi, kapı tramvay yeri tütüncü Hamdi İshak Sultanahmet Ayasafya karşısında: Tramvay durağında tütüncü Kâmil. Tefrika No : 15 Kendimeı Dair Tai nan seçme insanlar arasında Atheneaum'a kabul edilişim bana büyük bir şeref ve itihar getirmişti. Burne - Jones'a ne yapmam lâ - zım geldiğini danıştım. O, bana oraya gidip yemek yemediğini, bundan korktuğunu, fa- kat şimdi beraber olunca elbirliği ile buna katlanabileceğini söyledi. Bunun üzerine kararlaştırılmış bir gece beraberce yemek yemeğe gittik. O gece, ko- ca yemek salonunda yalnız ikimiz vardık. mek yemeğe gitmiyorum. Kırk yaşına girı miş olanların da bana: — Sir! diye hitablarr hoşuma gitmiyor. Manevi huzurumu bulmak için hayatım beni kulüblere ziyadesiyle bağlamıştı. Baş - lıca devam ettiğim üç ingiliz kuluübü Athe naeum, Carlton ve Beefsteak kulübleri idi ki bunlardan en ziyade sevdiğim Beefsteak olmuştur. jübilesi oldu ve bu, içimde bir nikbinlik u- yandırdı. Bu duygular içinde recessional isimli şiirleri yazdım ki bunlar 97 senesinde ve jübile şenliklerinin sonunda Times gaze- tesinde çıkmıştır. Bunlar bir inigilz muha « fazakârlığı ile nazarlık gibi yazılmış şiirler« di. Bunları, dostum kaptan Bagley ile bir« likte donanma manevralarına gitmeden bir« az önce yazmıştım. Dönüşümde üzerlerinde . oe ve tanımadı; doslil. L 1 Kulüblerde ingilizce kesik, zengin ve ha- z D Üüi £ ge Çünkü o sıralarda Atheneaum, ibadetler ara- kikati söyleyen bi rdille konuşurlar; am-<zi- biraz tashih yaptım ve neşri zamanı geldiği- Yazan; Çeviren sındaki Katedral'e benziyordu. Fakat ne kalılar çok hikâye anlatırlar. Fransızlar ise ni düşünerek Times'e verdim. “Verdim” di- Rudyard Kipling Nurettin ARTAM Bu suretle Kim için otuz beş sene zihin yormuştum. İçinde güzellik de, hikmet de vardı ki bunların en çok taraflarını babama borçluyum. Nihayet Kim'in bittiğini haber verdim. Babam sordu: — O mu bitti, yoksa sen mi? Onun bittiğini söylediğim zaman babam Şu cevabı verdi: Ğ — © halde çok fena olmaması lâzım ge - 1897 senesinde, seçim yapılmaksızın alı - olursa olsun, orada yemek yiyor, ve şapka - mı 33 numaralı askıya asıyodum. Pencerenin yanında bir masada oturuyor- dum. Burada oturanlardan birisi de Kırim harbına iştirak etmiş, sonra yat kullanmağa başlamış sevimli ve ihtiyar generaldi ki ke- nuşma arasında söylediğim hikâyelerde şa- yed kendisini alâkalandıracak bir teknik yanlışı yapacak olursam düzeltirdi. Gün geç- tikçe ondan ve öteki masa arkadaşlarından ziyadesiyle hoşlanmağa başlamıştım. Şimdi bu yaşımda, intihabla ve yahud doğrudan doğruya alınmış olan azâları aşırı derecede genç olan Athenaeum'da artık ye- hitabet yaparlar. Baer harbi Burada bir takım insanların İngiltere dı - şında olup biten hâdiseler hakkında anlattı- gı sözler kafamın içinde bir huzursuzluk uyandıryordu. Cenubi Afrikada bir takım kar- gaşalıklar olmuştu ve bana gelen bir takım mektublara göre yeniden de olacaktı. İnsan, dut ağaçları üzerinden yürüyüp askerlerin hareket ettikleri tarafa doğru giden bir sesi duyuyor gibi idi. O sıralarda kıraliçenin yorum. Çünkü bu türlü eserler için para al- mıyordum. Bir adam öldükten sonra onun hakkında ne düşünürlerse düşünsünler, ehe- miyeti yoktur. Fakat düşüncelerine büyük bir değer verdiğim kamoyun benim Joseph Chamberlain, Rhodes, Lord Milner, ve cenu- bi Afrika hakkında yazıp Times'te neşrettir- diğim manzumelerden para aldığımı düşün- melerini istemem. Bu huzur içinde idi ki biz, babamı da be« raber alarak 97 senesinde Kap'a gittik. (Sonu var)